Can Ataklı; Cumhurbaşkanı Erdoğan yakın geçmişte beğenmediği yargı kararlarını eleştirirken 'Yok öyle şey, o zaman cübbeni çıkaracaksın, siyasete gireceksin' diye bağırıyordu yargıçlara karşı.
ANALİZ
Herkese kinliyiz herkese düşmanızCumhurbaşkanı Erdoğan'ı yüksek teknolojili, bol gürültülü ve şatafatlı bir müsamereyi andıran Fetih günü törenlerinde yine “kin, nefret ve düşmanlık” kavramlarını “dini motiflerle” süslediği konuşmasında dinledik.
Erdoğan tüm iktidar döneminde bu yöntemi hiç elden bırakmadan kullandı.
Dikkat edin söylemlerine; Herkes düşmanımız, herkes bizden intikam almaya çalışıyor, herkes Türkiye'nin büyümesinden gelişmesinden rahatsız, herkes Türkiye'yi yok etmek istiyor.
Söylemlerinde hiç barış, dostluk, sevgi yok.
Bir kere bile “Bırakalım artık eski düşmanlıkları, biz barış ve sevgi eli uzatıyoruz, bu eli tutun” demiyor.
Muhalefet düşman, eleştiren düşman, Aleviler düşman, Kürtler düşman, Suriye düşman, Amerika düşman, Avrupa zaten düşman, sayın sayabildiğiniz kadar.
Fetih günü kutlamalarında “563 yıldır bizden intikam almak istendiğini” söyledi, bu ülkede “ezan sesi sürdükçe” de bunun devam edeceğini iddia etti.
Karşısındaki hiç kimse “neden” diye sormuyor, Erdoğan konuştukça kalabalık daha da gaza geliyor, daha da bağırıyor, adeta kendinden geçiyor.
Kitlelere “sizi sevmiyorlar, sizden nefret ediyorlar, sizi yok etmek istiyorlar, bunu hiç bitirmeyecekler” dediğinizde kimsenin aklına “neden” sorusu gelmez tam tersine benzer bir kin ve düşmanlıkla hedef gösterilen herkese karşı bir öfke seli oluşur.
Aşağılık duygusunun yarattığı kırılganlık, düşman belletilen herkese karşı kin ve nefrete dönüşür, bunu söyleyene ise farkında olmadan derin bir bağlılık duygusu oluşur.
Pek çok kişi merak ediyor, “nasıl oluyor da bunca olumsuzluğa rağmen Erdoğan'ın arkasına bu kadar çok kişi geçebiliyor” diye soruyor.
Sonra da kendince cevabını veriyor “halkın dilini kullanıyor, onların istediğini yapıyor.”
Hayır, bu doğru değil. Erdoğan toplumdaki aşağılık duygusunun dışa vurumunu temsil ediyor. Kendini ezilmiş, itilmiş, horlanmış hisseden kitlelerin kendi yaşam biçimi, inançları ve siyasi anlayışları dışındaki herkesi düşman görmesi sosyolojik bir gerçekliktir.
Düşmana kafa tuttuğunu sandığı lidere yapışması ve ölümüne bağlanması da bir başka gerçekliktir.
Erdoğan'ın bu duyguları sürekli körüklemesi oy oranını artırabilir ama bunun sonucunun toplumda derin bir kin ve nefret uçurumu yaratacağı da kesindir.
Herkesi düşman sanan ve bu nedenle herkese düşman olanlar kararlarını akıl ve mantıkla alamazlar.
Bütün kararlara duygular, öfkelerin yarattığı intikamcılık egemen olur ki Erdoğan hem Türkiye'ye hem dünyaya bu mesajı veriyor aslında.
Diyor ki “Arkamda benim her söylediğime inanan, bana biat eden, ak dediğim kara olsa bile karşı çıkmayan milyonlar var. Hesabınızı buna göre yapın. Hesabınızı iyi yapmazsanız her türlü çılgınlığı yapabileceğimi bilin.”
Türkiye işte böyle bir açmazda.
KOMİK
Eskiden gerçek surlar kullanılırdı şimdi çakma surlar var
Fetih günü müsameresini ibretle izledik. 65 milyon lira harcayıp milletin aklına padişahlığı andıran başkanlık sistemini sokmak için yine milletin cebinden harcanan parayla şov yapıldı.
Eskiden hiç olmazsa bu tür şovlar İstanbul'un fethedildiği dönemden kalma gerçek surlar önünde yapılırdı. Şimdi surların da çakmasını yaptılar, milleti bir güzel galeyana getirip imparatorluk hülyasıyla aldattılar.
Belli ki her şey sadece ve sadece Erdoğan'ı parlatmak, padişah yetkileriyle hatta halifelik vererek başkanlık makamına oturmasına halkı alıştırmaktı.
Yoksa dünyanın neresinde görülmüş yıl itibarıyla özel bir anlamı olmayan bir olayı bu kadar şatafatlı biçimde kutlamak.
500'üncü yılı anlarsınız, 550 veya 600 de anlaşılır. Ama 563'üncü yıl neyin nesidir ki bu kadar gürültü çıkarıldı.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Asker bugün terörle mücadele ediyorsa geçmişte ne yapıyordu?
Açılım süreci işlerken yandaş yalaka takımının eski solculardan ve liberallerden gelen kesimi terörle mücadele eden askere karşı acımasızca eleştiriler yöneltiyordu.
Bunlara göre asker yıllarca Kürt halkına zulmetmiş, sırf Kürt oldukları için insanları öldürmüş, işkence yapmış, hapislerde süründürmüştü.
Bu saldırı kampanyaları o kadar etkili olmuştu ki, Ergenekon ve Balyoz davaları içine 90'lı yıllarda Güneydoğu'da görev yapan çok sayıda subay da dahil edilmiş, haklarında çok ağır iddialarda bulunulmuştu.
Şimdi durum değişti. Açılım buzdolabına kondu, bu yandaş yalaka takımı da bir anda “askerci” kesiliverdi.
Merakım şu; asker Güneydoğu'da kentleri tank ateşine tutuyor, terörist oldukları söylenen binlerce kişi öldürülüyor, aylar süren sokağa çıkma yasakları uygulanıyor. Yandaş yalakalara göre bu terörle mücadele oluyorsa, 90'lı yıllarda yapılan neydi?
Bugün her operasyonu alkışlayanlar, 90'lı yılları neden bu kadar çok eleştirmişti?
Geçen sürede bu takımın görüşünü 180 derece değiştiren şey nedir?
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Kaçış yok, bir gün yargılanacaklar
Cumhurbaşkanı Erdoğan yakın geçmişte beğenmediği yargı kararlarını eleştirirken “Yok öyle şey, o zaman cübbeni çıkaracaksın, siyasete gireceksin” diye bağırıyordu yargıçlara karşı.
Bugün ise “cübbeni çıkar” dediği kişileri siyasi gezilerinde yanında figüran gibi taşıyor, onlara çay partisi yaptırıyor.
Ne yazıktır ki yüksek mahkemelerin başkanları da sanki yaptıkları çok normal bir şeymiş gibi güleç çehrelerle kendilerini eleştirenleri “dava açmakla” tehdit ediyorlar.
Yargıtay Başkanı hâlâ neden eleştirildiğini anlamamış ki bir de Anadolu Ajansı aracılığı ile açıklama yapmış.
“Devletin başı davet etmiş gidiyoruz ne var bunda?” diyor.
Çok şey var ama farkında değil. Devletin başı dediği aslında hâlâ parti başkanı olduğunu söyleyen, muhalefete en ağır sözlerle saldıran, tek başına yönetimi ilan eden biri, yani açıkça anayasayı çiğniyor.
Yüksek yargı başkanları anayasayı çiğneyen birinin yanında durarak anayasa suçu işliyorlar ve eninde sonunda bu suçlarından dolayı yargılanacaklar.
“Beni eleştirenleri dava edeceğim” diyen Yargıtay Başkanı elbette bunu yapabilir ve hatta pek çok kişiye mahkûmiyet de verdirebilir.
Ancak bilmelidir ki birilerini mahkûm ettirse bile bu günü geldiğinde yargılanmayacağı anlamını taşımaz.
ŞAŞIRDIM
Böyle bir komedi şeytanın bile aklına gelmez
Birkaç gündür sosyal medyadaki trollerin saldırısına uğruyoruz.
Fransa'da toplumsal olaylar var ya, bu troller diyorlar ki “Fransa'da polis göstericilere saldırıyor, Gezi olayları sırasında polisi eleştiriyordunuz, gördünüz mü Fransa'yı, haydi yazsanıza.”
Ahmaklık parayla değil tabii.
Aklına geleni yaz, nasıl olsa yaptırımı yok.
Şimdi bunlara ne anlatayım; Gezi'de de başka olaylarda da polis iktidarın emriyle çok sert davranıyor, kendi vatandaşına düşman gibi saldırıyor, çünkü iktidar kendinden olmayan herkesi baskı altında tutmak, susturmak gücü yeterse yok etmek istiyor.
Fransa'da da polis çok sert davranmış. İyi mi yapmış. Hayır. Bizde nasıl karşı çıktıysak oradakine de karşı çıkarız. Ama bizim troller Türkiye'deki vahşeti mazur göstermek için “Bak Fransız polisi de aynısını yapıyor” diye adeta zil takıp oynayacak.
Haydi bunlar ahmak troller deyip geçiyoruz, ya Dışişleri'nin oynadığı komediye ne demeli.
Vallahi şeytanın aklına gelmez, Dışişleri'miz Fransa'yı “orantısız güç kullanma” diye uyarmış.
Kendi ülkesindeki her muhalefeti “terörist, vatan haini, çapulçu, vandal” diye damgalayan iktidar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç aracılığı ile Fransa'ya bakın ne diyor: “Olayların en kısa sürede yatışması için Fransız makamlarına ve gösterilere katılanlara itidal çağrısında bulunuyoruz. Fransız güvenlik güçlerinin göstericilere karşı giderek sertleşen müdahalelerinden de endişe duyuyor, yetkilileri göstericilere karşı orantısız güç kullanmaktan kaçınmaya davet ediyoruz.”
BUNU YAZMAK GEREK
Melih Altınok vakası
Bazı haber kanallarının “güya demokrat” olduklarını göstermek için muhalefet tarafından bizleri de ekranlara davet ettikleri günlerde tanımıştım Melih Altınok'u.
Sayısını bile hatırlamıyorum, kaç kere televizyon ekranlarında karşı karşıya geldik kıyasıya tartıştık.
Genç, yakışıklı, konuştuğu anlaşılan ve zaman zaman gerçekten demokrat bir tavır koyabilen karakteri nedeniyle hep sempati ile baktım Altınok'a.
Yayınlardaki sohbetlerimizde kendisinin “sosyalist” olduğunu, ordunun tarih boyunca faşist yapı içinde baskıcı ve vesayetçi anlayış taşıdığını, darbelere karşı olduğunu ve bununla sonuna kadar mücadele edeceğini söylerdi.
Ben de kendisine “Söylediklerinin pek çoğu doğru da olsa, söylediğin yer ve seçtiğin hedef nedeniyle AKP'ye ve Erdoğan'a hizmet ediyorsun, karşı devrime su taşıyorsun” derdim.
Sert tartışmalara rağmen aramızda nezaket dışı tek bir an bile yaşanmadı.
Son zamanlarda ortada çok şaşırtıcı bir Melih Altınok var.
Sosyalist, darbe karşıtı, askeri faşist gören Altınok gitmiş “devlete kalkan el kırılır, teröristsen öleceksin, Türkiye'nin tek lideri Erdoğan'dır, onun başkan olması için her fedakârlığa hazırım” diyen bir Altınok gelmiş.
Havaalanında tören kıtası karşısında durup fotoğraf çektiren, askerle dalgasını geçen, sonra gelen tepkiler üzerine özür dileyip askeri ne çok sevdiğini, zaten askerin de kendisini çok sevdiğini anlatan Melih Altınok'tan ise hiç söz etmek bile istemiyorum.
Yazık. İnsanlar kendilerini bu kadar kullandırmamalı ve bu kadar kolay harcamamalı.
Can Ataklı - Korkusuz