Can Ataklı yazdı, Bu haber ve yazılar üzerine yandaş medyada bir alay furyası başladı...
Zamanında Süleyman Demirel çok yapardı. Halkın çok bilmediği bir kelime, tanım ya da deyimi kullanır, ondan sonra gazetelerde bu sözler üzerine haberler yorumlar başlardı.
Örneğin “Bu bühtandır” demişti Demirel, günlerce tartışılmıştı. Bühtan kara çalma, iftira atmak demek.
Sadece Demirel mi, siyasette pek bilinmeyen kelimelerle gündem yaratmak âdettendir. Erbakan’ın “Kadayıfın altı kızardı” deyimi de unutulmazlardandır.
Başbakan Erdoğan ise bu kez farklı bir şey yaptı. Herkesin bildiği bir kelimeyi kullandı, ama farklı bir anlamda.
Şöyle dedi: “Şeytan secde etmedi. ‘Beni ateşten, onu çamurdan yarattın’ dedi. İşte ırkçılık budur. Irkçılık asabiyet, asabiyetse şeytandandır. Diğerlerini aşağılamak şeytandandır. Biz başka yerden kaynak aramayacağız. Bize şeytanın başlattığı ırkçılık duygusunu aşılamaya çalışanlardan, ‘Recmedilmiş şeytandan Allah’a sığınırım’ diyerek uzak duracağız.”
Neredeyse bütün gazeteler ve TV kanalları haberi “asabiyet şeytandır” başlıklarıyla duyurdu. Manasını kimse belirtmedi.
Bir gün sonra bazı gazeteler haberlerinde bazı yazarlar da köşelerinde “asabiyet” kelimesine gönderme yaparak Başbakan’a yönelik “eskiden öfke hitabet sanatıdır diyordu, şimdi asabiyetin, sinirliliğin şeytan olduğunu söylüyor” diye yazdılar.
Bu haber ve yazılar üzerine yandaş medyada bir alay furyası başladı. “Vay cahiller, asabiyetin İbni Haldun’un bir nazariyesi olduğunu bile bilmiyorlar, asabiyeti sinirlilik zannediyorlar” demeye başladılar.
Ardından Hüseyin Çelik çıktı çok alaycı bir ifadeyle “Asabiyeti hiç duymadı mı bu cahil adamlar? Asabiyet Arapça bir kelimedir. Baba tarafından akrabalara düşkünlük, kabileye düşkünlük, aşiretinize düşkünlük, milliyetinize düşkünlük ve onlar dışındakileri ötekileştirmedir. Başbakan’ın kullandığı asabiyet kelimesi ırkçılıktır. Bunu ayıramayan bir insan gazeteci olabilir hele bir gazete manşet yapabilir mi? Gazetecilik adına cehalet örneğidir” dedi.
Bir yazar da konuyu bilimsel olarak anlattı. Dedi ki; “Günümüzün sosyal bilimcileri tarafından ‘ilk sosyolog’ diye selamlanan İbn Haldun 14. yüzyılda kaleme aldığı Mukaddime isimli meşhur eserinde “aynı toplumsal gruba aidiyetin insanlar arasında oluşturduğu bağlılık duygusundan” bahseder. Tunuslu düşünürün “asabiyet” olarak adlandırdığı bu duygu toplumsal dayanışmayı ortaya çıkararak yabancı topluluklara karşı savaşma gücü verir topluma.”
Doğru mu? Elbette doğru.
Ama elinizi vicdanınıza koyun; asabiyet kelimesini duyduğu anda “Bu sinirlilik değil, İbni Haldun’un nazariyesidir, soya, sopa, aileye aşırı düşkünlüktür” diyecek, diyebilecek kaç kişi bulursunuz?
Çok bilinen ve çok kullanılan bir kelimenin farklı anlamı ilk anda kimin aklına gelir?
Prof. Kerem Doksat’la konuştum, o konuya başka açıdan yaklaşıyordu. Dedi ki “Evet, asabiyet deyince herkesin aklına ilk olarak sinirlilik gelir. Ama aydın olduğunu, entelektüel olduğunu söyleyenler en azından hemen balıklama atlamamalı. İlk kez Başbakan’ı bir konuda haklı buldum” dedi.
Kerem Doksat da haklı.
Çok merak eden varsa, asabiyetin soya sopa aşırı bağlılık anlamında kullanıldığını ve bunun İbni Haldun’un bir nazariyesi olduğunu bilmiyordum. Bu sayede bilgi dağarcığıma yeni bir şey eklemiş oldum.
Ama şunu da söyleyeyim, asabiyetin diğer anlamını bilmemek de tek başına cahil olmak demek değildir.
*****
Yeni yasaklarSevgili dostum Kandemir Konduk’un yıllar önce yazdığı Metin Akpınar- Zeki Alasya çiftinin Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda sergilenen “Yasaklar” oyunu fırtınalar estirmişti. O tarihlerde henüz ileri demokrasiye geçmediğimiz için siyasetçiler kendilerini yerden yere vuran bu oyunu keyifle ve kahkahalarla izleyecek medeni davranışı gösterebiliyordu.
Derken “ileri” demokrasiye geçtik, mizah önce yavaşladı sonra ölmeye yüz tuttu. Ama mizahın ve mizah sanatçısının damarlarında akan kan durmuyor işte. Onca suskunluktan sonra Kandemir Konduk yine kolları sıvamış ve bu kez “Yeni yasaklar”ı yazmış.
Usta oyuncularla yeni yetişen sanatçıları bir güzel harmanlayıp ortaya hem güldüren hem de düşündüren bir eser çıkarmış.
Tiyatro binası bulmak zor olduğu için oyun kalıcı bir sahnede sergilenemiyor. Bu nedenle programı vermem çok zor. Ama internetten ya da Biletix’ten programı alabilirsiniz. Sakın kaçırmayın derim.
*****
AİHM’in yıllık verilerine göre, ifade özgürlüğü ve adil yargılama konusunda en çok mahkûm olan ülkeymişiz. “Demokrasimiz ilerliyor” diyoruz ama anlaşılan parçası olmak istediğimiz Batı’ya doğru değil... (Gani Yıldız)
*****
Fakıbaba efsanesi bittiŞanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Fakıbaba’yı hiç tanımadım. Ama hangi partiden olursa olsun kendisini tanıyanlardan hep övgü dolu sözler duydum.
CHP’lisi de MHP’lisi de Fakıbaba’dan söz ederken “Kimseye benzemez, çok çalışkandır, vicdan ve ahlâk sahibidir” diyordu.
Ahmet Fakıbaba Refah çizgisinden gelen bir isim. Kendisini hiç inkâr etmemiş bugüne kadar. Son yerel seçimlerde AKP adayı olacaktı ama kendi partisinden bazı kişilerin engellemesi üzerine isyan etti, bağımsız aday olmaya soyundu.
Başbakan Erdoğan’ın öfkesine bile direndi, onun “Bu trenden inen bir daha binemez” sözlerine de aldırmadı.
Fakıbaba’yı halk seviyordu, AKP’ye rağmen yine onu seçtiler.
Şimdi yerel seçimlere bir yıl kala Fakıbaba partisine döndü. Söylenen bütün lafları yaladı yuttu. “Siyasettir bu, her şey olur” sözü doğrudur da, işte “namuslu, vicdanlı, ahlaklı” olmakla ünlenen bir isme bu yakışmıyor.
Fakıbaba’nın bu kez bir kazaya uğramadan görevine devam etmek için taviz vermesi kendisini sarmalayan efsaneyi de bitirdi.
Fakıbaba yine başarılı bir belediye başkanı olacaktır belki, ama en azından benim zihnimdeki itibarı artık yoktur.
*****
Günah keçisi: Elektrik kontağıÜst üste üç üzücü yangında üç tarihi binamız tahrip oldu. Kapalıçarşı, İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası ve son olarak Galatasaray Üniversitesi’nin tarihi binası. Her üç yangında da ve pek çoğunda suçlu olarak hep “elektrik kontağı” gösteriliyor. Büyük inşaatlarda elektrik işleri yapan bir arkadaşım aradı, “Bu elektrik kontağı sözü bize göre yanlış” dedi. Sonra anlattı:
“Çünkü artık binalarda otomatik sigortalar kullanılıyor. Yüklenme olduğu an sigorta otomatik olarak atar. Bize göre yangınlar elektrik kontağından değil, hatalı elektrik döşemelerinden ve kötü kalite kablolardan oluşuyor.”
Tarihi veya eski binaların elektrik tesisatlarının sürekli kontrol edilmesi gerektiğini söyleyen bu arkadaşım “Bakımları iyi yapmıyorlar, kötü malzeme kullanıyorlar, sonra suçu zavallı elektrik sigortasına atıyorlar” diyor.
Vatan/Can Ataklı