Can Ataklı; Gezi olaylarından bu yana sürekli polis koruması altında olan ve muhalif hiçbir gösteriye, toplantıya, mitinge açılmayan Taksim alanı bu kez polisin de teşvikiyle her gece darbe karşıtı gösterilere ev sahipliği yapıyor.
ANALİZ
İDAM CEZASI GELİRSE FETHULLAH GÜLEN'İ GETİREMEZSİNİZ
Bazen ilk anda verilen tepkilere çok aldırmamak gerek.
Öfkeli kitleler fotoğrafın tamamına bakmadan taleplerde bulunabilir hatta bunları dayatabilir de.
Yaşadığımız bir darbe girişiminden sonra öfkeye kapılan bazı kesimler bir anda “idam cezası geri getirilsin” demeye başladılar.
Cumhurbaşkanı da “halk böyle istiyorsa düşünürüz, kararı da kısa sürede veririz” dedi öfkeli kalabalıklara.
Cumhurbaşkanı, eğer önceden bir hazırlığı yoksa, bana göre hatalı bir cevap verdi. İdam gibi çok önemli bir konuda “halk böyle istiyorsa” türü bir popülizmle karar verilemez.
İdam cezasının hukuki ve insani taraflarını daha sonraya bırakalım, bugün sizlere alel acele idam cezasının geri getirilmesinin “bazı isteklerin karşılanmasında yetersiz kalacağı” üzerinde durmak istiyorum.
İktidarın da kışkırtmasıyla öfkeli hale gelen AKP'liler idam cezasının neden geri getirilmesini istiyorlar?
Çünkü inanıyorlar ki, eğer idam cezası geri getirilirse bugün darbeye kalkışan Fethullahçı teröristlerin hepsi asılacak.
Oysa böyle olması mümkün değil.
Meclis bugün toplansa ve 367'yi de bularak anayasa değişikliği yaparak idamı tekrar ceza kanunumuza koysa bile darbeye kalkışan Fethullahçı terörist generaller, subaylar ile onlara destek veren sivil unsurlar asılamazlar.
Çünkü hukukta kanunlar “geriye dönük” olarak uygulanamaz.
Yani suçun işlendiği tarihte hangi kanun geçerliyse sanıklar o maddelere göre yargılanır.
Diyelim ki anayasayı değiştirdik ve darbe yapma suçuna idam cezası getirdik, Cuma akşamı darbeye kalkışanları asamazsınız, ancak bundan sonra darbeye kalkışan olursa onlar bu kapsama girerler.
Tabii bir de darbe hukuku vardır. Eğer bu iktidar darbe girişimine karşı bir darbe gerçekleştirdiğine inanıyorsa o zaman zaten kendi hukukunu da oluşturmuş demektir ki idam cezasını getirir ve istediğine de uygular. O başka konu.
İdam cezasını geri getirmenin bir başka sakıncası da şu;
Yine öfkeli AKP'liler Fethullah Gülen'in Türkiye getirilmesini ve asılmasını istiyor.
İşte idam cezası geri gelirse o iş biraz zor olur.
Nedeni basit; pek çok ülke iadesi istenen kişilerin kendi ülkelerine gittiklerinde nasıl yargılanacaklarına
dikkatle bakıyor.
Eğer idam gibi bir ceza varsa ve hatta göndereceği kişinin can güvenliği konusunda kuşku oluşmuşsa bile asla iade etmiyor.
İdam cezası geri gelirse hiç kuşkunuz olmasın Amerika Fethullah Gülen'i iade etmez.
Gerçi Amerika'daki bazı eyaletlerde idam cezası hala var. Bu durumda Gülen idam cezası olmayan bir eyalete veya bir Avrupa ülkesine taşınır ve iade edilmeme garantisi alır.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
GEZİ'YE NİSPET YAPIYORLAR AMA AYNI DEĞİL
Darbeye karşı gece sokaklara çıkanların buluşma noktalarından biri de Taksim Meydanı.
Gezi olaylarından bu yana sürekli polis koruması altında olan ve muhalif hiçbir gösteriye, toplantıya, mitinge açılmayan Taksim alanı bu kez polisin de teşvikiyle her gece darbe karşıtı gösterilere ev sahipliği yapıyor.
Daha önce Atatürk'ün posteri ve Türk Bayrağının asılı olduğu Atatürk Kültür Merkezi'nde bu kez Tayyip Erdoğan'ın iki dev posteri asılmış durumda.
Yandaş medyada Taksim'deki gösteriler ayrı bir yer tutuyor.
Saatlerce Taksim'den canlı yayın yapan yandaş televizyonlar Gezi direnişine nispet yaparak “Daha önce darbeci çapulcuların eylem yaptığı bu alan şimdi darbe karşıtlarının elinde” diyorlar.
Oysa şımarıkça yapılan bu yayınlar da söylenenler de doğru değil.
Birincisi ne Gezi direnişi sırasında ne de başka bir zaman darbe çağrısı yapılmadığı gibi özellikle Gezi direnişi demokrasi, hukuk, insan hakları ve özgürlüklerin korunması için yapılıyordu, darbe ile uzaktan yakından ilgisi yoktu.
Tabii asıl saklanan konu şu; Bugün sarayın işareti ve belediyenin sağladığı bedava ulaşımla Taksim'e gelenler hiçbir engelle karşılaşmadan alanda istedikleri gibi davranabiliyor.
Oysa Gezi olayları sırasında milyonlarca insan üzerlerine gaz ve su sıkılmasına, polislerin coplu ve AKP'li sopalı sivil milislerin saldırılarına rağmen yılmadan günlerce Taksim'e geldiler.
Bugün darbeyi karşı devrime çeviren iktidarın teşviki hatta emri olmasa, AKP'li kitleden Taksim'e acaba kaç kişi gelir?
ÖNERİ
CHP BU HAFTA SONU TAKSİM'DE “DARBELERE HAYIR” MİTİNGİ YAPMALIDIR
Türkiye Fethullahçı bir dinci faşist darbenin eşiğinden döndü.
Muhalefet partileri daha ilk andan itibaren darbeye karşı bir tutum takınırken saray halka “sokağa çıkın” çağrısı yaptı.
Darbe girişiminin başladığı gece AKP'lisi, CHP'lisi, MHP'lisi, HDP'lisi olduğu gibi çoğu muhalif kesimde yer alan sol, sosyalist, komünist, liberal insanlar da tankların karşısına dikildi.
Darbe bastırıldı, ancak saray “Su uyur düşman uyumaz” mantığı ile “Herşey bitti sanmayın, sokakları boş bırakmayın” çağrısını yineledi.
O andan itibaren hava biraz değişti. Bütün illerde valiler seferberlik ilan etti. Kentlerin meydanlarını demokrasi ve özgürlük çağrıları değil “Allahuekber” sesleri kapladı.
Asıl amacın demokrasiyi savunmak ve darbelere karşı çıkmak olmadığını gören AKP dışı kesimler ise meydanlardan çekildi.
Oysa herkes biliyor ki demokrasiye asıl sahip çıkan, özgürlükler ve insan hakları için asıl mücadele edenler muhalif kesimler.
CHP ilk anda kararlı biçimde darbeye karşı çıktı ama bu burada kalmamalı.
Saray AKP kitlesine “meydanları boş bırakmayın” talimatı verdi.
O halde CHP de darbeye karşı olduğunu kitlesel bir gösteriyle tüm ülkeye ve dünyaya göstermelidir.
Taksim alanı artık darbe karşıtı gösterilere açıldığına göre CHP hiç zaman yitirmeden, tercihen bu hafta sonu Taksim'de büyük bir “Darbelere hayır mitingi” düzenlemelidir.
Bu darbelere karşı çıkan, meydanlardaki “dinci gösteriler” nedeniyle sessiz kalan, içi coşku dolu kitlelere karşı CHP'nin tarihi bir görevidir.
BUNU YAZMAK GEREK
FIRSATTAN İSTİFADE BÜTÜN MUHALEFETİ SUSTURAMAZSINIZ
Fethullahçı dinci faşist çetenin darbe girişiminin bastırılması iktidara büyük güç ve moral verdi.
Ancak bu moralin güç zehirlenmesine ve şımarıklığına dönüşmesi ihtimali de çok yüksek.
Dün sizlere muhalif medyanın önemli merkezlerinden ABC internet gazetesinin kapatıldığını duyurmuştum. ABC, iktidarın emriyle TİB tarafından kanunsuz olarak kapatıldıktan sonra www.abcgazetesi1.com adresinden yayın yapabiliyor.
Tabii bu ne kadar sürer bilemem, çünkü iktidar ve yandaş çevrelerde müthiş bir “intikam alma” duygusu öne çıkmış durumda.
Bu “idam geri gelsin” sloganı ile yükseliyor. Yandaş medya ise listeler yayınlayarak “bunlar hain hemen tutuklayın” diyor.
Valilikler sosyal medyada “aykırı” görülen hesapların sahiplerinin hemen yakalanması talimatı veriyor. Örneğin “yeter artık sokağa çıkmaya gerek kalmadı” emek bile “Fethullahçılık, darbecilik, hainlik” sınıfına sokuluyor.
Bu baskılar nereye kadar gider bilemem. Ama bu yöntemlerle kimseyi susturamayacaklarını da bilmeliler.
ŞAŞIRDIM
FETHULLAH GÜLEN HENÜZ İSTENMEMİŞ Kİ AMERİKA NASIL VERSİN
Ordu içindeki adamlarını çılgın darbeye iten Fethullah Gülen darbenin odak noktası olarak görülüyor.
Zamanında “darbe yapılacak” çığlıkları ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ni darmadağın eden, demokrasi, hukuk, özgürlüklerle insan haklarına ve laikliğe bağlı tüm kesimleri zindanlarda çürüten Fethullah Gülen şimdi darbe yapmaktan suçlu.
Bu tarihi ironoyi bir kenara bırakalım, darbenin başı olan bu kişi halen yurtdışında.
Yıllardır Amerika'da yaşıyor.
Saray ve iktidar sözcüleri uzun zamandan beri Fethullah Gülen'in Türkiye'ye iade edilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Ama konu Amerika Dışişleri Bakanı Kerry'e sorulduğunda çok şaşırtıcı bir gerçeği öğrenmiş olduk.
Çünkü Kerry Türkiye'nin Fethullah Gülen'in iadesini istemediğini söyledi.
İşe bakın “İade et” diye bağırıyorlar, kendi kitleleri darbe karşıtı gösterilerde Amerika'ya küfürler ederek “Niye geri vermiyorsun haini” diye sloganlar atıyor ama meğer adam hiç istenmemiş.
Şimdi bundan sonra belki “iade et” başvurusu yapılır. Tabii bu da aslında uzun bir süreç.
Merakım böyle bir talebin bugüne kadar neden yapılmadığı.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'NİN YERİNİ POLİS ALACAK GALİBA
Darbe girişiminden bu yana hiç anlayamadığımız çok garip olaylar yaşanıyor.
Cuma gecesinden itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tamamen ortadan kaybolduğunu görüyoruz.
Herşeyi polis yapıyor.
Haydi, ilk gece “kimin kim olduğu belli değil” diyerek darbeyi bastırma görevi polise verilmişti.
Ama üzerinden üç gün geçti.
Polis istediği kışlaya dalıyor, kiminde silahların da konuştuğu oluyor, tutuklamalar yapılıyor.
Askeri lojmanların önünde bile barikatlar var.
Peki, darbe girişimine bütün ordu mu katıldı?
Hayır, tam tersine çok küçük bir gurup katıldı, ama ordunun darbeye katılmayan o çok büyük bölümü de ortada yok.
Örneğin Hava Harp Okulu'nda tutuklama yapılacak, polis operasyona gidiyor. Oradaki darbeye katılmayan komutanlar neden belirlenen isimleri teslim etmiyor da polisin silahlı operasyon yapmasını seyrediyor?
F-16 jetlerinin hava sahasını korumak için sürekli uçması talimatını Cumhurbaşkanı veriyor. Bu emrin askeri anlamı ve değeri nedir, kim biliyor?
Ne olup bittiğini anlayamıyoruz ama görünen o ki ordu tamamen tasfiye ediliyor.
Zaten yandaş kalemler “yeni ordu kurulsun” demeye başladılar.
Yakın bir gelecekte ordunun tamamen dağıtılması ve yerine polisin geçmesi kimseyi şaşırtmasın.
Bu iktidarın aklında ordu yerine “Genel güvenlik birimi” adı altında hem iç hem dış tehlikelere karşı ülkeyi koruyacak silahlı bir kurum oluşturmak olabilir.
Can Ataklı - Korkusuz