loading
close
SON DAKİKALAR

İktidar, Ortadoğu’nun yeni büyük sorunu karşısında neye izin vermeyecek?

Can Ataklı
Tarih: 30.01.2020
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı-Korkusuz

Can Ataklı: Şu anda duygusal tepkiler öne çıkacaktır sonra gerçekle herkes yüz yüze gelecektir.

ANALİZ

Acun bile böyleyse anlayın artık

Acun Ilıcalı bir televizyon yıldızı.

Açıkça söylemek gerekirse, yıllarca dişiyle tırnağıyla çalışarak çabalayarak çok sevilen bir televizyon yıldızı oldu.

Sonra iktidar “Yürü ya kulum” dedi.

Acun Ilıcalı çok kazanan bir televizyoncu olmaktan süper zengin bir televizyon sahibine dönüştü.

Acun Ilıcalı iktidarla olan muhabbetini hiç saklamadı.

Aslında bu muhabbet cemaatle başladı.

Ilıcalı, kendi çabasıyla hayli ünlendikten sonra cemaatin koruyup desteklediği ve yükselttiği bir isim oldu.

Sanıyorum saray Acun Ilıcalı’nın şöhretinden yararlanmayı tercih ettiği için cemaat tarafını görmezden geldi.

Bu televizyon yıldızı da kendisine gösterilen bu teveccühü karşılıksız bırakmıyor, saraya olan bağlılığını göstermekten de çekinmiyor.

Acun Ilıcalı, Elazığ depremi nedeniyle kendi kanalından bir “para yardımı kampanyası” açtı.

Canlı yayınlanan programda pek çok ünlü isim telefonla bağlanarak Elazığ için gönlünden ne kadar koptuğunu açıkladı.

Tabii bu canlı yayın sırasında komiklikler de oldu.

Acun Ilıcalı, polisin uzun süredir arayıp bulamadığı yandaş iş insanı Fettah Tamince’yi bulup canlı yayında konuştu ve kendisinden 250 bin lira sözü aldı.

Yayının en ilginç anı ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun canlı yayına bağlanmasıydı.

Soylu da kampanyaya katıldığını söyleyerek 20 bin lira bağış yapacağını söyledi.

Aslına bakarsanız bunu anlamak mümkün değil.

Devletin bir bakanı, belki yardım kampanyasından memnun olabilir ama buna şahsen katkıda bulunması da ne demek?

Anlaşılan AKP iktidarının bir bakanı bile devletin, halkın yardımına koşmakta yetersiz kaldığına inanıyor ve karınca kararınca kendisi de maddi katkıda bulunuyor.

Gerçi orası da ayrı konu.

Maaşı 22 bin lira dolayında olan Soylu, neredeyse maaşının tamamını bağışlamış.

Galiba başka kazanç kaynakları da var ya da bundan önceki birikimleri çok güçlü.

Gelelim o ilginç ana.

Soylu telefona bağlanmışken Acun Ilıcalı, “Sizden de bir ricam var. Bu akşamki kampanyadaki önemli miktarı, ki sizin bazı şeyleri yapacağınızdan asla bir şüphem yok ama depremzedelerin şartlarının daha iyi olmasına kullanılmasını rica ediyoruz” dedi.

İnanabiliyor musunuz, yandaş bir televizyon sahibi, hükümetin bir bakanına “Aman” diyor, “Ne olur bu paralar depremden zarar görenler için harcansın.”

Belli ki kuşkusu var.

Aslında konu çok basit ve başta AKP’nin başkanı olmak üzere, iktidarın tüm yetkilileri bundan bir ders çıkarmalı.

Yandaş olup olmamak önemli değil, para söz konusu olduğunda kimse içindeki kuşkuyu saklayamıyor.

Acun Ilıcalı sıkı bir AKP’li, Erdoğan hayranı, bu iktidar için yapmayacağı fedakarlık yoktur.

Ama ne olursa olsun herkesin içinde oluşan bu kuşkuyu saklayamıyor ve tamamen bir refleks olarak canlı yayında bunu ağzından kaçırıyor.

İktidar için tehlikeli olan budur.

Toplumun çok önemli bir bölümü oy verse bile AKP iktidarının bu özelliğini biliyor.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Eften püften gerekçelerle trollere malzeme üretiyorlar

İktidar ve yandaşlarının nitelikleri, çapları, yetenekleri ortada.

Böyle olunca kendilerinden daha iyi olanlara gerçekleri ortaya koydukları sürece saldırmak adeta hobileri oldu.

Maksat iktidara bir zarar gelmesin.

Eleştiriler nedeniyle iktidar zora girmesin.

Cümle yandaş yalaka takımı, arkalarına bir trol ordusu alarak Türkiye’de doğru düzgün kim varsa saldırmaktan çekinmiyorlar.

Üstelik artık bu bir refleks haline geldi.

Bir doğal afet mi yaşandı, ekonomide ters bir şey mi oldu, dış politikada göz göre göre yeni bir rezalet mi yaşandı, bu konularda küçük bir eleştirimi mi yapıldı, yandaş yalaka takımı, anında harekete geçerek linç kampanyaları açıyor, karalama, hedef gösterme operasyonları başlatıyor.

Elazığ depreminde de aynı şey oldu.

Kim yardım ettiğini açıkladı, kim AKP iktidarının deprem karşısındaki üstün başarılarını! dile getirdi, adeta yoklama yapılır gibi çetele tutmaya başladılar.

Bırakın eleştireni, bu konuda sosyal medya paylaşımı yapmayanı da ipe çekiyorlar artık.

Sanatçı Berna Laçin’in eleştirel bir tweet atması üzerine aynı linç kampanyası yine başlatıldığı gibi yargı da harekete geçirildi.

İlk gün sadece Berna Laçin’le ilgili soruşturma açıldığını sanıyorduk meğer aralarında sanatçıların da olduğu 50 kişi hakkında başlatılmış bu soruşturmalar.

Hele aralarındaki Şevket Çoruh için açılan soruşturma var ki evlere şenlik.

Çoruh, “Geçmiş olsun Elazığ” diyen bir paylaşımda bulununca savcılık harekete geçmiş.

Bu saçmalığa tepki olunca bu kez “Bu tweete değil, Şevket Çoruh’un Facebook sayfasındaki mesaja soruşturma açıldı” dediler.

Oysa Çoruh’un, Facebook sayfası yok, o sayfa Çoruh adına açılmış bir sahte hesap.

Ama deyin ki var. Bu hesapta yazılan da şu; “Kızılay’ın 2019’da vatandaşlardan topladığı bağış tutarı 828 milyon TL. Devlet 2019’da 3.7 milyar deprem vergisi amacıyla ÖİV toplamış… Ama Elazığ’da deprem olduğunda bakanın açıklaması: “Her şeyi devletten beklememek lazım” –Siz ne işe yararsınız?”

Ne var bunda? Normal aklı zekası olan ve içinde biraz vatandaşlık sorumluluğu ve ülke sevgisi bulunan herkes bunu sorabilir.

Neyse ki yandaş yalaka medyanın verdiği haberde “Yetkililer ‘Soruşturma kapsamında bu hesabın Şevket Çoruh’a ait olup olmadığı tespit edilecek’ dedi” ifadesi var.

Yani Şevket Çoruh, hesabın kendisine ait olmadığı anlaşılırsa aslında suç olmayan bir ifade nedeniyle soruşturmaya uğramayacak.

Bakın neye seviniyoruz.

BİR SORALIM BAKALIM

İktidar, Ortadoğu’nun yeni büyük sorunu karşısında neye izin vermeyecek?

Ortadoğu’da durum artık dünkü gibi değil.

Dün derken gerçek “dün” ü kastediyorum.

Yani 27 Ocak gününü.

O gün, Trump ve Netanyahu yeni İsrail-Filistin planını açıkladı.

“Yüzyılın planı” adı verdikleri bu planın açıklandığı andan itibaren artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Bölgeyi ve dolayısıyla Türkiye’yi yine çok hareketli, heyecanlı, sıkıntılı günler bekliyor.

Şu anda duygusal tepkiler öne çıkacaktır sonra gerçekle herkes yüz yüze gelecektir.

Elbette Müslüman ülkeler bu konuda da yine birlik beraberlik içinde olmayacaktır ama bu bölgede kan akmasını önlemeyecektir.

Bugüne kadar birbirini yiyen Müslüman ülkeleri bir kenara bırakalım şimdilik ve kendi ülkemize bakalım.

İktidarın bu konuda ne yapacağını çok merak ediyorum.

Yüksek perdeden konuşacağı kesin.

Nitekim daha ilk anda Dışişleri bir açıklama yaptı ve “Kudüs kırmızı çizgimizdir. İsrail’in işgal ve zulmünü meşrulaştırmaya yönelik adımlara izin vermeyeceğiz” dedi.

Duygusal olarak bu açıklama herkesin hoşuna gider gitmesine de şu “izin vermeyeceğiz” söylemini bir türlü anlamıyorum.

Ne yapacağız yani?

Bugüne kadar bu sözleri çok duyduk.

Örneğin Amerika’nın, Kudüs’te büyükelçilik açmasına da izin vermeyecektik.

İsrail’in Gazze’yi abluka altında tutmasına da izin vermeyecektik.

Filistin halkına giden yardımların engellenmesine de izin vermeyecektik.

Hepsinin üstüne İsrail’e haddini bildirmek ve gerçeği dünyaya anlatmak için AKP Genel Başkanı Gazze’ye gidecekti.

Bunların hiçbiri olmadı.

Bu kez ne olacak da “İzin vermeyeceğiz” sözümüz yerine gelecek?

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

O anons değişti artık değişmesine de…

Hem AKP döneminde hem de şimdiki İstanbul Belediyesi’ne metrodaki anonslarla ilgili eleştiri ve uyarılarımı yazmıştım birkaç kez biliyorsunuz. AKP zihniyeti zaten bu tür öneri, uyarı ve eleştiriye kapalı. Gerçi yeni yönetimin de pek farkı yok ama bu kez hiç olmazsa üçüncü kez yazmamdan ve ekranda söylememden sonra usulen “Uyarınız dikkate alınmıştır. Gereken yapılacaktır” türü bir açıklama göndermişlerdi.

Önerim şuydu: Metroda tren gelmeden önce “Sayın yolcularımız, gelecek tren 8 vagonludur, lütfen kırmızı bölgelere doğru yürüyün” anonsu yapılıyor. Oysa bu mesaj hem Türkçe hem mantık açısından yanlış. Doğrusu “Gelecek tren 8 vagonludur, bu nedenle kırmızı bölgelerden de trenimize binebilirsiniz” olmalıdır.

Belediye “bakıyoruz” açıklaması yaptıktan sonra bu anonslar bir süre kesildi.

Önceki gün metroya indiğimde yeni anonsu duydum.

Şöyle diyor; “Sayın yolcularımız, gelecek tren 8 vagonludur. Trenimize kırmızı bölgelerden daha rahat binebilirsiniz.”

Güzel, hiç olmazsa o mantıksız anons değişmiş, kutlarım bu kez uyarıya kulak verdikleri için.

Ama minik bir şey söyleyeyim. Yine küçük bir mantık hatası var.

Kırmızı bölgelerden trene daha rahat binilmesi değil önemli olan, vurgu kırmızı bölgelerden de trene binilmesi olmalı.

Bunun yanı sıra bir önerim daha var: Metroda her şey baştan aşağı yenilenmeli. Bütün anonslar değişmeli. Anons sesleri değişmeli. İstanbul halkı metroya yeni bir elin değdiğini hissetmeli.

Bunlar küçük gibi görünebilir ama değildir. Ayrıca bazen küçük dokunmalar halkta çok daha büyük etkiler yaratır.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Devletin ajansı Suriye’de ÖSO hariç herkesi terörist ilan etti

Suriye’de bir şeyler olacak.

“Ne olacak?” diye sorarsanız somut bir cevap veremem.

Ama bir şeyler olacağı kesin gibi.

Zaten yine sınıra yığınak yapılıyor, tanklar gitmiş. Yandaş tetikçi medya fotoğraflarıyla duyurdu bunu dün.

Bu da bir acayip durum, askeri birliklerin hareketlenmesi adeta karşı tarafa casusluk yapılır gibi neden ifşa edilir acaba?

Suriye’de bir şey olacağı konusundaki kuşkuma bir destek de dün Anadolu Ajansı’ndan geldi.

Devletin ajansı dün şöyle bir haber yayınladı; “Esad rejimi ordusu ve İran destekli yabancı terörist gruplardan oluşan rejim güçleri, İdlib’in güneyi ve güneydoğusunda karadan ilerlemeye devam ediyor. Muhalif ve rejim karşıtı silahlı gruplar ile rejim güçleri arasında uzun süren şiddetli çatışmaların ardından, Maarratünnuman ilçe merkezi, Esad güçlerince ele geçirildi. Rejim güçleri, Rusya’nın hava desteğiyle İdlib’in güneydoğusunda gün içinde 15 yerleşimi ele geçirerek, en büyük ilçesi Maarratünnuman’ın merkezini kuşatmaya almıştı.”

Haberden anladığımız kadarıyla Esad, IŞİD’ci El Kaide’ci teröristlerin yuvalandığı İdlib’i artık almak üzere.

Ama bilmiyorum haberin üslubu dikkatinizi çekti mi?

“İran destekli yabancı terörist gruplardan oluşan rejim güçleri” tanımı kullanılmış.

Yani aslında Suriye’nin “Birleşmiş Milletler tarafından meşru olarak kabul edilmiş resmi yönetiminin” ordusu; IŞİD, El Nusra, El Kaide ve ÖSO militanlarına karşı “terörist saldırı” düzenlemiş gibi gösteriliyor.

Esad’ın arkasındaki asıl güç Rusya.

Bölgede Amerika da var ve hassas dengeler kuruluyor.

Böyle bir ortamda devletin resmi ajansının böyle bir üslup kullanması ne kadar doğru ve mantıklı olabilir ki?

Demek ki “Suriye’de bir şeyler olacak” kuşkum geçersiz değil.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları