Can Ataklı yazıyor, ''Çok iyi biliyoruz ki AKP’nin ve yandaşlarının “dayattığı” demokrasi kendine has bir demokrasi...''
Artık şunu çok iyi biliyoruz ki AKP’nin ve yandaşlarının “dayattığı” demokrasi kendine has bir demokrasi.
Şunu diyor AKP ve lideri “Benim dediğime uyarsanız, beni desteklerseniz, bana karşı çıkmazsanız, bunun adı demokrasidir. Gerisi statükoculuktur, darbeciliktir.”
Zaten bunu dayattıkları için adını da değiştirdiler ve kulaklarda daha hoş bir seda bıraksın diye “ileri demokrasi” diyorlar.
Ama bu “ileri demokrasi” sürekli daha da ileri gidiyor ve TBMM’yi tamamen askıya almaya çalışıyor. Sayısal çoğunluğu nedeniyle zaten sadece AKP’nin taleplerini yerine getiren TBMM neredeyse “yok” sayılacak.
Başbakan Erdoğan CHP’nin TBMM’yi olağanüstü toplama çağrısına çok şiddetli karşı çıktı. “Ne yapacağız?” orada diyor.
Demokrasilerde meclis olmazsa olmazdır.
Sorunlar orada açıkça konuşulur, çözüm önerileri bulunur, kararlar alınır.
Sorunlar medya veya örgüt kalabalıkları önünde ayaküstü demeçler verilerek çözülmez.
Ancak demokrasiyi ileri götürerek “ben ne dersem o” diye dayatanların bunu anlaması ve hatta daha doğrusu kabul etmesi mümkün değil ki. Bu zihniyet demokrasiyi sadece halktan oy almak görüyor, konu budur.
Erdoğan, Meclis’in toplantıya çağırılmasına karşı çıkarak zihnindeki bir başka şeyi daha ifşa ediyor. “Ne yapacağız?” diye sorarken biliyor ki Meclis toplantısı zaman kaybı kendisi için.
Meclis önüne çıkıp bilgi vermeyi, sorulara cevaplamayı kendine hakaret olarak görüyor. Nasıl olsa sayısal çoğunluğu var, bir karar alınacaksa zaten çoğunluğa vereceği talimatla onu alacak, o halde yaz ortasına Meclis’e gidip konuşmanın ne anlamı var?
Bunları da geçelim, Başbakan’ın Meclis’in toplanmasına karşı çıkarken CHP’yi eleştirmek için söylediği sözler de çok vahim.
“Meclis orada, gidersin ne yapacaksan yaparsın. Ama kiminle beraber olursun. Onu bilemem” diyor. Meclis’i demokrasinin kalesi olarak görmemenin vardığı sonuç işte bu. “Git konuş, bakalım ne olacak.”
Başbakan “Kiminle beraber olursun” derken sanıyorum kastettiği BDP. Yani en kurnaz politik bel altı vuruşunu yapıyor.
Bu arada MHP’nin de AKP’nin kuyruğuna takılıp “ileri demokrasi” kurbanı olmasının hazinliğini anlatmaya gerek yok herhalde.
*****
Obama söyledi zaten, İran’a kızmayalımİran Genelkurmay Başkanı’nın sözleri elbette diplomatik açıdan çok yakışıksız. Ama işte Türkiye’nin “stratejik derinliği”nin komşularımıza bunları söyletebildiğini oturup düşünmemiz gerek.
Irak’tan her gün teröristler girip çıkıyor, askerlerimizi, polislerimizi şehit ediyor.
Suriye uçağımızı düşürüyor.
Irak Başbakanı Türkiye’yi düşman ilan ediyor, Dışişleri Bakanımızı tutuklamaktan söz ediyor.
İran “sıra sizde” diyecek kadar ileri gidiyor.
Biz gazabımızdan söz ediyoruz ha bire ama dinleyen yok.
İran Genelkurmay Başkanı Suriye olaylarını Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin yönettiğini ileri sürüyor. Buna kızıyoruz, öfkeleniyoruz ama Obama da aynısını söylediğinde sesimiz çıkmıyor.
Elinde sopa tutarak Başbakan Erdoğan’la konuşan Obama daha bir hafta önce Adana’daki gizli bir üssü ilan etmedi mi?
Suriye muhalefetine lojistik desteğin buradan sağlandığını, plan ve operasyonların burada hazırlandığını açıklamadı mı? İran söyleyince niye şaşırıyoruz ki?
*****
Kameralı kafa trafiğiSahipsiz İstanbul’un olmayan trafik müdürlüğü, denetim adı altında sadece kameraları kullanıyor. Halkın parasıyla İstanbul’un her tarafı kameralarla donatıldı. Birileri de bu kameraların karşısında oturmuş sadece seyrediyorlar. Bir şey yapmalarına gerek de yok, çünkü o kameraların bağlı olduğu bilgisayarlar insanlardan daha akıllı olduğu için kuralları ihlal edenleri fotoğrafla saptayıp ceza yazıyor.
Sonra bu makbuzlar vergi dairesine gönderiliyor. Eğer arabanızı satacak ya da fenni muayeneye gönderecekseniz bu cezalar sürpriz olarak karşınıza çıkıyor.
Güya trafikten sorumlu olanlar da işlerini yapmış olmanın huzuru içinde evlerine gidip başlarını yastıklarına koydukları gibi uyuyorlar. Gündüz yetmiyormuş gibi...
Ama her kötü işte olduğu gibi bunda da sorun çıkıyor. Bilgisiyar, başında duranlardan akıllı olmasına akıllı da, imtiyazdan haberi yok. Milletvekili, polis, bakanların ve yüksek bürokratların makam arabalarını gariban halktan ayıramıyor, onlara da ceza kesiyor. Aslında, makinelerden akılsız ama kurnaz olanlar buna bir tür çare bulmuş. Bilgisayara önemli bazı plakalar girilmiş, bunlar yakalanınca sistemden düşüyormuş ama “halktan korkan” kimi yöneticiler sık sık plaka değiştirince iş bozuluyormuş. Emniyet Genel Müdürlüğü şimdi bunu da gidermek için proje hazırlıyormuş.
Biraz da trafik için proje hazırlasalar ya.
*****
MİT’e soruşturma açılsın CHP kıyameti koparıyor. Çünkü MİT’in kendilerini dinlediğini öğrenmişler.
MİT CHP’yi dinliyor olabilir mi? Olabilir tabii.
Ama hükümetin yerinde olsam MİT’e hemen soruşturma açarım. Eğer CHP’yi dinlediği saptanırsa da “halkın parasını boşuna harcadıkları” gerekçesiyle yöneticiler hakkında dava açar ve zimmet cezası çıkartırım.
*****
Mustafa Mutlu Marmaris ve Alaçatı’da Mustafa Mutlu son kitabı “Maratonda Sona Doğru”yu yarın Marmaris’te Marmaris Kitabevi’nde; cumartesi günü de Alaçatı Dost Kitabevi’nde imzalıyor.
Her iki etkinlik de saat 20.00’de başlıyor. Tatilde olup yazmadığı için ben duyurayım istedim.
*****
Terörün reklamını yapmamak içinmiş Başbakan Erdoğan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin olağanüstü toplanmasının “terörün reklamı olacağını” ileri sürdü. Başbakan’a göre eğer böyle bir ortamda Meclis toplanırsa, terör çok güçlü olduğunu hissettirecekmiş. Meclis toplanmazsa terör güçsüz mü kalacak? Ya da güçlü olmadığını mı hissedecek?
Son olayları gözlediğimizde Türkiye’nin yönetilmede aciz içinde olduğu görülüyor. Bir anda patlayan sorunlar iktidarın kimyasını bozdu. PKK terörünü örgüt lideriyle görüşmeler yaparak bitireceklerini sandılar. Yanıldılar.
Suriye politikasını Esad’ın daha bir yıl öncesinden gitmesine endekslediler. Yanıldılar.
Uçağımızın düşürülmesi üzerine “şiddet gösterisi” uygulamaya çalıştılar. Yanıldılar.
Esad’ın kendi sorunları yüzünden Türkiye’yi zora sokamayacağını sandılar. Esad Kürt kartını öne sürüverdi. Yine yanıldılar.
Üstüne, ABD ve Batı’nın Türkiye’ye müdahale izni vermemesi, işin tuzu biberi oldu.
Belli ki Başbakan’ın Meclis’te söyleyebileceği bir şey yok. En iyisi kaçmak.
*****
Dış politikamızın temelini oluşturan “Stratejik Derinlik” tezinin uygulanmasında da gördük ki, bazen “teorinin pratiğe dökülmesi” ile “yemeğin masaya dökülmesi” arasında hiçbir fark yok. (Gani Yıldız)