Erdoğan’ın çok çok zor günleri
Can Ataklı; Sözü çok uzatmadan hemen şunu söylemeliyim; Erdoğan için çok çok zor günler başladı. Bu kriz sanıldığı gibi büyük bir savaşa yol açmayacaktır ama Türkiye’nin geleceğinin belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
ANALİZ
Danışıklı dövüş değil belki ama korkulan da olmayacak
Son 24 saati ne kadar da heyecan içinde geçirdik değil mi?
Dünya medyası saatlerce Ortadoğu’dan canlı yayın yaptı.
İran’ın İsrail’e yönelik misilleme operasyonunun “Üçüncü Dünya Savaşı’na” yol açıp açmayacağı konusu irdelendi gece boyunca.
Gerçekten bu olay büyük çaplı bir savaşa yol açar mı?
Bana göre cevabı çok basit; Hayır.
Ne İran ne İsrail bütün dünyayı kana bulayacak bir operasyona kalkışamaz.
Yaşanan özetle şudur; İran, Gazze krizi başladığı günden bu yana İsrail’e yönelik bin bir tehditte bulundu ancak asla harekete geçemedi. Hatta öyle ki bölgede çok güçlü milisleri olan Hizbullah bile devreye sokulamadı. İsrail ise İran’ın tehditlerine karşı duyarsız gibi davrandı ama geçen hafta beklenmedik bir füze saldırısı yaparak bu ülkenin Şam’daki konsolosluk binasına bir füze attı.
İranlı iki generalle birlikte iki Hamas üyesi ve bazı İranlı yetkililer saldırıda hayatını kaybetti.
O andan itibaren gözler İran’a çevrildi.
İran ne yapacaktı?
İran bir hafta boyunca yüksek perdeden İsrail’i hedef alan sert açıklamalar yaptı, İsrail’e yönelik bir misilleme yapılacağını Amerika’nın bu işe karışmaması gerektiğini söyledi.
Beklenen saldırı önceki gece yapıldı.
Binlerce İran SİHA’sı askeri üslerden havalanarak İsrail’e yöneldi, Irak ve Ürdün hava sahalarını geçerek 4 saat sonunda İsrail semalarında belirdi.
İsrail’in demir kubbe adı verilen hava savunma sistemi İran’ın SİHA’larının tamamını etkisiz hale getirdi.
Bu sırada İran’dan fırlatılan uzun menzilli füzeler ise 16 dakika içinde İsrail’in demir kubbesine çarptı, bunlardan birkaç tanesi ise İsrail’in askeri hedeflerine vardı.
Saldırı üzerine dünya alarma geçti, merakla İsrail’in nasıl bir karşılık vereceğine odaklandı.
Öncelikle İsrail şu an hiçbir şey yapmayacak.
Amerika başkanı Biden da Netanyahu’yu uyararak “Misilleme yaparsan arkanda durmayız” mesajı verdi.
Eş zamanlı olarak İranlı bir üst düzey askeri yetkili “Operasyon başarıyla tamamlandı. Bu operasyonun nedeni Siyonist rejimin İran’ın kırmızı çizgilerini aşmasıydı. Biz bu operasyonu tam bir sonuç olarak görüyoruz ve operasyonun devamına yönelik bir düşüncemiz yok. Ama Siyonist rejim karşılık verirse bir sonraki operasyonumuz çok daha büyük olacak” dedi.
Sonuçta bu olay bana göre kimilerinin söylediği gibi bir danışıklı dövüş değil ama sonucu önceden bilinen bir oyundur.
İsrail sanıldığı kadar büyük bir misilleme yaparak savaşın genişlemesine neden olmayacaktır ancak bölgede “vesayet savaşı” daha da şiddetlenerek sürecektir.
İran ve İsrail karşılıklı olarak birbirlerinin canını yakacak operasyonlar yapacaktır.
Vesayet savaşı deyince insanın aklına ister istemez Türkiye geliyor.
Mevcut iktidar böyle bir krizi karşılayacak ve Türkiye’yi zarara sokmadan bu işin dışında kalabilecek midir?
Asıl soru bu olmalıdır.
BUNU YAZMAK GEREK
Erdoğan’ın çok çok zor günleri
İran-İsrail krizi Türkiye için büyük tehlikedir.
Sözü çok uzatmadan hemen şunu söylemeliyim; Erdoğan için çok çok zor günler başladı. Bu kriz sanıldığı gibi büyük bir savaşa yol açmayacaktır ama Türkiye’nin geleceğinin belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Erdoğan nasıl bir politika izleyecek?
Bunu henüz bilmiyoruz.
Bir tarafta İsrail diğer tarafta İran var.
Erdoğan hem içinde bulunduğumuz askeri pakt gereği hem de beyninin arkasındaki mezhepçi duygu nedeniyle açıktan İran’ın yanında yer alamaz.
Buna karşı İsrail’e yapılan İran operasyonu İslam dünyasında sevinç yarattı, Erdoğan bu konuda nasıl sessiz kalacaktır?
Şurası unutulmamalı; bir “balistik füze saldırısına” karşı İsrail’in en büyük güvencesi Türkiye’dir.
Çünkü Malatya’daki “Kürecik Radar Üssü” İran’ın İsrail’e yönelik bir nükleer füze atmasına karşı konuşlandırılmıştır. İran İsrail’e bir balistik füze atarsa Kürecik derhal dereye girecek ve Akdeniz’deki Amerikan 6’ncı Filosu’ndaki gemilerden anında imha füzeleri atılacaktır. Yani İran, İsrail’e çok çılgın bir harekât yaptığı an bunu önleyecek ülke dolaylı olsa da Türkiye’dir.
Erdoğan konumu gereği böyle bir yükü kaldıracak güçte ve beceride midir?
Bunu şimdilik bilmiyoruz.
Umarım ve dilerim bu konuda bir teste tabii tutulmayız.
Çünkü sonuç ne olursa olsun Türkiye’nin aleyhine olacaktır.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
O yazının yazarını buldum sonunda
Pazar yazısında efsane futbolcu Metin Oktay’la ilgili bir anıya yer vermiştim.
Ancak bütün aramalarıma rağmen bu yazının yazarını bulamamıştım.
Yazıdaki ifadelerden ve olayın geçtiği tarihe bakarak “Bunu yazan gazeteci muhtemelen Metin Oktay’dan hayli büyük biri, eski gazetecilerden biri olabilir” demiştim.
Ancak dün yazının sahibi aradı.
“Günaydın abi” dedi “Datça’dan Sedat Kaya ben. Seçimler öncesi konuşmuştuk. Metin Oktay yazısı bana ait. Kullandığın için teşekkür ederim. Ayrıca şunu söyleyeyim, benim için Metin Oktay’dan büyük olabilir demişsin ama Metin abi benden 23 yaş büyüktü ama o herkese abi diye hitap ederdi, herhalde bu nedenle yanıldın” diye ekledi.
Sedat Kaya yazıyı Metin Oktay’ın ölüm yıldönümü nedeniyle 23 Eylül 2023’te yazmış.
Sedat Kaya
Bu arada nedense alıntı yapanlar yazının son bölümünü kesmişler.
Oysa yazının birkaç paragrafı daha var.
Şimdi o bölümü de okuyun lütfen;
O sadece büyük futbolcu değil güzel adamdı.
Adam gibi adamdan öte, özel adamdı.
O halkıyla yaşayan, halkıyla gülen, halkıyla üzülen adamdı.
Kimse korkudan etliye sütlüye karışmazken, O Deniz Gezmişler için imza toplayan adamdı.
O, Metin Kurt Galatasaray ve milli takımdan aforoz edildiğinde onunla ilgilenen adamdı.
O Metin Oktay’dı.
Bir kraldı.
Bugünün yaldızlı yıldızlı şeytanlarından değildi.
Hiç saray soytarısı olmadı.
Dilinden düşürmediği bir sözü vardı.
“Beni bana bırakın abi.”
32 yıl önce bugün seni sana bıraktık Metin abi.
Sonsuzluğa uğurladık.
Bazıları toprağa gömülür, bazıları yüreklere.
Sen yüreklerde kalacaksın.
Huzur içinde uyu.
Bu arada Sedat Kaya Metin Oktay ve Lefter Küçükandonyadis ile ilgili bir harika yazısını göndermiş. Onu da haftaya pazar sizle paylaşacağım.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Neymiş, teleferik düşmüş suspus olmuşuz
Antalya’da inanılmaz bir teleferik kazası yaşandı ne yazık ki bir vatandaşımızı kaybettik.
Kazadan sonra AKP trolleri anında harekete geçerek kazadan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’i suçlamaya ve istifasını istemeye başladı.
Teleferikle belediyenin ilgisi var mı yok mu hiç bakmadan “fırsat bu fırsat” diyerek saldırıya geçtiler.
Üstelik AKP’li olmayan gazetecileri de suçlamaya başlayarak “Suspus oldunuz, burada belediye AKP’ye ait olsa yeri göğü inletirdiniz, şimdi ortada yoksunuz” diye kendilerince linç kampanyası açmaya çalıştılar.
Böyle bir kazadan sonra elbette sorumlu da aranacaktır.
AKP trolleri suçluyu CHP’li belediye başkanı olarak ilan ettiler.
İyi de gerçek bu mu?
Teleferiği yapan AKP’li belediye, bu belediye işletmeyi özel şirkete vermiş, teleferiğin bakımını belediye resmi yollardan yapıyor, bu iş için de bir denetleme şirketi tutulmuş, bu şirketin CHP ile ilgisi yok, hatta tam tersine sahibinin AKP olduğu ileri sürülüyor.
Açıkçası gerçek tam ortaya çıkmış değil bu nedenle sus pus olmak da söz konusu değil.
Ancak şunu da merak ediyorum; Deprem oldu, ağır ihmaller nedeniyle binlerce insanımızı yitirdik, yangınlar çıktı yine ağır ihmaller sonucu hem can kaybı verdik hem güzelim ormanlarımız yok oldu, bir de üstüne yanan yerlere oteller dikildi, sellerde can kaybı yaşadık, tren kazalarında insanlarımızı yitirdik, bu AKP’li trollerin hiçbiri “istifa” çığlıkları atmadı.
Şimdi re oldu böyle de “Muhittin Böcek hemen istifa etmeli” diyorlar?
Siz biliyorsunuz bunun neden olduğunu tabii.
Seçim hezimetini bir türlü atamıyorlar üzerlerinden.
ŞAŞIRDIM
Böyle mantıksızlık olur mu?
İstanbul’da bayram kalabalığını fırsat bilerek “İşte İmamoğlu’nun İstanbul’u, daha beter olun” türü paylaşımlar yapanları eleştirmiştim dünkü yazımda.
Bazı dar kafalılara bir şey anlatmak mümkün değil.
Nitekim bu yazımla ilgili sözde yorum yapan bazı troller “Boşuna bahane arama, bu rezaleti örtbas edemezsin” demişler.
Bir şeyi örtbas etme çabam yok tabii ki.
Ama bu dar kafalılara şunu sormak istiyorum; İstanbul’da toplu taşıma araçlarının 24 saat boyunca 12 milyon 939 yolcu taşıyor. Pik saatler dediğimiz yoğun saatlerde bu sayı 5 milyon civarında. Bayramda sadece pik saatlerde değil, günün önemli bir bölümünde aynı anda günlük ortalamanın üzerinde 7-8 milyon kişi toplu taşıma araçlarını kullandığında izdihamın önüne nasıl geçilebilir, bunun çaresi nedir? Çareyi söyleyin hemen yazayım, bahane aramayayım.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları