loading
close
SON DAKİKALAR

Keşke üç beş kuruş para ve kumanya verseydi

Can Ataklı
Tarih: 25.04.2016
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde AKP’den milletvekili adayı olan bir profesör 'başkanlık sisteminin faydalarını' anlatmak için bir konferans vermeye karar vermiş.

ANALİZ

9 yılda biz de çok yorulmuşuz

Ergenekon davası daha doğrusu alçaklığı Yargıtay’dan ağır bir tokat yedi.
Davayı bozan Yargıtay “ders” niteliğinde bir gerekçe yazarak oynanan oyunu da ortaya koydu.
Yalnız önce buraya bir parantez açmak istiyorum.
Yargıtay’ın kararı iyi güzel de, daha önce Balyoz davasında neden bu kadar titiz davranmamışlardı acaba?
Çünkü o davanın da tamamen düzmece olduğu, Türk silahlı Kuvvetleri’ni aşağılamak, itibarsızlaştırmak ve gücünü elinden almak için yapıldığı biliniyordu.
Yine aynı şekilde bu davada da yapılan hukuksuzluklar, ortaya konan sahte belgeler, ses kayıtları üzerinden düzenlenen kurgular tek tek ortaya çıkarılmış ve mahkeme heyetine sunulmuştu.
Ancak Yargıtay o tarihte bunların hiçbirini görmek istememiş ve yerel mahkemeden gelen ağır ceza kararlarını aynen onaylamıştı.
Eğer Anayasa Mahkemesi duruma müdahale edip “hak ihlali” konusunu karara bağlamasaydı Balyoz sanıkları hâlâ hapiste olacaktı.
Ve öyle sanıyorum ki bunlar yaşanmamış olacağı için Ergenekon davası da mahkemeden geldiği gibi aynen kabul edilecekti.
Bu nedenle, Yargıtay’dan da bunun hesabının bir gün sorulması gerektiğine inanıyorum.
Neyse ki sonuçta bu alçaklıkların bittiği günü de gördük.
Ancak şunu da gördüm ve hissettim ki, bizler de hayli yorulmuşuz.
Kararın açıklandığının ertesi günü Korkusuz’da izin günümdü ve yazım yoktu.
Ama açık söyleyeyim cumartesi ve pazar günleri de bu konuya değinemedim.Karara sevindim ama elim yazmaya gitmedi hemen.
İşte o zaman bu sürecin bizleri de çok yorduğunu fark ettim.
Şaka bir yana neredeyse 9 yıl bu alçaklıkla mücadele etmeye çalıştım.
Sayısız televizyon programında bugün “kandırıldık” diye ağlaşan yandaş yalakalarla tartışmalara girdim.
Hepsi iflah olmaz birer karşı devrimci olarak Türk askerini ve oradan hareketle Türkiye Cumhuriyeti’ni, Atatürk’ü, devrim ve ilkeleri aşağılayan, hakaretler yağdıran tiplerdi.
Yıllarca bize neler söylemediler, ne hakaretler etmediler ki.
Ne darbeciliğimiz, ne postal yalayıcılığımız, ne statükoculuğumuz ne de hainliğimiz kaldı.
Sadece bu mu?
Türkiye sevdamız, bilime, sanata, kültüre bağlılığımız, demokratik namus ve haysiyet taşımamız, hukukun üstünlüğüne, insan hak ve özgürlüklerine, fikir ve inanç özgürlüğüne sarsılmaz bağımız nedeniyle öyle saldırılara uğradık ki, kimimiz işsiz kaldı, çoğumuz perişan oldu.
Bazı aydınlarımız, dostlarımız yıllarca hapiste kaldılar, elbette onlarla kıyaslamıyorum ama biz de dışarıda hapisteydik aslında, çok ağır bedeller ödettiler bizlere.
Neyse ki sonuç hayırlı oldu.
Sabreden, inanan, yüreği bu ülkenin ve insanının sevgisiyle dolu olanlar karanlık güçlere karşı verdikleri mücadeleyi kazandılar.
Bu umutla Türkiye’nin bütün kötülüklere direneceğine, orta Çağ karanlığını yine elinin tersiyle iteceğine olan güvenim de tazelenmiş oldu.

ŞAŞIRDIM

Saray “Faruk Ankara’ya gelme” demiş

Antalya’daki “Cumhurbaşkanı’nın himayesindeki” Expo açıldı.
Artık bu “himayesindeki” lafı da çok kullanılır oldu. Çünkü “himayesinde” diyorsanız para da oradan geliyor demek.
Saray son zamanlarda bu “himayeyi” çok yapar oldu.
Sabah haberi “olimpiyat açılışlarından bile daha muhteşemdi” diye vermiş. Haberi okuyorsunuz, meğer Sabah zaten organizasyonun sponsorlarından biriymiş.
Yine de güzel olmuş, diyeceğim yok, ancak bu kadar görkemli açılışın yapıldığı gün 3 şehidimiz vardı. Oysa iktidar 23 Nisan’da Meclis’te verilen ve çok sade geçen resepsiyonu “şehitlere saygı” nedeniyle iptal etmişti.
Milli bayram olunca “şehide saygı” oluyor ama “saray himayesindeki gümbürtülü, havai fişekli açılış” bu kapsama girmiyor.
Expo’nun açılışında bakanlardan Faruk Çelik çalışmış. Hürriyet’e verdiği demeçte diyor ki “sayın Cumhurbaşkanımız bu organizasyona çok önem veriyordu. Bana ‘Faruk gerekirse Ankara’ya gelme’ dedi.”
Çelik “Tam istediği gibi oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın sözleri bize motivasyon sağladı, açılışa yetişemeyeceğiz diye korktuk ama başardık” diyor.
Ne söyleyeyim şimdi; birincisi bakanlar belli ki Başbakan’a değil Cumhurbaşkanı’na bağlı. “Ankara’ya gelme” diyen Cumhurbaşkanı, peki, Başbakan’ın bundan haberi var mı?
İkincisi; anladığım kadarıyla saray “motive” etmese açılış yetişmeyecek. Bu ülkede insanları çalıştırmak için ille cumhurbaşkanının iteklemesi mi gerekiyor?

ÇOK GÜLDÜM

IŞİD’liler herhalde kolejlerden mezun oldu

Televizyonların “reyting alıyoruz” bahanesiyle ekranlara çok çıkardıkları Cübbeli Ahmet Hoca “teröristler normal okullarda okumuşlardan çıkıyor, siz hiç medreselerden çıkan terörist gördünüz mü?” diye buyurmuşlar.
Komiklik olsun diye mi yapıyor bunu bilemiyorum.
Çünkü televizyonlar saçma sapan konuşan bu adamı ekranlarına çıkarma bahanesi olarak “Çok komik adam herkes seyrediyor, gülüyor” lafını söylüyorlar.
Kimileri tabii gülüyor ama gülmeyen ve inanan da çok. Baksanıza sattığı “yanmayan kefen ve terliklerden” milyonlar kazanmış Cübbeli Hoca.
Neyse Cübbeli’nin son lafına dönelim. Meğer teröristler arasında medrese eğitimi görmüş kimse yokmuş.
Doğrudur herhalde, her gün kafa kesen, insanları diri diri yakan, apartman tepesine çıkarıp aşağı atan IŞİD’li teröristler kolejlerden mezun oldu çünkü.

KOMİK

Keşke üç beş kuruş para ve kumanya verseydi

Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde AKP’den milletvekili adayı olan bir profesör “başkanlık sisteminin faydalarını” anlatmak için bir konferans vermeye karar vermiş.
Sanıyorum saraya da iyi görüneceğini düşünen profesör salona gelince bir de ne görsün; 600 kişilik koltuğu olan salonda sadece 30 kişi var.
Haberin yayınlanmasından sonra Ankara’dan bir dostum aradı “Bu profesörün neden milletvekili seçilemediğini anladım. Bu kafayla olmaz çünkü” dedi.
“Neden?” diye sorunca kahkaha atarak cevapladı; “Yahu bu adam daha kendi kitlesini bile tanımıyor. Öyle kuru kuruya konferans mı olur, kumanya hazırlayacaksın, otobüsler tutacaksın, ceplere de üç beş kuruş koyacaksın, bak o salon hınca hınç doluyor mu dolmuyor mu?”

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Dokunulmazlık ya referanduma gitmek zorunda kalırsa

Kamuoyunun dikkatinden kaçmış olabilir ama siyaset çevrelerinde “yaklaşan bir tehlike” üzerine hayli spekülasyon yapılıyor.
O da şu; Dokunulmazlıklarla ilgili anayasa değişikliği yapılacak. CHP Genel Başkanı’nın “destek” açıklamasından sonra bir sorun yok gibi görünüyor. Oysa CHP’li milletvekillerinin çoğunun hayır verme olasılığı olduğu gibi AKP grubunun da çok ciddi fire verebileceği konuşuluyor.
Böyle olursa ne olur?
Dokunulmazlıklarla ilgili anayasa değişikliği için 367 oy bulunursa hiçbir sorun çıkmaz.
Sayı 330’un altında kalırsa yine sorun yaşanmaz, değişiklik kabul edilmemiş olur.
Ama evet oyları 330 ile 367 arasında kalırsa o zaman referandum şart oluyor.
Bu herkes için risk.
Referandum için “hayır” kampanyası yapmak zor çünkü halka ne diyeceksiniz.
Ancak muhalefet bunu iktidara karşı bir referanduma çevirerek “dokunulmazlıkları bırakın bir kenara, iktidarı oylayalım” kampanyası açabilir.
Saray referandumu kazanacağını bilse bile oranın çok yakın çıkması tehdidine karşı tedirginlik yaşar.
Kehanet gibi olmasın ama eğer dokunulmazlıklarla ilgili referandum yapılması gerekirse, saray yasayı veto eder ve baskın seçim için düğmeye basar.

BUNU YAZMAK GEREK

Ergenekon ve Balyoz artık cemaatin korkulu rüyasıdır

İktidar ve yandaş yalakaları Balyoz ve Ergenekon kararlarından sonra biliyorsunuz “kandırıldık” bahanesine sığındı.
Davalar sürecinde her türlü şerri kendilerine hak görenler bugün timsah gözyaşları döküyorlar.
Suçluyu da buldular; Cemaat ya da onların deyimiyle paralel yapı.
Oysa paralel yapı falan yoktu.
O yapı paralel değil sarmaldı. İç içe geçmişti.
İktidar cemaatin bütün bu tezgâhı hazırladığını biliyordu çünkü emir zaten bizzat oradan gelmişti.
Sonunda parayı ve gücü paylaşmada anlaşamayınca birbirlerine düştüler ve iktidar bütün suçu cemaatin üzerine atarak bu rezaletten kendini kurtarmayı (şimdilik) başardı.
Oysa aklı başında herkes biliyor ki, Ergenekon da, Balyoz da türevi davalar da iktidarla cemaatin ortak yapımıydı.
Aralarındaki kavga bizi ilgilendirmez.
Ancak şunu da görmemiz gerek.
İçine düştüğü bataktan can havliyle kurtulmaya çalışan iktidar cemaatle hesaplaşmasını Ergenekon davası üzerinden görecektir.
Nasıl mı? Yargıtay verdiği kararda iki olayı ana dosyadan çıkardı.
Bunlardan biri Cumhuriyet Gazetesi’ne el bombası atılması diğeri ise Danıştay suikastı.
Bu iki olay da zamanında mahkemelerde bağımsız olarak görülmüştü. Sonra iktidarın aklına geldi ki Ergenekon’u terör örgütü tanımına sokamıyorlar.
Çare bulundu ve bu iki dava Ergenekon’la birleştirildi böylelikle Ergenekon’a “terör örgütü” diyebilme yolu açıldı.
Şimdi aynı iki dava Fethullah Gülen terör Örgütü kapsamına alınacaktır. Böylelikle cemaate “terörist” denmesinin yolu daha da açılacaktır.
Açsınlar bu yolları, iyi güzel oluyor.
Bir bakarsınız bir süre sonra aynı iki olayı bu kez iktidarı yargılamak için kullanan çıkar.

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları