Hatay’a para yok ama birçok ülkede cami yapımına var
Can Ataklı; AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Hatay’da kullandığı cümle sanıyorum hafızalardan hiç silinmeyecek. Söylediği sözün anlamı şudur; “Bir belediye başkanı bizden değilse o yere hizmet gitmez.”
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Ekmeği bile kredi kartı ile alıyoruz artık
Kredi kartı artık hayatımızın değişmez araçlarından biri.
Nakit para taşımak yerine kredi kartı kullanmak çok daha kolay.
Gelişmiş ülkelerde kimsenin cebinde nakit para yoktur, her türlü harcamalarını kredi kartı ile yaparlar.
Bu ülkelerde insanların tüm parası bankada durur, harcamalarını yapar, dönem sonunda bu harcamalarının bedeli bankadaki hesaptan otomatik olarak karşılanır.
Bu ülkelerde kredi kartı batağı pek yoktur, kredi kartına taksit yoktur, asgari tutar ödeme yoktur, insanlar gelirlerine göre harcamalarını yapar ve sonra da öder. Çünkü gelirleriyle gerekli harcamalarını yapabilecek ekonomik güçtedirler.
Yani kredi kartı, ekonomisi düzgün olan ülkelerde çok gerekli ve yararlı bir araçtır.
Türkiye’de ise milyonlarca kişi kredi kartını yaşamını sürdürebilmek günlük ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıyor.
Çoğunun bankada parası bile yok, maaşı yattığında ya da bir gelir elde ettiğinde kredi kartı borcunu kapatmaya çalışıyor milyonlarca kişi.
Yani asla parasal olarak güvende değil.
Böyle olunca herkes bütün harcamalarını borçlanarak yapmak zorunda kalıyor.
Hesap günü geldiğinde asgari tutarı ödeyerek hiç olmazsa yüksek faizden kurtulmaya çalışıyor.
Hatta öyle ki birçok kişi değişik bankalardan aldıkları kredi kartlarını sırayla kullanıp, birinin limiti dolduğunda asgari tutarı ödeyip diğer karta geçiyor, böylece bir kısır döngünün içine giriyor.
En sonunda eğer varsa elindeki bir varlığı satıp borçlarını kapatıyor ve tekrar en başa dönüp sistemi sürdürmeye çalışıyor.
Bütün bunların sebebi ülke yönetiminin ekonomiyi bilmemesi, yanlış kararlar alarak enflasyonu zıplatması, Türk lirasının değerini yerle bir etmeleri ve satın alma gücünü düşürmeleri yüzünden oluyor.
Bu konuya değinirken Edirneli bir okurumun mesajı yüreğimi acıttı.
Okurum şöyle yazmış;
“Değerli Can Bey, sabah markete girdim, arkamda 17 yaşında bir kız elinde sadece bir ekmek var; sıramı verirken düşündüm ‘50 metre ilerideki fırından tazecik ekmek almak varken niye markete girer ki bu insanlar’ diye.
Sebebini bu kızımız kredi kartı uzatınca anladım. Kız çıkınca kasiyerdeki bayana sordum ‘Abi, evet bir ekmek almak için dahi nakit olmayınca bizden alıyorlar. Hele öğrenciler’ dedi.”
O kızın cebinde nakit parası yok, fırına gittiğinde ekmek için nakit ödemek zorunda, mecburen markete geliyor ki hiç olmazsa kredi kartıyla bir ekmek alabilsin.
Türkiye’yi işte bu hale düşürdüler.
Ama sorarsanız Türkiye uçuyor, dünyanın sayılı ülkelerinden biri oldu, dünya bizi kıskanıyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Hatay’a para yok ama birçok ülkede cami yapımına var
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Hatay’da kullandığı cümle sanıyorum hafızalardan hiç silinmeyecek.
Silinmemeli de zaten.
Çünkü o cümle bu iktidarın 22 yıllık dönemindeki mantığının en özlü biçimde dile getirilmiş halidir.
Erdoğan hiçbir demokratik ülkede bir liderin asla söylemeyi düşünmeyeceği, içinden geçirse bile dile getirmeye asla cesaret edemeyeceği bir zihniyeti açıkladı.
Söylediği sözün anlamı şudur; “Bir belediye başkanı bizden değilse o yere hizmet gitmez.”
Aslına bakarsanız bunun böyle olduğunu yıllardır biliyoruz ama ilk kez ve bu açıklıkta söylendi bu söz.
Böylelikle tüm halka “Bizi seçin, şu an iktidardayız, eğer bizden birini seçmezseniz avucunuzu yalarsınız” korkutması yapılıyor.
Sırf Hatay belediye başkanı kendilerinden olmadığı için bu ile yeterli desteği vermeyen iktidar dünyanın çeşitli ülkelerinde cami yapımı için para buluyor ama.
Kısa bir tarama ile bulduğum bazı yurt dışı cami yapımları için harcanan paralara bakalım şimdi;
Bişkek: 35 milyon dolar.
Köln: 45 milyon dolar.
Tiran: 56 milyon dolar.
Moskova: 170 milyon dolar.
Lefkoşa: 30 milyon dolar.
Cibuti: 12,6 milyon dolar
Toplam: 348 milyon 600 bin dolar.
Yani yaklaşık 10 milyar lira sadece yurtdışındaki cami yapımları için harcanmış.
Peki Türkiye’nin dünya ülkelerine cami yapma görevi ve zorunluluğu var mı?
Sadece cami de değil, Türkiye ile hiç ilgisi olmayan ülkelerin vatandaşlarına yapılan harcamalar da anormal.
Örneğin Erdoğan “Afgan ekonomisini kalkındırmak zorundayız” demişti.
Hulusi Akar, 9 milyon Suriyeliye baktığımızı söylemişti.
Ukraynalı çiftçileri kalkındırmak için mali destek yaptığımız açıklanmıştı.
AFAD Suriye’de 284 farklı noktada 100.000 ev yapmıştı.
Bütün bunların toplamı da 100 milyar lirayı buluyor.
Ama Hatay’a para yok çünkü “bizden değil.”
Bİ SORALIM BAKALIM
İsveç’in 38 milyon dolar ödediği uzay turuna biz niye 55 milyon dolar ödedik?
Uzaya giden ilk insanımız Alper Gezeravcı gecikmeli olarak dünyaya ve nihayet Türkiye’ye döndü.
Gezeravcı döner dönmez Erdoğan tarafından Türkiye Uzay Ajansı yönetim kuruluna üye olarak atandı, şimdi de yurt gezisine çıkarak uzay izlenimlerini anlatacak.
Bir Türk’ün ilk kez uzaya gitmesi elbette önemli bir olay, yeter ki bu gezinin bilimsel sonuçları da iyi değerlendirilsin ve Türkiye’deki teknolojik gelişmelere bir katkısı olsun.
Gezeravcı’nın bu gezisi tam 55 milyon dolara yani yaklaşık 1 milyar 650 milyon liraya mal oldu.
Gezinin sonuçları buna değecek mi bilemiyoruz henüz.
Ancak dün bir İsveç internet sitesinde gördüğüm habere çok şaşırdım.
Bizim gibi İsveç de uzaya ilk insanını göndermiş.
İsveç Uzay Ajansı Gezeravcı ile 20 gün boyunca uzayda kalan Marcus Wandt için 38 milyon dolar ödemiş.
İsveç Uzay Ajansı Genel Müdürü Anna Rathsman, “Aslında bunu son dakika bileti gibi aldık diyebiliriz. Bu kulağa çok büyük bir para gibi geliyor ve çok büyük bir para, ancak bunu diğer birçok şeyle ve elde ettiğimiz şeylerle karşılaştırırsanız bence buna değer” demiş.
Burada anlamadığım şu; Aynı gezi için İsveç 38 milyon dolar öderken biz niye 55 milyon dolar ödedik?
Paramız mı çok yoksa Gezeravcı’nın uzay istasyonunda katıldığı bilimsel araştırmalar İsveçli astronota göre daha mı fazlaydı veya bizim astronot VİP odada kalıp “her şey dahil”den mi yararlandı?
Ya da bizi kazıkladılar mı?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Gürsel Tekin’e böyle bir final yakışmadı
Sonunda CHP sorunlu yerlerdeki adaylarını da belirledi ve seçim için start verdi.
Bu kez adaylar çok tartışıldı.
Muhalif medya bile ikiye hatta üçe bölündü.
Adaylar gerçekten yanlış ve sorunlu mu yoksa herkes kendi meşrebine uygun adayı desteledi de sonuç alamayınca mı sorun yarattı, bunların hepsi geride kaldı.
Şimdi muhalefetin hedefi her türlü tartışmayı geride bırakıp seçime odaklanmak olmalı.
Son adayların açıklanmasına saatler kala CHP’nin hayli eski ve etkili isimlerinden Gürsel Tekin’in partisinden istifa ettiği haberi geldi.
Gürsel Tekin tıpkı Ataşehir’de aday gösterilmeyen Battal İlgezdi gibi parti yönetimini suçlayan bir mektup yazarak istifa ettiğini açıkladı.
Gürsel Tekin’in ısrarla Kadıköy belediye başkanlığını istediği ama sonunda Esenyurt adaylığına razı olduğunu duydum.
Ama Tekin’in Esenyurt adaylığı da olmayınca istifa ettiği anlaşılıyor.
Bana göre tıpkı Battal İlgezdi gibi çok yanlış yaptı Gürsel Tekin.
En önemli anda partiden istifa etmenin Gürsel Tekin’e hiçbir yararı olmadığı gibi patisine zarar vereceği de çok açık.
Yakından da tanıdığım Gürsel Tekin CHP’deki finalini böyle yapmamalıydı.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Kafa karıştıran terör eylemlerinin amacı ne?
Son bir ay içinde herkesi dehşete düşüren terör olayları yaşadık.
Sarp dağlarda karakollarımız basıldı, Anıtkabir’de şeriat eylemi yapıldı, Çağlayan’da polise kurşun sıkıldı, AKP’li bir adayın toplantısına ateş edildiği ileri sürüldü.
İktidar da muhalefet de “seçime doğru yine bütün düğmelere basıldı” söylemine sarıldı ama bu terör eylemlerinin hedefi ve amacı belli değil.
Örneğin Küçükçekmece’de AKP adayının toplantısına ateş açıldığı iddiaları üzerinde bir sis perdesi var.
Yandaş medya bunu AKP’ye saldırı diye sundu.
Ancak emniyet açıklamalarında hiçbir detay yok.
57 ayrı adrese operasyon yapılmış, 17 kişi gözaltına alınmış, üç silah bulunmuş ama olayın nedeni ortada yok.
Gerçekten o eylem AKP’ye karşı mı yapıldı yoksa bambaşka bir çete hesaplaşması mıydı hâlâ belirsiz.
Aynı şekilde 13 Kasım 2022’de İstiklal Caddesi’nde patlatılan bomba olayının failleri hakkında da savcı ağırlaştırılmış müebbet istedi ama hâlâ olayı kimin yaptığını tam bilmiyoruz.
Terör olaylarına maruz kaldığımız gibi, bunlara kesin teşhis koymakta da zorlanıyoruz.
Bu da olayların siyasi propaganda olarak kullanılmasına yol açıyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları