loading
close
SON DAKİKALAR

Galat-ı meşhur nedir bilir misiniz?

Can Ataklı
Tarih: 20.03.2022
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Galat-ı meşhur “Kelime veya deyimlerin yaygın olarak yanlış bir biçimde kullanılması sonucu doğrusunun yerini alması halidir.”

ACAİP YAZILAR

Demokrasi, sayısı çok olan cahillerin haklı ve güçlü olduğu rejim değildir!

Bu hafta sizlere “doğruları söylediği ve öğrencilerine soru sormayı tavsiye ettiği” için ölüme mahkum edilen Sokrates’ten bir öykü anlatmak istiyorum.

“Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” cümlesiyle tarihe kazınan Sokrates evrendeki bütün kötülüklerin sebebinin bilmemek olduğunu, bilgi eksikliğinin bizi hatalara ve mutsuzluğa yönlendirdiğini iddia etmişti yaşamı boyunca.

“Sadece bir iyi vardır: bilgi ve sadece bir kötü vardır: cehalet” diyen Sokrates, cahillerin sayıca çok daha fazla olduğunu ve bu nedenle cehaletin çoğu kez iktidar koltuğunda oturduğu gerçeğini haykırmıştı hep.

Sokrates, cehaletin yüksek olduğu bir toplumda demokrasinin geçerli olmayacağını savunurdu.

Ona göre demokrasi iyi bir çözüm gibi gözükmekle beraber cehaletin egemen olması da demokrasi sayesinde gerçekleşiyordu bir anlamda.

Demokrasiyi kutsallaştırırken cahiller tarafından seçilen cahillerin başa geçtiği bir ülke gerçekten demokrasi ile yönetiliyor olabilir mi?

Bu aslında müthiş bir paradoks değil mi?

Bir yandan tek çare olarak seçimi göreceksiniz, ancak seçenlerin büyük çoğunluğunun cahil olması nedeniyle çıkan sonuçtan hep şikâyet edeceksiniz.

Bu müthiş paradoksla ilgili Sokretes’in tarihe geçmiş bir öyküsü vardır.

Muhtemelen defalarca yayınlandığı için pek çoğunuz biliyorsunuzdur.

Ama bazı öyküler çok bilinse de hafıza tazelemek için sıklıkla hatırlanmalıdır.

Bir gün ders sırasında öğrencilerinden biri Sokrates’e şöyle der; “Eğer demokrasi çoğunluğun kararını kabul etmekse, adil olan da bu değil midir? Mesela yüz kişinin oy kullandığı bir yerde, elli bir kişinin kararına mı uymak daha adil ve doğru olur, yoksa kırk dokuz kişinin kararına uymak mı? Hem çok mümkündür ki, daha çok insanın daha az insandan yanılma ihtimali daha azdır. Şu halde sizin demokrasiye karşı çıkmanız doğru olmadığı gibi haklı da sayılmaz.”

Bunun üzerine Sokrates her zaman olduğu gibi soru cevap yöntemini kullanarak o öğrenciye önce sorar: “Bize söyler misin bilge olmak mı daha zordur yoksa cahil olmak mı daha zordur?”

Öğrenci: “Elbette ve hiç şüphesiz bilge olmak daha zordur. Bilge olmak için çok okumak araştırmak ve yorulmak gerekirken cahil olmak için bir şey yapmaya gerek yoktur.”

Sokrates: “Peki o halde bize yine söyler misin toplumlarda cahil insanların sayısı mı çok olur, yoksa bilge insanların sayısı mı çok olur?”

Öğrenci: “Elbette ve hiç şüphesiz cahil insanların sayısı fazla olur.”

Sokrates: “Bize yine söyler misin, bir gemide yüz yolcu bulunsa, geminin nerde nasıl hangi yönde yelken açması gerektiğini kaptan mı daha iyi bilir, yoksa o yüz yolcu mu?”

Öğrenci: “Eğer yolcular içinde denizcilik bilgisi olan yoksa pek tabi en iyi bilen kaptandır.”

Sokrates: “Peki, o halde diyebilir miyiz ki herkes her konuda karar veremez. Herkes bildiği yerde konuşmalı. Her iş ehline verilmeli.”

Öğrenci: “Pek tabi olması gereken budur.”

Sokrates: “O halde, bize yine söyler misin, kimin hangi konuda bilgili olup olmadığını bilmeden sadece çoğunluk oldukları için kararlarını doğru bulmak adil ve doğru olabilir mi? Hem sen de kabul ettin ki, bir toplumda cahillerin sayısı bilgelerden hep daha çok olur.”

Sokrates’ten bu yana yüzyıllar geçti.

Geçen bu süre içinde henüz demokrasiden daha iyi daha adil bir rejim bulamadık.

Cahillerin sayısının çokluğu yüzünden demokrasiden vazgeçmek de olmaz ki zaten dünyanın gelişmiş ülkelerinin hiçbiri de bundan vazgeçmiyor.

Ama şunu yapıyorlar ve başarıyorlar; Eğitime çok önem veriyorlar, cehaleti olabildiğince geriletiyorlar ve nitelikli insan sayısını sürekli artırıyorlar. Nitelikli insan sayısı arttıkça yönetime aday olanların niteliği de yükseliyor ve cahillerin yine kendileri gibi cahilleri seçme olasılığı azalıyor.

Bu yazıyı Sokrates’in yine tarihe geçen iki cümlesiyle noktalayalım;

– Kimse bile bile kötü değildir, her kötülük bilgi sanılan bir bilgisizlikten gelir.

– Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmesini sağlayabilirim.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Galat-ı meşhur nedir bilir misiniz?

Yazıyı Orhan Keskinsoy göndermiş.

“Galat-ı meşhur” kelime, cümle ve deyimlerden bir derleme yapmış.

Finaline ise hayli “politik” bir cümle de kendisinden eklemiş.

Gelin bu keyifli yazıyı birlikte okuyalım;

Galat-ı meşhur “Kelime veya deyimlerin yaygın olarak yanlış bir biçimde kullanılması sonucu doğrusunun yerini alması halidir.”

Kısaca şöyle de tanımlanabilir; “Doğru bilinen yanlışlar.”

Sizlere onlardan birkaçını sunmak istiyorum.

Çoğunu biliyorsunuz. Bazılarını ilk kez duyacaksınız.

Evraklar, Evliyalar, Fukaralar, Ebatlar, Meşrubatlar

Doğrusu: Evrak, Evliya, Fukara, Ebat, Meşrubat  bunlar zaten çoğuldur.

Küçük bir nüans YANLIŞ. Nüans zaten küçük demek. Sadece nüans denmeli

Mesire yeri YANLIŞ. Sadece mesire denmeli. Mesire; gezilen yer demektir.

Çaydanlık YANLIŞ. Doğrusu çaydan’dı. Farsça’da “DAN” eki lık anlamındadır.

Gelelim çok sık kullanılan öteki deyimlere…

– Eşek hoşaftan ne anlar… YANLIŞ

– Eşek hoş laftan ne anlar, doğrusu

–  Su küçüğün, söz büyüğün… YANLIŞ… Sus küçüğün, söz büyüğün doğrusu

–  Ziyaretin kısası makbuldür… YANLIŞ. Ziyaret’in KISAS’ı makbuldür Kısas: aynısı, birebir

– Aptala malum olurmuş… YANLIŞ. Abdala malum olurmuş doğrusu

–  Zürafanın düşkünü, beyaz giyer kış günü... YANLIŞ Oradaki ZÜREFA olacaktır. Zarifin çoğuludur

–  Göz var nizam var YANLIŞ… Göz var izan var. İzan: Anlayış, anlama.

–  Kısa kes Aydın havası olsun… YANLIŞ. Kısa kes Aydın abası olsun. Eskiden zeybekler kısa cepken giyerlermiş, oradan gelmedir.

–  Altı kaval üstü şişhane YANLIŞ… Altı kaval üstü şeşhane. Şeş: altı. Eskiden kaval denilen bir boru gibi silahla altı patlar birleştirilmiş, tuhaf bir silah ortaya çıkmış.

–  Kazın ayağı öyle değil YANLIŞ… Kaziye-i anha öyle değil. Onun yargısı, hükmü öyle değil.

–  Su uyur düşman uyumaz… YANLIŞ. Sü; asker. Asker uyur düşman uyumaz doğrusu

–  Ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz… YANLIŞ. Ena gibi yar olmaz Bağdat gibi diyar olmaz. ENA: Bağdat yakınlarında bir uçurumdur

–  Yanlış hesap Bağdat’tan döner YANLIŞ… Yanlış hesap tadattan döner. Tadat: sayım, sayımlar.

–  Baldız baldan tatlıdır YANLIŞ… Daldız baldan tatlıdır. Daldız; Arı kovanından bal almaya yarayan demir kaşık.

Bu da benden olsun; “Faiz sebep, enflasyon neticedir YANLIŞ.  Doğrusu; kötü yönetim sebep, enflasyon sonuçtur…

ÇOK GÜLDÜM

Haydi pazar fıkralarına

Bu hafta Yıldırım Tuna’dan 4 güzel fıkra geldi.

Hiç zaman yitirmeden okuyalım o zaman;

■ İşin aslı bu

Karım “Sen arkadaşlarını benden çok daha fazla seviyorsun..!” dedi ağlayarak, “Şayet yanan binadaki odada ben ve bir arkadaşın kapalı kalsak eminim ki sen gider arkadaşını kurtarırsın, zavallı ben de ölürüm..!”
Ona “Saçmalama tatlım..” dedim sarılarak, “Olur mu öyle şey?.. Sen ve arkadaşım bir binadaki odada yalnız olarak kapalı kalsanız, büyük bir ihtimalle o yangını zaten ben çıkartmış olurdum bir tanem..!”

■ Eşime cevap

Eşim salonda yanıma geldi, “Televizyonda Victoria’s Secret  mayo defilesindeki kızları izledikten sonra nasıl hâlâ beni sevebildiğini anlayamıyorum “ dedi üzgün bir ifadeyle..
“Bir tanem?.. Ben hafta sonları da Formula 1 izliyorum ama ondan sonra paşa paşa 2012 model emektar arabama binip işime gidiyorum ya..” diye cevap verim.. Bu cevap onu mutlu etmeye yetti..
Her iş gezisine gittiğimde en lüks arabaları kiraladığımdan ona bahsetmedim tabii..

 Kızdırırsan cevap böyle..

İngiliz Havayolları 206 – Günaydın Frankfurt, inişimizi biraz önce gerçekleştirdik..
Frankfurt Yer Kontrol – Günaydın 206.. (Sertçe) Taksi yolunu kapatmışsınız, hemen açın.. Her zamanki kapınıza yanaşsanıza..!
İngiliz Havayolları 206 – Hangi kapı bildirmediniz?..
Frankfurt Yer Kontrol – (Sinirli bir ses tonuyla) Her zamanki kapınız.. Daha önce Frankfurt’a gelmediniz mi?..
İngiliz Hava Yolları 206 – ( Dişlerini sıkarak ) 1944’te çok gelmiştik ama hiç durmadan geri dönüyorduk..!”

■ Düşen uçak

787 numaralı uçuş okyanus üzerinde sıkıntılı anlar yaşarken kaptanın anonsu duyulmuş.. “Bayanlar ve baylar, lütfen kemerlerinizi bağlayın ve çarpışma pozisyonu alın.. Motorlarımızı maalesef kaybettik.. Bu bebeği mümkün olduğunca yumuşak bir şekilde suya indireceğiz..”
Bunu duyan yaşlı kadının biri yanından geçen hostesi durdurup “Kızım bu okyanusta hiç köpekbalığı var mı?..” diye sormuş korku içinde..
“Olmaz mı teyzeciğim?.. Var..” diye cevap vermiş hostes.. “Ama bunun için koltuk cebinize yeşil bir jel var.. Onu kol ve bacaklarınıza sürüp iyice yedirin..”
“Bunu sürersem köpekbalığı beni yemez değil mi?..”
“Yoo, böyle bir ziyafeti hiç kaçırmazlar..”
 demiş hostes, “Ama yiyecekleri şeyden pek zevk alabileceklerini sanmıyorum..!”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları