İBB artık karşı atağa geçmeli
Can Ataklı; Örneğin saray belediyeye rağmen İstanbul’da kendi başına bir iş mi yapıyor, gitsin mühürlesin. Kısacası bir şeyler yapsın ve bunu da anı anına kamuoyu ile paylaşsın.
ANALİZ
Yabancıdan devşirme vatandaş rakamı doğruysa seçim hikaye!
Aylardır araştırma şirketlerinin anketleri ile yatıp kalkıyoruz adeta.
10’un üzerinde araştırma şirketi var.
Neredeyse her hafta birkaç tanesi “Bugün seçim olsa” anketi yapıyor.
Bunlara bir de kamuoyuna açıklanmayan sadece sarayda incelenen birkaç araştırmayı daha ekleyin.
Hepsinin ortak noktası şu: AKP çok ciddi bir oy kaybına uğradı.
Alacağı oy, partiyi Meclis’te birinci parti yapabilir ama asıl konu olan cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak neredeyse olanaksız görünüyor.
Seçimde kaybetmek AKP’yi bir süre daha ayakta tutabilir ama Erdoğan ve çevresi için bir felaket olacağı kesin.
Çünkü Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olarak milletvekili seçimlerine giremiyor.
Kaybettiği an siyasi olarak çırılçıplak kalıyor.
Eski cumhurbaşkanı statüsünün sağladığı bazı avantajlar dışında hiçbir dokunulmazlığı olmayan biri haline geliyor.
Çevresi içinse durum daha berbat.
Çünkü başta bakanları olmak üzere hepsi siyasetin çöplüğüne atılacak.
Muhtemelen bununla kalınmayacak pek çoğu bir süre sonra yargı önüne çıkmak durumunda kalacak.
Saray kurmayları bu nedenle gece gündüz yeni formüller üretmek için çabalıyor seçimi kazanmaya yönelik.
Bunlardan biri Türkiye’ye doluşturulan yabancıları devşirip seçmen haline getirmek.
CHP Genel Başkanı her ne kadar “Yabancı seçmen sayısı korkulduğu kadar değil” demiş olsa da Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ rakamın çok yüksek olduğunu ısrarla söylüyor.
Özdağ’a göre Türkiye’de 13 milyonun üzerinde sığınmacı adı altında yabancı var ve bunların 1 milyon 750 binine vatandaşlık verilmiş.
Özdağ “Hem resmi bazı kaynaklardan hem de AKP içinden bu rakamı doğrulattım” dedikten sonra “Cesaretleri varsa son dönemde vatandaşlığa alınan herkesin adını Resmi Gazete’de yayınlasınlar” cümlesini ekledi.
Bugün sizlere oranların değil sayıların daha görünür olduğu iki tablo sunuyorum.
Hep partilerin oy oranlarını konuşuyoruz, peki bunların sayısal karşılıkları ne?
Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı Dr. Serdar Savaş anket sonuçlarından ortalamalar çıkararak bir simülasyon yapmış.
Çok kapsamlı çalışmadan sadece bir tablo aldım.
Buna göre 10 araştırma şirketinin yaptığı anketlerden aldıkları sonuçların ortalaması bulunmuş.
Bu ortalamalara göre partilere kaç kişinin oy vereceği de görülüyor.
Tablodan anlaşıldığı gibi AKP yüzde 30’un altında ama toplamda 18 milyondan fazla seçmen oyunu hala bu partiye veriyor.
Muhalefet tek vücut olabilirse AKP adayının yüzde 50’yi bulması mümkün değil, ancak 1 milyon 750 bin “beklenmedik” seçmen her şeyi değiştirebilir.
Her ne kadar AKP ile muhalefet arasındaki fark 4 milyon görünüyor olsa da, bu rakam seçime doğru biraz iktidardan yana döner, üzerine yabancı seçmen vatandaşların eklenmesi halinde beklenmedik bir sonuç çıkabilir ortaya.
Muhalefetin “yabancı seçmen vatandaş” konusuna çok daha ciddiyetle eğilmesi gerek.
Bİ SORALIM BAKALIM
Melih Gökçek cezai ehliyetten kurtulmaya mı çalışıyor?
Son zamanlarda Ankara’nın görevden atılan Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Melih Gökçek’in adını çok sık duyuyoruz.
Kapının önüne konulduğundan bu yana saraya bağlığını göstermek için sürekli gündemde olmaya çabalayan Gökçek’in çok konuşulması bu kez biraz farklı.
Çünkü Gökçek öyle tuhaf şeyler yaptı ki son 10 gün içinde, herkesin alay konusu oldu.
İlk tuhaf davranışı, bir espri ürünü olan “Çok zengin jelibon yatakları bulundu” haberini ciddiye alması oldu.
Ardından Afrikalı futbolcu Abubakar’ın fotomontajla general üniforması ile gösterilmesini ve “şehit oldu” haberini de ciddiye aldı ve takipçileriyle paylaştı.
Melih Gökçek son olarak da bu kez sahte bir habere inanmadı ama cehaletini ortaya koyarak İnönü üzerinden Atatürk’e saldırmaya kalktı.
İnönü’nün Lozan Anlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra Atina’ya gittiği söyleyen Melih Gökçek şu tweeti yazdı;
“İsmet paşa Lozan’dan sonra Yunanistanı ziyaret eder. Olimpiyat arenasında bir kahraman gibi karşılama düzenlenir. Onbinlerce Yunanlı İsmet Paşayı coşkuyla karşılar. Peki bu bizim kahramanımız değil miydi? Lozan bizim zaferimizdi de Yunanlılar neden mutlu?”
Oysa gerçek farklı. İnönü Atina’ya 1923’te değil, 1931’de gitti. Daha önce Yunanistan Başbakanı Venizelos Türkiye’ye gelmişti. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra iki ülke arasında dostluk bağları kurulmasına özen gösteriyordu.
Peki, Melih Gökçek üst üste bu kadar çok hatayı neden yapıyor?
Akla ilk gelen “Gökçek hep böyleydi” cümlesi olabilir belki ama benim aklıma başka bir şey daha geliyor.
Bu kadar akılsızca ve cahilce davranarak acaba Melih Gökçek cezai ehliyetten kurtulmayı mı düşünüyor? Gelenin gelmekte olduğunu görüp “Benden hesap sormaya kalkarlarsa akli melekelerimin yerinde olmadığını gösteririm” demek istiyor belki de.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Bu ülkede bir bakan bunu söyleyemez
Anayasa çok açık.
Değiştirilemeyen ilk dört maddesindeki tanımlardan biri laiklik.
Bu ülke laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Nokta.
Herkes dini inancı konusunda özgürdür ve dilediği gibi yaşar ancak devlet din konusunda belirleyici, yaptırımcı ve baskıcı olamaz.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Jandarmanın mezuniyet töreninde askerlere “Benim sizden isteyeceğim bir tek şey var. Mesleğinizin hakkını verin. Görevinize çıkarken, Allah rızası için abdestli çıkın, Ayet-el Kürsilerle çıkın. Biliniz ki, Cenab-ı Allah sizin muhafızınızdır” dedi.
Bunu söyleyemez.
Laik bir ülkede bunun adı Anayasa’nın açıkça çiğnenmesidir.
Askerler içinde abdest alan ya da almayan olabilir, ancak hiçbir devlet görevlisi “Abdest alın” ve “Almayın” diye uyaramaz, baskı kuramaz.
ŞAŞIRDIM
Otomobil yaptırıyor ama saat yaptıramamış hâlâ
Biliyorsunuz artık Türkiye’de her şey AKP Genel Başkanı’nın talimatlarıyla yapılıyor.
“Fiyatlar düşsün” diyor örneğin.
Ya da “Efendim bir hastanede yangın var, ne yapalım?” sorusuna hiç tereddüt etmeden “Söndürün” emri veriyor.
Korkunç bir kazadan sonra “Ne yapmalıyız efendim?” diyen İçişleri Bakanı’na “Süratle kaza yerine intikal edin” diye buyuruyor.
Sanki bugüne kadar hiç üretilmemiş gibi “Fermanımdır, bir otomobil fabrikası yapıla” diye gürlüyor.
“Dövizinizi bozdurun, TL kullanın” talimatı ile halkı yönlendiriyor.
Ama nedense aklına “Bir saat fabrikası kurulsun, bu millet yerli otomobil gibi yerli saat kullansın” dememiş hiç.
Nereden anladım bunu?
AKP’nin kuruluş yıldönümünde milletvekillerine ve sevdiği kişilere saat hediye etmiş.
Bir rivayete göre bu iş için 31 milyon lira harcanmış.
Parayı kim ödemiş bilinmiyor çünkü bu sorulara cevap verilmiyor.
Saatler “İsviçre malı” imiş.
Yani AKP’nin kuruluşu İsviçrelilere yaramış.
Bari hediye bir yerli ürün olsaydı.
Acaba kim ne götürdü bu saat işinden?
ÖNERİ
İBB artık karşı atağa geçmeli
İki ay kadar önce, tatilden önceydi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan engellemelerin lisesini sunmuştum sizlere.
Sayfadaki yerim alışmış ölçülerin dışına çıkmak zorunda kalmıştı, çünkü AKP iktidarı İBB’nin o kadar çok çalışmasını engelliyor ki, sadece isimlerini sıralamak bile çok yer tutuyor.
Saray iktidarı muhalefette olan bütün belediyelerin önünü kesmiş durumda, nefes aldırmıyor.
Özellikle Ankara ve İstanbul’da belediye meclislerinde AKP çoğunlukta olduğu için bu engellemeler daha kolay ve rahat yapılabiliyor.
Buna karşı canımı sıkan ve şaşırtan şey ise İBB’nin buna karşı hiçbir şey yapmaması.
Sadece “Bizi çalıştırmıyorlar” diye şikayet atmakla olmaz.
Karşı atak da gerekli.
En son, yargı kararına rağmen Ulaştırma Bakanlığı, İBB’nin yeni havalimanına taşımacılık yapmasını engellemiş.
O halde belediye de misilleme yapmalı.
Ne bileyim; Bakanlığın izin verdiği araçların çalışma ruhsatlarını iptal etsin, çok sıkı denetim yaparak araçları trafikten alsın.
Örneğin saray belediyeye rağmen İstanbul’da kendi başına bir iş mi yapıyor, gitsin mühürlesin.
Kısacası bir şeyler yapsın ve bunu da anı anına kamuoyu ile paylaşsın.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları