Erdoğan’ın altını, güya kendisini en çok sevenler oymaya çalışıyor
Can Ataklı; AKP eski milletvekili de olan Aydın Ünal, “OdaTV’nin kapatılması ve tutuklamalar yanlıştır. AK Partili ya da ‘Reisçi’ gibi görünen bir akıl, Türkiye’yi hızla kaosa sürüklüyor” dedi.
Bİ SORALIM BAKALIM
Yani o bin Özel Harekatçı ne yapıyor sınırda?
Sizi bilmem ama Yunanistan sınırına mültecileri göndermenin faydasını ben çözemedim.
Çünkü neresinden bakarsanız bakın aleyhimize bir durum söz konusu.
İktidar sözcüleri ve tabii AKP Genel Başkanı diyor ki, “Siz niye açmıyorsunuz kapılarınızı? Sizde durmayacaklar ki, geçip gidecekler.”
Bir başka söylem de şu; “Yunanistan ve Avrupa ikiyüzlü. Bakın mültecileri almıyorlar, zulmediyorlar. Buna hakkınız yok.”
Çelişkinin de ötesinde Türkiye’yi sıkıntıya sokacak sözler bunlar.
Çünkü iktidar, Yunanistan veya diğer başka Avrupa ülkelerine, mülteci geçişine son bir haftadır engel oluyor, çünkü daha önce böyle bir akın yoktu.
Yunanistan’ın bir iki olay dışında mültecilere müdahale etmesine gerek kalmıyordu; çünkü Türk güvenlik kuvvetleri, mültecilerin Avrupa sınırına yığılmasına engel oluyordu.
Yani Yunan ya da başka bir ülke yetkilisi kalkıp da “Türkiye bize niye kızıyor ki, bugüne kadar mültecileri zapturapt altında tutan kendileriydi” dese verecek cevabımız var mı?
Açık bir gerçek ki, eğer Avrupa ülkelerine milyonlarca Suriyeli, Afgan, Afrikalı gidemiyorsa, bunu Türkiye’nin engelleyici tavrına borçlular.
Peki Türkiye, mültecilerin geçmesine neden engel oluyor?
Çünkü karşılığında Avrupa ülkelerinden para istiyor.
Bugüne kadar bu paranın 3 milyar Euro’luk bölümü geldi.
Ardından ikinci 3 milyar Euro gelecekti.
Ama Avrupa ülkeleri bu parayı doğrudan ve bir kerede vermek yerine “proje bazında” vereceklerini açıkladılar.
İktidarı kızdıran bu.
Diyor ki “Parayı niye vermiyorsun? Sonuçta mültecilerin yükünü ben çekiyorum. Niye bu kadar ince eleyip sık dokuyorsun? Ayrıca zaten senin vereceğinin katbekat fazlasını ben harcıyorum.”
Sonra da birkaç kez bizzat Erdoğan, “Açarım kapıları ona göre” diye parmak salladı Avrupa’ya.
Sonunda her nedense Rusya, askerimizi vurunca mültecilere kapıları açtılar.
İşe merakım bu noktada.
Ne fayda umuyoruz hâlâ belli değil.
Nasıl sonuçlanacağı da belli değil.
Avrupa 1 milyar Euro teklif etmiş, Erdoğan açıkladı bunu biliyorsunuz ve “Alın paranızı gidin” dedi.
Acaba 1 milyar Euro’yu mu beğenmedi, yoksa gerçekten tam bir karakter gösterisi mi yapıyoruz?
Örneğin Avrupa “Al 6 milyar Euro daha” derse yine de elimizin tersiyle itecek miyiz?
Bu arada Yunanistan sınırında çok tuhaf şeyler oluyor.
Bir kere şunu da bilelim; sınırı geçtiğini açıkladıkları binlerce kişi, belki Türk gümrük kapısını geçtiler ama Yunanistan’a girmediler.
Binlerce kişi tampon bölgede bekleşiyor.
Yine binlerce kişi Meriç Nehri üzerinden kendisini karşıya atmaya çalışıyor.
Şu ana kadar karşı sahile geçebilen sayısı çok fazla değil.
Yunan polisi, nehirdekileri ya hiç karaya çıkarmıyor ya da çıkanları anında yakalayıp üstelik döverek geri gönderiyor.
İşte böyle bir ortamda İçişleri Bakanlığı bölgeye 1000 Özel Harekat polisi gönderdi.
Yandaş medya haberi şöyle veriyor;
“Avrupa’nın verilen sözleri tutmaması nedeniyle, Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla mülteciler için dışa dönük açık kapı politikasına geçen Türkiye, Yunanistan’ın insanlık dışı muamele ile karşı hamle yapmaya çalıştığı sınırda planları altüst etti. Bu kapsamda sınır boyunca ibretlik son dakika gelişmeleri yaşanırken, İçişleri Bakanı Soylu’nun açıkladığı bin Özel Harekat polisi, bölgede göreve başlayarak mültecileri geri itme hareketlerini durdurdu. Gelinen son durumda, aralıksız devriyelerle Yunan polisinin kurnaz bir hamle yapması engellendi.”
Haber iyi de engellemenin nasıl yapıldığı belli olmuyor.
Özel Harekatçılar ne yapıyorlar?
Yunan’ın geri gönderdiklerini bu sefer onlar mı gerisin geriye gönderiyor?
Yunan polisine müdahale mi ediyor?
Nasıl olsa soran sorgulayan olmayınca kendini milliyetçi sananların yüreğini kabartacak haberler yapıyorlar işte.
Hepsi bu.
Sonunda zararlı çıkan taraf olmamız neredeyse kaçınılmaz oysa.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
O görüntüler, bu iktidarın perişan halinin yansımasıdır
Sosyal medyaya dün sabah saatlerinde çok ilginç görüntüler düştü.
Erdoğan ve ekibinin Moskova’da Kremlin Sarayı’nda Putin’le görüşmeden önceki iki dakikasını gösteriyordu bunlar.
Görüntü şöyle; Erdoğan ve ekibi geliyor. Büyükçe bir salonda duruyorlar ve beklemeye başlıyorlar.
Herkesin yüzü asık, bazıları şaşkınlığını gizleyemiyor.
Çünkü kapıya kadar geldikleri halde açılmıyor.
Sanki genel müdürün önündeki sekreterin yanında bekler gibi duruyorlar.
Erdoğan’ın da canı sıkkın. Sonunda gidip oturuyor bir sandalyeye ve bekliyor.
20 saniye sonra teşrifatçı gibi biri kapıyı açıp “içeri geçin” işareti yapıyor.
Ben bunca yıllık meslek hayatımda, bir Türk heyetine üstelik bu kadar üst düzey bir heyete böyle bir muamele yapıldığını görmedim.
Bu iktidar gerçekten dış politikada perişanları oynuyor.
Görüntüler oradaki birinin cep telefonu ile kaydedilmemiş.
Kremlin’deki 7 kamera tarafından çekilmiş ve Rus medyasına servis edilmiş.
Zaten görüntüler de Rus televizyonundan alınma.
Rus sunucu “Putin, Türk konuklarını özellikle kapıda bekletti. Bu ilk kez görülüyor” diyor.
Görüntüler elbette iktidarı ve yandaş medyayı da şoka soktu.
Yandaşların kendini biraz akıllı sananları, Putin’in kendi salonundaki bekleme anlarını servis etmişler.
Altına da “Bu ne peki? İşte Putin de bekliyor” diye yazmışlar.
İyi de Putin kendi odasında ve tek başına bekliyor.
Açmıyor yani kapıyı, kendi mekanında volta atarak biraz daha zaman geçmesini bekliyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Erdoğan’ın altını, güya kendisini en çok sevenler oymaya çalışıyor
Daha önce de yazmıştım hatırlarsanız.
Yakın çevresi bilerek bilmeyerek Erdoğan’a kazık atıyor aslında.
Bilgileri, görgüleri, yetenekleri sınırlı olduğu anlaşılan danışmanları çoğu kez eksik ya da yanlış bilgi veriyor Erdoğan’a örneğin.
Tarihsel konularda yanıltıyorlar.
Ne zamandan beri yapılan bazı hukuksuzlukların da akılsız yandaşların işgüzarlığı olduğunu fark ediyorum ben de.
Bu kez AKP’nin, hatta sarayın içinden gelen bir isim bu saptamamı doğruladı adeta.
Bir dönem Erdoğan’ın konuşmalarını yazan Aydın Ünal, bir süredir dışlandı, belki bilenler vardır aranızda.
Diğer danışmanlara göre gözlediğim kadarıyla biraz daha nitelikli ve bilgili olan Aydın Ünal’a belki ötekiler tahammül edemediler, bilemem artık, saray içi kavgaları o kadar da izleyemiyoruz.
AKP eski milletvekili de olan Aydın Ünal, “OdaTV’nin kapatılması ve tutuklamalar yanlıştır. AK Partili ya da ‘Reisçi’ gibi görünen bir akıl, Türkiye’yi hızla kaosa sürüklüyor” dedi.
Mahir Ünal; Erdoğan’a yakın görünenler arasında çekişme olduğunu da vurgulayarak, “Gösterilen tepki MİT haberinin ötesinde bir hesaplaşmaya işaret ediyor” ifadesini kullandı.
Siz bakmayın dış güçlere, darbe söylentilerine.
AKP yıkılacaksa ne oldum delisi olan içerideki bazılarının akılsız davranışları sonucu yıkılacak.
ŞAŞIRDIM
Yalanlama ne kadar da kolay hale geldi
Murathan Mungan’ın söylediği şu cümle herkesin hafızasındadır;
“Türkiye’de her şey olabilirsiniz ama rezil olmazsınız.”
Vurdumduymazlığı anlatır bu cümle bir anlamda.
Bugünkü iktidarla bu cümle çok bütünleşmiş hale geldi.
AKP iktidarının en önemli özelliklerinden biri, kimseyi umursamaması.
Demokrasi, hukuk, insan hakları, vicdan gibi kavramların içi boşaltıldığı için vurdumduymazlık da had safhada.
Bu tabii muazzam bir kibir oluşturuyor.
AKP iktidarı hiçbir eleştiriyi, uyarıyı dikkate almadığı gibi bunları yapanlara da sürekli saldırı halinde.
Bu kibir ve vurdumduymazlık öyle bir boyutta ki, sıradan olaylarda bile uyguluyor bunu iktidar sahipleri.
Basit bir örnek vereyim.
15 gün kadar önce İstanbul Çapa’daki bir binanın alt katını tutan bir marketin, mekanı genişletmek amacıyla taşıyıcı duvarları yıktığını, bazı kolonları da tıraşladığını yazmıştım.
Tabii bunu yazarken binada oturanların açtığı davaları ve mahkemenin verdiği kararları esas almıştım. Yazımdan sonra Fatih Belediyesi’nden aradılar ve bir açıklama göndereceklerini söylediler.
Sonra da gönderdiler.
Açıklama aynen şöyleydi;
Sayın Can Ataklı,
Köşe yazınızda yer alan Çapa, Başvekil Caddesi 1718 ada 2 parselde, belediyemiz ekipleri tarafından yapılan incelemede, taşıyıcı unsurlara herhangi bir müdahalede bulunulmadığı tespit edilmiştir. Konuttan dükkana dönüştürülmüş olan yerin imar barışı kapsamında, yapı kayıt belgesi aldığı görülmüştür.
Saygılarımla,
Fatih Belediyesi Basın Danışmanlığı
İyi de konuyla ilgili açılmış davaları, mahkemenin uyulmayan düzeltme talimatlarını ne yapacağız?
Ama söz konusu AKP olunca fark etmiyor ki.
Lütfedip iki satır yazı göndermelerine mi sevineceğiz bu durumda?
OKURDAN MESAJ
Antarktika’da varız da orada tuhaf şeyler de oluyormuş
Okurlarımdan plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi uzmanı Op. Dr. Oytun İdil, geçtiğimiz yıllarda turistik amaçlı Antarktika’ya gitmiş.
Dünyanın bu en uzak yerini gezmişler, etkilenmişler.
Doktor Oytun İdil, yıllar sonra Türkiye’nin de burada bir üs kurduğunu öğrenince, yaptığı geziden hafızasında kalan ilginç bazı bilgileri göndermiş bana.
Birlikte okuyalım;
Sevgili Can Bey; bugünlerde orada üs kurmamız sebebiyle Antarktika’dan bahsediliyor. 2012 yılında Antarktika’ya gitmiştim. Hem fikirlerimi yazayım, hem de yaşadığımız acayip bir olayı anlatayım.
Bir kere Antarktika’da üssü olmayan neredeyse sadece biz kalmıştık. Onlarca ülkenin sağda solda üsleri var.
Bu yüzden Antarktika çok kalabalık. Her köşeden bir gemi, helikopter, deniz uçağı çıkıyor.
Hiçbir üsse telsizle izin almadan yaklaşamıyorsunuz. Sürekli bu üslerin sadece bilimsel amaçlı olduğu vurgulanıyor. Yanaşıp gezmeye kalkarsanız size komandolar eşlik ediyor ve sadece onların gösterdikleri yerleri gezebiliyorsunuz.
Ben Antarktika’nın, dünyanın en büyük silah deposu olduğunu düşünüyorum. Saklamak istediğiniz nükleer bomba, araştırılmasını istemediğiniz kimyasal silahınız varsa bence saklamak için ideal yer Antarktika.
Gezinin sonuna doğru Port Lockroy Adası’na uğradık. Burası, 2. Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin gizli üssüymüş.
Bu Port Lockroy artık hediyelik eşya dükkanı ve turistik uğrama merkezi olarak kullanılıyormuş. Orada bir postane var. Port Lockroy’dan kart atarsanız bir yıl içinde adresine varıyor.
O gün ben gemiden inmedim. Port Lockroy, pek ilgimi çekmedi. Çevreyi dürbünle tararken üzerinde yerleşim olmayan bir buzulun üzerinde 3 kişi gördüm.
Bu üç kişi, o buzulun tepesinde ne yapıyor çok merak ettim. Biraz sonra sanırım onlar da dürbünle bize bakıyorlardı, onları gördüğümüzü anlayınca hemen kaçtılar. İkisini görüntülemeyi başardım. Gerçekten bu Antarktika’da çok acayip şeyler döndüğünü düşünüyorum. Şimdi biz de üs kurduk orada. İnşallah kurtlar arasında kuzu olmayız.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları