Erdoğan’ın işi de çok zor bugünlerde
Can Ataklı: Oysa her gün değişik birkaç toplantıda konuşmaya ve bunları bilmem kaç televizyondan canlı yayınlatmaya alışmış olan Erdoğan için çok zor bir durum.
ANALİZ
Koronadan korkup iyi niyetle, farkında olmadan faşizme davetiye çıkarmayın
Dünyanın öbür ucu Çin’den çıkan korona artık hepimizin ortak kabusu haline geldi.
Hatta öyle ki Çin’de belki etkileri artık sönmeye başlamışken bizde ve çevremizde henüz yeni alevleniyor.
Bundan 5 gün öncesine kadar iktidar “Bizde korona yok” açıklamaları yapıyordu.
Gerçekten yok muydu, yoksa nasıl olsa kontrol altına alınacağını düşünen ve bu nedenle saraya bir laf gelmesini önlemek isteyenler akıllarınca saklamaya mı çalıştı, tam bilmiyoruz.
Ama önce “Bizde de olabilir” diye başlayan açıklamalar, “Bir kişide saptadık, gerekli önlemleri aldık” söylemi ile devam etti, sonra da 18 rakamına ulaşıldı.
Ancak alınan önlemlerin sertliği, sayının daha çok olduğu ya da artması olasılığının çok yüksek olduğu kuşkusu yaratıyor ister istemez.
Elbette dünyada yaşananlara bakarak bizde korona olsun olmasın, çok sert önlemler alınmasının yararı çok yüksek.
Kısa bir süre sıkıntı çekeriz ama bu musibetten de en az hasarla kurtuluruz, orası bir gerçek.
Tabii durum ne olursa olsun hayatımızda çok önemli değişiklikler oldu ve olacak da.
Günlük hayatımız daha şimdiden büyük oranda değişti.
Kimse bir yere gidemiyor, bazı yerlere gidenler geri dönemiyor.
3-4 gün önce belki bir panik havası içindeydik ama bu atlatıldı.
Artık herkes kendince önlemini alıyor.
Kimi evine kapanıyor, kimi çalışma yöntemini değiştiriyor.
Sokağa daha az çıkılıyor, eğlence yerleri boşalmaya yüz tutmuştu, şimdi hepsine kapama geldi zaten.
Hepimiz temizliğin önemini yeniden kavradık, eller sık sık yıkanıyor, maskeler takılıyor, gerekli gereksiz sarılmalar, öpüşmeler pek kalmadı.
Mütedeyyin kesim de bazı alışkanlıklarından ve yanlış inanışlarından vazgeçti büyük oranda.
“İçinde alkol var diye kolonya kullanmayanlar bile” şimdi evlerinin alkolle yıkanmasına ses etmeyecek hale geldi.
Kimi özgürlüklerimizi ve rahatımızı bozmasına rağmen, alınan önlemlere şu anda kimse karşı çıkmıyor hatta destekliyor.
Ancak bir tehlikeyi de mutlaka görmemiz gerek.
Bu tür büyük dünya olaylarından sonra toplumların genel davranış biçimlerinde olduğu kadar yaşamlarında, duygularında ve en önemlisi düşünce ve fikirlerinde de önemli değişimler oluyor.
Örneğin terör olayları hukuk ve demokrasiye çok bağlı gelişmiş toplumlarda bile travma yarattı ve bugün ileri demokrasinin olduğu ülkelerde güvenlik her şeyin önüne geçti.
Gelişmiş ülke insanları her ne kadar demokrasi, hukuk ve insan haklarına çok bağlı olsalar bile; söz konusu olan kişisel güvenlikleri olunca, hukuk ve demokrasi kuralları ile insan haklarına “müdahale edilebileceği” görüşünde artık.
Aslına bakarsanız tehlikeye karşı iyi niyetli yaklaşımlar olarak nitelenebilir bunlar.
Ama unutmayalım ki “cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile örülmüştür” sözü de bir gerçektir.
Koronanın etkisini hissettirdiği ülkemizde de kimi iyi niyetliler benzer duygular içinde “Çok sert önlemler alınmalı” çağrıları yapıyorlar.
Örneğin İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, sosyal medya hesabından Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya, ‘’Sayın Bakan, İtalya örneği önümüzde. Yarından tezi yok, sokağa çıkma yasağını uygulayın. İlk etapta gereksiz bulanlar olacaktır ama bu ülkeyi bir felaketten koruyup sorumluluğunuzun gereğini yapmış olursunuz’’ mesajı paylaştı.
Yine İYİ Parti Isparta Milletvekili Aylin Cesur da “Türkiye’ye gelene kadar, Sağlık Bakanlığı’nın tedbirleri yeterliydi. Şimdi sıkıntı büyük ve hızla yayılabilir. Derhal; OHAL-15 gün sokağa çıkma yasağı ilanıyla İtalya gibi her gün yüzlerce kayıp vermekten halen kurtulabiliriz. Hükümetimize tüm samimiyetimle doktor olarak sesleniyorum” dedi.
Sabah saatlerinin çok izlenen televizyoncularından İsmail Küçükkaya da aynı çağrıyı yapmış dünkü yayınında.
Bu isimler önerilerini büyük bir iyi niyetle dile getiriyorlar,
Benzer öneriler yandaş kesimden de geliyor.
Bir musibetten kurtulmak için “OHAL ilan edilsin. Sokağa çıkma yasağı uygulansın, hatta sıkıyönetim gelsin” önerilerinin varacağı noktayı lütfen herkes iyi düşünsün.
Bu tür iyi niyetli çağrılar, aslında faşizme yapılan çağrılardır.
Sağlığını ve geleceğini düşünen herkes uyarılara ve önlemlere uyacaktır.
“Yapmaz bunlar, uymazlar” gibi paranoyalara kapılıp özgürlükleri, yasaklarla kısıtlanmasını talep etmek çok büyük yanlıştır.
İktidar, muhtemelen hem bu krizi aşmak hem de fırsattan istifade diğer büyük sorunların üstünü kapatabilmek için OHAL’i bile düşünüyordur.
Bu talebi dışarıdan dile getirmek iktidarı bu konuda çok rahatlatır.
Sağlık önlemleri adı altında başlayan bir OHAL uygulamasının, bu iktidar zihniyetinde çok kısa bir süre sonra nasıl bir baskı ve dayatma haline geleceğini hayal bile edemeyiz.
Şuna kesinlikle inanıyorum; bu korona musibeti bittiğinde, muhtemelen birçok ülkede iktidarları da devirecek ama bazı yerlerde ise tam tersine iktidarları daha da güçlendirecek.
Kendi elimizle baskıcı bir dönemi başlatmayalım.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Erdoğan’ın işi de çok zor bugünlerde
Bu yazıyı yazdığım sırada henüz Erdoğan ortaya çıkıp konuşmamıştı.
Son 4 gündür, (bugünle beraber 5 olacak) AKP Genel Başkanı’nı gören yok.
Dışarı çıkmıyor belli ki, ayrıca hiçbir yerde de konuşmadı.
Oysa her gün değişik birkaç toplantıda konuşmaya ve bunları bilmem kaç televizyondan canlı yayınlatmaya alışmış olan Erdoğan için çok zor bir durum.
İşin kötü tarafı, bundan sonra bir süre daha kalabalıklar önünde konuşma fırsatı bulamayacak.
Erdoğan, her gün bir ya da birkaç bahane ile kalabalıklara hitap ediyordu.
Oysa şimdi her türlü kalabalık, toplantı yasaklandı.
Sarayın tamamen sterilize edilmiş salonlarında bile toplantı yapılamayacak artık.
Bu durumda Erdoğan nerede konuşacak?
Uluslararası toplantılar da iptal edildiğine göre Erdoğan’ın tek şansı tüm kameraları çağırıp her gün “icraatın içinden” türü bir program yapmak.
Gerçi özellikle muhalefette olanlar “Aman iyi oldu, her gün Erdoğan’ın sesiyle irkilmekten kurtulduk” da diyorlar, onu da söyleyeyim.
ÖNERİ
Çamlıca Cami ile Atatürk Havalimanı; karantina teşhis ve tedavi merkezleri yapılabilir
İlk günlerde Sağlık Bakanlığı’nın ve ilgili devlet birimlerinin ciddi önlemler aldığına inanıyordum.
Bunu hem yazılarımda hem de televizyon konuşmalarımda sıkça dile getirdim de zaten.
Ancak günler geçtikçe aslında büyük bir zafiyet yaşandığı hissine kapılıyorum.
İlk günlerdeki güzel çıkışlar, sanki her şey biliniyordu da bizi alıştırmak için yapılmış gibi gelmeye başladı.
Çünkü gün geçtikçe yapılanların şova yönelik olduğu görülüyor.
Kimi yasaklar, her yerin dezenfekte ediliyor olması, sürekli uyarılar ilk başta iyi şeyler elbette ama iş kalıcı ve gerçek önlemlere gelince iktidarın aksadığını görüyoruz.
Örneğin başımıza bir anda “umreden dönenler sorunu” sarıldı.
İyi de bunca insan nasıl oldu da umreye gitti?
Her şeyin farkında olan iktidarımız, on binlerce kişinin Suudi Arabistan’a gitmesine hangi akla hizmetle izin verdi?
Muhtemelen “Kabe ziyaretini yasaklayan iktidar” durumuna düşmek istemediler.
Oysa şimdi sırf bu yüzden “camileri kapatan iktidar” olarak anılmaları tehlikesi var.
İktidarın hazırlıksız olduğu alelacele öğrenci yurtlarını boşaltarak, buraları karantina merkezi haline getirmelerinden de anlaşılıyor.
Demek bu konular hiç düşünülmemiş.
Bunun için öğrenci yurtları değil, büyük oteller, kamu ya da özel hastaneler kullanılmalı oysa.
Daha büyük yer gerekiyorsa camiler de sahra hastanesi işlevi görebilir.
İstanbul’a devasa bir cami yapıldı.
Bana göre sırf “Türkiye’nin en büyük camisini bizim iktidarımız yaptı” demek için yapıldı o cami.
Sordum, 60 bin kişilik caminin cuma namazı ortalaması 4 bini ancak buluyormuş.
Bu cami ve külliyesi koronaya karşı hastane, acil önlem merkezi, karantina ve tedavi merkezi olarak kullanılabilir.
Aynı şekilde bir başka büyük merkez de Atatürk Havalimanı olabilir.
Üstelik Atatürk Havalimanı henüz havaalanı olarak da işlevsel olduğu için yurdun her tarafından hastalar uçakla buraya getirilebilir.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Öğrenciler “Burası ahır” deselerdi hapse bile girebilirlerdi
İktidar ve yandaşları “Koronaya karşı çok iyi önlemler alındı ve alınıyor” propagandası yapıyor.
Hatta bu bir tür dayatmaya bile dönüştü.
Bana bile “Can Bey. Sağlık Bakanı’na bir teşekkür edersiniz artık değil mi?” diyenler var.
İlk günlerde ettim, bilen biliyor ama bu kredi giderek azalıyor.
İktidar ve yandaşları “Aman korona, reisimize bir zarar vermesin, onu başarısız göstermesin” telaşıyla sanki çok büyük işler yapılıyormuş gibi davranıyor davranmasına da atılan her adımda bir başka sorun da çıkıyor ortaya.
Güya çok iyi önlemler aldığı söylenen iktidarımız, nedense karantina konusunu pek düşünmemiş.
Umreyi de hesaba katmayınca bir anda ülkeye geri dönen on binlerce kişinin nereye konacağı sorun oldu.
“Dahiyane” bir buluşla öğrenci yurtlarını boşaltıp karantina merkezleri oluşturmaya başladılar.
Ama umreden dönenlerin kimi TV ekranlarına da yansıyan yakınmalarını da duymuşsunuzdur.
Adam bas bas bağırıyor “Burada nasıl kalırız biz, burası ahırdan beter.”
O kişinin ve yanındakilerin “ahırdan beter” dediği yerde üniversite öğrencilerimiz kalıyor.
O çocuklardan biri çıkıp da “Bu nedir böyle, bizi ahırdan beter yerlerde kalmaya zorluyorlar” dese polis ve savcılar hemen harekete geçer hatta “cumhurbaşkanına hakaret suçu bile icat edip” o çocuğu hapsi atarlardı.
Diyorum ki, en azından şu yurt konusunu bir kenara yazalım da korona musibetini atlattıktan sonra o konuya da dönelim.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları