Mehveş Evin; Herkes biliyor, ama papağan gibi tekrarlamak lazım: Gezi isyanının milyonları sokağa dökmesinin müsebbibi, bizzat iktidardır, Erdoğan’dır.
Gezi’nin 2. Yıldönümünde şu minvalde yazmıştım: “Gezi’de genç, yaşlı, kadın, eşcinsel, Alevi, Kürt, laik, dindar, öğrenci, akademisyen, varoş, kentli, birleşti. Birbirlerinin farklılıkları değil, ortaklıkları üzerinden birarada olmayı deneyimlediler. Ele ele tutuşmayı, yere düştüklerinde birbirlerine yardım etmeyi, beraber gülüp ağlamayı, hiçbir maddi ve siyasi çıkar olmadan birarada durmayı öğrendiler. Birbirine/ ötekine küfrederek değil, anlamaya çalışarak yaşamanın mümkün, hatta daha güzel olduğunu kavradılar. ‘Yeni Türkiye’ aslında buydu. Kavga, hukuksuzluk, rant, otoriterlik ve düşmanlık üzerine değil, barışçıl bir Türkiye özlemi…” (Milliyet, 1 Haziran 2015)
Gezi isyanının üçüncü yıldönümünde, Erdoğancılar hala Gezi’yi dillerinden düşüremiyor. Gezi’nin ne olduğunu pekala bilmelerine ve Kabataş, Dolmabahçe gibi iftiraların yalan çıkmasına rağmen, şeytanlaştırma, düşmanlaştırma çabalarından vazgeçmiyorlar.
Peki neden?
Bayramlar, kutlamalar üzerinden kutuplaştırma
Malum, AKP iktidarı ‘İstanbul’un fethi’ kutlamalarını Cumhuriyet bayramına alternatif olarak konumlandırdı. Ne 23 Nisan, ne 19 Mayıs, ne 29 Ekim böylesine sahiplenilerek coşkuyla kutlanıyor. Aksine, Cumhuriyet’in yıldönümleri, çeşitli bahanelerle kutlanmadan, ekşi yüzlerle geçiştiriliyor.
Kısacası bayram ve yıldönümleri bile kutuplaşmanın aracı oldu: Cumhuriyet bayramlarını kutlamak, ulusalcı ve laik kesimle sınırlıyken fetih ve kutlu doğum haftası, AKP iktidarının siyaset yapma, boy gösterme kutlamalarına dönüştü.
İstanbul’un Müslümanlara geçtiği tarihin seçilmesinin sembolik anlamı büyük elbet.
Bu yılki 29 Mayıs ‘çıkarması’nda da Tayyip Erdoğan, fetih ruhuna verdi gazı. Akşemsettin’leri, Molla Gürani’leri anarken bu şehre sayısız katkıda bulunmuş mimarlardan, sanatçılardan, şairlerden, azınlıklardan bahsedecek değil ya!
İstanbul’un fethinin, Gezi yıldönümüyle kesişmesi, coşkuyu katmerlemek ve şehrin yakın tarihte nasıl talan edildiğini unutturmak için ideal bir zamanlama.
Tabii Gezi’ye değinmeden edemiyor haşmet meab: “Gezi Olayları sırasında ne yazmışlardı duvarlara? ‘Zulüm, 1453’te başladı’ diye yazmışlardı.”
Erdoğan’ın Gezi’deki sayısız duvar yazılamalarının arasından ‘Zulüm 1453’te başladı’yı seçip siyasi malzeme olarak kullanmasında şaşılacak şey yok. ‘Korkma la, biziz, halk!’* ya da ‘Tayyip Bieber’i alıntılayacak değil ya!
Gezi takıntısının ardında korku ve nefret var
Düşündürücü olan, PKK’lı, Cemaat’li, Batılı nefret kokteyline Gezi eylemini -ve siyaseten en açık destekçisi laik kesimi- sokmaya çalışması. Sanki Gezi’ye katıldığı için öldürülen, sakat bırakılan, kötü ve haksız muamele görenler değil de kendisi mağdur!
Cumhurbaşkanı olmuş, sistemi ‘fiilen’ değiştirmiş, 7 Haziran’ı yok sayıp ‘tekrar seçim’ yaptırmış, her türlü demokratik hak talebini şiddetle bastırmış, ama ne hikmetse hala mağdur!
Tayyip Bey’in Gezi takıntısı salt bir refleks ya da nefretten kaynaklanmıyor. Gezi’yi hala gündemde tutmasının iki önemli nedeni var.
1. Gezi gibi hak temelli, şiddetten uzak bir halk ayaklanması, sadece RTE’nin değil, dünyadaki her liderin kabusu. (Bakınız Fransa) Gezi’de milyonlar dini söylemle veya ekonomik gerekçelerle harekete geçmedi; haksızlığa, şiddete, talana karşı ayaklandı. Sandık sonuçlarında birebir etkisi olmasa da AKP iktidarının foyasını ortaya çıkardı. Haliyle iki ağaç uğruna çıkan böylesine bir ayaklanma, yarın başka bir nedenle çıkarsa diye müthiş korkuyorlar.
2. Son üç yılda ‘eski dost’ Kürtler, Cemaatçiler şeytanlaştırıldı, ülkücü ve ulusalcılar AKP’yle aynı hizaya geldi. Erdoğan’ın şimdiki hedefinde demokrat ve laik kesim var.
Bu kesim, siyaseten yumruk üzerine yumruk yiyor zaten. Ama Erdoğan ve yandaşları açısından bu kitle –buna Atatürkçüler, aydınlar, talana direnen Müslümanlar, Aleviler, dini azınlıklar, ateistler, feministler, LGBTİ grupları dahil- en büyük tehdit. Güçlerini evrensel hukuk kuralları ve demokratik haklarından alıyorlar çünkü.
Onlar, AKP tarzı İslami yaşam tarzına tehdit, antidemokratik uygulamaları kafalarına göre hayata geçirmek açısından tehdit. En korkutan mevzu, tabii ki para: Neoliberal talana güçlü ses çıkaracak, hak arayacak tek kesim.
‘Bir darbe kalkışması’ olarak Gezi
Gezi’yi şeytanlaştırma, darbe kalkışması olarak yorumlama çabalarının Meclis’te hala gündeme getirildiğini görmek, aslında Gezi’nin ne kadar güçlü bir çıkış olduğunun kanıtı.
AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı’nın Gezi’yi, ‘sahada, seçim sandığında alt edilemeyen iktidarlara karşı enerjiyi toparlayıp (!??) sokaklarda demokratik iktidarları zor durumda bırakma girişimi, suikast girişimi’ olarak nitelemesi bundan.
Tabii iktidar ne yaparsa yapsın, kanunu, hakkı hukuku hiçe saysın. Ama halkım, sakın ha iktidarını ‘zor durumda’ bırakmasın!
Bu arada parkta müzik yapan, kitap okuyan, sokakta Ramazan sofraları kuran, protesto için ‘durması’ bile yasaklananların ‘suikast girişimi’ne katıldığını iddia etmek, bayağı hayal gücü ister.
Bostancı’nın aynı konuşmadaki tabiriyle “Yegane meşruiyet halk”, ancak dikkat buyrunuz: Halkın meşruiyeti, Gezi’de sokaklara çıkan milyonları kapsamıyor.
AKP, son sandıktan yüzde 49’la çıktı diye geri kalan yüzde 51’i farklı dozlarda yok sayma, hakaret etme, ezmeye hak görüyor kendini.
Daha ‘soft’, demokrat kılıklı AKP taraftarları ise alttan alta ‘halk’a veriyor gazı. Mesela Nisan 2015’te ‘Ayağa Kalk’ festivalinin duyurusu için hazırlanan bağımsız internet videosu, ‘Darbeye çağırıyorlar’ diye çarpıtılıyor.
Gezi’nin yıldönümü kutuplaştırmaya karşı bir fırsat
Gezi patlak verdiğinde AKP’nin neoliberal talanı, ‘şok doktrini’ne rahmet okutacak düzeydeydi zaten. Talana direnen Anadolu köylülerini büyük ölçüde korkutup sindirmeyi becerdiler; ama İstanbul’un merkezindeki tek yeşil alana kafalarına estiği gibi müdahale edemeyeceklerini anladılar.
HDP’li İdris Baluken’in tariflediği gibi Gezi, ekolojik yıkıma karşı halkın gösterdiği duyarlılıktır. ‘Birkaç ağaç’ diye küçümsenen şey, canlı yaşamının en masum, temel simgesi. Bir zihniyet, yüzyıllık ağaçları gözünü kırpmadan kesebiliyorsa ‘yoluna çıkan’ kuşu, kelebeği, kurdu, bebeği, insanı da pekala öldürür. Ki Gezi, bunun kanıtıdır.
Herkes biliyor, ama papağan gibi tekrarlamak lazım: Gezi isyanının milyonları sokağa dökmesinin müsebbibi, bizzat iktidardır, Erdoğan’dır.
Tayyip Bey’in o çok sevdiği ifadeyle, “Kimse kusura bakmasın!”, Gezi’de çocuklarını kaybeden annelerden özür dilemeden, polis şiddetine dair davaların aksaması değil adil bir biçimde yürümesi için çaba harcamadan ve parkı olduğu gibi muhafaza etmeyi taahhüt etmeden AKP kendini aklayamayacak. Demokrasi, halkın meşruiyeti numaralarını kimse yutmayacak.
Gezi’nin 3. yıldönümü, iktidarın kutuplaşmaya, ayrımcılığa, nefret söylemine ve şeytanlaştırmasına mesafe koymak için fırsat olmalı.
Not: Taksim Dayanışması 31 Mayıs Salı, saat 19:00’da Gezi Parkı’nda basın açıklamasına çağırıyor.
Mehveş Evin - Diken