Can Ataklı; Meclis’ten atalım ama tutuklamayalım; bizim de başımıza gelebilir...
ANALİZ
Meclis’ten atalım ama tutuklamayalım yoksa yarın bizim de başımıza gelebilir
Saraydakinin “artık milletin tahammülü kalmadı” diyerek Meclis’teki AKP’lilere verdiği “HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırın” talimatı, yerine getirilecek elbette ama AKP’lilerin bazı sıkıntıları var.
AKP’li bazı milletvekilleri 1994 yılındaki olayı kimsenin unutmadığını biliyor.
O yıl DEP milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılmış ve aynı gün Meclis’e gelen polisler bu milletvekillerini yaka paça araçlara bindirip götürmüşlerdi. O olay yıllar sonra bile hâlâ hafızalarda. Gerekçesi ne olursa olsun bir siyasi partinin seçilmiş milletvekillerine bu tür davranışlarda bulunmanın kimseye yararı olmadığı gibi itibar zedeleyici olduğunu herkes kabul ediyor.
Bu nedenle bazı AKP’liler yaklaşan ve kaçınılmaz olan “HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması” operasyonunun eski günleri hatırlatmamasını istiyor.
Talep belli ki güçlü bir dalga olarak gelmiş olacak ki, hükümet de bazı çalışmalar yapıyor.
İç Tüzük’teki bazı maddelere dayanılarak dokunulmazlıkları kaldırılacak milletvekillerinin hemen tutuklanmamasını sağlayacak formüller aranıyormuş.
Yani Meclis üyeleri, HDP ile ilgili fezlekeleri kabul ederek dokunulmazlıkların kaldırılması için oy kullanacaklar ama dokunulmazlığı kaldırılan HDP’li milletvekilleri için, en azından yasama dönemi boyunca tutuklama yapılmayacak.
Nasıl halledecekler bilmiyorum.
Çünkü dokunulmazlık kalktıktan sonra her milletvekili tıpkı bizim gibi sıradan vatandaşlar gibi hukuk önünde eşit duruma geliyor. Eğer isnat edilen suçlamalar tutuklamayı gerektiriyorsa tutuklanırlar, yok bu suçlamalar zaten tutuklamayı gerektirmiyorsa, neden tutuklansınlar?
Hukuka saygılı bir yapı böyle düşünür.
AKP’lilerin bu “beklenmedik” hassasiyeti bana “siyaseti ve seçilmiş siyasetçiyi korumak” için değil de “yarını” gösterdiklerini düşündürüyor.
Çünkü geçmişte gördük. Hukuk dışına çıkılarak yapılan uygulamalar bir süre sonra “yol” oluyor.
En tipik örneğini cemaate yönelik operasyonlarda görüyoruz.
İktidarın pis işlerini yapan cemaat nasıl hiçbir hukuk kuralı tanımadan insanları karalamış, aşağılamış, hapse attırmış ve hatta çoğunu ağır hapis cezalarına çarptırmışsa, şimdi aynı şey başlarına geliyor.
Cemaatçiler hakka hukuka bakılmadan aynı yakın geçmişte onların yaptığı gibi enselerinden tutuldukları gibi hapse atılıyorlar.
Bence AKP’lilerin korkusu bu.
Dokunulmazlıkların kaldırılması “yol olursa” kaçınılmaz olarak yarın öbür gün AKP’liler için hazırlanan fezlekeler de Meclis’e geldiğinde kendileri de yaka paça götürülecekler. Meclis’te çoğunluğu kaybetmeleri halinde yapılacak oylamalarda dokunulmazlıklarının kaldırılması kolaylaşacaktır.
Dokunulmazlıkları kalktığı an da bunların çoğu hapsi boylayacak muhtemelen çoğu da bir daha güneş yüzü göremeyecek.
O halde şimdiden önlem almak gerekir değil mi?
YENİ ÖĞRENDİM
80 milyonluk ülkede 20 milyon araç varmış
Başta İstanbul olmak üzere bazı büyük kentlerde yaşayanlar trafik sıkışıklığını görüp “ne çok akraba var” diyor olabilirler.
Ben de bazen böyle düşünüyorum.
Ancak Türkiye’deki toplam araç sayısını öğrenince insan şaşırıyor.
Şu anda trafikte hareket halinde olan 20 milyon 98 bin 994 bin kayıtlı araç var. Bunların 3 milyona yakını motorsiklet.
Bu araçların yüzde 40’ı yani 10 milyona yakını LPG’liymiş. Demek herkes aracına bunu taktırıyor artık.
Sadece Ocak ayında 111 bin yeni araç trafiğe kaydolmuş. Demek ki yılda 1 milyonun üzerinde yeni araç çıkıyor trafiğe.
Gerçi bizden küçük ve nüfusu az batı ülkelerindeki araç sayısı bundan daha fazla ama orada, bir; herkes trafik kurallarına uyuyor iki; kentler rant uğruna imara açılmıyor, önce altyapı ve yollar yapılıyor sonra bunlara göre bina inşa ediliyor, üç; trafik işaretleri, kavşak, geçit, köprü ve bağlantıları bilimsel olarak yapılmış, dört; yeterli otopark sistemleri var.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Gençler nasıl bir anayasa istiyor acaba?
Başka kentlerde de var mı bilemiyorum, İstanbul’un kalabalık yerlerinde duvarlarda, yerlerde yeni bir slogan görüyorum son günlerde.
“Gençler yeni anayasa istiyor” diyor bu sloganlarda.
Merak ettim, sordum, “kim var bunun arkasında” diye.
“AK gençlik” olduğunu söylediler. AKP’nin gençleriymiş.
Nasıl bir anayasa istediklerini gerçekten çok merak ediyorum. Caddelere, kaldırımlara, duvarlara “Gençler yeni anayasa istiyor” diye yazacaklarına, keşke gazeteleri, sivil toplum kuruluşlarını, siyasi partileri ziyaret ederek “ne istediklerini” söyleseler.
Örneğin ben hazırım; gelsinler “istedikleri anayasayı anlatsınlar” ben de yazayım.
ŞAŞIRDIM
Yüzde 62 Anayasa Mahkemesi kararını “şıp” diye anlamış
İktidara yakın ORC adlı bir anket şirketi var. Yeni bir anket yapmışlar.
Buna göre AKP oyları yüzde 54’e çıkmış. CHP yüzde 21’e düşmüş. HDP baraj altı kalıyor MHP ise sınırda.
Ama ankette beni şaşırtan Anayasa Mahkemesi’nin iki gazeteci hakkında aldığı karara vatandaşın nasıl baktığını gösteren oranlar.
Anketçiler sormuş “Anayasa Mahkemesi’nin iki gazeteci ile ilgili aldığı karar doğru mu?”
Vatandaşın yüzde 62’si “yanlış” demiş. Yüzde 33 ise kararı “doğru” bulmuş.
Elinizi vicdanınıza koyun, sıradan vatandaşların bir Anayasa Mahkemesi kararı ile ilgili görüş beyan etmesi bu kadar kolay olabilir mi?
Ayrıca bir mahkeme kararı sıradan vatandaşlara, (hepimiz dahiliz yanılmayın) “doğru mu değil mi” diye sorulabilir mi?
Dünyanın neresinde bir hukuk kararı halkın beğenisine sunulabilir.
Burası Türkiye ve demokrasiyi, hukuku tanımayanlar işte böyle algı operasyonları ile halkın gözünü bağlamayı beceriyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Operasyonlar bitti şimdi sıra rantta
Yandaş medya Güneydoğu’da kentlerin yerle bir edildiği terörle mücadele operasyonlarının bittiğini iftiharla okurlarına duyuruyor.
Şu kadar terörist öldürülmüş, şu kadarı yakalanmış.
Kaçanlar kaçmış.
Ancak ortadaki manzara korkunç.
Güneydoğu kentlerinin bazıları İkinci Dünya Savaşı’nda ağır bombardımanlar altında kalan Londra, Berlin, Dresden, Laipzig gibi yerle bir olmuş yerlere benziyor.
Gazetelere o fotoğraflar konuyor, ekranlarda bu görüntüler sunuluyor ama “bu nasıl oldu?” sorusuna pek cevap yok.
“Operasyonlar” bitti sevincinin arkasından söylenen bir başka konu daha var.
Yerle bir edilen bu kentlere hükümet el uzatıyormuş.
TOKİ bu kentleri yeniden inşa edecekmiş.
Başından beri söylüyorduk aslında, “kentler yıkılıyor, harabeye çevriliyor, bunun arkasından büyük paralar kazanacaklar ortaya çıkacak” diyorduk.
Artık o aşamadayız. Hükümet vatandaşla pazarlığa başlamış bile.
Ucuz kredi verip yıkılan evlerini yeniden yapacakmış.
“Benim evimin değeri yüksek” diyenler üste para alıp TOKİ’nin daha ucuza yapacağı evlere geçebileceklermiş. İsteyen evini satabilecek ve başka yere taşınabilecekmiş.
Hükümetin yıkımdan sonra vatandaşına verdiği müjde bu.
Şimdi birkaç aydır ellerini ovuşturarak “Bize ne iş çıktı be” diye sevinen müteahhitlerin bölgeye nasıl akın ettiğine tanık olacağız.
Artvin’deki maden sahibi de gelir mi acaba? Belli mi olur, ama bana göre buradaki rant onu kesmez.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bakalım “Ankara’da hâkimler var mı” 25 Mart’ta göreceğiz
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül 92 gün tutuklu kaldıktan sonra Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali var” kararından sonra tahliye edilmişlerdi.
Ancak herkes biliyor ki, bu tahliye kararları “geçici” olabilir ve iki gazeteci yeniden tutuklanabilir.
Bunu “hukuki” olarak yazmıyorum elbette.
Ülkenin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi, tahliye kararlarının alındığı andan itibaren Anayasa Mahkemesi aleyhine adeta “beyin yıkar” gibi propaganda yapıyor. Bir yandan Anayasa Mahkemesi’ne hakaretler yağdırırken diğer yandan da iki gazeteciyi tutuklayan ve AYM kararı ile serbest bırakan 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ni de “karara direnmemekle” suçluyor.
Saraydaki böyle konuşur da Başbakanlığa koyduğu kişi altta kalır mı? O da aynı şekilde “olmaz böyle şey” diye naralar atıyor.
Adalet Bakanı ise “ben de varım ben de” tavrıyla hâkim ve savcıları toplayıp Anayasa Mahkemesi’ni şikâyet ediyor.
Hepsinin üstüne biliyoruz ki zaten yargı artık tamamen iktidarın kontrolünde. Sarayın istediği bir şeyi yapmamak neredeyse olanaksız.
25 Mart’a yaklaşıyoruz.
Nedir bu tarihin önemi?
Şu; Can Dündar ve Erdem Gül 25 Mart’ta ilk kez hâkim önüne çıkacaklar. Mahkemenin, bunca ağır baskı altındayken, iki gazeteciyi hâlâ tutuksuz yargılamaya devam edecek cesareti bulabileceğini sanmıyorum.
Sadece saraydakinin dün Burdur’da yaptığı konuşmadaki öfkesi ve halkı Anayasa Mahkemesi aleyhine yuhalatması bile hâkimlerin tir tir titremelerine neden olmuştur.
İki gazeteci Anayasa Mahkemesi kararı ile hapisten çıktıklarında “Ankara’da hâkimler var” demişlerdi. Eğer 25 Mart’ta 14. Ağır Ceza Mahkemesi de “tutuksuz yargılamaya devam” kararı verirse işte o zaman “Ankara’da hâkimler var” diyebiliriz.
Can Ataklı - Korsusuz