loading
close
SON DAKİKALAR

Geçen yıllar içinde neler yaşandı neler

Can Ataklı
Tarih: 28.11.2021
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı-Korkusuz

Can Ataklı: Elbette yok değil ama sayıları çok az. Bugün Amerika, kısacık tarihine rağmen sayısız köklü kuruluşu içinde barındırıyor.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Her tarafı tarih kokan bir lokanta

Kaç yıl oldu hatırlamıyorum ama çocukluk yıllarımdı.

Beyoğlu’na çıkıldığında “Hacı Salih lokantasına” gittiğimizde çok mutlu olurdum.

Çünkü Hacı Salih diğer lokantalar gibi değildi.

Bembeyaz örtülü masaları, kollarında peçeteli garsonları ile nefis yemekleri olan bir lokantaydı.

Ben en çok “karışık ızgarasını” severdim.

Çocukluk bitip ilk gençliğe adım adım attığım ve mesleğe başladım yıllardan sonra bu kez adı “Hacı Abdullah” olan lokantada sevdiğim yemekler de artık Türk ev yemekleri olmuştu.

Geçenlerde sevgili dostum Veysi Dündar’a “Haydi nostalji yapalım Hacı Abdullah’a gidelim” dedim.

Zayıflıyorum ya, sebze yemeklerinden seçtim.

Tabii yanına Hacı Abdullah’ın olmazsa olmazı komposto da var.

Karşı köşemizde lokantaya adını veren Abdullah Korun oturuyordu, her zamanki gibi selamlaştım.

Az sonra yanımıza aile adına lokantanın işletmeciliğini yapan Turgut Gülen geldi.

“Hep merak ederdim” dedim, “Hiç sormak kısmet olmadı, yıllar önce burası Hacı Salih’ti, sonra neden Hacı Abdullah oldu?”

Bu lokantanın serüveni 1888’de başlamış.

Dönemin padişahı 2. Abdülhamit, yabancılara Türk yemeklerini tanıtması için bir lokanta açılmasını ister.

Viktoria adındaki bu lokantanın ahçısı Abdullah Efendi o kadar ünlenir ki bu lokantaya gitmek isteyenler “Viktoria’ya gidiyorum” demek yerine “Abdullah Efendi’ye gidiyoruz”demeye başlar.

Yıl 1915 olduğunda bu lokanta Beyoğlu’na taşınır ve adı Abdullah Efendi olur.

1940 yılında ise lokanta hayli ünlenir, geçmişten gelen usta-çırak nöbet değişimi ile yeni sahibine devrolur, lokantanın adı da “Hacı Salih” olur ve yeni yerine Ağa Camii’nin sokağına taşınır.

İşte benim çocukluğumdan bildiğim Hacı Salih, 1982 yılında yine bu lokantadan yetişen Hacı Abdullah Kurun, Hacı Mehmet Gülen, Hacı Rasim Akcan ve Hacı Fahri Gündüz tarafından devralınır.

Lokantanın yeni sahipleri taaa 1888’deki büyük ahçı Abdullah Efendi’nin ismine saygıdan ismi Hacı Abdullah olarak değiştirir.

Bundan sahiplerden birinin adının Abdullah olmasının da etkisi var tabii.

Peki nasıl oluyor da bir asrı aşkın bir zamana rağmen Hacı Abdullah hâlâ ayakta?

Bunun tek izahı var; kaliteden hiç taviz vermemek.

Geçen yıllar içinde neler yaşandı neler.

Ne krizler, ne savaşlar atlatıldı.

Ancak bu lokanta kendi kalitesini hep korudu.

Zaten öyle olmasa çocukluğumdan kalan bir anı sonraki yıllarda kendiliğinden hep tekrar eder mi?

Hep şunu düşünürüm, “Keşke bu tür yerlerimiz çok daha fazla olsa.”

Üstelik sadece lokanta değil, pek çok alanda bu tür köklü yerlerimiz olsa.

Elbette yok değil ama sayıları çok az. Bugün Amerika, kısacık tarihine rağmen sayısız köklü kuruluşu içinde barındırıyor.

Bizde ise yüz yılı aşmış tarihi olan kaç şirketimiz, kurumumuz var.

Turgut Gülen, güzel sohbetimiz sırasında işlerin giderek zorlaştığını anlattı.

Özellikle pandemi sırasında çok sıkıntıya girmişler.

Çünkü bu tür lokantalar paket servisine pek uygun değil, “Ancak” dedi Turgut Güler “Buna rağmen direndik, çalışanlarımızı koruduk, zor günleri aştık, Allah bir daha böyle günleri göstermesin” dedi.

KOMİK

Yaşam çok zekiler için daha mı zor?

Hikayeyi yorumsuz sunuyorum;

Her ülkenin en zeki insanlarından oluşan Mensa grubu San Francisco’da bir kongre düzenlemişti.

Kongreye katılanlardan bir grup öğle paydosunda yemek için civardaki bir restorana gittiler. Oturup siparişleri verdiler ki, içlerinden biri, tuz ve karabiberin ters konduğunu fark etti. Tuzluk karabiber, biberlik tuzla doluydu.

Dünya zekileri, sadece ellerini kullanarak ve hiç dökmeden, zerre ziyan etmeden, tuzu tuzluğa, biberi biberliğe nasıl koyacaklarını düşünmeye başladılar. 

Bu tam bir Mensa problemiydi. Tartışmaya başladılar. Sonunda “harika” bir çözüm buldular. Garson kızı çağırdılar ve tuzluk ile biberliği gösterip “Bunlar ters konmuş” dediler.

“Bize bir kağıt peçete, bir fincan tabağı ve bir de kola çubuğu getirin, düzeltelim..” 

Garson kız “Özür dilerim efendim” dedi.

Masaya eğildi.

Tuzluk ve biberliğin kapaklarını değiştirdi. 

Mensacıların masasını ölüm sessizliği kapsadı. 

Yaşam bu kadar basit aslında, biz onu zorlaştırıyoruz.

NOT: Mensa; en büyük, en eski ve en çok bilinen yüksek IQ topluluğudur. Kâr amacı gütmeyen bu topluluk, kabul edilen IQ testlerinde bulundukları toplumun yüzde 98’inden daha yüksek puan alan, yani en üst yüzde 2’lik zekâ dilimine girmeyi başaran her bireye açıktır.

ÇOK GÜLDÜM

Bu hafta 4 fıkramız var

Bu pazar için yıldırım Tuna 4 fıkra göndermiş.

Söylesene…

İki eski restoran sahibi bir iş hanında karşılaşmışlar, “İşler nasıl gidiyor?” diye sormuş birincisi,
“Berbat..” demiş diğeri, “Covid bizi yerle bir etti, kira desen zaten belimizi büküyor, bütün bunların üzerine mutfağımızda yangın çıktı, her şeyimiz kül oldu, buraya sigortacımla konuşmaya geldim..”
“Geçmiş olsun..”
 demiş ilk soran adam, “Tesadüfe bak, aynı dertler bende de var ve ben de sigortacım ile görüşmeye geldim.. Benim restoranı da sel bastı , benim de her şeyim gitti..!”
Diğeri “Hadi ya?..” demiş etrafı iyice kontrol edip fısıldayarak, “Söylesene.. Siz sel taşkınını nasıl becerdiniz?..”

Ben Tanrıyım..!

Zengin adam, limuzininden inip kaldırımda oturan dilenciye sadaka vermeden önce “Selam.. Adın nedir?..” diye sormuş..
“Ben Tanrıyım..!” diye cevap vermiş dilenci..
“Saçmalama.. Sen Tanrı falan değilsin.. Gerçekten kimsin?..”
Bu söz dalaşının sonunda “Tamam..” demiş zengin adam, “Eğer sen Tanrı olduğunu ispat edersen, sana bir milyon dolar vereceğim..”
Dilenci “Anlaştık, beni takip et..! “ demiş ve birlikte o bölgenin en lüks restoranına girmişler, kapıdaki garson dilenciyi içeride görür görmez, “AMAN TANRIM..!” diye bağırmış, “Yine mi sen?..”

Unutkanlığın bu kadarı

İki yaşlı adam salonda içkilerini yudumlamaktalar, eşleri mutfakta onlara yemek hazırlıyorlar, biri diğerine “Yahu dün gece bir restorana gittik, uzun zamandır böyle tat almamıştık, şiddetle tavsiye ederim..” demiş,
“Hadi ya?..” demiş diğeri, “Adı neydi?..”
Adam “ Hahaha.. Tam da adamına sordun..” demiş şakaklarını sağ eliyle ovuşturarak, “Hani sevgililere verilen güzel kokulu bir çiçek vardır.. Kırmızı olursa aşkı ifade eder falan..”
“ Gül mü?”
“Hah..! Tamam..!” 
demiş adam ve mutfağa doğru arkasına kaykılarak bağırmaya başlamış “HEY.. GÜL.. HAYATIM.. DÜN GECE GİTTİĞİMİZ YERİN ADI NEYDİ?..”

Pahalı Restoran

Adam ne kadar pahalı olabileceğini kestiremediği bir restorana ailesini götürmüş, oturduktan sonra etrafını incelemiş ve olayın vahametini hissetmiş ama yapacak da bir şey yok, mecburen ufak tefek bir şeyler atıştırmışlar ve aç kalmışlar, gelen hesabı görünce bayılma olasılığını da atlattıktan sonra yan masada hiç dokunulmadan bırakılmış pirzolaları da görünce garsona sessizce “Yan masadaki artan yiyecekleri de paketlerseniz köpeğimize götüreceğiz..” demiş..

“Yaşasın anneee..!” diye çığlık atmış bunu duyan oğlu,  “Babam eve bir köpek alacakmış..!”

ÖNERİ

Dünyanın en iyi 6 doktoru

  1. Güneş ışığı
  2. Dinlenme
  3. Egzersiz
  4. Doğru beslenme
  5. Özgüven
  6. Arkadaşlar

Bunların hepsini hayatının her döneminde muhafaza et ve sağlıklı bir yaşam sür.

 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları