Erdoğan’ın üniversite diploması Türkiye’de pek tartışılmıyor.
Can Ataklı: Avrupa’da, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olabilmek için Yüksek Seçim Kurulu’na gerçek olmayan bir üniversite diploması verdiğini ileri süren ve bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de başvuran gruplar Strasburg’da bir araya geliyor.
Bİ SORALIM BAKALIM
Beyaz Saray, mektubu ne yaptı?
Bir konuda yanıldığımı söylemeliyim.
Yandaş tetikçi medyanın, Amerika dönüşü daha coşkulu bir “zafer edebiyatı” yapacağını tahmin etmiştim.
Oysa coşku çok fazla olmadı.
Sanıyorum gazetecilikleri ne kadar körelmiş olsa bile demek ki Amerika’ya giden medyacıların insani vasıfları, can çekişse bile hâlâ bir parça varmış, en azından gerçeği bu kadar da çarpıtamıyorlar.
Buna rağmen elbette geziden çok iyi dönüldüğünü yazmaktan, söylemekten pek çekinmediler.
En çok üzerinde durdukları konu Trump’ın yazdığı çirkin mektubun güya “iade edilmesiyle” ilgiliydi.
Birçok gazete, Beyaz Saray zirvesinin ertesi günü, “Mektubu masaya koydu” manşeti ile çıkmıştı.
Anladığım kadarıyla ortada başka bir şey olmayınca “Bari mektubu köpürtelim, hem bizim halk bundan anlar ancak” diye düşündüler.
Peki mektup olayı gerçek mi?
Yani o mektup gerçekten Erdoğan tarafından Başkan Trump’a verildi mi?
Kuşkuluyum.
Çünkü örneğin Erdoğan’ın, elindeki tablet bilgisayardan, Trump’ın “general” olarak tanımladığı Mazlum Kobani’nin talimatıyla yapılan terör eylemlerini gösterdiği ballandırıla ballandırıla anlatıldı medyada.
Hatta kimileri öyle uçtular ki, “Amerika’yı bitiren 4.5 dakika” falan gibi başlıklar bile attılar.
Neymiş; Trump gördükleri karşısında çok etkilenmiş.
Ama Amerika’nın 4.5 dakikada bittiğini söyleyenler senatör Graham’ın videoyu izledikten sonra “Ben de size Türk Ordusu’nun Kürtlere yaptıklarını izletebilirim” demesine hiç yer vermediler.
Burada o densiz senatörün söyledikleri değil, bence önemli olan Erdoğan’ın bu sözleri duyduktan sonra bile hiç tepki vermemesi çok önemli.
Erdoğan, Amerika’ya o kadar teslim olmuş biçimde gitmiş ki, kendisine söylenen en ağır lafları bile duymazdan gelmiş.
Adeta, “Kazasız belasız döneyim ve halka bir tür kahramanlık gösterisi sunayım, ne olursa olsun” havasındaydı.
Bu nedenle o rezil mektuba rağmen Amerika’ya gitti.
Mektubu verip vermediği belli bile değil.
Çünkü mektubun verilmesi, fiilen masanın üzerine konulması anlamında değildir.
Mektubun iadesi sonucu, buna Trump’ın da bir cevabının olması gerek.
Peki, Trump eğer gerçekten mektubu geri aldıysa bir şey söyledi mi, özür diledi mi, en azından “Yanlış yapmışım” gibi bir şey dedi mi?
Amerika’daki geziyi köpürterek anlatan sözde gazetecilerin hiçbiri bu konuyu yazmadı bile.
Trump’a, güya soru soran bir yandaş gazetecinin ve diğerlerinin aklına belli ki bu konuyu sormayı bırakın, merak etmek bile gelmedi.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Perşembe günü AİHM önünde diploma gösterisi yapılacak
Erdoğan’ın üniversite diploması Türkiye’de pek tartışılmıyor.
Aslında herkes gelişmeleri biliyor da medya bu konuya çok fazla yer ayırmıyor.
Belki de ayıramıyor demek daha doğru.
Çünkü diploma işini kurcalayanın başı biraz derde giriyor.
Buna karşı Avrupa’da konu çok daha hareketli biçimde tartışılıyor.
Örneğin 21 Kasım Perşembe günü saat 11.00’de AİHM binası önünde bir gösteri düzenleniyor.
Avrupa’da, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olabilmek için Yüksek Seçim Kurulu’na gerçek olmayan bir üniversite diploması verdiğini ileri süren ve bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de başvuran gruplar Strasburg’da bir araya geliyor.
Konula ilgili yapılan basın açıklamasında, gösteriye Türkiye’deki muhalefet partilerinden temsilcilerin katılacağı belirtildi.
Açıklamada, Türk Bayrağı dışında, siyasi parti, kurum pankartları alınmayacağı özellikle belirtildi.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Sizce hangisi daha itibarlı?
Bu fotoğrafları yayımlamaktan da görmekten de hiç hoşlanmıyorum.
Ama ne yazık ki “yeni Türkiye” diye yutturulan algı sonucu, bu tür görüntülere de çok alıştık.
Çok para harcamayı, şatafatlı görünmeyi, tarihe saygı adına abuk sabuk mizansenler hazırlamayı “itibar” olarak gören bir iktidarımız var.
Bu nedenle yaptıkları israfı da “itibardan tasarruf olmaz” diye örtbas etmeye çalışıyorlar.
Oysa bu iktidarın “itibar” sandığı şey, görgüsüzlükten başka bir şey değil ve ne yazık ki gerçekten itibarlı dünyanın gözünde de komik duruma düşüyoruz.
Şimdi şu fotoğraflara bir bakın lütfen.
Tek tek bakıldığında belki ciddi bir etki bırakmayabilir üzerinizde.
Ama kıyaslayınca itibarın ne olup olmadığını daha iyi anlıyor insan değil mi?
Bu iki fotoğraf üzerine daha fazla yorum yapmak istemiyorum.
Bakın ve kararı da siz verin.
BUNU YAZMAK GEREK
Antiemperyalist mücadele safsatası da bitiverdi
Erdoğan’ı destekleyen bazı sol gruplar da var biliyorsunuz.
Bunlar her nasılsa birden millici kesiliverdiler.
Erdoğan’ın milli davrandığını bu nedenle desteklenmesi gerektiğini anlatıyorlar bir süredir.
Erdoğan ayrıca Amerikan emperyalizmine karşı da mücadele ediyormuş bunlara göre.
Hatta öyle ki, yandaş tetikçi gazetecinin önceden verilmiş bir soruyu ezberleyip Trump’a sormasını bile emperyalizme bir tokat vurulması gibi değerlendirmişti.
Ancak gezi bitti herkes evine döndü.
Sonuç şu: İktidar Amerika’ya karşı yelkenleri tamamen indirdi.
Ortada Türkiye’nin lehine hiçbir gelişme yok.
Olmadığı gibi Amerika’ya bağlılık tazelendi.
NATO’nun ayrılmaz bir parçası olduğumuz tescillendi.
Dış güçler olarak nitelenenlerden adeta özürler dilendi.
Türkiye’nin koşullar ne olursa olsun batıdan kopup Rusya ve Çin’le Avrasyacı olmayacağı açıkça ilan edildi.
Türk Ordusu’nun NATO silahlarından vazgeçmeyeceğinin de altı çizildi, Patriot’ların verilmesi için ricacı olundu.
Kısacası antiemperyalist mücadele safsatası kendiliğinden ortadan kalktı.
Ne komik ülkeyiz değil mi?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları