loading
close
SON DAKİKALAR

'Evet'lerin önde olduğuna kendileri de inanmıyorlar

Can Ataklı
Tarih: 30.03.2017
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı: Bugüne kadar hiçbir anket yayınlamamışsınız, elinize bir anket geliyor ve evetleri yüzde 55 olarak gösteriyor. Haber bu kadar küçük mü konur?

DEDİKODU

HALKBANK MÜDÜRÜ BİLEREK Mİ YAKALANDI?

Salı gecesi haber merkezlerine şok bir haber düştü. Halkbank'ın Dış Yatırımlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla New York'ta tutuklanmıştı. Atilla'nın Zarrap'ın tutuklanmasına neden olan İran'a ambargo sırasında para aktarmak suçundan tutuklandığı açıklanmıştı.
Bu aslında Türkiye'de çok iyi bilinen 17-25 Aralık büyük yolsuzluk olayının yansıması. Erdoğan 17-25 Aralık için “Darbe girişimidir, hepsi yalandır, kurmacadır, düzmecedir” diyor ama belli ki elin Amerikalısı olaya böyle bakmıyor. Zarrap gibi bir işadamından sonra bir kamu görevlisini tutuklamaktan kaçınmıyor.
Bu tutuklamanın etkileri Zarrap'tan daha tehlikelidir Türkiye için. Çünkü sonuçta Zarrap İran asıllı bir Türk işadamı olarak “Para kazanmak için yaptım” diyebilir buna karşı tutuklanan Mehmet Hakan Atilla bir kamu görevlisi olduğu için işlediği suç “bireysel” olmaktan çıkıp bir devlet suçu olarak nitelenebilir. Bu da Türkiye'yi yönetenlerin başını hayli ağrıtacaktır.
Peki, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı nasıl oldu da tutuklandı? Rıza Zarrap davası sürerken, bu davanın iddianamesinde Halkbank'ın adı da sıkça geçerken, oluşan suçun içinde Türk devlet yetkililerinin de parmağının bulunduğu ileri sürülürken bu Genel Müdür Yardımcısı nasıl oldu da hiç önlem almadan Amerika'ya gitti?
Halkbank'ın hukuk servisi bu dava ile ilgili hiç mi bilgiye sahip değil ya da Amerika'ya giden bir üst düzey yetkilisinin suçlanabileceği konusunda hiç mi şüphelenmedi?
Ankara'dan konuştuğum bir haber kaynağım çok ilginç bir iddiada bulundu. “Bu kişi Amerika'ya bilerek gitmiş ve hatta anlaşma ile tutuklanmış olabilir” dedi.
Dediğine göre Ahmet Hakan Atilla cemaatçi olarak biliniyormuş. FBI ile önceden konuşup “itirafçı” olabileceğini söyleyerek “tanık koruma programından” yararlanmak istemiş olabilirmiş. Yani bir tür Kamikaze.
Ankara'daki kaynağım “Çok iddialı söyleyemem ama bu cemaatin bir operasyonu olabilir. Rıza Zarrap sonuçta işadamı olduğu için kendi iş bağlantılarını açıklayıp cezasını azaltabilir. Hükümet ve devlet yetkilileri ile ilgili fazla bilgi vermeyebilir. Ama tutuklanan genel müdür yardımcısı devlet görevlisi ve İran'a ambargonun delindiği olaylar zincirinde hükümetin rolünü birinci ağızdan anlatabilir” dedikten sonra Mehmet Hakan Atilla'nın her şeyi anlatıp sonra Amerika'da izini kaybettirebileceğini söyledi.
Zarrap davasında bir devlet görevlisinin itiraflarda bulunup Türkiye'de hükümeti ve önemli devlet adamlarını suçlaması herhalde Türkiye'nin başını çok ciddi sıkıntıya sokacak bir gelişmedir.
Ankaralı kaynağım: “Bakın Can Bey” dedi ve ekledi “Olayın duyulmasıyla birlikte dolarda ciddi artış oldu, Halkbank hisseleri de rekor seviyede düştü, demek ki piyasanın bu yönde bir korkusu var, bu nedenle önlemini almaya çalışıyor.”


ŞAŞIRDIM

25 YIL SONRA PARAYA KAVUŞAN MUCİZE MEMUR

Öğleden sonra yazılarımı yazarken bir yandan da televizyonun sesini dinliyorum. O sırada Ahaber açık. Evet için açık destek veren kanalın muhabirleri sokakta vatandaşlarla röportaj yapıyor. Vatandaş uzatılan mikrofona “neden evet diyeceğini” anlatıyor. Bir vatandaş “25 yıl kamu görevlisi olarak çalıştım” dedikten sonra “Elimizde hep bir kara kaplı defter olurdu. Bakkal, manav, kasap borçlarımızı yazardık. Biraz ona biraz buna öder ay sonunu getiremezdik, hep borçlanırdık” diye konuştu. Sonra da “Ama şimdi çok güzel. Cebiniz para gördü. Artık istediğim yerde oturuyorum, istediğim şeyi alabiliyorum, istediğim yere gidebiliyorum, tatil yapabiliyorum” dedi.

İnanılmaz değil mi? 25 yıllık devlet memuru hep borç harç içindeymiş ama Erdoğan iktidarı ile parayı görmüş. Artık canı nasıl istiyorsa öyle yaşıyormuş.
Bence Ahaber bu kişiyi mutlaka tekrar bulmalı ve bu mucizenin nasıl gerçekleştiğini anlattırarak bütün memur ve emeklilerle paylaşmalıdır.
Bugüne kadar memurların sadece yakınmalarını dinlemeye alışmışken bu mucize memurun anlattıkları bana da ilaç gibi geldi. Meğer memur ve emekli Erdoğan'la birlikte cennet hayatı yaşamaya başlamış da haberimiz yok.


YENİ ÖĞRENDİM


ERKEK ELİNİ BİLİYORDUM AMA KADIN ELİ SIKMAYAN KADINI İLK KEZ ÖĞRENDİM


Halktv'deki Yazıişleri programında dünkü konuğum CHP Genel Başkan Yardımcısı Yasemin Cankurtaran ev ziyaretleri sırasında başından geçen ilginç olayları da anlattı.
Cankurtaran “Genellikle hangi görüşten olursa olsun insanlarımız evlerine gelen misafirlere çok iyi davranıyor. Kimbilir kaç evde, hane halkı evetçi olmasına rağmen yemek ikram etmeden bırakmadılar bizi” dedi.
İkisi hariç hiçbir evde üzücü, rahatsız edici ya da korkutucu bir tavırla karşılaşmadığını anlatan Yasemin Cankurtaran “Ama iki olayı ömrümün sonuna kadar unutmam mümkün değil” dedi.
Cankurtaran bir eve gittiğinde ev sahibi kadınla kapı önünde konuştuktan sonra elini uzatıp el sıkmak istemiş. Ancak kadın hemen ellerini belinin arkasında saklamış ve “Ben senin elini sıkmam” demiş. Cankurtaran şaşırarak “Neden sıkmazsın?” diye sorunca kadının cevabı şöyle olmuş; “Sen erkeklerle de el sıkışıyorsun, senin eline bir çok erkek eli değmiştir. Ben erkek eli sıkan kadının elini sıkmam.”
İkinci olayın kahramanı da bir kadın. Cankurtaran ziyaret ettiği evin sahibesine “Neden evet diyeceksiniz?” diye sorduğunda şu cevabı almış; “Şimdi televizyonları açtığımda Kuran sesi duyuyorum. Oysa eskiden televizyondan iç ki kadehlerinin tokuşturulma sesi gelirdi.”


DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER


‘EVET'LERİN ÖNDE OLDUĞUNA KENDİLERİ DE İNANMIYORLAR


Referandum için yapılan bütün anketlerde “hayır'ın önde olduğu” net biçimde görülüyor. İktidar ve yandaşları şimdilik bu anketlere pek ilgi göstermiyor. Yandaş medyada genellikle “Evet'lerin yükseldiği, rüzgârın tersine döndüğü, MHP'de hayırcıların evet'e geçtiği” türü haberler yayınlanıyor. Ama oran ise pek verilmiyor. Biraz daha yüzünü karartanlar “yüzde 52 evet çıkabilir” yorumunu yapıyor.
Dün ilk kez yandaşların orta boy gazetelerinden birinde evet'in yüzde 55 olduğuna yönelik bir haber vardı.
Ancak belli ki kendileri bile inanamamışlar ki, haberi birinci sayfanın en altına sadece bir parmak boyunda koymuşlar.
Olaya tamamen bir gazeteci olarak bakıyorum. Bugüne kadar hiçbir anket yayınlamamışsınız, elinize bir anket geliyor ve evetleri yüzde 55 olarak gösteriyor. Haber bu kadar küçük mü konur? Gazetecilik adına cinayettir bu.
Belli ki inanmamışlar ama inanan olur diye hiç olmazsa bir parmak boyu koymayı tercih etmişler.


HOŞUMA GİDEN ŞEYLER


BU KADAR DA KİBARLIĞA GEREK YOKTUR BELKİ DE


Referandum sürecinde AKP ve saray ısrarla CHP'li gerginlik çamuruna çekmeye çalışıyor biliyorsunuz. Erdoğan günde birkaç kez yaptığı konuşmalarda ya Kılıçdaroğlu'na ağır hakaretler ediyor ya da “Biz şunu yaptık, bunu yaptık” diye adeta icraatın içinden programı yapıyor.
CHP ise başta Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere bunlara karşı son derece soğukkanlı biçimde hiç prim vermiyor ve polemiğe girmiyor.
Cumhurbaşkanı birkaç gün önce CHP liderine “yalancı” diye seslendikten sonra “Anayasada Cumhurbaşkanının Meclis'i fesih yetkisi olduğunu söylüyor, yalan bu, fesih yetkisi olduğunu ispatlasınlar ben cumhurbaşkanlığından istifa edeceğim” demişti.
Bu sözlerden bir dakika sonra fesih yetkisinin olduğunun bizzat AKP'nin anayasa değişikliğini tanıtma broşüründe yazdığı ortaya çıktı. Ayrıca birkaç dakika sonra da AKP sözcülerinin Meclis'teki tartışmalar sırasında fesih yetkisini nasıl savunduklarını gösteren videolar sosyal medyada yayıldı.
Yani Erdoğan'ın “istifa” sözü verdiği kanıtlar anında ortaya çıkmıştı.
CHP Genel Başkanı'na bu konu soruldu. Kılıçdaroğlu bütün nezaketiyle “İstifa etmesini istemem, halkın seçtiği cumhurbaşkanıdır” cevabını verdi.
Aksi durumda Erdoğan “İstifa et, istifa et” diye günlerce konuşur, Kılıçdaroğlu'nu sözünü tutmamakla, çark etmekle, korkmakla, bilgisizlikle, anayasayı okumamakla, ahlaksızlıkla suçlardı. Bundan kimsenin şüphesi olacağını sanmam.
Bence Kılıçdaroğlu doğrusunu yaptı ve elinde çok büyük koz olmasına rağmen istifa polemiğine girmeme kibarlığı gösterdi. Ama yine de “Bu kadar kibarlığa gerek var mı, hiç olmazsa istifa lafını hatırlatmak gerekmez mi” diye düşünmeden de edemiyorum.

Can Ataklı-Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları