Can Ataklı, ''Fatih Hilmioğlu, mücadele azminden hiç birşey kaybetmemiş...''
Ergenekon’un 4 yıldır hapiste tutulan sanıklarından Malatya İnönü Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nu hastanede ziyaret ettim. Hilmioğlu gördüğü tedavi nedeniyle Avcılar Murat Kölük Devlet Hastanesi’nin 7. katında yatıyor. Kaldığı oda 4 jandarma, biri kadın iki infaz koruma memurunun gözetimi altında. Eşi Nuran Hilmioğlu’na ise “refakat” izni verilmiş, o da eşiyle birlikte küçük bir hastane odasında aynı dramı paylaşıyor.
Sevgili avukat dostum Mikail Dilbaz ziyaret için gerekli izinlerin alınmasında çok yardımcı oldu. Bakırköy Adliyesi’nde cezaevi ziyaretlerinden sorumlu savcı Sinan Ali Yaşar başvurumu inceledikten sonra görüşme iznini verdi.
Hilmioğlu “Ne yazık ki oğlumu kaybettikten ve ciddi bir rahatsızlığa yakalandıktan sonra gündeme geldim, ama ben sağlığım ve vicdani nedenlerle değil, hiçbir belge ve kanıta dayanmayan ve 4 yılı aşan haksız olarak hapiste tutulmam nedeniyle dikkate alınmalıyım” dedi.
Hiçbir şey söyleyemedim.
Prof. Dr Hilmioğlu “Hakkımda kimi eksik, kimi yanlış pek çok şey yayınlandı. Ama ilk kez bir gazeteciye başımdan geçenleri, uğradığım haksızlık ve hukuksuzluğu ayrıntılarıyla anlatmak istiyorum” diyerek anlatmaya başladı.
“Ergenekon iddianamesinde hakkımda elle tutulur sadece iki suçlama var” diye söze girdi. “Benimle ilgili ve nispeten biraz daha elle tutulur olabilecek ilk suçlama 19 Eylül 2003’te Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’u 6 üniversite rektörü ile ziyaret etmemiz ve ardından da 8 generalle bir yemek yememiz. İddianameye göre basında da yer alan bu ziyaretimiz gizli toplantı olarak değerlendiriliyor ve bu toplantıda darbe yapmak için kaos yaratma planı hazırladığımız iddia ediliyor” dedi.
“Oysa” diye devam etti Hilmioğlu ve “Rektörler sadece Jandarma Genel Komutanı’nı ziyaret etmedi. O tarihlerde hükümet yeni bir YÖK tasarısı hazırlamıştı. Bize göre bu tasarı üniversitelerin özerkliğini ve bilimsel niteliğini yok ediyordu. Buna karşı çıkmak için Üniversitelerarası Kurul üyeleri Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Eğitim Bakanı dâhil pek çok ziyaretler yaptı. Farklı üniversite rektörlerinden oluşturulan heyetler bu ziyaretleri defalarca yaptı. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları da ziyaret edildi” dedi.
Bunun üzerine “Peki rektörler olarak askere gitme ihtiyacını neden duydunuz?” diye sordum.
“İşte önemli nokta bu” diye söze girdi Hilmioğlu ve devam etti; “Sadece biz değil ki, Hükümet de Genelkurmay’la görüşüyordu. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik YÖK yasa tasarısını üniversitelerden bile önce Genelkurmay Başkanı’na götürmüştü, önce onlardan görüş aldılar. Aynı konu iki kere Milli Güvenlik Kurulu’nun gündemine alındı ve görüşüldü.”
Hilmioğlu “Ancak yanlış anlaşılmasın, bu görüşmeler (asker ne der) diye değildi. Ordu’nun YÖK denetimi altında tam 27 okulu var. Yani Ordu bu konuda aynı zamanda bir taraf, konu onları direkt ilgilendiriyor” dedi ve ekledi “Nedense sadece benim katıldığım ziyaret sorun yapıldı.”
İddianamede YÖK tasarısına karşı yapılan rektör yürüyüşlerinin bu “gizli” toplantıda kararlaştırıldığının ileri sürüldüğünü belirten Hilmioğlu “Oysa o yürüyüşler için karar üç ay önce alınmıştı. Bunu belgeleriyle ortaya koyduğumu hâlde hâkimler dikkate almadı” dedi.
Hilmioğlu “Beni en çok şaşırtan da şu” diyerek şöyle konuştu. “Katıldığım toplantıda 6 rektör ve 8 general vardı. Rektörlerden 3’ü, generallerden ise sadece biri sanık. Tek tutuklu ise benim. Peki bu bir gizli örgüt toplantısı ise 14 kişiden neden sadece 4’ü sanık ve sadece ben 4 yıldır tutukluyum?”
Hilmioğlu ikinci suçlamanın ise Kent Otel’de İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay ile yemek yemeleri olduğunu belirterek “Bunun da gizli bir toplantı olduğu ileri sürülüyor” dedi ve anlattı;
“3 Şubat 2004’te Ankara Ticaret Odası’nın düzenlediği bir panel zincirine katılmıştık. Öğle arası verildiğinde birkaç rektör arkadaşımla birlikte yemek yemek üzere Kent Otel’e gittik. Buraya ilk kez gidiyordum. Yemeğe otururken bir başka masada İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay’ın oturduğunu söylediler. İlhan Selçuk’u orada ilk kez gördüm. Yemekten sonra masaları birleştirdik, kahve içtik sohbet ettik. Hepsi bu. Ama bu yemek iddianamede gizli darbe toplantısı olarak yer aldı. Kısacası hakkımda iki kez mübbet hapis isteniyor. Yani iki yemek iki müebbet.”
*****
‘Oğlum Emir’i her fırsatta haber yapmayın lütfen’Fatih Hilmioğlu ile hastane odasında sohbet ederken yanımızda oturan eşi Nuran Hilmioğlu bir ara “Can Bey” dedi “Sizlerden, gazetecilerden bir ricam var.”
Şunu söyledi; “Eşimle ilgili yayınlanan haberlerde kaybettiğimiz oğlumuz Emir’den lütfen söz etmeyin, cenaze fotoğraflarını lütfen basmayın, bir anne olarak bu beni kahrediyor, lütfen bizi anlayın.”
Bir şey söyleyemedim. Bu kadar acılı bir anneye o sırada ne söylenebilirdi ki. Ancak bu köşe aracılığı ile bütün gazetelere bir anne yüreğinin feryadını iletmek istiyorum. Uyarlar mı uymazlar mı bilemiyorum, ama en azından anlayış göstermelerini (göstermemizi) diliyorum.
*****
Hilmioğlu’nun sağlık durumu...Hastane sohbetimiz sırasında elbette en dikkat çekici konu olan Hilmioğlu’nun sağlığını da sordum.
Anlattı. Bundan 15 yıl önce Londra’da yapılan bir biopsi sonunda siroza yakalandığı anlaşılıyor. O tarihten bu yana kesintisiz karaciğer tedavisi görüyor.
Hilmioğlu gerisini şöyle anlattı; “Cezaevinde geçirdiğim yüz felcinden sonra Haseki Hastanesi’nde yapılan tedavide kullanılan ilaçlar nedeniyle karaciğer enzimlerimde 8-10 kat artış görüldü. (Tedavi yanlış değil, ancak ilaçlar bu sonuca yol açıyormuş. CA.) Bunun üzerine Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde gastroenteroloji bölümünde konsültasyona alındım. Uzmanlar cezaevi koşullarının hayati tehlike yarattığını, derhal klinik tedavisine başlanması gerektiğini raporladılar. Ancak Adli Tıp cezaevinde kalmama ve üniversite hastanesinde değil devlet hastanesinde tedavi edilmeme karar verdi.”
Hilmioğlu karaciğer kanseri başlangıcı sayılan displastik nodüller oluştuğunu belirterek “Ciddi bir tedavi yapılamaması hâlinde kanser çok hızlı ilerleyebilir. Ancak bu kez tedavi böbrekleri etkiliyor. Ayrıca yaşadığım stres nedeniyle bir de şeker çıktı. Şu anda tedavi gördüğüm hastane ekibi bana çok iyi bakıyor ama koşullar yetersiz olduğu için kanserin ilerlemesi kaçınılmaz. Üstelik siroz kansere çevirince nakil de bir işe yaramayacak” dedi.
Son not: Sevenleri için teselli olacaksa; Hilmioğlu çok iyi ve moralli görünüyor. Mücadele azminden hiçbir şey kaybetmemiş. Sadece adalete olan inancını hayli yitirmiş.