loading
close
SON DAKİKALAR

Fenerbahçe darbe yedikçe daha kenetleniyor

Can Ataklı
Tarih: 17.05.2012
Köşe: Günlük Yazılar

“Zaman geçtikçe kırılır” sandığım “direniş ruhu” adeta şahlanarak kar topu gibi büyüyor...

Cumartesi günü Fenerbahçe Genel Kurulu yapılacak. Aziz Yıldırım büyük olasılıkla “tek aday” olarak Metris Cezaevi’ndeki koğuşundan katılacak Genel Kurul’a.

Olaylı maçtan bu yana “her çeşidinden” Fenerbahçelilerle sohbetler ediyorum. Kar, yağmur, çamur demeden deplasman maçlarında rakip dayağı ya da polis copu yemeyi göze alanından, yüz binlerce dolar ödeyerek loca alanlara, sokaktaki simit satıcısından kombine bilet sahibi olana, ev kadınından ateşli kadın taraftara kadar onlarca kişiyle görüştüm.

Hoş zaten ben görüşmeyi düşünmesem bile yolda, lokantada, markette, yani her yerde önümü kesip “Fenerbahçe muhabbeti” açanlar bile yeter zaten.

Ayrıca Fenerbahçeli olmayanlar da yanıma gelip ya tepkilerini dile getiriyor ya da olaylarla ilgili düşüncelerini anlatıyor.

Ama biz gelelim Fenerbahçe’ye ve cumartesi günkü Kongre’ye.

Şunu açıkça görmekteyim ki, yaşanan olaylar ve Fenerbahçe’ye yönelik eleştiri, hakaret ve baskılar en alttan en tepeye kadar herkesi daha da kenetliyor.

“Zaman geçtikçe kırılır” sandığım “direniş ruhu” adeta şahlanarak kar topu gibi büyüyor.

Dün konuştuğum çok önemli bir iş adamı “Aziz Yıldırım’a daha önce oy vermemiştim, ama 19 Mayıs’ta ailemle birlikte gitmeyi planladığım yurt dışı tatil gezimi iptal ettim ve gidip oyumu Aziz Yıldırım’a atmaya karar verdim” dedi.

“Daha önce kime oy vermiştin” diye sordum. Kimseye vermemiş, başkanlık için oy kullanmamış o kadar. Ama şimdi!

Bu dostum gibi hem maddi olarak hem de toplumdaki yerleri açısından daha üst düzeyde olan Fenerbahçeliler özellikle polisin tavrına karşı çok öfkeli.

“Eğer o maçta polis aşırı sertlikle müdahale etmeseydi bunlar yaşanmazdı, polis içinde Fenerbahçe’ye karşı adeta kin besleyen bir kesim olduğuna artık çok inanıyoruz” diyorlar.

Örneğin bir iş adamı “Her yıl makul ölçüler içinde polis teşkilatına maddi yardımda bulunurum. Ama bu yıl bunu yapmaya hiç gönlüm yok, hatta yapmayacağım” dedi.

Fenerbahçeliler Aziz Yıldırım’ı artık sadece bir başkan olarak değil, direnişin sembolü olarak da görüyor. Bu nedenle cumartesi günü yapılacak Kongre’de kullanılan tüm oyların Yıldırım’a gitmesi büyük olasılık.

Fenerbahçeliler “Eğer bir şike kanıtlanırsa küme düşme, puan silme, cezası neyse hiçbirimizin itirazı olamaz. Ama yapılan bir şike soruşturması değil, Fenerbahçe ve Fenerbahçelileri bitirme planı gibi. Bunu kimseye yaptırmayız” diyorlar.

*****


“Arasana Başbakan’ı”

Öncelikle söyleyeyim, şampiyon olan takımın kupasını maç yaptığı son sahada alması diye bir kural yok.

Bununla ilgili TFF’nin 11’inci maddesi şöyle:

1- TFF tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde süper lig müsabakaları sonunda birinci olacak kulübe şampiyonluk kupası verilir.

2- Kupanın nasıl tasarlanacağına ve ne şekilde üretileceğine TFF tarafından karar verilir.

3- Kupa töreni organizasyonu TFF tarafından yapılır. Kulüpler, TFF’nin belirleyeceği organizasyon kurallarına uymak ve kupa törenine katılmak zorundadırlar.

4- Süper lig müsabakaları sonunda birinci olan kulübün futbolcu, teknik heyet ve yöneticilerine, bu başarılarını simgeleyen toplam 50 (elli) adet olmak üzere birer madalya verilir.

Bunu bilelim istedim. Çünkü “Galatasaray kupayı almak için niye diretti?” tartışmasına girmek istemiyorum.

Ama bu olayda hukuka da demokrasiye de uymayan bir nokta var.

Vali güvenlik nedeniyle kupa töreninin yapılmasını istemiyor. Federasyon Başkanı da törenin bir gün sonra yapılmasını öneriyor. Ama Galatasaray soyunma odasının kapılarını kapatıp kendisini içeriye kilitliyor.

Derken Fatih Terim Abdürrahim Albayrak’a “Arasana Başbakan’ı” diyor. Başbakan aranıyor. O da “Verin kupayı sahada” diyor.

Bu hangi ülkede olabilir? Başbakan’ın yapması gereken “Bu benim işim olamaz. Yetkililer kimlerse onlar karar verirler” demekti.

Hem Vali’yi hem Federasyon Başkanı’nı ezmeye kalkmak Başbakan’ı fanatik Galatasaraylılar gözünde kahraman yapar ama hem devlet gelenekleri zedelenir hem de belli görevleri yürütenlerin kırılan onurlarını tamir etmek çok zorlaşır.

*****


Haydi Amerika’ya cevap verin

Uludere konusunda derin sessizliğe gömülen Genelkurmay’ın Wall Street Journal Gazetesi’nde yayınlanan “İstihbarat Amerika tarafından verildi” haberinden sonra ne yapacağını çok merak ediyorum.

Biz Türk gazetecileri ciddiye almayan Genelkurmay, bakalım Amerikan medyası karşısında aynı suskunluğu sürdürecek mi?

Kaç kez sorduğumu ben bile unuttum. Çok basit sorulara nedense hiç cevap verilmedi. “Olay yargıda”ymış çünkü.

Ne yargısı? Bunun yargıyla ne ilgisi var? Gizli bir operasyon yapılmadı ki konuyu savcılar incelesin.

Bir istihbarat geldi. Buna göre bir grup PKK’lı Türkiye’ye sızıyordu. İstihbarat değerlendirildi ve toplu imha kararı alındı. İşe bakın ki imha edilenler terörist değil kaçakçı çıktı. Hepsi bu. Nesi araştırılıyor ki?

*****


Nimet Baş’dan (Çubukçu) bu yana atama bekleyen öğretmenler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde “Nasrettin Hoca ile atama duası” yapmış. Atama meselesi “fıkra gibi” olunca duanın hocası da Nasrettin Hoca olur hâliyle! (Gani Yıldız)

*****


Galatasaray’a yönelik tek saldırı yok

Olaylı final maçından sonra iki ezeli rakibin taraftarları arasına da kara kedi girdi.

Rekabet ne yazık ki husumete hatta düşmanlığa dönüşüyor. Bunun mutlaka önlenmesi gerek. İş iki kulubün yöneticilerine ve önde gelen isimlerine düşüyor.

Birkaç gündür ısrarla şunu anlatmaya çalışıyorum; o gece Galatasaray’a yönelik en küçük bir saldırı, şiddet, hakaret olmadı. Olaylar tamamen taratarlarla, her nedense aşırı şiddet uygulayan polis arasında geçti.

Fenerbahçe yönetimi de taraftarı da konuk rakibe karşı en üst düzeyde ağırlama yaptı, nezaket kurallarına sonuna kadar uydu.

Maç sonunda seyirci kendi takımını alkışladı, Galatasaray aleyhine kötü tezahüratta bulunmadı.

Maç sırasında sahaya hiçbir şey atılmadı, oyundaki sertlikler sırasında bile tribünler büyük oranda sakin kalmayı başardı.

Galatasaray sahada sevindi, sonra soyunma odasına gitti. Fenerbahçe de gitti. Olaylar ondan sonra başladı.

Bu arada dikkatimi çeken bir noktayı da belirtmek itiyorum.

Maç biter bitmez saha içinde görevli polisler Galatasaray’ın etrafını sardı. Seyirci sahaya girmediğine göre Galatasaraylılar kimden korunmak isteniyordu acaba?

Bir Fenerbahçeli dostum “Polisin Galatasaray’ı korumaya alması beni çileden çıkardı, ne yapacaktık yani onlara” diye tepki gösterdi.

Oysa aynı polis Galatasaray’ı çevreleyeceğine tribünlerin önünde durmaya devam etse o kapı kırılmayacak ve taraftar içeri dolmayacaktı.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları