İki farklı Erdoğan mı var?
Can Ataklı; Halka yardım yapmaya çabalayan CHP’li belediyeleri, bozgunculukla suçladı. Daha da ileri giderek bunun PKK, FETÖ gibi örgütlerin kontrolünde gerçekleştiğini söyledi. Aynı gün toplumun yarıdan fazlasını suçlayacaksınız, sonra da “Birbirimize sarılırsak başarırız” diyeceksiniz.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Bu kez İçişleri Bakanı’na haber bile vermemişler
İlk sokağa çıkma yasağını biliyorsunuz sürenin başlamasına iki saat kala İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklamıştı.
Soylu, “İki günlük sokağa çıkma yasağı koyduk” der demez, millet soluğu sokakta almıştı.
Artık herkes o saatte nereyi açık bulursa oraya koşmuş ve ihtiyacı neyse almaya çalışmıştı.
Manzara korkunçtu tabii.
15 gün gayet iyi yürütülen “korunma, mesafeli ilişkiler” bir anda çorbaya dönmüştü.
Millet panik halinde günlerce harika biçimde uyguladığı önlemleri bir anda çöpe atmıştı.
Sağlık uzmanları, bunun ciddi bir virüs bulaşma sonucuna varabileceği endişesini dile getirmişti.
Şu ana kadar o gecenin etkisinin tam olarak ne olduğunu anlamış değiliz.
Her gün açıklanan çeteleye göre, ani bir yükseliş görünmüyor, tabii açıklanan rakamlar ne kadar doğru orası da ayrı.
10 Nisan paniğinin ardından, AKP’liler tarafından da suçlanan Süleyman Soylu istifa etmeye kalkmış ama saray tarafından durdurulmuştu.
O gün yaptığım analizde, bunun daha çok Erdoğan’ın himayesindeki ekipler arasında yaşanan bir saray içi darbe kalkışması olduğunu, Erdoğan’ın duruma müdahale ettiğini, Soylu’nun da rakiplerinin de kesin bir zafer kazanamadığını belirtmiştim.
O fiyasko geceden sonra, sokağa çıkma yasaklarını artık Erdoğan açıklamaya başladı.
Son cumartesi-pazar yasağı, daha hafta başından ilan edildi ki benzer panik yaşanmasın.
Önceki akşam Erdoğan, bu kez 4 günlük sokağa çıkma yasağını ilan etti.
Gerçi buna sokağa çıkma yasağı değil de sokağa çıkma kısıtlaması adı verilmiş.
Çünkü ilk iki gün alışveriş için saat 09.00-14.00 arası denetimli bir serbestlik sağlanacak.
Hafta sonu ise yine tam yasak var.
Bu arada Soylu’nun da bir anda kenarda tutulduğuna tanık olduk.
Kamuoyunda belki pek hissedilmedi ama dikkatli gözler durumu fark etti.
Geçen hafta, sosyal medyada kaynak da belirtilerek, 23 Nisan ile hafta sonunun birleştirileceği ve sokağa çıkma yasağının 4 gün boyunca uygulanacağı haberleri dolaştı.
Buna yalanlama Emniyet Genel Müdürlüğü’nden geldi.
Muhtemelen kendisine bu konuda bilgi verilmediği için; Bakan Süleyman Soylu, “Benim böyle bir kararım yok, yine yalan haberler peşindeler” diye düşündü ve emniyete şu açıklamayı yaptırdı; “Bugün bir kısım sosyal medya hesaplarından İçişleri Bakanlığı’nca, önümüzdeki hafta 23-24-25-26 Nisan ve 01-02-03 Mayıs tarihleri için sokağa çıkma yasağı uygulanacağına ilişkin iddialarda bulunulmuştur. Söz konusu bu iddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Vatandaşlarımızın bu konularla ilgili olarak resmi makamlarca yapılacak açıklamalara itibar etmeleri gerekmekte olup bu asılsız iddialarda bulunanlar hakkında gerekli tahkikatlar başlatılmıştır.”
Açıklamadan da anlaşılacağı gibi Süleyman Soylu, “Böyle bir şey kesinlikle yok” diyor, hayli iddialı olarak ve “bu söylentileri çıkaranlar hakkında da soruşturma yapıldığını” ilan ediyor.
Sonuç: “Kesinlikle yalan” denilen sokağa çıkma yasağı gerçekleşti.
Süleyman Soylu, farkında olarak/olmayarak karizmasını çizdirdi.
Şimdi merak ettiğim şu; 4 günlük sokağa çıkma yasağı olacağını söyleyen ve hakkında soruşturma açılanlar ne durumda? Soruşturmalar devam edecek mi, yoksa durdurulacak mı?
Ve tabii en önemlisi Süleyman Soylu bir anda kenarda bırakılmasını nasıl değerlendirecek?
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Gazeteciler hapisten çıkamasın diye mi iddianame hazırlanmıyor?
Başta iki Barış olmak üzere, birçok gazeteci “sudan bahanelerle” hapiste tutuluyor.
İnfaz Yasası adı altında herkese af çıktı. Gazeteciler içeride tutuldu.
Bahane hazır; “Bu kişiler mahkum değil ki infazdan yararlansın.”
Hukuk tekniği olarak doğru olabilir ama başka bir şey yapılıyor.
İddianame hazırlanmıyor.
Neden acaba?
Tahminler şöyle; Eğer iddianame hazırlanırsa gazetecilerin hangi yasanın, hangi maddelerine göre suçlandığı ve haklarında istenen cezalar da belli olacak. Bu durumda tutukluluk hallerinin devam etmesine büyük ihtimalle gerek kalmayacak. Ama iddianame hazırlanmadığı için tutuklu gazeteciler bu haktan yararlanamıyor.
Sırf birilerinin egosu tatmin edilecek diye hukuk sistemi böyle eğilip bükülürse ülkede adalet kalmaz.
“Zaten yok” diyebilirsiniz ve çok haklısınız.
Ama bu kadar da göstere göstere olmaz ki.
ÖNERİ
65 yaş üstündekilere “biraz nefes alma hakkı” verilsin
Tam bir ay önce korona ile mücadele kapsamı içinde, yaşı 65 ve üzeri olanlara sokağa çıkma yasağı getirildi.
Yaşı 65 ve üzeri olanlar sokağa çıkamıyorlar. Çıkıp da yakalanan olursa ciddi para cezasına çarptırılıyor.
Ancak 65 yaş üstü olanlar çok bunaldılar.
Tamam, bu yaş grubu çok riskli.
Tamam, hastalığı yayma konusunda da yakalanma konusunda da diğer yaş gruplarına oranla daha hassaslar.
Tamam, sokağa çıktılar mı girmek istemiyorlar.
Ama çoğu dayanma noktasının sonuna geliyor.
Bu nedenle, şu 4 günlük sokağa çıkma yasağı bittikten sonra 65 yaş üzerinde olanlar için küçük iyileştirmeler yapılmalıdır.
Örneğin, günde iki saat, sadece yürüme mesafesinde dışarı çıkmalarına izin verilmeli.
Bu çıkışlarda bir; kapalı yerlere girmemeleri, iki; arkadaş sohbetleri için bir yerde toplanmamaları, üç; iki saati aşmamaları konusunda çok ciddi biçimde uyarılabilirler.
Şöyle öneriyor bir 65 yaş üstü vatandaşımız; “İnsanlar yaşlandıkça az uyur, erken uyanır… Sabah saatlerinde parklar ve sahil yolları, normal zamanda bile bomboş olur. Yaşlı insanlar, erken saatlerde dışarı çıkıp biraz temiz hava alabilirler, hareket edebilirler. Hareketsizlik de ayrıca bir hastalık nedeni değil mi? Üstelik işin bir de ayrımcılık ve psikolojik baskı boyutu var. Çok görmeyin yaşı biraz fazla olanlara bunu.”
Bugün daracık evlerde, aile büyükleriyle oturmak zorunda olan on binlerce aile var.
Bu ailelerin de huzuru için 65 yaş üzerinde olanlara böyle bir kolaylık sağlanması, aynı zamanda toplumun ruh sağlığı için de gereklidir.
UYARI
23 Nisan, tatil günü değildir
Bu gece yarısından itibaren başlayacak 4 günlük sokağa çıkma yasağını bizzat açıklayan Erdoğan, “Zaten 23 Nisan tatil” diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’dır.
23 Nisan için “tatil günü” tanımını kullanmamalıdır.
Çünkü 23 Nisan, “tatil” değildir.
23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’dır.
23 Nisan, bütün ülkede coşkuyla kutlanır.
Devlet daireleri kapalıdır sadece.
Erdoğan’ın bunu dil sürçmesi olarak yaptığını düşünmek istiyorum.
Bİ SORALIM BAKALIM
İki farklı Erdoğan mı var?
Bazen şaşırmamak elde değil.
AKP Genel Başkanı, aynı gün içinde hatta bazen aynı konuşma içinde çok farklı iki profil çiziyor.
Biri; herkesi kucaklayan, herkese gönlünü açan ve birleştirici olmaya çalışan Erdoğan.
Diğeri ise kendine biat etmişler dışında herkesi aşağılayan, öteleyen, dışlayan Erdoğan.
AKP Genel Başkanı, önceki gün Bakanlar Kurulu toplantısı yaptı, hastane açılışına nezaret etti ve uzun konuşmalar yaptı.
Bu konuşmalarda garip biçimde sözü ısrarla muhalefete, özellikle de CHP’ye getirerek çok ağır suçlamalarda bulundu.
Örneğin, “Peki CHP’li belediyeler ne yapıyor? Cumhurbaşkanlığı’nı, Sağlık Bakanlığı’nı, İçişleri Bakanlığı’nı, diğer bakanlıkları, valiliği, kaymakamlıkları hiçe sayarak kendi başlarına yardım toplamaya, ekmek dağıtmaya, hastane kurmaya, benzeri işler yapmaya kalkıyorlar. Asli işlerini yürütemeyen CHP’li belediyelerin ısrarla ve salgınla mücadele kurallarını hiçe sayarak giriştikleri bu tür faaliyetlerin amacı, halka hizmet vermek değil, şov yapmaktadır” dedi.
Halka yardım yapmaya çabalayan CHP’li belediyeleri, bozgunculukla suçladı. Daha da ileri giderek bunun PKK, FETÖ gibi örgütlerin kontrolünde gerçekleştiğini söyledi.
Ardından kendi sosyal medya hesabından bir tweet paylaştı.
Dedi ki; “Unutmayınız, bu salgının üstesinden ancak 83 milyon hep birlikte hareket edersek gelebiliriz. Birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sarıldığımız ölçüde geleceğimize güvenle bakabiliriz.”
Aynı gün toplumun yarıdan fazlasını suçlayacaksınız, sonra da “Birbirimize sarılırsak başarırız” diyeceksiniz.
Sonuçlarına baktığımız zaman, ikinci Erdoğan’ın yani kendinden olmayanları iteleyen Erdoğan’ın daha etkin olduğunu ve ülke yönetiminin bu profil üzerinden yürütüldüğünü görüyoruz.
Bu çok kötü bir şey.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Koronaya yakalanan Suriyelilerden hiç söz edilmiyor
Korona yüzünden diğer birçok sorunumuzu unuttuk ya da öteledik.
Bunlardan biri, sayıları 3 milyonu aşan Suriyeliler.
Korona yasaklarının başlamasına bir-iki gün kala, Suriyeliler “Avrupa’ya gitsinler” diye sınır kapıları açılmıştı.
ARAYA PARANTEZ: İktidar, ‘Dünyadaki en hazırlıklı ülkeyiz. Herkesten önce harekete geçtik’ diyor ya. Suriyelileri sınıra göndermek, bu konuda aslında ne kadar öngörüsüz olduklarını gösteriyor. Nitekim kısa bir süre sonra yapılanın ne büyük hata olduğu görüldü ve herkes susup üstünü örttü olayın.
Sağlık Bakanlığı, her gün korona ile ilgili istatistiki bilgileri sunuyor kamuoyuna.
ARAYA İKİNCİ PARANTEZ: Sağlık Bakanı’na artık hiç güvenim kalmadı. Çünkü açıkladığı rakamların başka yerlerden geldiği ortaya çıktı. Bakanın aslında haberi bile yok. Yandaş medya, bir hata yaparak önceki gün bakandan önce açıkladı rakamları. Demek, bilgiler bakanlıktan gelmiyor aslında.
Bu istatistiki bilgiler içinde, ülkemizde ciddi bir nüfusa varan Suriyelilerle ilgili tek satır yok.
Şu anda Türkiye’deki Suriyeliler arasında koronaya yakalanan, tedavi gören ve ölen kaç kişi var?
Bilmemeli miyiz yani?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları