loading
close
SON DAKİKALAR

Faizleri düşürmeye kalkmışlar, doları patlatmışlardı

Can Ataklı
Tarih: 05.04.2021
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Bundan tam 27 yıl önce 5 Nisan 1994’te Tansu Çiller başbakanlığındaki DYP-SHP hükümeti, faiz oranlarını düşürmek amacıyla piyasaya yüksek miktarda para sürüp bankacılık ve vergi sistemi ile ilgili bir dizi önlem almıştı.

ANALİZ

Durun yahu ne oluyorsunuz?

Ortalık toz duman oldu dün.

İktidar ve çevresi akıl almaz bir panikle döküldü ortaya.

Çünkü bir gün önce 103 emekli amiral ortak bir bildiriye imza atmıştı.

İktidar ve çevresi bu bildirinin “bir muhtıra” olduğunu ve “darbe kışkırtması yapıldığını” ileri sürüyordu.

Aslında durum tam bir paranoya…

En genci 60 yaşın üzerinde olan ve sadece deniz kuvvetleri bünyesinden emekli olmuş amirallerin darbe yapma olasılığı var mı?

Ya da bu amiraller bir yerleri harekete geçirebilir mi?

Elbette olamaz ama iktidar ve destekçisi MHP, gün geçtikçe eriyor, son kamuoyu araştırma rakamları iktidarın facia durumda olduğunu gösteriyor. Doğal olarak moraller bozuk, panik ve saldırganlık bu nedenle olsa gerek.

Çünkü amiraller bildirisinden iki gün önce aynı konuda 126 emekli büyükelçi de bildiri yayınlamıştı, ama kimsenin aklına darbe kışkırtıcılığı yapıldığı gelmemişti.

Söz konusu emekli amiraller olunca iktidar yerinden fırladı.

Koalisyon ortağı Devlet Bahçeli o kadar kızdı ki, “Muhtıra tarzında hazırlanarak gece yarısı servisi yapılan bildiride imzası bulunan amirallerin rütbeleri sökülmelidir. Emeklilik hakları kaldırılmalı, emekli maaşları kesilmelidir. Açıklanan bildirinin çok yönlü adli ve idari soruşturması yapılmalıdır” diye tweet attı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Montrö’nün kalması gerektiğini söyleyen emekli amiralleri, “Mezarlıkta ıslık çalan korkaklara” benzetti.

Meclis Başkanı Mustafa Şentop, “Yıllardır, içerde dışarda vatan ve millet düşmanlarıyla cephe cephe amansız bir mücadele sürerken ortalıkta gözükmeyen emekliler, kendi uydurdukları gündemlerle kaos simsarlığı üstlenmişler; belli” dedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Büyük Türk Milleti üniformaya aşıktır. Üniformayı taşımak şereftir. O şerefi emekli olduktan sonra taşımak daha büyük şereftir. Demokrasiye, devlete ve millete sadakatle bağlı, rütbesini, üniformasını siyaset malzemesi yapmayanları daima şükranla yad ederiz… Ya diğerleri?…” cümlesiyle manalı! bir tweet attı.

Soylu daha sonra pek çok açıklama yaparak müthiş bir öfke saçtı.

Bunlardan, “Söyleyeceğimiz cümle şudur; sabrımızı zorlamasınlar” açıklamasını ise pek anlamadım.

Amiraller daha önce ne yaptılar da sabırlar taşıyor ve sabır taşarsa Soylu ne yapacak?

Başında eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar olan Milli Savunma Bakanlığı, “Bazı emekli amirallerin geçmişteki kötü ve çirkin olayları hatırlatan bir yöntem ve üslupla bildiri yayınlaması kabul edilemez. Böyle bir bildiri yayınlamanın demokrasimize zarar vermekten, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin moral ve motivasyonunu olumsuz etkilemekten ve düşmanlarımızı sevindirmekten başka bir işe yaramayacağı açıktır” açıklaması yaptı.

Saray sözcüsü Fahrettin Altun tepkisini! “Neymiş, birkaç emekli amiral bir araya gelip bir ‘bildiri’ yazmışlar! 5. kol unsurları da hemen heyecanlanmış. Oturun oturduğunuz yerde. O Türkiye eskide kaldı! Bu millet 15 Temmuz’da darbe heveslilerini nasıl tepelediğini dosta düşmana gösterdi. Haddinizi bilin!” tweetiyle dile getirdi.

Ardından iktidar medyası cümbür cemaat kendi kanallarını doldurup akşama kadar darbeden söz etti, amirallere kin ve öfke kustu.

Bu paranoya hayra alamet değil.

Gidiş mi hızlanıyor yoksa nedir?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Emekli amiraller Montrö aleyhine açıklama yapsalar soruşturma açılacak mıydı?

Öyle bir ülke olduk ki, Ayasofya İmamı, Anayasa’nın değiştirilemez maddesi kapsamına giren konularda üstüne vazife olmayan biçimde açıklamalar yapabiliyor ama emekli olmuş, hepsi 60 yaşını geçmiş amirallerin kendi konularıyla ilgili açıklama yapmaları kıyamet koparıyor, bunun da ötesinde darbe girişimi olarak nitelendiriliyor.

Bununla kalınsa neyse…

Cumhuriyet savcılığı hemen harekete geçiyor ve emekli komutanlar hakkında soruşturma başlatıyor.

Her gün biraz daha komik bir ülke haline geliyoruz.

Çok merak ediyorum; bu amiraller Montrö’nün iptalinin yaratacağını sonuçları içeren bir açıklama yerine, tam tersini yapsalar ne olacaktı?

Emekli komutanlar, “Montrö derhal iptal edilmelidir. Montrö, Türkiye’nin bileğine vurulmuş kelepçedir, Montrö’den kurtulalım” deselerdi saraydaki devlet memurları, atanmış bakanlar, AKP’nin ileri gelenleri, yandaş tetikçi medya yine veryansın edecek miydi?

Bİ SORALIM BAKALIM

Milli Savunma açıklama yayınlayıp komutanları zahmetten kurtardı

Emekli amirallerin bildirisi, iktidarı darmadağın etti.

İnanılmaz bir panik halinde saldırıya geçti iktidar ve çevresi.

Milli Savunma Bakanlığı da aynı paranoya korosuna katıldı ve sert bir açıklama yayınladı.

Peki, emekli amirallerin bildirisi hakkında Silahlı Kuvvetler ne düşünüyor?

Ben bu satırları yazdığım ana kadar Genelkurmay ve kuvvet komutanlarından bir açıklama gelmemişti.

Sanıyorum açıklama bakanlıktan yapıldı ve böylelikle mevcut komutanların bir açıklama yapmasına da gerek kalmadı.

Buna karşı Süleyman Soylu’ya bağlı olan Jandarma Genel Komutanlığı, konuya bir “tweet atarak” dahil oldu.

Komutanlık, resmi Twitter hesabından Soylu’nun, “Sebepsiz bahane ve hezeyanlar üzerinden yapılan açıklama tam manasıyla; geçmişte taşıdıkları sıfatların, devletin ve milletin verdiği şerefin farkında olmayanların, demokrasiye, hukuka, devletimize ve milletimize karşı yaptıkları edepsizliktir” tweeti altına, “Biz buradayız! Devletimize, milletimize, demokrasiye ve hükümetimize sonuna kadar sadık ve bağlıyız” yazılarak alıntılandı.

BUNU YAZMAK GEREK

Bildiride, iktidarı bu kadar hoplatacak bir şey yok

İktidar ve çevresinin “Darbe” paranoyasına kapıldığı “103 emekli amiralin bildirisi” hiçbir cümlesiyle tehdit içermiyor, darbe çağrısında bulunmuyor, asla haddini aşmıyor.

Montrö Anlaşması’nın önemini anlatıp “Montrö; sadece Türk boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşması’nı tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir” diyorlar.

Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesi’nin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatinde olduklarını belirtiyorlar.

Benzer bir açıklamayı üç gün önce de 126 emekli büyükelçi yapmış, “Montrö’den vazgeçilemez. Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğinin kaybedilmesine yol açacak olan Kanal İstanbul’dan da vazgeçilmelidir” demişlerdi.

Tam metinlerini rahatlıkla bulabileceğiniz bu bildirilerde, “panik yaratacak” bir şey yok.

Peki iktidar niye bu kadar telaşlı ve saldırgan bir tavır aldı?

Çünkü bildiride, geçen hafta ortaya çıkan tarikatçı general ile ilgili birkaç cümle var.

Emekli amiraller, FETÖ’nün kumpaslarını hatırlatarak, “Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nın, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir” diyorlar.

“TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz” diyen emekli amiraller şu görüşü kayda geçiriyorlar;

“Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir. Sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar, ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur.”

Atatürk’ten, çağdaşlıktan, laiklikten söz edilince durum tehlikeli oluyor demek ki…

NOSTALJİ

Faizleri düşürmeye kalkmışlar, doları patlatmışlardı

Bugün 5 Nisan.

Bundan tam 27 yıl önce 5 Nisan 1994’te Tansu Çiller başbakanlığındaki DYP-SHP hükümeti, faiz oranlarını düşürmek amacıyla piyasaya yüksek miktarda para sürüp bankacılık ve vergi sistemi ile ilgili bir dizi önlem almıştı.

Ancak bu önlemler faizi düşürmek yerine, dövize hücuma neden olmuştu.

Çiller ve kurmayları, döviz satarak talebi düşüreceğini, paranın borsaya yönleneceğini söylüyordu. Ancak o tarihlerde 52 milyon dolarlık hacmi olan borsa para çekmekte yetersiz kaldı.

Bankalar, yüksek devalüasyon olacağı beklentisiyle hareket edince piyasaya sürülen döviz, fiyatı düşürmedi aksine artırdı.

Dolar, birkaç ay içinde 8 bin liradan 42 bin liraya fırladı, 38 bin lirada tutundu.

Döviz rezervleri 7 milyar dolar iken Nisan 1994’te 3 milyar dolara düştü.

Yüzde 400 faizli bono çıktı.

Sonuçta alınan kararların bedelini çalışanlar ödedi.

İşçi ücretleri düşürüldü, memur maaşları donduruldu, enflasyon üç basamaklı oldu…

Aradan bunca zaman geçti ama ekonomiyi batıranların “çare” diye buldukları şey yine aynı.

Sonuç da aynı olacak tabii ki.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Hep namaz mağduriyeti olmaz ki

Çok sudan bir bahane ile hapse mahkûm edilen ve milletvekilliği düşürülen HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun yaşadıklarını hep birlikte izledik.

Önce Meclis’teki HDP odasından polis baskını ile alınışını hayretler içinde gördük.

Sonra polisler Gergerlioğlu’nu hapse götürmek için bu kez evini bastılar.

Yaka paça görüntüler burada da karşımıza çıktı.

Türkiye’de seçilmiş olanlara yönelik “bizden olmadığı” gerekçesiyle yapılan uygulamalar utanç verici halde.

Her iki rezil olayda da dikkatimi çeken ve kendimi yazmak zorunda hissettiğim ortak bir konu var.

Her iki yaka paça götürme olayında da namaz kullanıldı.

Polisler Meclis’i bastığında, Gergerlioğlu abdest almak üzere lavaboların bulunduğu yere gidiyormuş.

Gerek HDP’li, gerek CHP’li isimler “Abdest almaya giderken” ibaresini özellikle kullandılar.

Ev baskınında da Gergerlioğlu, “Bırakın da namazımı kılayım” diyor. Polisler de namaz kılınmasına izin veriyorlar.

Din istismarını sadece AKP ve destekçileri yapmıyor yani.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları