Can Ataklı; Cumhurbaşkanı orada yok, ailesi yok, sadece her nedense baskıncılara karşı koysunlar diye bekletilen polisler var.
Bunlar hiç yaşanmayabilirdi.
ÖNERİ
CHP EĞER VARSA İÇİNDEKİ CEMAATÇİLERİ HEMEN ATMALI
Fethullah Gülen cemaatinin kalkıştığı dinci faşist darbe girişiminin bastırılmasından sonra cemaate yönelik operasyonlar artarak sürüyor.
Asker, polis, yargı, medya, iş dünyası, bürokrasi bu büyük temizlikten nasibini alıyor.
Ancak herkes biliyor ki bu temizliğin asıl yapılması gereken yer siyaset.
Saray, bugüne kadar yaptıkları hataları “kandırıldık, iyi niyetimizden yararlandılar” bahanesiyle savuşturmaya çalışıyor.
Milat ilan ettiği 17 Aralık öncesi için kendisini ve partisini aklıyor, 17 Aralık'tan sonra hala cemaate destek veren ya da onları kollayan herkesi darbeci/hain ilan ediyor.
Aslına bakarsanız 17 Aralık'a kadar AKP içinde, en tepeden başlayarak partinin bütün kademelerinde olan herkes Fethullah Gülen ve cemaatine övgü düzmüşlerdi.
17 Aralık'tan sonra bu koro büyük oranda “hain Fetö” sloganına sarıldı.
Buna rağmen AKP içinde hala Gülen'e ve cemaatine sempati duyanlar olduğu gibi “müritliği” sürdürenler de var.
Sanıyorum diğer alanlardaki operasyonlar biterken sıra siyasete gelecektir. AKP içindeki birçok kişinin bu operasyonlarda yakalanacağı ve hapse atılacağını tahmin etmek sürpriz değildir.
Ancak şurası bir gerçek ki dinci faşist cemaat yapılanması sadece iktidar partisinde yok.
AKP dışındaki partilerde de cemaatin pek çok adamının olduğu ileri sürülüyor.
Özellikle bu aşamada CHP'nin çok dikkatli ve kararlı olması gerekiyor bence.
İktidar sözcüleri, dinci faşist darbe girişiminden önce CHP'yi cemaatin rotasına girmek, onlarla işbirliği yapmakla suçluyordu.
Cemaate karşı yürütülen operasyonlarda sıranın siyasete gelmesiyle birlikte CHP'ye yönelik hamleler de olabilir.
CHP'li bir belediye başkanının, bir il yöneticisinin hatta bazı milletvekillerinin bir gece yarısı gözaltına alınmasına karşı kimse bir şey yapamaz.
Kişisel olarak CHP içinde cemaatçi olup olmadığını varsa bunların kimliklerini bilmiyorum.
Ancak iktidar çevrelerinin ve yandaş takımının ısrarla CHP'ye cemaat üzerinden yüklenmesi yakın gelecekteki bazı girişimler olabileceğinin ipuçlarını veriyor bana.
Bu nedenle CHP yönetimi korkmadan, kararlı ve cesur biçimde eğer varsa bildiği cemaatçileri tez elden kapı önüne koymalıdır.
Hatta bununla da yetinmemeli, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışı ile eğer cemaatten bazı kişilerle irtibat kurulmuşsa bu derhal kesilmeli, onlardan “bir gün lazım olur” düşüncesi ile alınmış bilgi, belge, görüntü varsa bunlar da kamuoyunun gözü önünde imha edilmelidir.
Bazı CHP'liler “Nereden çıkarıyorsun bunları” diye sitem edebilirler. Ben yaklaşan tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.
Akıllarına estikçe Baykal'ı yerinden eden kaseti onursuzca dillerine dolayanlardan her şeyin bekleneceğini bilmeli.
Ayrıca bu fırsat sayesinde CHP de eğer varsa içine sızmış bu habis urdan kurtulmuş olur.
Fena mı olur?
ŞAŞIRDIM
ASKER KÖPRÜYE 22.15'TE ÇIKTI AMA ABD ELÇİLİĞİ 18.37'DE VATANDAŞLARINI UYARMIŞ
Şu anda açıp bakarsanız Amerikan Büyükelçiliği'nin internet sitesinde göremeyeceksiniz.
Ancak yabancı gazeteciler uyarı siteden kaldırılmadan önce fotoğrafını çekmişler.
Buna rağmen “sahte” olabilir mi, bilemem, ancak bunu bana da ulaştıran güvenebileceğim bir isim, onu da söyleyeyim.
15 Temmuz akşamı Amerika Büyükelçiliği internet sitesinde Türkçe ve İngilizce olarak şu uyarı yayınlanıyor;
Türkiye'de yaşayan ABD vatandaşları için yeni güvenlik mesajı;
ABD Ankara Büyükelçiliği, İstanbul'da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri'nin kapatıldığını, Ankara'da patlama seslerinin işitildiğini ABD vatandaşlarına duyurur.
Türk hükümeti, Türk ordusundan bir bölümün ayaklanmaya kalkıştığını, güvenlik güçlerinin bunun kontrolü için hareket halinde ve bazı binaların kuşatma altında olduğunu bildiriyor.
Mesaj bu. Ama saati çok önemli. Çünkü internet sitesinde mesajın yayınlandığı saat 18.37 olarak görülüyor.
Köprülerin üzerine tanklar 22.15'te çıkmıştı. Ankara'da silah sesleri de 22.00'den itibaren duyulmaya başlanmıştı.
BUNU YAZMAK GEREK
DAVAYI GERİ ÇEKMEK “AFFETMEK” DEĞİLDİR
Cumhurbaşkanı dinci faşist darbe girişiminden sonra bir “jest” yaparak bugüne kadar kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle açtığı davalardan vazgeçtiğini açıkladı.
“HDP hariç” diyen Erdoğan davaların geri çekildiği gibi, halen tutuklu olanların da tahliye edileceğini söyledi.
Bu güzel bir gelişme. Böyle günlerde kişisel öfkeleri de arkada bırakmak gerekir.
Ancak Erdoğan davaları geri çekeceğini açıklarken “affediyorum” tanımını kullandı.
Kendini affetmiş sayabilir ama hukuk açısından bu çok yanlış.
Çünkü sonuçta Erdoğan'ın mahkemeye verdiği kişilerin mahkûm olup olmayacağına karar verecek olan makam yargıdır.
Erdoğan kendisine hakaret edildiğini varsayarak dava açmış olabilir ama mahkeme aksi yönde karar alabilir. Bunun pek çok örneği var. Birçok kişi açılan davadan beraat ederken bazıları için dava bile açılmadı.
O halde Erdoğan “Affettim” diyemez, en azından ayıp etmiş olur.
ÇOK GÜLDÜM
KENDİ DARBESİNDEN HABERİ YOK BAŞKASINA AKIL VERİR
Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Kırgızistan'ı uyararak “Gülen cemaati sizde de darbe yapmaya hazırlanıyor dikkat edin” demişti.
Çünkü Kırgızistan 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'den gelen “Gülen okullarını kapatın yoksa size yardımı keseriz” tehdidine karşı “Burası bağımsız ülke, bizim işimize karışamazsınız, yardımlarınız için müteşekkiriz ama karşılığı bu olmamalı, gerekirse yardımları da geri veririz” demişti.
Bizim kızgınlığımız buna belli ki. “Öyle mi, sizde de darbe olacak” deyiverdik.
Kırgızlar heyecanlanmışlar. Oysa sadece “İyi de siz kendi ülkenizdeki darbeden bile habersizken, bizde darbe olacağını nereden bildiniz” diye alaycı bir açıklama yapsaydı Dışişleri Bakanı ne hale düşecekti acaba?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ORTADA KALDI
Olağanüstü Hal nedeniyle çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanlıkları Milli Savunma Bakanı'na bağlandı. Genelkurmay Başkanı ise Cumhurbaşkanı'na bağlı.
Bu durumda ortaya garip bir durum çıktı. Genelkurmay Başkanı sıradan bir irtibat subayı haline geldi. Tek işi haftada bir saraya çıkıp olağan görüşme yapmak olacak.
Bir savaş durumunda orduyu yönetecek kişi ise artık Milli Savunma Bakanı.
Orgeneral Hulisi Akar bu duruma düşmek için mi istifa etmeyip yerine çakıldı kaldı dersiniz?
Bu komuta heyetinin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne çok büyük zarar verdiğini söylemek yanlış olmaz değil mi?
SORDUM ÖĞRENDİM
DARBE SÖZ KONUSU OLUNCA DOKUNULMAZLIK FAYDA ETMİYOR
Herkes çok iyi biliyor ki mevcut AKP milletvekilleri arasında çok sayıda cemaatçi var.
Bu kez seçilmeyen ve parlamentoya giremeyen AKP'lileri de sayarsak sayının ürkütücü bir rakama ulaşabileceğini bile söyleyebilirim.
Eğer cemaate yönelik yakalama operasyonları siyasete de yansırsa pek çok yeni ve eski AKP milletvekilinin tutuklanacağı da açıktır.
Şunu da belirtmek gerekir ki, milletvekili dokunulmazlığı bu durumda bir koruma kalkanı olamıyor.
Anayasa'nın 14'üncü maddesine göre darbeye kalkışan kim olursa olsun suçludur. Yine aynı maddeye göre kimse bu suçtan dolayı anayasanın bir başka maddesine (dokunulmazlıklar) sığınamaz.
Milletvekillerinin de tutuklanmasını sağlayacak anayasa maddesi şöyle;
MADDE 14- (Değişik: 3/10/2001-4709/3 md.)
Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
ARTIK SORABİLİRİM, MARMARİS'TE OTELE İNEN DARBECİLER NEDEN ÇATIŞTI?
İlk günden bu yana aklımdaki bir soruydu.
Ancak hem sorumluları kaçmıştı ve bulunamıyordu hem de “suikast timi” olarak tanımlandıkları için yazılacak her yazı hukuken de sorun yaratabilirdi.
Soru basit; Erdoğan'ın tatil yaptığı otele helikopterlerle inen SAT komandoları neden çatışmaya girdi, neden onlara ateş açıldı?
Aslında bu soru birçok kişinin de zihnini kurcalıyordu.
Tabii olayın başka karanlık noktaları da var.
İlk yakalananların ifadelerinden anladığımız kadarıyla darbeci ekip Erdoğan'ın Okluk Koyu'ndaki Cumhurbaşkanlığı konutunda olduğunu sanıyormuş. Hatta önce o bölgeye gidilmiş.
Şimdi düşünün, darbeye kalkışıyorsunuz, tek sivil hedef Cumhurbaşkanı ve nerede olduğunu tam bilmiyorsunuz.
Oysa o günün gazetelerinde ve internet sitelerinde Erdoğan'ın ailesiyle birlikte Marmaris'teki bir otelde kaldığı yazılıydı.
Gelelim baskın anına.
SAT komandoları otelin üzerine geliyor, inecek yer arıyor, inerken kendilerine ateş ediliyor, karşılık veriyorlar, burada ölen polisler var, sonra darbeciler otele giriyorlar ve burada da çatışmalar yaşanıyor.
Neden?
Cumhurbaşkanı orada yok, ailesi yok, sadece her nedense baskıncılara karşı koysunlar diye bekletilen polisler var.
Bunlar hiç yaşanmayabilirdi.
SAT komandoları otele inerdi, en fazla bir iki güvenlik görevlisi itilir kakılırdı, Erdoğan'ın orada olmadığı anlaşılınca da çekip giderlerdi.
Öyle olmadı, SAT komandoları çatıştı, sonra üslerine de dönemediler ve ormana kaçtılar. 15 gün kaçak yaşadılar, sonunda hepsi yakalandı.
Tam bir muamma değil mi?
Can Ataklı - Korkusuz