Merkez Bankası Başkanı’nın sanık olduğu nasıl olur da bilinmez?
Can Ataklı; Herkes “Kılıçdaroğlu gitsin” diyor ama çare söyleyene rastlamıyorum.
BAŞIMDAN GEÇENLER
Herkes “Kılıçdaroğlu gitsin” diyor ama çare söyleyene rastlamıyorum
Seçim yenilgisi muhalefet kanadında çok çabuk kabullenildi.
Rakamlar gerçeği söylemiyor mu?
Evet rakamsal olarak, yani resmi kaynakların verdiği sonuçlarda sorun yok.
Sorun bu sonuçların nasıl oluştuğunda.
Muhalefetin aymazlığı da diyebilirsiniz ama tam 17 bin sandıkta tek bir parti temsilcisi bile yoktu muhalefetten.
Bu sandıkların tamamından sadece Erdoğan’a oy çıktı.
Bu yaklaşık 3 milyon oy demektir.
Yine muhalefetin aymazlığı diyebilirsiniz, ama sayısı en az 1 milyon 900 bini bulan yabancı uyruklunun seçimde oy kullandığı konusunda çok ciddi emareler var.
Bunların da tamamı Erdoğan için oy kullandı.
Demek ki, seçmen iradesi dışında en az 4 milyon oy hiçbir engele takılmadan Erdoğan’a gitmiş.
Bunun sorun edilmemesi, araştırılması için çaba harcanmaması, susup oturulması akıl alacak gibi değil.
Tabii başka bir anlaşma yapılmamış ise.
Şimdi gelelim kabul edilen seçim sonuçlarına ve bunun özellikle CHP’de yarattığı etkiye.
Seçime 6 parti, ittifak halinde gitti.
Ama istifası istenen tek kişi Kılıçdaroğlu.
Diğer beş partinin tabanları herhalde liderlerinden çok memnun, çünkü belli ki asıl amaçları bazı kişileri milletvekili yapmakmış, bu partilere oy verenlerin aklında cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak yokmuş.
Bu nedenle partilerinin başkanlarının başarılı olduğunu düşünüyorlar ve hiçbir sorumluluk yüklemiyorlar.
Sokaktaki vatandaş ise oyunu kime vermişse vermiş olsun bir ağızdan, “Kılıçdaroğlu istifa” diye bağırıyor.
Son bir haftadır, abartmıyorum sokakta önümü kesen en az bin kişi, “Can Bey, Kılıçdaroğlu neden istifa etmiyor?” diye sordu.
Hepsine aynı cevabı veriyorum: “Bana göre etmeli ama siz değişimden ne anlıyorsunuz, Kılıçdaroğlu’nun gitmesi halinde ne olmalı?”
Şu ana kadar birkaç kişiden İmamoğlu adını duydum hepsi bu.
Anladığım şu: CHP’liler büyük hayal kırıklığı içinde ve öfkeli biçimde, “Madem seçilemedi, Kılıçdaroğlu gitsin” demekten başka bir çıkar yol bulamıyorlar.
Bana göre Kılıçdaroğlu dayanacaktır.
Delege yapısı ve parti tüzüğü bu gücü kendisine veriyor.
Kılıçdaroğlu konuyu biraz soğutmak istiyor.
Bu süreçte ekonomide bir toparlanma olmaması, dövizin sürekli yukarı çıkması, zamların daha da ağırlaştırmasının CHP içindeki, “Kılıçdaroğlu gitsin” diyenlerin dikkatini dağıtacağına inanıyor.
Bakalım olağan kurultaya kadar dayanabilecek mi?
BUNU YAZMAK GEREK
Seçimden önce şu uyarılar yapılmıştı
Seçim sonuçlarına göre değerlendirme yapmak ve suçlu aramak çok kolaydır.
Bu nedenle sandıklar açılıncaya kadar canhıraş biçimde Kılıçdaroğlu’nu destekleyen, yaptığı muhalefeti beğenen, üzerine toz kondurmayanların şimdi zaman zaman nezaket sınırlarını da aşarak CHP Genel Başkanı’na saldırmasını pek yakışık bulmuyorum.
Kendi adıma eleştiri ve önerilerimi Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ilan edilmesine kadar yaptım.
Kendi siyasi amacım öncelikle, “ucube sistemin bitmesi” olduğu için Kılıçdaroğlu’nun adaylığı açıklandıktan sonra daha önceki eleştirilerimi tekrar dile getirmedim, kazanması gerektiğini her platformda söyledim.
Şimdi adaylık öncesi yönelttiğim eleştiri ve önerilerden birkaçını tekrarlamak istiyorum.
Örneğin Erdoğan’ın anayasa gereği aday olamayacağı gerçeği üzerinde hiç durulmadı, “Biz onu sandıkta yeneceğiz, mağdur yaratmayalım” havasına girildi. Bu yanlıştı, söyledim.
Erdoğan yasal aday olabilmek için Meclis’i seçim kararı almaya zorladı. CHP “6 Nisan’dan sonra erken seçim yaptırmayız, seçim zamanında olacak” dedi. Ardından Erdoğan’ın asla aday olamayacağı 14 Mayıs’ı ilan etti, muhalefet sessiz kaldı. Yanlıştı, söyledim.
HDP’nin aday çıkarması gerektiğini anlattım, böylelikle muhalefete “terörle iş birliği suçlaması” yapılamayacaktı. Ama muhalefet HDP desteğini sağlamak için ısrarla HDP’den aday çıkarmasını istedi. Yanlıştı, söyledim.
ŞAŞIRDIM
Türkiye üzerine de pek çok yazı yazan Timothy Ash, Müslüman olmuş
Bazen sohbetler sırasında öyle şeyler öğreniyor ki insan birden çok şaşırıyor.
Önceki gün Londra’dan gelen bir dostumla buluştuk, bir kahve içimlik sohbet yaptık, uzun yıllardır görüşmemiş olmanın hasretini giderdik.
Laf tabii ekonomiye de geldi.
Londra’dan ithal edilen Mehmet Şimşek de konuşuldu.
Dostum işi gereği Türkiye’den gelen bazı resmi heyetlerle de görüşmeler yapıyor.
“Geçen hafta Timoty Ash ile birlikteydik” dedi “Biliyorsun Türkiye üzerine çok ilginç analizler yapıyor” diye devam etti.
Ben de “Daha dün akşam son yazdığı yazıyı Flashhaber’de yayınladım” dedim.
Sonra anlattı: “Seçimden sonraki bir gün dostlarla birlikte akşam yemeğindeydik. Timothy erken kalkmak istediğini söyledi. Ben de nedenini sordum, Nurettin Nebati ile Ayasofya’da sabah namazına gideceğini söyledi. Ben şaşırıp da namazda ne işi olduğunu sorunca, Müslümanlığı seçtiğini söyledi.”
Meğer Avustralya doğumlu Timothy Ash’ın eşi Pakistanlıymış.
Ash, eşinden etkilenmiş ve Müslüman olmaya karar vermiş.
Bİ SORALIM BAKALIM
Merkez Bankası Başkanı’nın sanık olduğu nasıl olur da bilinmez?
Merkez Bankası Başkanlığı’na atanan Gaye Erkan, belli ki çok başarılı bir genç kadın.
Okuduğu okullar, aldığı dereceler, yaptığı işler gerçekten kıskandıracak türden.
Zaten bu nedenle ABD’de adı “Müthiş Türk kızı” olarak anılmış bir süre.
Tabii aldığı eğitim ve bankacılık deneyimi dev bir ülkenin Merkez Bankası’nı yönetmeye yetecek mi onu da zaman içinde göreceğiz.
Ancak burada kafama takılan bir konu var.
Amerika’da çok başarılı olarak nitelenen bu Türk kızı çalıştığı bir bankadaki görevi nedeniyle sıkıntıda şu sıralar.
Gaye Erkan, Firts Republic Bank’ın CEO’suydu.
Bankayı 25 milyar dolarlık bir değerden alıp 250 milyar dolara çıkardığı için “Müthiş Türk kızı” unvanı verilmişti kendisine.
Ancak bu kadar hızlı büyüyen bankaya, Gaye Erkan’ın görevden ayrılmasından çok kısa bir süre sonra devlet tarafından el konmuştu.
Banka mudileri başta Gaye Erkan olmak üzere yönetim kurulu üyeleri hakkında “yanlış bilgi verdikleri ve bankaya para yatıranları dolandırıldıkları” gerekçesiyle suç duyurusunda bulundular.
Federal mahkeme de bunun üzerine 24 Mayıs’ta Gaye Erkan’ın bir numaralı sanık olduğu bir iddianameye dayanarak dava açtı.
Bu dava seçimden 4 gün önce açıldı.
Bu durumu kimse bilmiyor muydu?
Gaye Erkan’ın haberi yok muydu?
Kimse bilmese bile kendisinin “Hakkımda böyle bir dava var, sonucun aleyhime çıkmayacağına inanıyorum ama yine de bir sorun yaratabilir mi?” diye sormak aklına gelmedi mi?
Bir süre sonra Gaye Erkan, mahkum edilirse ne olacak?
Çadır devleti gibi olduğumuzu söylediğimde artık kimse kızmasın, bunun başka adı yoktur.
Değiştirilemez, değiştirilmesi talep bile edilemez
İktidar yeni dönemde Anayasa değişikliğinden söz ediyor ama yeniden Anayasa fikri pek ortaya atılmıyor.
Tabii bunda Anayasa değiştirecek sayıya ulaşamayacağını bilmesi önemli etken. Buna karşı türbanı anayasaya sokma ile ilgili değişikliği geçirebileceğini düşünüyor.
CHP sıralarından Meclis’e giren eski AKP’lilerle İYİ Parti’nin arıza çıkarmayacağı sanılıyor.
HÜDA PAR ise herhangi bir değişiklik olmayacağını bildiği halde ilk dört maddeyi ısrarla gündeme getiriyor. Biraz kurnazca plan uyuluyorlar.
Sanki böyle bir talepleri yokmuş gibi davranıp “Tamam ama asla değiştirilemez maddesi koymak da halkın iradesine ipotektir” türü açıklamalar yapıyorlar.
Kurnaz HÜDA PAR mantığı böyle ama sanıyorum farkında bile değiller ama aslında Anayasa suçu işliyorlar.
Çünkü Anayasa’ya göre bu maddeler “değiştirilemez” olduğu gibi “değiştirilmesi tartışılamaz” bile. Bu durumda Anayasa’nın ilk dört maddesini gündeme getirmek bir Anayasa suçudur.
Avukat Erdem Akyüz dün yaptığı yazılı açıklamada bu noktaya dikkat çekerek, “Söz konusu maddelerde tanımlanan nitelikler değiştirilemeyeceği gibi, herhangi birinin değiştirilmesinin önerilmesi dahi Anayasa’yı ihlal suçunu oluşturur. Bu suçu işleyen kim olursa olsun cezalandırılması zorunludur” dedi.
Eğer Türkiye’de bağımsız yargı olsa HÜDA PAR Genel Başkanı ve yöneticileri hakkında “Anayasa’yı ihlal” davası açılması gerekirdi.
Açılır mı?
Sanmıyorum.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları