Kılıçdaroğlu 14 Mayıs’ta seçimi neye dayanarak söylüyor?
Can Ataklı; Kılıçdaroğlu’nun aday olarak devreye sokulması ise tamamen CHP içindeki bazı kesimlerin zorlamasıyla oldu, yoksa anket şirketlerine kalsa ne Kılıçdaroğlu’nu ne Akşener’i listeye asla almazlar.
ANALİZ
Millet İttifakı, bir parti değil
Özellikle muhalif kesimler çok sıkıntılı, karamsar ve hatta biraz panik içinde.
Birkaç nedeni var bunun.
BİRİNCİSİ adayı çok merak ediyorlar.
Herkesin gönlünde bir aday yatıyor. Tabii bu adaylar yeterli olup olmadıklarına göre değerlendirilmiyor.
Zihinlerde “Erdoğan’a karşı kim kazanır?” sorusu var ve herkes “bu bir kişiyi” şekillendirmiş kafasında.
Şekillendirmede elbette kimi anket şirketlerinin payı büyük.
Çünkü bu anket şirketleri tam üç yıldır sadece iki belediye başkanı üzerine yoğunlaştı, onların dışında herhangi bir adayın adını bile telaffuz etmiyorlar, doğal olarak vatandaş da “Herkes belli ki bunları istiyor” mantığı ile bu iki aday arasında tercih yapmaya çalışıyor.
Kılıçdaroğlu’nun aday olarak devreye sokulması ise tamamen CHP içindeki bazı kesimlerin zorlamasıyla oldu, yoksa anket şirketlerine kalsa ne Kılıçdaroğlu’nu ne Akşener’i listeye asla almazlar.
İKİNCİSİ Millet ittifakı içindeki bazı parti başkanlarının özellikle CHP tabanını kızdıran söylemleri.
Babacan’ın “Devrim kanunları eskidi, tarikatlar açılmalı, Türk kelimesini çıkaracağız, Kürtçe de resmi dil olabilir” sözleri CHP’lileri çileden çıkarıyor.
Yine Ahmet Davutoğlu’nun “Başkan cumhurbaşkanı yardımcısı olacak, her partiden öncelikle birer bakan atanacak, kararları ortak imza ile alacağız” sözleri de hem şaşırtıyor hem de ittifak ruhuna aykırı bulunuyor.
Bütün bunlar Cumhurbaşkanlığı sistemi denilen bu ucube rejimin vatandaşlarca hala tam bilinmemesinden kaynaklanıyor.
Toplumun neredeyse üçte ikilik bölümü artık bu iktidarın gitmesini istiyor.
Ama bulunan çareleri yetersiz buluyor.
Bunun üstüne bir de bu iktidarın ceberut tavırları nedeniyle “Kaybetseler bile gitmezler” ya da “Bunlar ya seçim yaptırmaz veya kazanacakları bir oyun tezgahlarlar” algısı da toplumda çok hakim.
Millet İttifakı’nın halka şunları iyi anlatması gerek:
– Millet İttifakı, bir parti değildir.
– Millet İttifakı’nın birinci amacı, ortak bir adayla cumhurbaşkanlığını kazanmaktır
– Millet İttifakı’nın ikinci amacı, ittifakı oluşturan partilerin her birinin parlamentoya güçlü biçimde girebilmesidir.
– Millet İttifakı’nın üçüncü amacı, seçimden sonra anayasayı değiştirip yeniden demokrasiye ve hukuk düzenine dönmek özgürlükleri sağlamaktır.
Buna karşı Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin her konuda ortak ses çıkarmaları, aynı ideolojiyi, aynı görüşleri, aynı sosyal yaşam biçimlerini desteklemesi düşünülemez.
Millet İttifakı birbiri ile hiç ilgisi olmayan siyasi görüşlerin “demokrasiyi ve hukuk düzenini geri getirmek için” bir araya gelmiş halidir.
Bu partiler tek bir konuda söz vermek durumundadır.
Cumhurbaşkanı adayını hepimiz destekleyeceğiz ve seçimin hemen ardından demokrasiye geçeceğiz.
Bu sağlandıktan sonra her parti kendi siyaseti doğrultusunda çalışacak ve yapılacak ilk seçimlerde göstereceği varlık oranında temsil hakkı kazanacaktır.
Bu nedenle Millet İttifakı içinden çıkan aykırı seslere kimse kulak asmasın, bunu sorun haline getirmesin ve korkuya kapılmasın.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
70 yılın 40 yılında varmışım
Cumartesi gecesi Müjdat Gezen’in “sahneye adım atışının 70’inci yılı” törenine katıldım.
Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun ara boşlukları bile doldurulmuştu Müjdat Gezen’in dostları, arkadaşları ve öğrencileri tarafından.
Bir saati aşkın süren ve gazeteci Gökmen Ulu’nun hazırladığı Müjdat Gezen belgeseli kim anlarda kahkahalarla kimi anlarda ise gözlerin nemlenmesi ile izlendi.
Ardından kızı Elif Gezen’le “Baba-Kız” oyunundan parçalar sergilendi.
Bu çok anlamlı gecede kamuoyunun pek bilmediği bazı gerçekler de dile getirildi.
Örneğin Müjdat Gezen’in kurduğu Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nden bugüne kadar sayısız genç yetenek mezun oldu, bunlar arasında şu an kamuoyunun çok sevdiği isimler var.
Bu öğrenciler okul için bir kuruş ödemedikleri gibi öğle ve akşam dersleri sırasında çıkan yemekleri de ücretsizdi.
Müjdat Gezen maddi sıkıntıya düşen sanatçılar için bir huzurevi açmış, yıllardır çalışan bu sistemden birçok dostunun bile haberi yok.
Sahne hayatından kazandığı her şeyi yüzlerce öğrencinin sanat eğitimi için harcamış Müjdat Gezen.
“Ama sahneye bir çocukken tam 70 yıl önce çıktım” diyor ve ekliyor “Artık yoruldum, şimdi biraz kenarda durarak okulumdan yetişen yetenekli sanatçıları izlemek istiyorum.”
Müjdat Gezen’le tanışmamız 1979 yılında oldu.
Karikatürist Semih Balcıoğlu, Çivi isimli bir mizah gazetesi çıkamaya başlamıştı, ben de bir yandan Günaydın gazetesinde çalışırken haftanın bir iki günü de Çivi’nin sayfalarını hazırlıyordum.
Tabii o zaman henüz 3 yıllık gazeteciyim, işte Müjdat Gezen de bu gazeteye katkı sağlıyordu.
Çok ilginç bir kişi Müjdat Gezen, aradan yıllar geçtikten sora bir gün karşılaştığımızda “Can naber?” demez mi?
Çok şaşırmıştım, 1979’daki çömez bile olmayan çocuk yaştaki birini nasıl tanımıştı, unutmamıştı, o gün nasıl sevindiğimi anlatamam.
2000’li yıllarda Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde birkaç yıl üst üste ders de verdim, çok sıkıntı dolu yıllarımdı, Müjdat Gezen sonradan öğrendim ki “Bizim de küçücük olsa da bir katkımız olsun” duygusu ile minicik bir maaş ödemişti.
70’inci sahne yılı gecesini bu duygularla izlerken aklıma bunlar geldi, gerçekten çok duygulandım, hele salonu dolduran insan selinin o sevgisi ister istemez gözlerimi doldurdu, “İyi ki varsın Müjdat Gezen, iyi ki 40 yıldan beri tanıyorum” dedim kendi kendime.
ÇOK GÜLDÜM
Müjdat Gezen’den iki anekdot
Müjdat Gezen’in bazı takıntıları vardır. Örneğin simetromanisi çok meşhurdur, bir de hastalık hastalığı.
İsmet Ay’ın Şile’deki cenazesine gitmiştik.
Cenazenin arkasından giderken sağlıkla ilgili konuşmalar da oluyor haliyle.
Müjdat Gezen’in eski arkadaşlarından biri, “Yahu Müjdat, artık o ünlü hastalık hastalığını atlatmışsın galiba” diye takılınca şöyle bir cevap aldı: “Yooo, devam ediyor ama eskiden şüpheydi hastalıklar, şimdi bu yaşta çoğu gerçek oldu.”
Bir keresinde de “Ya Müjdat abi, toplum iyice cahilleşti, şu radyolardaki yarışma programlarını izliyor musun, inanılmaz basit soruları bile cevaplayamıyorlar. Hani ‘Türkiye’nin başkenti neresi?’ diye sorulsa onu bile bilemeyecekler” dedim.
Müjdat Gezen bir kahkaha patlatıp “Yok artık yahu Can abartma sen de o kadar, Türkiye’nin başkentinin Adana olduğunu bilmeyecek kimse çıkmaz” demez mi. Şaka bir yana bir sokak röportajında “Türkiye’nin başkentinin Adana çünkü plakası 01” diyen biri çıkmıştı.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Türkiye’nin “dış itibarına” bir darbe daha
Bu iktidar dış politikamızda büyük hasar yarattı 20 yıllık sürede.
Hemen hiçbir ülkede itibarımız yok.
Çok övündükleri Asya’daki Türk devletleri bile aslında Türkiye’yi ve tabii aslında AKP iktidarını hiç ciddiye almıyor.
Alıyor olsalar en azından içlerinden bir tanesi Erdoğan’ın “Kıbrıs’taki Türk Cumhuriyeti’ni tanıyın” çağrısına olumlu cevap verirdi.
Ya da “Dünya, beşten büyüktür” tezine destek verirdi.
Buna karşı iktidar dış politikadaki tüm beceriksizliğini ve hatta acizliğini iç politikada yoksullaştırılmış ve cahilleştirilmiş halka karşı “dünya lideri, süper güç” sloganları ile propagandaya çeviriyor.
Son darbe Suriye’den geldi.
Sebepsiz yere Suriye ile düşman olan, bunun sonunda en az 6 milyon Suriyelinin Türkiye’ye doluşmasına yol açan AKP iktidarı, Esad’la barışma yolları arıyor.
Rusya’nın ağabeyliği altında savunma ve dışişleri bakanları buluşuyorlar ama elbette asıl buluşma Erdoğan-Esad arasında olacak.
AKP’liler bunu da “büyük bir dış politika zaferi” diye sunmaya hazırlanırken Esad’dan gelen haberler moralleri bozdu.
Çünkü Esad “Görüşürüz” dedikten sonra “ama” diye ekliyor ve iki şart koşuyor.
BİRİNCİSİ: Suriye’deki tüm operasyonlarını durdur ve askerini geri çek.
İKİNCİSİ: Suriye’deki teröristleri desteklemekten vazgeç, Şam rejimini kabullen.
Esad’ın Dışişleri Bakanı Mikdat, “Bunlar olmadan ilişkiler normalleşemez” dedi.
Buyurun size AKP’nin muhteşem dış politikası.
Bİ SORALIM BAKALIM
Kılıçdaroğlu 14 Mayıs’ta seçimi neye dayanarak söylüyor?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu cumartesi akşamı TV100’de Uğur Dündar’ın konuğu oldu.
Kılıçdaroğlu çok önemli açıklamalar yaptı, izlemeyenler varsa çeşitli kaynaklardan konuşmaları okumasını veya videolarını izlemesini tavsiye ederim.
Program sırasında Uğur Dündar’ın bir sorusu ve Kılıçdaroğlu’nun cevabı çok ilgimi çekti.
Soru şöyleydi: “Size göre Cumhurbaşkanımızın birazcık öne alınacak dediği seçim tarihi ne olacak?
Kılıçdaroğlu buna, “Görünen 14 Mayıs diye düşünüyoruz” cevabını verdi. Şaşırdım bu cevaba.
Nedense Uğur Dündar, “14 Mayıs nereden çıktı, neye göre söylüyorsunuz bunu?” diye sormadı.
Çünkü 14 Mayıs tarihi AKP’nin planı ve bunun tek amacı var, seçimi biraz da olsa erkene çekerek Erdoğan için yapılacak “aday olamaz” iddiasını hiç gündeme sokmamak.
Erdoğan Anayasa gereği üçüncü kez seçilemez.
Bunu bozan tek şart seçimin Meclis tarafından önceye çekilmesi.
Bunun için de 360 oy gerekiyor ve AKP-MHP-BBP koalisyonunun sayısı buna yetmiyor.
Peki Kılıçdaroğlu bunu bildiği halde neden “14 Mayıs” tarihini dile getiriyor?
Yoksa AKP’den gelen seçimi öne alma teklifine olumlu oy mu verecekler?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları