Şu soru akla takılıyor; “aslında Suriye mi bize misilleme yaptı?”
Suriye politikamızın bazı yanlışlar içerdiğini ilk günden beri yazmaya ve söylemeye çalışıyorum.
Hata şuydu; iktidar, Kuzey Afrika’dan başlayıp sonunda Suriye’ye kadar dayanan ve Batılı ülkelerin “Arap Baharı” adını verdiği sürecin çok kısa sürede Esad’ın da başını yiyeceğini hesaplıyordu.
Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Libya’da Muammer Kaddafi nasıl gittiyse Beşar Esad’ın da fazla direnemeyeceği sanılıyordu.
Başta Amerika olmak üzere Batı, Suriye konusunda Türkiye’ye destek verdi. Cumhurbaşkanı’ndan başlayıp, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve bazı AKP sözcüleri hiç fren yapmadan Suriye Devlet Başkanı aleyhine konuşmaya başladılar.
Sabrımızın taştığı, Suriye’ye gerekenin yapılacağı, halka zulmetmenin bedelinin ödetileceği çok yüksek sesle defalarca dile getirildi.
Ancak tahmin edilmeyen, Esad’ın direnci oldu.
Tüm dünyanın baskısına rağmen Esad ayakta kalabiliyordu. Elbette Rusya, Çin ve İran’ın Suriye’ye açık destekleri de Esad’ın direnme gücünü artırıyordu.
Esad ayakta kaldıkça iktidarın sinirleri daha da gerildi.
Çünkü esip gürlüyorduk ama aslında yapacağımız bir şey de yoktu.
Bunun üzerine Batı ve Arap destekli başka bir plan uygulanmaya koyuldu.
Artık Amerikan gazetelerinin bile yazdığı gibi Suriyeli muhaliflere Türkiye üzerinden silah, mühimmat yardımı yapılmaya başlandı.
Hatta daha da ileri gidildiği, Esad’a karşı düzenlenen kimi terör saldırılarının Türkiye’de konuşlandırılan Suriyeli militanlar tarafından yapıldığı bile ileri sürüldü.
O kadar esip gürledik ama sonunda Suriye daha baskın çıktı ve bir uçağımızı düşürdü.
Şimdi kimileri bir “misilleme” istiyor.
Ancak şu soru da akla takılıyor; “aslında Suriye mi bize misilleme yaptı?”
Bu yabana atılmayacak bir soru. Eğer Suriye, bu ülkeye yönelik hasmane tutumumuza karşı bir misilleme yaptıysa, bizim yapacağımız bir misillemeye karşı onların yeni bir misilleme hakkı doğacaktır.
Devletler arasında “misilleme yapma üstünlüğü” olamaz. Bir harekete karşı misilleme yaparsınız, sonra oturup konuşursunuz. Artık karşı tarafın tekrar misilleme yapması olmaz. Yaparsa, o artık savaştır.
Türkiye’nin Suriye ile savaşması için hiçbir neden yok oysa...
Bu durumda iktidarın pasif duruşunu zaman kazanma olarak görmeyi sürdürüyorum.
Belli ki uluslararası tepkinin büyümesini ve Esad’ın dayanamayıp gitmesini bekliyorlar.
Türkiye’yi rahatlatacak tek şey Esad’ın gitmesidir.
Zaten Esad gittikten sonra Suriye kimsenin umurunda olmaz. Ne özgürlükler, ne haklar ne de demokrasi artık bu ülkeye “dayatılan” bir unsur olur.
Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da liderler devrildi; ne oldu? Demokrasi ve özgürlük mü geldi?
*****
THY çalışanları bugün Meclis’teİktidarın “grev haklarını kaldırmak” için çıkardığı kanuna karşı bir günlük pasif eylem yaptıkları için vicdansızca ve SMS’le işlerinden atılan THY çalışanları bugün Ankara’ya gelerek Meclis’te Çalışma Bakanı Faruk Çelik’i ziyaret edecek.
THY çalışanları “Amacımız 305 arkadaşımızın tümünün uğradığı haksızlığı dile getirerek işe iadelerini talep etmektedir. Hepimizin ayrı hikâyeleri olsa da ortak olan, yasa dışı hiçbir şey yapmadığımız ve bir suç işlemediğimizdir. Bu nedenle başımız dik, alnımız açık olarak somut talebimizi dile getireceğiz. Haksız sebeplerle işten atıldık, işe iademizi istiyoruz” diyecekler.
THY çalışanları Yönetim Kurulu’nun maaşları açıklayarak kendilerini hedef haline getirdiğini de belirttiler.
*****
O oturma düzeni muhalefetin içine sindi mi?Başbakan’ın muhalefet liderlerine bilgi vermesini dünkü yazımda da ele almış ve “Bu olumludur, ama görüşmelerin Başbakanlık’ta yapılması doğru değil” demiştim.
Çünkü muhalefet liderlerinin tek tek Başbakanlık konutuna gitmesi ortaya “çağırdım geldiler” manzarası çıkarıyordu.
Ancak daha sonra fotoğraflara bakınca bunun da ötesinde bir durum olduğunu gördüm.
Fotoğrafları gözünüzde canlandırın ya da bulursanız bir bakın.
Başbakan masanın başında oturuyor. Solunda Dışişleri Bakanı ve bir orgeneral. Sağında ise bir muhalefet lideri.
Sanki Başbakan maiyetiyle toplantı yapıyor.
Bu tür toplantılar nezaket gereği yuvarlak bir masada yapılır oysa. Ya da Başbakan’la muhalefet liderinin eşit konumda olacağı bir oturma düzeninde olur.
Bugün fotoğrafa tekrar baktıklarında o görüntü Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Kışanak ve Demirtaş’ın içine sinmiş midir?
*****
Kıskaca alınan 400 PKK’lıdan haber yokPKK’nın 6 askerimizin şehit olduğu son saldırısından sonra yapılan açıklamalarda Silahlı Kuvvetler’in bölgede geniş operasyonlar yaptığı ve 400 teröristin “kıskaca” alındığı bildirilmişti.
Aradan neredeyse bir hafta geçti. Kıskaca alınan teröristlerden henüz bir haber yok.
Kaçtılar mı, gizlendiler mi, yoksa kıskaca alma falan yok da kamuoyunun öfkesini dindirmek için mi böyle açıklamalar yapılıyor.
Gerçi “kıskaca alma” açıklamaları ilk kez yapılmıyor. Her saldırıdan sonra bu tür bildiriler yayınlanır.
Galiba biz medya olarak “ne oldu?” diye sormadığımız için açıklamaları yapanlar da daha sonra seslerini çıkarmıyorlar.
*****
Temmuz başından itibaren satılacak yeni ekmekler düşük gramajlarına rağmen “doygunluk hissi” verecekmiş. Vatandaşa ekmekle de olsa “doymayı” çok gördük; gramaj fazlayken en azından “doyuyordu”, şimdi o da yok, sadece “hissi” var! (Gani Yıldız)
*****
Kaybettiğimiz toprakları alıyoruz...Liberal Demokat Parti Genel Başkanı Cem Toker bir not gönderince ben de hatırladım. Dışişleri Bakanı bir ara kendini “Neo Osmanlıcılığa” pek kaptırmıştı. Ama görünen o ki eski Osmanlı topraklarında yaşayanlar durumun farkında değil.
Gelin Toker’in notunu birlikte okuyalım: “İktidar partisinin bir sene içinde 180 derece değişen agresif Suriye politikası ile tırmanan ve daha da tırmanacak gerginliğin açıklaması, bence ocak ayında Davutoğlu’nun partisinin Kayseri il örgütünde “1911-1923 yılları arasında nereleri kaybetmişsek 2011-2023 yılları arasında o kaybettiğimiz topraklardaki kardeşlerimizle buluşacağız” sözlerinde gizlidir.
Ve koskoca ülkede Davutoğlu’na “bu hedefe nasıl erişeceksin anlat da millet de öğrensin” diye soran bir Allah kulu çıkmamıştır.”