Can Ataklı; Hangi konu olursa olsun, herkes suçlu, herkes sorumlu olabilir ama bu iktidar asla.
İktidar hiçbir konuda sorumluluk almamakta ve suçu başkalarına atmada çok mahirleşti.
ANALİZ
BU TERÖRÜN SORUMLUSU TÜRKİYE'Yİ “CİHATÇI OTOYOLU” YAPANLARDIR
Türkiye yine sarsıldı.
Terör bombaları bu kez “Türkiye'nin giriş kapısında” patlatıldı.
İktidar yine çaresiz, yine bilgisiz ama yine üste çıkmayı başaracak kadar pervasız.
Atatürk Havalimanı'ndaki alçak saldırı doğal olarak dünyanın bütün ülkelerinde de yankılandı.
Olay anından itibaren dünyanın önemli televizyonları canlı yayına geçerek Türkiye'deki terör eylemini duyurmaya başladı.
Tabii patlamaların havaalanında olması yabancı ülkelerin dikkatini diğer terör eylemlerinde olduğundan daha fazla bu noktaya çekiyor.
Yabancı televizyonlar bilgi açısından bizim televizyonlardan daha ileriydi, bunu gözledim.
CNN İnternational Atatürk Havalimanı'nın planları üzerinden patlama yerlerini gösterdi. Yapılan analizler de yine daha iyiydi.
Yabancı medya tabii olaya bizim gibi “iktidar korkusu” ile bakmadığı için gerçekleri söylemekten de çekinmiyor.
Örneğin canlı bombaların radikal İslamcı teröristler tarafından patlatıldığını yabancı bizden saatlerce önce söyledi.
Daha önemli analizler de yaptılar.
“Cihatçı” diye nitelediklerini dinci teröristlerin Atatürk Havalimanı'nı çok iyi tanıdıklarını ileri sürdüler.
Türkiye'nin “cihatçı teröristlerin otoyolu” haline getirildiğini söylediler.
Tabii bunları bizler de söylüyoruz. Bu köşeyi iyi izleyenler hatırlayacaktır, defalarca Türkiye'nin teröre açık bir ülke haline getirildiğini, teröristlerin çok rahat hareket edebileceği bir iklim yaratıldığını anlattım.
Zaten önemli olan bu iklimin yaratılmasıdır.
Ondan sonra ne önlem alırsanız alın başarılı olamazsınız.
Dünyanın gözünde “cihatçı otoyolu” haline gelen Türkiye'de hiçbir istihbarat terörü önlemeye yetmez.
Çünkü siz iktidar olarak teröre göz yummuşsunuz, “benim teröristim, onların teröristi” ayrımı yaparak dinci teröristlere her türlü maddi manevi desteği vermişsiniz, sınırlarınızın eleğe çevrilmesine ses çıkarmamışsınız, sonucu elbette bu olacaktır.
Artık herkes biliyor ki, Suriye'deki iç savaşta uygulanan yanlış politika sonunda Türkiye teröre açık ülke haline geldi.
Buna iktidar zihniyetinin desteği de eklenince Türkiye “terörist cenneti” oldu.
Güney sınırımızda dinci teröristlerin diledikleri an sınırımızı geçtikleri, yaralılarının tedavi edildiği, yiyecek içecek ihtiyaçlarının karşılandığı, silah ve mühimmat desteği verildiği bilinmeyen gerçekler değil.
Ayrıca bugün milyonlarca insan “kim oldukları bilinmeden” Türkiye sınırları içinde yaşıyor. Başta büyük kentler olmak üzere bu bilinmeyen kişilerin ne kadarının terörle bağlantılı olduğu konusunda istihbarat teşkilatlarının çok az bilgisi var.
Teröristler ve destekçileri aylardır Türkiye'yi baştan başa geçebiliyor, diledikleri yere gidebiliyorlar.
Bütün dünyanın gözü önünde yaşanan bu rezillik günün birinde “terör ve savaş suçlusu ülke” iddiasıyla önümüze konursa kimse için sürpriz olmayacaktır.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
YAYIN YASAĞI OLUNCA TERÖR OLMUYOR MU?
Yandaş yalaka takımı çok memnun. Her terör olayından sonra neredeyse ambulanslar olay yerine gelmeden “yayın yasağı” konuyor ya, havalara uçuyorlar.
Neymiş efendim “ceset fotoğrafı mı görmek istiyormuşuz?”
Ya da “teröristin istediği buymuş propagandasını yapmayalım”mış.
Bunların hepsi suçluluğun telaşıdır.
Bir yılda patlayan 17 bombanın yarattığı sorumluluktan kaçma gayretleridir.
Terörü önleyecek bilgi, yetenek ve kararlılığa sahip olamadıklarının oraya çıkmasının yarattığı korkudur.
Her seferinde aynı yönteme başvuruyorlar. Yayın yasağı koyarak gerçekleri gizleyebileceklerini sanıyorlar.
Bİ SORALIM BAKALIM
BASKIN SEÇİM GÜNDEME GELEBİLİR Mİ?
İktidar ve saray onca terör olayına karşı sanki hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi davranıyor.
Üstelik elinde tuttuğu medya ile beyin yıkar gibi bütün terör eylemlerini kendine prim olarak yazdırmayı da başarıyor.
Son olayda da “Dik duran Türkiye'nin başına bunlar gelecektir” algısını yaymaya çalışıyorlar.
İsrail ve Rusya ile kendi bozdukları ilişkiyi yeniden kurma çabalarını “ne zaman bir dış zafer kazansak, saldırıya uğruyoruz” diyerek yüceltmeye uğraşıyorlar.
Bu arada muhalefetin yönetime gelemeyeceğinin anlaşılmasından sonra MHP'de ipler artık sarayın eline geçti.
Yani başkan olabilmek için ön yeterli sayı olan 330'u bulmak amacıyla bir “baskın seçim” gündeme gelebilir artık.
Meclis'in 1 Temmuz'da tatile girmeyeceği ve çalışacağına karar verilmesi de bu ihtimali yükseltiyor.
Ne dersiniz saray “baskın seçim” kararı alabilir mi?
BUNU YAZMAK GEREK
İKTİDAR TEFLON TAVA GİBİ, HİÇBİR ŞEY YAPIŞMIYOR
Hangi konu olursa olsun, herkes suçlu, herkes sorumlu olabilir ama bu iktidar asla.
İktidar hiçbir konuda sorumluluk almamakta ve suçu başkalarına atmada çok mahirleşti.
Tabii bunda yaratılan “korku imparatorluğunun” etkisi de büyük. Çünkü devletin tüm güçlerini ele geçirenler öyle bir baskı ve beyin yıkama yöntemleri uyguluyorlar ki, kimse sesini çıkaramıyor, çıkaranların sesi de cılız kalıyor haliyle.
Atatürk Havalimanı'nda bomba patladı. Başbakanın ilk açıklaması “güvenlik zafiyeti yok” oldu.
Cumhurbaşkanı “Bu eylem başka ülkede de olabilirdi” diyor.
Yandaş yalakalar “İsrail-Rusya ile yakışlaştık, hep böyle zaferlerden sonra zaten başımıza bu geliyor” diye abuk sabukluklar yapıyor.
De ki güvenlik zafiyeti yoktu gerçekten. Yine de sorumlu sensin.
De ki başka ülkelerde olabilirdi bu eylem, ama burada oldu, sorumlusu sensin.
De ki “diplomatik zafer kazandık” sonra da bu olay oldu, yine sorumlusu sensin.
Ama iktidara baktığımızda herşey var “sorumluluk” yok.
Sanki ülkeyi başkaları yönetiyor.
Tam teflon tava gibiler. Hiçbir şey yapışmıyor üzerlerine. Onlar hep haklı.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
ÜZÜLMEYELİM, BU TERÖR EYLEMİ BAŞKA ÜLKELERDE DE OLABİLİRMİŞ
Saray Atatürk Havalimanı'ndaki alçak saldırıdan sonra yazılı açıklama yaptı. Açıklamada “Bu tür eylemler başka bir ülkede de olabilir” cümlesi çok ilgimi çekti.
Mantık hatası yok bu cümlede. Elbette bu tür bir eylem başka ülkelerde de olabilir. Zaten yakın örneği de var.
Atatürk Havalimanı'ndaki eylemin neredeyse tıpatıp benzeri Brüksel'de yaşandı.
Orada da yine radikal İslamcı teröristler önce halka ateş açtı sonra da bombaları patlattı.
Ama bu “mantıklı açıklama” sorunu çözmüyor, iktidarın bu konudaki sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor.
Konu bu tür eylemin başka ülkelerde olup olmayacağı değil, neden Türkiye'de çok olduğudur.
AKP'nin seçimi kaybettiği, (ama muhalefetin akılalmaz beceriksizliği sayesinde yeniden eski haline geldiği) 7 Haziran seçimlerinden bu yana tam 17 patlama yaşadık. Yüzlerce insanımızı kaybettik. Askere yönelik bombalı silahlı saldırılarda da yine yüzlerce şehit verdik.
O halde “bizim bir sorunumuz var” demektir.
Sorunu geçelim ve saraya tekrar soralım; “Elbette her ülkede olabilen bir terör eylemi olmuştur da, neden en çok bizde oluyor?”
ÖFKELİ ADAM
KİMDİR BU İSTİHBARAT, KİMDİR BU İLGİLİ BİRİMLER?
7 Haziran seçimlerinden bu yana yaşadığımız her terör olayından bir süre sonra şu haberi mutlaka okumuşsunuzdur; “İstihbarat birimleri saldırıyı şu kadar gün önce ilgili birimlere bildirmiş ve uyarmıştı.”
Terörün yarattığı acı içinde bu haberlere alıştık, üstünde durmadık.
Son olayda da aynı haber yayınlanınca açıkçası çok öfkelendim.
Haberlerde geçen istihbarat kimdir? MİT midir, polis midir, jandarma mıdır, Genelkurmay mıdır, kimdir?
Ve bu istihbaratı alan ilgili birimler hangileridir?
Madem her olay daha önce bildirilmiş neden hiç önlem alınmamış?
Haydi önlem alınmamış, bu iktidarın sorumluluk alanında değil mi?
İstihbaratı yapan, bildiren, bu bilgiyi alan ama hiçbir şey yapmayanlardan hesap neden sorulmamaktadır.
Hepsinin başı iktidar olduğuna göre asıl sorun “aman bizden hesap sormasınlar da ne olursa olsun” mantığı mıdır?
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
ÖNLEYİCİ TUTUKLAMA DİNCİ TERÖRİSTLER İÇİN GEÇERSİZ
Bu iktidarın harika! buluşlarından biri “makul şüphe- önleyici tutuklama” yasaları.
Çıkarılırken çok eleştirildi. “Şüpheniz var diye aklınıza gelen herkesi tutuklayamazsınız” dendi, bu uygulamanın muhalefeti sindirmek için kullanılacağı söylendi.
Aynen de böyle oldu.
Yargıyı tamamen kendi eline alan iktidar eğer muhalefetten biri söz konusuysa “makul şüphe ve önleyici tutuklama” uygulamasını çekinmeden yapıyor.
Bildiri yazan akademisyen, bir gazeteye bir günlüğüne destek veren gazeteci, doktor, avukat o anda tutuklanıp hapse atılıyor.
Ama sıra iktidarın gönül birliği yaptığı dinci teröristlere gelince hiçbir şey olmuyor.
Güya MİT'i, polisi bu dinci teröristleri top oynarken bile izleyip görüntülüyor hatta eyleme kalkışacakları konusunda ilgili birimleri uyarıyor, ama kimse bir şey yapmıyor.
Onlar da yiyorlar, içiyorlar, yatıp kalkıyorlar, gerektiğinde tedavilerini yaptırıyorlar. Sonra da istedikleri an eyleme kalkışıp ortalığı kan gölüne çeviriyorlar.
Oysa bunlardan bir kısmı önleyici tutuklama ile tutuklansa, hapiste tutulmasına da gerek yok, doğru sınır dışı edilse bu terör örgütünde korkuya neden olacaktır.
İktidarın teröre karşı kararlı olduğunu gören dinci teröristler gerileyecektir.
Kimbilir belki de böyle olması istenmiyordur da ondandır.
Can Ataklı - Korkusuz