Kötüyü iyi göstererek kendi kendimizi çürüttük
Can Ataklı; Kısacası; Minareyi çalmak için, kılıfını bile hazırlamışız. Ülke de bunları bile atasözü gibi kabul eden toplumdan ahlak, dürüstlük, doğruluk ve etik bekliyoruz. Zor, işimiz çok zor
NOSTALJİ
Biz var ya biz, biz çocukken…
Geçen hafta değerli dostum Mahir Akkar’dan gelen nostaljik bir yazıyı sizlere sunmuştum.
Sadece yaşı 50’nin üzerinde olanların değil günümüz gençlerinin de çok ilgisi çekmiş bu yazı.
Bir genç okurum “Büyük ilgiyle okudum, çoğuna inanamadım, biz şimdi böyle olsak ne yapardık” diye sormuş.
Bir başkası “Ne çekmişsiniz siz yahu vallahi acıdım” diye gülümseme emojili bir mesaj göndermiş.
Öğrenci olduklarını belirten bir okurum “Yazıyı yurtta yüksek sesle okuduk, maşallah ne kadar dayanıklı nesilmiş sizinki böyle” demiş.
Belli ki bu tür nostaljik (Bilgisayar bu kelimeyi özlemli olarak düzeltiyor. Daha mı doğru acaba?) yazılar ve anılar pazar gününün keyifli geçmesi için güzel bahane oluyor.
O halde bu hafta da sürdürülelim bunları;
■ Eskiden banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz.
■ Annemizin sinirlenince kafamıza vurduğu ‘dannk’ diye ses çıkartan taslarıyla yıkandık.
■ Banyodan sonra havluya sarılıp sobanın yanına geçtik..
■ Saçlarımızdan düşen suları sobaya düşürür cısss sesini dinlerdik.
■ En güzel mahalle maçlarını annemizin zamansız banyo yaptırmaları yüzünden kaçırdık.
■ Cumadan verilen ödevi, pazar akşamı yapan nesiliz.
■ Aynı simidi 2-3 kişi yiyip aynı şişeden gazoz içtik.
■ Arkadaşımız bisküvimizden alınca içi yanan değil mutlu olan nesildik.
■ Anne terliğinin tadına doyumsuz bakmış, çocuklardık.
■ Bizler kardan adam yapıp erimesin diye dua eden çocuklardık.
■ Sokak oyunundan vazgeçemeyip, salça ekmek yiyip doyan çocuklardık.
■ Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koyardık,
■ Tuvaleti geldiğinde annesi eve alır korkusuyla sokağa çiş yapan çocuklardık.
O günler çok çok güzeldi hele hele bugünlerle karşılaştırıldığında.”
Çocuk gibi çocuktuk biz!.
Huzur ve saygı da vardı, mutluyduk küçücük dünyamızda ….
Sabahtan akşama kadar oyun oynardık.
Karnımızın acıktığını unuturduk oyun oynarken.
Gazoz kapaklarıyla oynayan çocuklardık.
Çelik çomak oynardık, çember çevirirdik, çomaktan bez bebekler yapardık, ekmeğimize toz seker atıp yerdik
Ölen bir kuş görürsek gömer, mezar yapar, dua okurduk mutluyduk…
Çam ağacının kabuğundan araba ve traktör yapardık.
Yaramazlık yapardık annemizden dayak yememek için saklardık, ilkokulda soba ile ısınırdık…
Biz küçükken çok büyüktük.
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık.
Güzeldik biz küçükken.
Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, çok lükstü, hayaldi belki de…
Bizler bahçeli-ahşap evlerimizde çevremizdeki insanlara güvenerek büyüdük.
Annelerimizin dizlerinin dibinde sokakların, bahçelerin, ağaçların, tozun toprağın kokusunu içimize çekerek büyüdük.
Kapı önlerine paspas serip evcilik oynardık, kapı önünde çizgili oynardık, kaldırım taşına oturur saatlerce oyalanırdık…
Oyuncaklarımız mutfak eşyalarımız yoktu…
Ekmeğin arkasındaki kağıdı sökmek için uğraşırdık, hep kağıt kalırdı…
Bizim hiçbir şeyimiz yoktu ama yine de mutluyduk.
O günleri yine doya doya yaşamak için neler vermezdim ki…!
Biz çocuk gibi çocuktuk…!
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Kötüyü iyi göstererek kendi kendimizi çürüttük
İlk kez kimin yazdığını yine bulamadım.
Sakatlar İskitler Gizlenen Anadolu halkı isimli twitter hesabı, yaptığı diğer paylaşımları dikkate aldığımda sanki ilk kaynak gibi geldi bana.
Sanıyorum hiçbirine kimsenin itirazı olmayacaktır.
Geçmişten günümüze toplumun kendini nasıl çürüttüğünü atasözleri ile anlatmışız sanki.
Siz de okuyun, bakalım hak verecek misiniz?
“Bal tutan parmağını yalar” dedik, hırsızlığı mubah gösterdik..
“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” dedik, devleti soymayı mubah gösterdik..
“Yemeyenin malını yerler” dedik, dolandırıcılığı mubah gösterdik..
“At binenin, kılıç kuşananın” dedik, gaspçılığı mubah gösterdik…
“Kol kırılır, yen içinde kalır” dedik, şeyhlerin tacizini mubah gösterdik..
“Komşuda pişer, bize de düşer” dedik hazırcılığı mubah gösterdik..
“Kaz gelecek yerden, tavuk esirgenmez” dedik, çıkarcılığı mubah gösterdik..
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” dedik yalan söylemeyi mubah gösterdik..
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dedik, bencilliği mubah gösterdik..
“Üzümünü ye, bağını sorma” dedik, haramı mubah gösterdik..
“Köprüden geçene kadar ayıya dayı de” dedik, kurnazlığı, takiyyeyi mubah gösterdik..
Kısacası;
Minareyi çalmak için, kılıfını bile hazırlamışız.
Ülke de bunları bile atasözü gibi kabul eden toplumdan ahlak, dürüstlük, doğruluk ve etik bekliyoruz.
Zor, işimiz çok zor
NOT: Mubah ne demek? İki anlamı var. Dini olarak herhangi bir sakınca bulunmayan. Mecazi olarak ne olursa olsun yapılmasında sakınca görünmeyen.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Kendine yabancılaşmak bu işte
Avrupa’da kahvenin en çok içildiği ülke Fransa’dır.
Fransa ve ardından diğer Avrupa ülkeleri kahveleriyle ünlüdür.
Türkiye ise Avrupa’lıların içtiğinden çok farklı bir kahve kültürüne sahip.
Türk kahvesi dediğimiz kahve pişirme yöntemi bugün pek çok dünya ülkesinde rağbet görüyor.
Bu tabloda dünyanın en büyük kahve zinciri olan Starbucks’ın Avrupa ülkelerinde şube sayılarını gösteriyor.
Türkiye şube sayısı açından açık ara birinci.
Ne Fransa, ne İspanya, ne Rusya Türkiye ile boy ölçüşecek sayıda Starbucks’a sahip değil.
İşte bu kendimize yabancılaşmanın çok çarpıcı bir örneğidir.
Özellikle gençler aslında kendi kültürümüzle hiç ilgisi olmayan bir kahve zincirine o kadar sahip çıkmışlar ki, ana şirket kendi ülkesinden sonra dünyada en fazla şubeyi Türkiye’de açmış.
Tabii gençlerin burayı seçmesinin çok önemli nedenleri de var.
Örneğin Starbucks’larda oturma süresi yok, bir kutu kahve ile gün boyu otursanız kimse ses çıkarmaz bedava internet var, kendi kahveni kendin alıyorsun, ortam temiz ve konforlu, hırtlık, magandalık pek olmuyor.
Nedense normal kahvelerde daha hoyrat olanlar Starbucks’larda pek efendi davranıyorlar.
ÇOK GÜLDÜM
Bu hafta dört fıkramız birden var
Geçen hafta iki fıkra vardı sayfamızda, Yıldırım Tuna bu sefer coşmuş tam 4 fıkra göndermiş.
Haydi zaman yitirmeden okuyalım o halde;
Ekonomi tam tepede
Adam 20 yıl komada kalmış, hayata tekrar dönünce odasındaki telefon çalmış, arayan parasının olduğu bankanın müdürü.. “Beyefendi, geçmiş olsun.. İyileştiğinizi öğrendim.. Son ekonomik olaylar nedeni ile tasarruf mevduatınız 950 milyon oldu, onu size bildirmek için aramıştım..”
Adam duyduklarına inanamamış, çok heyecanlanmış, bir kahve içip olayın tadına varmak için hemen hastane kantinine inmiş..
“Bir orta kahve alabilir miyim?..” diye titreyerek sormuş kasiyere,
“Tabii efendim..” diye cevap vermiş kasiyer, “ 30 milyon lütfen..!”
Yaşlı adam muayenede
85 yaşındaki yaşlı adam hafıza ve beyin hasarı şikayeti ile hastaneye kaldırılmış, doktor hasar seviyesini tespit için ona bir dizi sorular sormuş..
“Nerede olduğunu biliyor musun?..”
“Şehir Hastanesi..”
“Peki hangi şehir?..”
“Ankara..”
“Benim kim olduğumu biliyor musun?..”
“Dr. Bahattin..”
Yaşlı adam bir ara arkasını dönen, cevaplardan tatmin olmuş doktordan fırsat bulup hemşireye dönmüş, “Umarım daha fazla soru sormaz..” demiş, “Çünkü bütün cevaplar önlüğünün cebinin üzerinde yazıyordu..!”
O iş bende
Maçta yarım düzineye yakın gol yiyen kaleci, maç sonrası büyük bir üzüntüyle kale direğinin dibine çöküp kalmış, elleriyle alnını ovuştururken yanına iyi giyimli bir adam gelmiş, “Evlat maçını dikkatle izledim, sanırım sana bir tek ben yardım edebilirim..” demiş,
“Oh..! Kaleci antrenörü müsünüz?..”
“Hayır evlat, göz doktoruyum..!”
Sen istedin ama..
Kadın şüphelenip DNA testi yaptırınca çocuğunun başka bir aileden geldiğini ortaya çıkartmış,
“Hayatım çok önemli bir şey söyleyeceğim..” diye kocasını çağırmış..
“Nedir?..”
“Yaptırdığım DNA testine göre bu çocuk bizim değil..”
“Tabii ki hayatım hatırlasana?.. Hastaneden ayrılırken bebeğimiz altını kirletmişti, sende ‘Ben arabada bekliyorum, hadi sen şunu bir değiştiriver’ demiştin..!”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları