Can Ataklı: Cumhurbaşkanlığı sisteminin fikir babası Erdoğan mı yoksa Yıldırım mı?
ANALİZ
Referandum günü yaklaştıkça “Evetle” gelecek büyük tehlikeyi gören vatandaşlar karamsar biçimde “Bir araya gelemiyoruz, nasıl baş edeceğiz bu muazzam beyin yıkama operasyonlarıyla” diye hayıflanıyor.
Katıldığım pek çok toplantıda bu tür yakınanlara “Sakın karamsarlığa, bezginliğe, yenilmişlik duygusuna kapılmayın. Çünkü bu bir seçim değil. Bu milletin sağduyusu, feraseti, namusu, vicdanı, ahlakı var. Korkmayın, ille bir parti ya da örgüt çatısı atında olmanıza gerek yok, tam tersine herkes bir kişiyi hedef alırsa bu millet başına gelecek büyük tehlikeyi bertaraf edecektir” diyorum.
Anlattığım şey çok basit; Hepimizin çevresinde, ailesinde, mahallesinde, iş yerinde beyin yıkama propagandalarına kapılarak evet diyecek insanlar vardır. Aranızda hukuk olan bir kişiyi seçin. Referanduma kadar sadece onlara yönelin. Sadece bir kişiye evet değil hayır demesi gerektiğini anlatın. Bıkmayın usanmayın. Asla kavga etmeyin, küçümsemeyin, dostluk ve arkadaşlık unsurlarını kullanarak anlatın. Bir kişi bir kişiyi ikna ederse bir milyon kişi bir milyon kişiyi ikna etmiş olur.
Partiler de elbette çalışacaktır. Sivil toplum kuruluşları, oluşturulan platformlar da çalışacaktır.
Ancak inanıyorum ki birebir çalışma hepsinden daha önemli olacaktır.
Çünkü anlatılacak şey basittir. Bu bir seçim değil. Evet de çıksa hayır da çıksa mevcut durum değişmiyor. Erdoğan yine cumhurbaşkanı. Hükümet yerinde duracak. Parlamento yine aynı. Evet çıkarsa ülke yönetimini tek kişinin keyfine bırakacağız. Parlamento işlevini yitirecek, etkisiz hale gelecek. Yargı tamamen o tek kişinin emrine girecek.
Bugün öyle ya da böyle beğenilen kişi yarın gidince Türkiye kaos yaşayacak.
İşte sakince, kırmadan, dökmeden, asla hakaret etmeden herkes hedeflediği bir kişiye bunları anlatmalı.
Referandumda “hayır çıkacağına” tüm kalbimle inanıyorum. Bunun başarılması da bizzat bu ülkede yaşayan, yaşananlara duyarsız kalmayan, demokrasi, hukuk, özgürlükler ve insan hakları konularında hassasiyeti olan bireylerin çabasıyla olacaktır.
Bu milleti hepimiz oluşturuyoruz. Geleceğimize karar verecek olanlar bizleriz. O halde Türkiye'nin götürülmek istenildiği uçurumdan çekip çıkarma gücü de hakkı da bu millettedir.
Bu millet bunu başaracak sağduyuya sahiptir.
ŞAŞIRDIM
İSTİSMARDA SON NOKTA “ALLAH NE DİYOR?”
Referandum sürecinde neler olabileceğini doğru analiz edebilmek için Erdoğan'ın tavrının görülmesi gerektiğini söylüyordum hep.
Artık Erdoğan sahalarda. Hergün bir bahane bulup kalabalık mitingler yapıyor.
Partisinin “Daha sakin olmalıyız” temennilerine rağmen belli ki Erdoğan kampanyayı sertlik ve ayırımcılık üzerine sürdürecek.
Cumhurbaşkanı “hayır diyenleri terörle, darbecilerle aynı noktada buluşmakla” suçlamıştı. Bundan geri adım atmıyor.
Sert ifadelerle eski defterleri işine geldiği biçimde karıştırıyor, kendileri dışında herkesi suçluyor. “Gafiller, hainler” tanımlarını kullanmaktan çekinmiyor.
Yani Erdoğan'dan biraz sakinlik bekleyenler için pek umut yok.
Sanıyorum Erdoğan ne kadar sert, öfkeli, suçlayıcı olursa halkın o kadar kendisine koşacağını düşünüyor. Bakalım haklı mı göreceğiz.
Tabii her kampanyada olduğu gibi “din istismarı” yine ön planda. Ancak bu kez dozu da artacak galiba. Daha önce kürsülere Kuran'ı Kerim'le çıkan Erdoğan Cumhurbaşkanlığı sistemini Allah'ın istediğini bile söyledi. “Bizim için millet ne istiyor, önemli olan bu” dedikten sonra durakladı ve ekledi “Allah ne istiyor o önemli bunu da bilesiniz.”
Pes diyebiliyorum ancak başka bir şey söyleyemiyorum.
BUNU YAZMAK GEREK
“BİR KİŞİ NE YAPABİLİR?” DİYE DÜŞÜNMEYİN İŞTE SİZE BİR ÖRNEK
Bu köşeyi okuyanlar için Adil Hacıömeroğlu ismi yabancı değil. Hacıömeroğlu sağduyulu, vatan sevgisi yüksek olan, tek başına mücadele etmekten çekinmeyen cesur vatandaşlarımızdan biri.
Önceki gün bana başından geçen bir olayı yazıp göndermiş.
Mecburen biraz kısaltarak sizlerle de paylaşmak istiyorum. “Analiz” yazımda anlatmaya çalıştığım bireysel çalışmayı çok güzel yapmış. Herkese örnek olmasını diliyorum.
İşte Hacıömeroğlu'nun yazdıkları;
12 Şubat 2017 Pazar günü Ümraniye'nin bir mahallesindeyim. Kahveye girip selam vererek bir masaya oturdum. Yan masada dört kişi sohbetteler. Masadakilerden biri, gazetemdeki başlığa cevaben “Biz evetçiyiz abi!” diyerek bana laf atıyor. Aslında bu laf atma değil, benimle söyleşmek istemenin içtenlikli bir iletisi.
Gazetemi yavaşça indiriyorum masaya doğru. Uzatılan ele sımsıkı sarılıyorum. “Neden evetçisin?” diye sordum. Sorumu sorarken ayağa kalkıp masalarına yanaştım. “Oturabilir miyim?” dedim. Dördü birden ayağa kalktı ve hep bir ağızdan “Buyur abi!” diyerek masada yer açtılar. Nereli olduklarını sordum. Üçü Karslı, biri Erzincanlı. Dördü de asgari ücretle çalışıyor.
“Evetçiyim,” diyerek bana laf atan otuz yaşlarındaki genç adam, “Ak Parti bizim partimiz.” dedi. “Neden?” diye sordum. Durdu, düşündü: “Bizimle konuşanlar, ayağımıza gelenler onlar.” dedi ve ekledi: “Diğer parti liderlerine güvenmiyoruz.”
Karşımdaki dört güzel insana: “AKP, on beş yıldır iktidarda, iktidarları döneminde bir tek fabrika açtı mı?” diye sordum. Kars-Sarıkamışlı olan hemen yanıtladı beni: “Ne fabrikası ağabey, olanları da kapattı. Memleketimizde et kombinası vardı, şimdi yok!” Erzincanlı olan şeker fabrikalarının kapatılmasının zararlarına değindi.
Karslı olan üçüncü genç adam: “Ama köprüler, yollar yapıldı.” diyerek AKP'yi savundu. Arkadaşları onu hep bir ağızdan yanıtladılar. “Yavuz Selim Köprüsü'nden geçiş altmış lira, bizim günlüğümüz elli lira nasıl geçelim oradan?”
(Sohbetin bu bölümünde 4 genç yaşadıkları ekonomik sıkıntıları anlatıyor. İkisi yıllardır parasızlık yüzünden memleketlerine bile gidemediğini söylüyor.)
Derken, söz halkoylamasına geldi. Tekrar “Neden evet?” diye sordum. Onlar: “Hayır verirsek oyumuz Kılıçdaroğlu'na gider” diye karşılık verdi. Ben: “Evet verirseniz oyunuz Erdoğan'a gitmeyeceği gibi, hayır verirseniz de oyunuz Kılıçdaroğlu'na gitmez. Siz, Türkiye'yi milletin yönetmesinden mi, yoksa bir kişinin yönetmesinden yana mısınız?” diye sordum. Hepsi “Milletin!” dedi bir ağızdan. “İşte, ‘Hayır' oyu verirseniz oyunuz millete gider, Millet de hepimiziz.” diyerek konuyu aydınlattım. Sonra “Peki, sizin fabrikalarınızı kapatan bir iktidara destek vermeniz doğru mu?” sorusunu sorarak sözlerimi tamamladım.
Üçü “Hayır” oyu vereceğini söyledi. Hem de en sevdikleri üstüne yemin ederek. Karslı gençlerden biri, sessiz kaldı.
Görüyorsunuz değil mi? Hâlâ “Bir kişi ne yapabilir?” diyor musunuz?
Bİ SORALIM BAKALIM
KAFAMIZ KARIŞTI; PROJE HANGİNİZİN PROJESİ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün Kahramanmaraş'ta halka konuşurken “Cumhurbaşkanlığı benim şahsımın projesidir” dedi. Halk çok alkışladı. Erdoğan “Bunu ben düşündüm” diyerek kendisini çok sevenlere mesaj gönderiyor besbelli. “Bak bunu ben istiyorum, ona göre davranın” demek istiyor.
Ancak gariptir, Erdoğan'ın bu sözlerinden tam bir ay önce 18 Ocak'ta Başbakan Binali Yıldırım da gazetecilerle sohbetinde “Bu proje benim” demişti.
Yıldırım “Sizin başbakanlığınız gidiyor ama?” sorusuna karşılık Türkiye'de sistemin tıkanmaması için her türlü fedakârlığa hazır olduklarını söyleyerek “Bu proje zaten benim projem, başbakanlığımın gitmesi önemli değil” demişti.
Şimdi ister istemez kafalarımız karışıyor. Gerçi kimin aklından çıktığı çok önemli değil ama Türkiye'yi ciddi bir kaosa götüren Cumhurbaşkanlığı sisteminin fikir babası Erdoğan mı yoksa
Yıldırım mı?
BAŞIMDAN GEÇENLER
İKEA OTOPARKINDA GARİP OLAYLAR YAŞANIYOR
Ümraniye'de bir arada olan İkea, Buyaka ve Meydan alışveriş merkezleri tüketim alışkanlıklarının hararetli biçimde yaşandığı bir merkez. Özellikle hafta sonlarında hayli kalabalık oluyor. (Eskisi gibi değil ama.)
Son zamanlarda ortak otopark alanlarında garip olayların yaşandığını anlattılar cumartesi günü gittiğimde.
Bir grup türemiş, ellerinde paketlerle çıkanlara yardım edip bahşiş kapmaya çalışıyorlarmış bunlar. Bu merkezlerde çalışanlar da görevin kendilerinde olduğunu belirterek bu gruba karşı çıkıyormuş.
Bu da ciddi kavgalara neden oluyormuş. Cumartesi günü bizim oraya gitmemizden az önce çıkan kavgada bir kişi bıçaklanmış.
Bölgede işyeri olanlar bu tür olayların artması halinde vatandaşın korkuya kapılarak buralara gelmeyebileceğinden endişe ediyormuş. Acil asayiş önlemi isteniyor, bana bunu anlattılar.
Can Ataklı-Korkusuz