Erdoğan’ın kalbine zincir vurmak isteyen kim?
Can Ataklı; Erdoğan Kürecik ve jet yakıtı ile ilgili doğruyu söylemedi!
ANALİZ
Erdoğan Kürecik ve jet yakıtı ile ilgili doğruyu söylemedi!
İktidar ve elbette Erdoğan İsrail’e Gazze zulmü boyunca mal satılmasının altından kalkmakta zorlanıyor.
Aylarca bu ticareti inkar eden Erdoğan iktidarı, sonunda mecbur kaldı ve İsrail’le ticaret yapıldığını itiraf etti.
Gazze olaylarının başlamasından 190 gün sonra ticaretin kısıtlandığı ilan edildi, ama bu aslında ticaretin bittiği anlamına gelmiyor.
Çünkü kısıtlama ilanından sonra bile birçok gemi yükünü aldığı için İsrail’e gitti.
Ayrıca dolaylı yoldan, Azerbaycan ve Slovenya üzerinden ticaretin azalarak da olsa devam ettiği yönünde ciddi kuşkular var.
Erdoğan bu itiraftan sonra hedef şaşırtmak için “jet yakıtı satışı” konusunda çok ağır sözler söyleyerek bunun bir iftira olduğunu çok yüksek sesle dile getirdi.
Aslına bakarsanız bu tam doğru değil.
Muhtemelen İsrail’e doğrudan jet yakıtı satışı yok.
Buna karşı İsrail’in petrolünün büyük bölümünü Azerbaycan’dan alıyor ve bu Türkiye üzerinden geçiyor.
Dolaylı da olsa Türkiye buna aracılık ediyor ve nedense en yakın dost olarak bilinen Aliyev’i uyarma gereği duymuyor Erdoğan.
Ayrıca Türkiye’ye gelen İsrail bağlantılı uçaklar jet yakıtlarını bizden alıyor, buna Türk firmaları da dahil ve bu satışlar “ihracat olarak” göründüğü için bu da dolaylı bir destek sayılabilir.
Erdoğan Kürecik konusunda da doğru ama gerçeği yansıtmayan açıklamalar yaptı.
Erdoğan Kürecik Radar Üssü’nün İran saldırısı sırasında İsrail’e destek verdiği iddialarına karşı bakın ne dedi?
“Şimdi aynı çevrelerin Kürecik’teki radar üssüyle ilgili benzer yalanlara sarıldığını görüyoruz. Daha önce defalarca açıkladığımız, tüm yönleriyle pek çok kez açıklığa kavuşturduğumuz bu meseleyi istismar etmeye çalışıyorlar. Kürecik’teki radar merkezinin ülkemizin ve ittifakımızın güvenliği dışında hiçbir devletle herhangi bir ilişkisi, bağı, irtibatı yoktur ve olamaz. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir şeye zaten izin vermez, vermemiştir. Ama bir Müslüman olarak her şeyden önce yalan Allah’ın resulünün en çok nefret ettiği şeydir. Böyle yalan söylenmez, kurtulamazsınız. Bunun hesabını da ebedi alemde vereceksiniz. Yalan, çarpıtma ve manipülasyon üzerinden siyaset yapılmaz. Kendi devletine ve milletine iftira atarak da siyasetçilik oynanmaz. Hukukun da siyasetin de temel kuralı bellidir. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir, aksi halde müfteridir. Varsa elinizde bir belgeniz, deliliniz çıkarsınız iddialarınızı ispat edersiniz. Bunu yapmıyorsanız kusura bakmayın ama müfteri damgası yemekten ilanihaye kurtulamazsınız.”
Konuşma sert ama doğru değil.
Erdoğan burada bir kelime oyunu yapıyor.
Elbette Kürecik Radar Üssü’nün verdiği istihbarat İsrail’e gitmiyor.
Ayrıca zaten bu istihbaratın dağıtımı Türkiye’nin elinde değil.
Kürecik radarı Doğu’dan gelen bir füze saldırısını, ki bunun içinde İsrail de var, saptıyor ve Polonya ile Romanya’daki üslere bildiriyor. Buradan Almanya’ya aktarılan bilgiler Akdeniz’deki NATO güçlerine aktarılıyor onlar da gereğini yapıyor.
Yani Amerikan ve İngiliz savaş uçakları ile gemileri Kürecik‘ten gelen bilgilerle İran füzelerini saptadılar ve düşürdüler.
Erdoğan “bilgiyi biz vermedik, iftira” derken haklı ama bu İsrail’in Kürecik’ten yararlanmadığı anlamına gelmiyor.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Erdoğan’ın kalbine zincir vurmak isteyen kim?
İsrail’le olan ticaretin açığa çıkması AKP Genel Başkanı Erdoğan’ı çok öfkelendirmiş görünüyor.
Hele bu yönde yapılan eleştiriler Erdoğan’ı çileden çıkarıyor.
Elbette Erdoğan Gazze için çok üzülüyordur, kahroluyordur.
Ama kimilerinin “reel politik” dedikleri olgu nedeniyle Türkiye İsrail ilişkileri aslında kusursuz işliyor.
Hakaretlerin bini bir para ama İsrail’e yönelik ne bir ticari ne de diplomatik atak yapılmadı bugüne kadar ciddi biçimde.
Sadece ticaret açığa çıkınca bir kısıtlama getirildi, o kadar.
Gerisi Erdoğan’ın öfkeli konuşmalarından ibaret.
Ama bunu gerçekten Türkiye’ye bir yararı var mı, orası tartışılır.
AKP Genel Başkanı, son konuşmasında öfke dozunu iyice artırdı.
Şunu dedi;
“7 Ekim’den bu yana yaşananları anlatmaya artık kelimeler yetersiz kalıyor. Modern dönem firavunlarını görmek isteyen hiç uzağa gitmesin son 203 gündür 35 bin Filistinliyi acımasızca katledenlere baksın. Günümüzün Hitleri ve Nazileri Gazze’de 15 binden fazla çocuğu öldüren katillerdir. Netanyahu, kendisinden önceki caniler gibi adını Gazze kasabı olarak tarihe utançla yazdırmıştır. Alnına yapışan bu kara leke ne yaparsa yapsın çıkmayacaktır. Şimdi biz böyle konuşunca bakıyorsunuz birileri hemen rahatsız oluyor. Buradan onlara şu hakikati tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Ne yaparsanız boş, ne kadar uğraşsanız da beyhude, Tayyip Erdoğan’ın kalbine de, kavline de zincir vuramazsınız.”
Sahi bu sözler kime?
Erdoğan’ın konuşmalarına twitter üzerinden cevap veren bazı İsrailli yetkililere mi yoksa Türkiye’deki bazı kişilere, örneğin Yeniden Refah Partisi’ne mi?
Bİ SORALIM BAKALIM
Amerika gezisi var mı yok mu?
Seçimden önce Beyaz Saray’dan Erdoğan’a yapılan davete sadece 10 gün kaldı.
Ancak Erdoğan’ın Amerika’ya gidip gitmeyeceği hâlâ belli değil.
22 Nisan’da gezinin iptal edildiği yolunda dedikodular çıktı.
Oda TV haberine göre Erdoğan Amerika’nın İsrail’e 216 milyar dolarlık silah yardımını onaylamasına tepki olarak geziyi iptal etmişti.
Erdoğan böyle bir tepkiyi göze alabilir mi?
Bana göre hayır.
Nitekim hemen ertesi gün asıl Amerika’nın Hamas’la görüşme nedeniyle geziyi iptal ettiği söylentisi yayıldı.
Son noktayı ise Amerika’da Bloomberg televizyonu koydu.
Bloomberg bir saray yetkilisine dayanarak “gezi iptal” haberini duyurdu.
Ancak hâlâ resmi bir açıklama yok.
Belli ki çok ciddi bir sıkıntı var ve bu Amerika’dan kaynaklanıyor.
Sarayın hâlâ bir açıklama yapmaması Washington’da çok ciddi kulis faaliyeti yapıldığı izlenimini güçlendiriyor.
Şunu söylemeliyim; Erdoğan’ı gerçekten çok zor günler bekliyor.
Ama bir şey daha var; Saray ekibi bu olumsuz durumu yine bir zafere çevirmek için çabalıyor.
Bakalım bu kez tutacak mı?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Mehmet Şimşek’in gitme ihtimali yüzde 50’nin üzerine çıktı
Erdoğan 2024 seçimlerine ekonomide bahar havası çizerek girmişti.
“Enflasyonu aynı yılın yaz aylarında indireceklerini” söylemişti.
Kendi görevde olduğu sürece faizlerin asla yükseltilmeyeceği sözünü vermişti.
Ama seçim bitti, her şey değişti.
Faizler yukarı çekilmeye başlandı, doları tutmak için ağır baskılar uygulandı, güya bir Orta Vadeli Program hazırlanarak enflasyona karşı önlemler alındı, ama hiçbiri tutmadı.
Yerel seçim öncesinde de yine parlak vaatlerde bulunuldu ama değişen bir şey yok.
Burada gözler ister istemez Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in üzerinde.
İşin doğrusuna bakarsak Şimşek’in aldığı/alacağı önlemler enflasyonu düşürmeye yönelik ama, son 4 yılda işler o kadar berbat edildi ki, bu önlemler şu anda çöle dökülen bir bardak sudan farksız.
Buna rağmen iş dünyası Şimşek’ten umutlu.
Bu umut nedeniyle kabinede yapılacak muhtemel bir değişiklik için Şimşek’in adı pek geçmiyor.
Ama bana kalırsa Şimşek’in görevden alınma ihtimali ilk kez yüzde 50’nin üzerine çıktı.
Çünkü Erdoğan’ın son konuşmalarından, Amerika gezisinin iptalinden sonra Şimşek’in başarılı olması mümkün değildir.
Bu koşullarda Türkiye’ye Batı’dan bir kuruş gelmez.
O halde Erdoğan önümüzdeki günlerde Şimşek’i görevden almasa bile Şimşek “daha fazla dayanamam, bunca emek birkaç cümle ile heba oluyor” diyerek kendiliğinden ayrılabilir.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
İki polis amiri neden öldürüldü?
Adıyaman’da bir polis, karakol basarak iki polis amirini şehit etti.
Peki neden?
İşte bunu öğrenemiyoruz.
Ne oldu da bir polis kendi karakolunu basıp iki amirini tabanca ile vurdu.
Ne bakanlıktan ne polisten tek satır açıklama yok.
Sadece İçişleri Bakanı’nın twitter bilgilendirmesi var.
Vuran polisin adı yok sadece isminin baş harfleri var ve bir de gözaltına alındığı bilgisi.
Saldırı bir polisin terör eylemi mi, bir alacak meselesi mi, mobing mi, kadın konusu mu var işin içinde, bilmiyoruz.
Bir polisin karakol basması, iki polisi öldürmesi adi bir olay değildir.
Poliste neler oluyor?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları