Can Ataklı; İktidar cemaat el ele tarihin en kirli operasyonunu yaparken ses çıkarma, orduya dil uzat, katil bile de, ortaklık bozulunca 'milli orduyu ele geçirmek istediler' de.
İktidar mensubu siyasetçilerde galiba “utanmak” en az rağbet edilen özellik.
Utanma olmayınca her siyasetçi her istediğini söyleyebileceğini düşünüyor ve öyle de yapıyor.
Hırant Dink’in alçakça öldürülmesinin 9’uncu yıldönümünde AKP milletvekilleri günah çıkarır gibi bu cinayette parmaklarının olduğunu itiraf etme yarışına girdiler.
Hesapta cinayeti tamamen cemaate yüklüyorlar ancak cemaatle o sırada tam bir işbirliği içinde olduklarını unutuyorlar.
Aslında unutmuyorlar, hedef şaşırtarak pisliğin içinden sıyrılmaya çabalıyorlar.
Bir AKP milletvekili, iktidarın paralelle iç içe olan yapısını mazur göstermek için Atatürk’ü alet etmekten bile çekinmedi.
Daha önce Başbakanlığı sırasında Tayyip Erdoğan’ın konuşma metinlerini yazdığını bildiğimiz, şimdinin AKP Ankara milletvekili Aydın Ünal, Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada “AKP-cemaat ilişkisinin bozulmasının” normal olduğunu “Atatürk’le İnönü’nün da araları çok iyi olduğu halde sonra bozulmuştur” diyerek anlatmaya çalıştı.
Düşünebiliyor musunuz, iktidar cemaat işbirliği sırasında Türkiye’nin en kirli operasyonları yapılmış, yüzlerce gazeteci, yazar, akademisyen, aydın, sanatçı, sendikacı ve her rütbeden subay sahte belgelerle hapishanelere atılmış, onurları ayaklar altına alınmış, sonra para pazarlığı nedeniyle bu işbirliği bozulmuş, kalkıp bunu Atatürk İnönü ilişkisi ile benzeştirmeye çalışıyorsunuz.
Dedim ya, utanmazlık çirkin siyasetin fıtratında var.
Bu milletvekili bakın ne diyor Meclis’teki konuşmasında; “Fethullah Gülen terör örgütüyle araya mesafe koymadan bu olayın aydınlatılma imkânı yoktur. Araç suç tanımı vardır. Yeni iddianamede araç suçtan bahsedilmektedir. Fethullah Gülen terör örgütü İstanbul’da, özellikle Ergenekon, Balyoz gibi operasyonları başlatabilmek için bu cinayeti işlemiştir. Arkasından da İstanbul’da bir yapılanmaya gidilmiştir ve Ergenekon, Balyoz gibi hukuk işlemleri başlatılmıştır, operasyonları başlatılmıştı.”
Bunları o pis tezgâh başladığı günden beri yazıyoruz, söylüyoruz.
Erdoğan’ın konuşma yazarı bu milletvekili belki hatırlamıyor ama Nedim Şener bu gerçekleri anlatan kitap yazdığı için hapse atıldı. Ahmet Şık bunu anlatan kitabı daha basılmadan kirli bir oyunla tutuklandı. Oda tv davasının temelini bu oluşturuyordu. Hanefi Avcı gibi dinci-faşist bir polis müdürü bile bu nedenle yıllarca hapiste tutuldu.
Ama o sırada bu milletvekili Erdoğan’ın “Beeen Ergenekon davasının savcısıyım” konuşmasını yazmakla meşguldü.
Diğer taraftan yine AKP milletvekili Markar Eseyan da Dink cinayetinin cemaat tarafından işlendiğini söyledi. Eseyan’ın şu görüşü çok ilginç; “Açıkçası bu toplu cinayetler, paralel terör örgütünün devleti ele geçirmek için kamuflaj olarak kullandığı popülist olaylardı. Kanaatim bu işte ihmal boyutunda zaten varlar, doğrudan planlayıcı olmaları da yüksek ihtimal. Bunun amacı ne olabilirdi? Bence devleti, milli orduyu ele geçirmek.”
Ne güzel değil mi?
İktidar cemaat el ele tarihin en kirli operasyonunu yaparken ses çıkarma, orduya dil uzat, katil bile de, ortaklık bozulunca “milli orduyu ele geçirmek istediler” de.
Hakikaten hiç utanmaları yok bunların.
--BUNU YAZMAK GEREK—
Bildiriye destek kampanyalarının anlamı yok
Yıllarca AKP’ye payandalık yapan, “yetmez ama evet” sloganıyla halkın beynini yıkayan, şimdi AKP’den dönenlerin Güneydoğu ile ilgili bildirileri sarayın ve hükümeti öfkelendirdi ve bu sözde aydınlarla ilgili birçok soruşturma açıldı diye “destek kampanyası furyası” başladı.
Bunlar bana göre çok bilinçsiz hareketlerdir.
Hukuksuzluğa karşı çıkmak demokrasi ve hukuka inanan, insan haklarından ve özgürlüklerden yana olan herkesin boynunun borcudur.
Ama oraya kadar.
Hukuka saygıyı göstermek için ille de bu topluluğun yayınladığı bildiriye destek bildirisi yayınlamak gerekmez.
Bunun yerine yine sarayı ve hükümeti hedef alan ancak gerçekleri de tam anlamıyla vurgulayan yeni bir bildiri hazırlanır ve imzaya açılır.
Bu bildiriye şimdi yapıldığı gibi bilinçsiz destekler verilirse, iktidar ve yandaş yalaka medyası bütün muhalefeti aynı blok içinde gösteren propagandasını sürdürecektir.
Yıllardır Türkiye’yi uçuruma götüren iktidarla ilkeli, dürüst, namuslu ve yurtseverce mücadele eden gerçek muhalefetle, çıkarları bozulduğu için saf değiştiren eskinin karşı devrimcisi bu bildiricilerin yan yana konulması haksızlık olduğu kadar ahlaksızlıktır.
--BAŞIMDAN GEÇENLER---
CHP bildiricilerle mesafeli olmak zorunda
Düne kadar iktidar destekçisi olan döneklerin Güneydoğu olayları için imzaladığı bildiriye yönelik hükümet baskılarına CHP de haklı biçimde karşı çıktı.
Parti yönetimi her türlü haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı çıkılacağını açık dille kamuoyuna duyurdu.
Ancak gördüğüm kadarıyla halkta bir “algı hatası” var.
Konuştuğum, ki aralarında CHP’li olanlar da var, vatandaşların büyük bölümü imzacıları “CHP’li” sanıyor.
Hatta sırf bu nedenle bildiriyi hiç okumadan karşı çıkan ve “vay kansızlar, vatan hainleri, alçaklar” diyenlere rastladım.
“Bildiriyi imzalayanlar CHP’li değil, çoğu eski AKP’li” sözlerimin nasıl şaşkınlık yarattığını anlatamam.
Bu nedenle CHP’nin de verdiği desteğin anlamını kamuoyuna bir kere daha anlatmasında yarar olacağını düşünüyorum.
Önerim ise, CHP’nin bu bildiricileri hiç anmadan kendi deklerasyonunu açıklamasıdır.
AKP kendine muhalif olanları hırpalamayı çok iyi biliyor. Medyası da bu tür operasyonları ahlaksızca yapma konusunda çok ustalaştı.
AKP’nin kendine karşı gördüğü herkesi aynı kefeye koyma kurnazlığı mutlaka bozulmalı.
--ŞAŞIRDIM---
İlkeli olan söylediğinin arkasında durur
Boğaziçi Üniversitesi’nde Koray Çalışkan isimli bir akademisyen var.
Adı zaman zaman CHP kulislerinde dolaşır. Milletvekili adayıdır, parti meclisi adayıdır, Genel Başkan’ın yakınıdır.
Televizyonlarda da sıkça boy gösterir.
Bu kişi temmuz ayında şöyle bir twit atmış; “Kendini kurtarmak için ülkesini savaşa atan adama, hayvan denmez ayıptır. İblis denmez günahtır. Katil denir layıktır.”
Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı “Cumhurbaşkanımıza hakaret ediliyor” diyerek soruşturma başlatmış.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı hiç isim geçmeyen bir twit’te kastedilenin Cumhurbaşkanı olduğunu nasıl anlamış merak ediyorum.
Muhtemelen kendileri de öyle düşünüyor.
Ben sarayın avukatları yerinde olsam bu davayı hemen durdurmaya çalışırım, çünkü durup dururken bu tür ifadelerle gündeme gelmek herhalde hoş bir durum değil Erdoğan için.
Ama buna gerek bile kalmadı. Çünkü bilim adamı unvanlı Koray Çalışkan herhalde hapis paniğine girmiş olmalı ki ifadesinde “Ben Sayın Erdoğan’ı değil, Suriye Devlet Başkanı Esad’ı kastettim” demiş.
Pes yani.
Birincisi “İsim vermiyorum nereden çıkardınız Erdoğan’a hakareti?” dese savcılar kilitlenecek.
İkincisi, bir bilim adamı ne olursa olsun ilkelerini savunmak için sonuna kadar mücadele eder, dik durmaya çalışır.
Yazık. Bu tipler ne yazık ki Türkiye’de hep revaçta oluyor.
--HOŞUMA GİDEN ŞEYLER—
Benazir; Bu kitabı mutlaka okumak gerek
Banazir Butto Pakistan’ın ilk ve tek kadın başbakanı.
Otuz beş yaşında ülkesinin -Müslüman bir ülkenin- ilk kadın başbakanı oluyor. Suikastlara uğruyor. Hapiste, sürgünde yaşıyor. Ölümünden iki ay önce bitirdiği Doğu'nun Kızı adlı kitabında "Babamın öldüğü yaştayım" diyor, sürgünden ülkesine döndükten iki ay sonra, elli dört yaşında öldürülüyor.
Son Kurultay’da CHP Parti Meclisi’ne, üstelik Genel Merkez’in listesini delerek ön sıralardan giren Yaşar Seyman Benazir Butto’nun hayatını destansı bir roman anlatımıyla kitaplaştırmış.
Gerçekten bir solukta okunuyor.
Müslüman bir ülkede, üstelik şeriat hükümlerinin hayli geçerli olduğu bir ülkede,” bir kadın olarak siyaset yapmak, her türlü zorluğa ve çıkarılan engellere direnmek, bir ideal uğruna, sürgünleri hatta ölümü göze almak” ne demek çok güzel anlatılıyor.
“Benazir” kitabını herkese tavsiye ederim.
Özellikle kadınların okumasını diliyorum.
Son yıllarda Türkiye’ye musallat olan bir zihniyetin neredeyse tutsağı olmuş gibiyiz. Herkes umutsuzluk ve endişe içinde yaşadığını düşünüyor. Bir çıkış noktası arıyor.
“Benazir”’de Yaşar Seyman her zorluğa rağmen umudun nasıl yeşereceğini ve nasıl korunacağını ve bir kadın olarak nasıl dimdik durulabileceğini anlatıyor.
Can Ataklı - Korkusuz