Can Ataklı; Gezi olaylarının yıldönümü yaklaşıyor. 27 Mayıs 2013'te başlayan protesto eylemleri daha sonra 1 Haziran'da milyonların Taksim'i doldurmasıyla en tepe noktasına çıkmıştı.
Başkanlığı bırak cumhurbaşkanlığı gidecek
ANALİZ
Sarayın ve iktidarın morali çok bozuk.
Korku ve endişe artık her tarafta görülüyor.
Özellikle CHP Genel Başkanı'nın “kan dökülür” açıklamasından ve muhalefet kesiminin bu sözü benimsemesinden sonra bu korku ve endişenin daha da arttığı gözleniyor.
Siz bakmayın sarayın iri iri “Konu halk önüne gelince görürsünüz, milletim başkanlık istiyorsa ne yapacaksınız” diye efelenmesine.
Başkanlığın gündeme gelmesi halinde karşısına çıkacak “dev”in korkusu sardı yüreğini.
Bunu geçelim, Başkanlık konusunun halkın önüne konması için yeterli koşulların oluşması gerekir önce.
Bunun için de Meclis'te en az 330 oyu bulmak zorundadır.
Saray ve iktidar önce 330 oy bulacaklar ki ondan sonra başkanlık konusu halkın önüne gitsin.
Bugünkü koşullarda başkanlık konusunda yapılacak anayasa değişikliğinin ya da yazılacak yeni anayasanın Meclis'ten 330 oy alması mümkün değil.
CHP kesinlikle başkanlık sistemine geçit vermeyeceğini söylüyor.
HDP'nin durumu karışık ancak varılan noktadan sonra başkanlık için oy kullanması bu partinin kendini tamamen inkârıdır.
HDP'nin zaten baraj sorunu yaşadığını da göz önüne alırsak başkanlık için onay vermesi çok düşük bir olasılıktır.
Zaten sarayın da ruhunda kabul etse bile kamuoyu önünde sadece HDP'nin desteğini alması ayrı bir handikaptır.
Ancak buna rağmen saray HDP'yi köşeye sıkıştırmak ve üstü kapalı tehdit ve şantajlarla başkanlık sistemine evet dedirtmek için çabaladığı gerçeğini de göz ardı edemeyiz.
Sarayın asıl hedefi MHP. Bahçeli'nin parti genel başkanlığını korumak için başkanlık konusunda destek vereceğini ümit eden saray bu nedenle MHP kongresini sabote etmek için elinden geleni yapıyor.
Sonuç olarak Meclis'teki üç muhalefet partisinin AKP tarafından önerilecek “başkanlık sistemi” maddesine evet oyu vermeleri ihtimali çok zordur.
Yani saray Meclis'ten 330 desteğini bulamayacaktır.
Saray bu desteği bulamayacağını anladığı an devreye “erken/baskın seçim” alternatifi girebilir.
Bu Meclis'ten 330 desteğini bulamayacağını anlayan saray “can havliyle” bir baskın seçim yaparak AKP'nin Meclis sayısını 330'un üzerine çıkarmayı deneyecektir.
Burada en büyük beklentisi HDP'nin yüzde 10 barajını aşamayacağıdır.
Anket kuruluşları bu konuda sağlıklı veriler veremiyor.
Ancak 1 Kasım'dan bu yana yaşadığımız terör olayları, Güneydoğu bölgesindeki seçmenlerin yerlerinden edilmesi HDP'nin barajı aşmakta zorlanacağı fikrini güçlü kılıyor.
Şurası açık bir gerçek ki eğer HDP barajı geçemezse, ilk seçimde bu partinin neredeyse tüm milletvekilleri AKP'ye geçecektir.
Bu da AKP'yi “oyları düşse” bile tek başına iktidara yine getireceği gibi 330'u aşmasını bile sağlayabilir.
İşte sarayın gördüğü hayal bu.
Ancak siyasette bu tür hayaller gerçekleşmediği takdirde, bu yola sapanların da sonunun geldiği tarihsel bir gerçektir.
Erdoğan içindeki hırs ve intikam hisleriyle atağa kalktığında başkanlığı kazanmayı bırakın mevcut cumhurbaşkanlığı makamını da kaybedebilir.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Gezi yıldönümü yaklaşırken iktidar yine harekete geçti
Gezi olaylarının yıldönümü yaklaşıyor. 27 Mayıs 2013'te başlayan protesto eylemleri daha sonra 1 Haziran'da milyonların Taksim'i doldurmasıyla en tepe noktasına çıkmıştı.
Ancak Gezi'deki “sıradan halkın” şanlı direnişinden paniğe kapılan iktidar, protestoları kanla, ölümle bastırmıştı.
O günlerden bu yana da Taksim “yasaklı” alan ilan edildi. 10 kişi bile yan yana yürüse üzerlerine gaz ve su sıkılmaya başlandı.
Gezi olaylarının tetikleyicisi saraydakinin Taksim Topçu Kışlası yapma inadıydı.
Halkın büyük öfkesi sonunda Taksim belki “yasaklı” alan haline getirildi ama o garabet alışveriş merkezi de yapılamadı.
Şimdi iktidar Gezi yıldönümü yaklaşırken tekrar yara kabuğu kaşımakla meşgul.
Danıştay'a verilen talimat sonucu Topçu Kışlası'nın yapımına tekrar izin çıktı.
Sarayın hırs ve inadını biliyoruz. Gezi'nin yıldönümünde Taksim'e dozerleri sokması şaşırtıcı olmasın.
Bu arada çok ilginç bir durumu da paylaşmak istiyorum.
Gezi Parkı'ndaki ağaçlar baharla birlikte yeniden yeşillendi. Ancak arada pek çok ağacın yaprak açmadığı ve kupkuru kaldığı görülüyor.
Yaygın inanış, ağaçların köküne asit döküldüğü ve kurumalarının sağlandığı yolunda.
Her şeyi bekleriz değil mi?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Ah be Mehmetçiğim, hiç mi vicdanın sızlamadı
Saraydaki dün dillere destan bir düğünle kızını evlendirdi.
On binlerce kişi nikah törenine katıldı. İstanbul'da adeta sıkıyönetim uygulandı, yollar kapatıldı, halk perişan edildi.
Öncelikle “yakışır mı bir cumhurbaşkanına böyle bir nikâh yapmak” diye herkesin sorması gerek.
Elbette her ana baba için kızının mürüvvetini görmek çok önemlidir.
Ama bir cumhurbaşkanı böyle tören yapmaz.
Yapılacak en şık davranış Ankara'da sarayda ya da İstanbul'da Huber Köşkü bahçesinde, en fazla 200 kişinin katılacağı sade bir tören düzenlemekti.
Devlete milyonlarca lira ödeterek, on binlerce kişiye hizmetkârlık yaptırarak bir nikâh organize etmenin görgü ile açıklanamayacağı ortada.
Ama benim kanıma dokunan Şırnak'ta terörle mücadele eden Mehmetçiğin sarayın yeni damadına pankartlı fotoğraf göndermeleri.
Şırnak'taki bir grup Jandarma Özel Harekât askeri “Selçuk abi Şırnak'tan selamlar” yazılı bir pankart önünde fotoğraf çektirip göndermiş.
Çiçeği burnunda damat da “Operasyon nedeniyle düğüne gelemeyen kahraman kardeşlerim en güzel hediyeyi göndermiş” diyerek bu fotoğrafı sosyal medyada paylaştı.
Ah be Mehmetçiğim. Hiç mi vicdanın sızlamaz? Sen orada şehit oluyorsun diye milli bayramları bile iptal edenler, kızlarının nikâhı için senin gibi nice kahramanı saatlerce yollara dizip on binlerce kişinin katıldığı parlak nikâh törenleri yaparken sen nasıl oluyor da yalakalığın en ileri gidenini yapabiliyorsun?
Bu millet senin orada başarılı olabilmen, canını vermemen için gece gündüz dua ederken sen nasıl olur da seni kendi yarattıkları bu terörün batağına gönderenlere karşı bu kadar duyarsız olabilirsin?
BUNU YAZMAK GEREK
Halkın sessiz direnişini sakın görmezden gelmeyin
Son günlerde en çok duyduğum sözlerden biri “Muhalefet yok, kimse bir şey yapamıyor.”
Ben karşı çıkıyorum bunu söyleyenlere. “Öyle demeyin” diyorum “Bir an gelir herkes üzerine düşeni yapar.”
Genellikle “Nerdeeee o günler” tepkisiyle karşılaşıyorum.
Evet, herkes öfkeli ve bir şeyler yapmak istiyor ama umutsuzluk da hakim.
Bu çok normal. Çünkü “herkes” öfkeli olabilir ama birileri öne çıkmazsa bu öfkeler insanı boğar.
Bu nedenle CHP'nin AKP'ye karşı “Dur bakalım biz varız” çıkışı bu açıdan çok önemlidir.
Bakın, kimsenin sesi çıkmıyor sanılmasına rağmen sessiz bir direniş AKP zihniyetini panikletiyor.
Sosyal Doku Vakfı diye bir vakıf var. Bunun başkanı Nurettin Yıldız tam bir şeriatçı. 6 yaşında kızların evlendirilebileceğini savunmuştu.
İşte bu kişi o sözleri söylediği günden beri hiçbir yerde kamuoyunun karşısına çıkamıyor.
Edirne'de kendisine bir konferans verdirilecekti, halk karşı çıktı, iptal oldu.
Aynı şey Sinop ve Gaziantep'te denendi, üstelik organizasyonu ve konferansın parasını hükümet üstlendiği halde halk yine izin vermedi.
Bunlar umut verici olumlu gelişmelerdir. Kimse korkuya kapılmasın Türkiye sokakta bulunan bir ülke değil. Tarih boyunca bu gerici zihniyetle baş etmesini bilmiştir, Osmanlı dönemlerinde bile.
ÖNERİ
Düşük profilli başbakanı buldum
Türkiye yeni başbakanının kim olacağını önümüzdeki hafta öğrenecek.
AKP 22 Mayıs'ta olağanüstü genel kurul yaparak yeni genel başkanını seçecek.
Parti kaynakları 20 Mayıs'ta sarayın kimi uygun gördüğünü açıklayacağını söylüyorlar.
Şu sıralar herkes “başbakan toto” oynuyor.
Kimine göre Binali Yıldırım çok şanslı.
Bazıları Bekir Bozdağ'ı uygun görüyor.
Damat Berat Bey'i buna yakıştıranlar da var.
7 Haziran döneminin Meclis Başkanı İsmet Yılmaz'ın “yine öne çıkacağını” söyleyenler de var.
Ama kim olacağını kesin bile yok. Bir kişi biliyor, şimdilik kendine saklıyor.
Peki, yeni başbakanda aranan nitelikler nedir?
Düşük profilli olması isteniyor.
Yani laf dinleyecek, her söyleneni yapacak, asla itiraz etmeyecek, etliye sütlüye karışmayacak, en önemlisi kendini başbakan zannetmeyecek. Bu tanıma uyan herhalde yüzlerce AKP'li milletvekili vardır. Zaten sözcüleri her fırsatta “Her AKP milletvekilinin genel başkan ve başbakan olma potansiyeli taşıdığını” iftiharla söylemiyor mu?
Ancak bence çok aramaya gerek yok. Ben buldum.
“Düşük profilli” tanımını ortaya atan kişi AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal.
Bence bu tanıma en uygun isimlerden biri kendisi. Zaten Erdoğan'ın konuşmalarını yazan kişi olarak biliniyor. Kendi inisiyatifini kullanmamayı beceriyor, karşı çıkmıyor, kraldan daha fazla kralcı olduğunu saklamıyor.
Bence en iyi aday kendisidir.
Ayrıca “düşük profil” tanımından rahatsız olanlar da varmış. Ünal bu konuda düzeltmeler yapmaya da çalıştı. Bunlara hiç gerek yok. Direk bu kişi başbakan olursa herkes rahat eder.
Can Ataklı - Korkusuz