Bundan tam 32 yıl önce silah gücü kullanarak ülke yönetimine el koyan generallerden hâlen sağ olan ikisi 'darbe yapmak' suçuyla yargı önüne çıkarılıyor...
Bugün tarihi bir gün. Bundan tam 32 yıl önce silah gücü kullanarak ülke yönetimine el koyan generallerden hâlen sağ olan ikisi “darbe yapmak” suçuyla yargı önüne çıkarılıyor.
Açıkçası bugünü görebileceğimi hiç sanmıyordum. Ancak iktidarın bana göre popülist amaçlarla açtığı yol, 12 Eylül’ün gerçek mağdurlarının ısrarlı takibini sağladı ve yargı sonunda şu anda iki generali sanık sandalyesine oturttu.
Hiç kuşkusuz ki yaşları 90’ı geçen iki generalin bundan sonraki hayatlarını hapishanede geçirmeleri “hukuken” mümkün değil. Bu açıdan, dava aslında semboliktir. Silah gücüyle iktidara el koymak ve bu güçle fütursuzca davranmak yargılanmaktadır. Dava bu aşamada vicdanidir, sembolik olarak adaletin yerine getirilmesini amaçlamaktadır.
Ancak şunu da bilmeliyiz ki; 12 Eylül, yapıldığı sırada halktan büyük destek görmüştü. Türkiye’nin ezici bir çoğunluğu darbeyi “sevinçle” karşılamış, Türkiye’yi bir iç savaştan, bir kaostan kurtardığına inanmıştı.
Anayasa oylamasında verilen yüzde 92’lik destek hakkındaki “Halk askerin bir an önce gitmesi için evet oyu verdi” söylemi palavradır. Vatandaş can güvenliğinin sağlanmasından mutluydu ama bilmediği şuydu; darbe, General Kenan Evren’in meydanlarda söylediği iyi niyetli, bol hadisli, çokça “nitekim”li konuşmalardaki gibi “çok güzel” yönetmiyordu ülkeyi.
Ardında müthiş bir baskı, şiddet, dehşet vardı. Partiler kapatılmış, siyasetçiler sindirilmiş, medya susturulmuş, sendikalar kapatılmış. gençlik örgütleri lağvedilmişti.
Halk o sırada yüz binlerce kişinin hapislerde olduğunu da, işkenceleri de bilmiyordu. Çünkü bunlar yazılamıyor, anlatılamıyordu. Darbe “korku imparatorluğunu” da ilan etmişti. Bu gerçeklerin ortaya çıkması yıllar aldı.
Şimdi, kişi ve kurumlar gibi siyasi partilerin de davaya “müdâhil” olmalarına şaşıranlar var.
Bugün “müdâhil” olanların bir kısmı, 12 Eylül öneminde darbecilerin yanında durmuş, onlara yaranarak işlerini yürütmüşlerdi.
Kimse şaşırmasın.“Korku” içinde “intikamı” da barındırır. Korkudan hiçbir şey yapamazsınız, ama ortalık sakinleşince “intikam” duyguları da çıkıverir.
Tarihe bakın, asırlardır bu böyledir. O nedenle, şimdiki iktidar da 12 Eylül’ü yargılamakla övünürken, bundan ders de çıkarmalıdır.
Bugün “korku” nedeniyle iktidarın yanında duran, yandaşlık ve yalakalık yapanların yarın aynı “intikamcı” duygularla ortaya çıkabileceğinden hiç kuşkunuz olmasın.
*****
Sayılarla 12 Eylül
Budan 32 yıl önce yapılan askeri darbe “iç dinamiklerin” olduğu kadar “dış dinamiklerin” de eseridir. Bir NATO ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri bu operasyonu içteki sıkıntıları gidermek kadar, o tarihte Batı ittifakının çıkarlarına hizmet etmek için de yapmıştır.
Amaç; Batı ittifakı için en büyük düşman ve tehdit olan komünizmi önlemek, Türkiye’yi temelleri atılmış olan “Global ekonominin aktörlerinden” biri haline getirerek bu blokun “sadık bir üyesi” yapmaktı.
Bu nedenle Bat ittifakı Türkiye’deki darbeyi “klasik” hukuk ve demokrasi çerçevesi içinde kınamış ama hiçbir zaman engelleyici olmamıştır.
Darbeciler ve türevleri darbe sonrası yıllarında bütün “demokratik” Avrupa ülkelerinde ilgi ve itibar görmüştür.
Türkiye bu darbe sayesinde Batı ittifakı içinde “sadık” yerini alırken, kendi içinde bugün de hâlâ sarılamamış olan ağır yaralara maruz kalmıştır.
Türkiye 12 Eylül darbesinin açtığı yoldan bugünlere geldi. Yaşadığımız sorunları zaten kıyasıya tartışıyoruz.
Ancak o dönemin üç yıllık uygulamalarını da asla unutmamak zorundayız. Bu nedenle çeşitli kaynaklardan derlenen “sayılarla 12 Eylül’ü” hafızanızda tekrar yer etmesi için sizlere sunmak istiyorum;
- TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu.
- 650 bin kişi gözaltına alındı.
- 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
- 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
- 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.
- 7 bin kişi için idam cezası istendi.
- 517 kişiye idam cezası verildi.
- Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı).
- İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.
- 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
- 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.
- Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
- 14 kişi açlık grevinde öldü.
- 16 kişi “kaçarken” vuruldu.
- 95 kişi “çatışmada” öldü.
- 143 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.
- 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi
- 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
- 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.
- 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
- 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurt dışına gitti.
- 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.
- 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
- 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
- Gazeteciler için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
- Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
- 31 gazeteci cezaevine girdi.
- 300 gazeteci saldırıya uğradı.
- 3 gazeteci silahla vurularak öldürüldü.
- Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
- 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
- 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Ve son bir not; bu listede eksik olan bir önemli madde daha var.
1977-1980 arasındaki olaylarda 5 bin 300 kişi hayatını kaybetti. Büyük çoğunluğu 18-25 yaş arasındaki gençlerdi.
Unutmayalım ki o büyük tutuklamalara, ağır cezalara maruz kalanlar arasında 5 bin 300 kişinin katilleri de var.
*****
Bugünkü AKP’nin temeli 12 Eylül’den hiç çekmedi
Bugün başlayacak tarihi dava ile ilgili en yüksek ses iktidar partisinden çıkıyor. Zannedersiniz ki bugünkü iktidar 12 Eylül ve rejiminden çok çekmiş. Oysa tam tersine; 12 Eylül rejimi solun her renginin, sağın ise milliyetçi kanadının üzerinden silindir gibi geçerken, dinci siyasete neredeyse hiç dokunmamıştı.
12 Eylül sadece bütün siyasi partileri olduğu gibi Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’ni de kapatmıştı. Erbakan ve bazı MSP yöneticileri aynı kapsamda yargılanmıştı.
Bunun dışında dinci siyaset yapanlardan hapse giren, işkence gören, mağdur edilen neredeyse hiç yoktur.
Tam tersine, 12 Eylül yönetimi, özellikle eğitim ve gelir seviyesi düşük halkı etkilemek için “dinsel motifleri” kullanmaktan, güya “herkes dinini doğru öğrensin” savıyla kimi İslam ülkelerinden maddi destek almaktan çekinmemiştir.
Rabıta olayı hafızalardaki yerini hâlâ koruyor.
Evet, 12 Eylül’den hesap soralım.
Sembolik de olsa iki generali mahkûm edelim.
Ama hiç olmazsa bu konuda iktidar darbenin gerçek mağdurlarına yol versin, ön sıralarda onların yer almasını sağlasın.
Artık bu işten de bir “popülist” ayrıcalık sağlamaya kalkmasın.