Mozart dinlemenin faşizm olduğunu da öğrendik
Can Ataklı: Anlıyoruz ki Erdoğan’ın “meşrebi” Mozart’ı ve müziğini “faşist dayatma” olarak görüyor. Hani “Wagner” dese bir nebze hak vereceğim.
ANALİZ
Erdoğan gelince muhalefet Meclis’i toptan terk etmeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi, salı günü bugüne dek hiç yaşamadığı kadar “aşağılayıcı” bir olay yaşadı.
Salı günleri partilerin grup toplantıları yapılıyor.
Bu toplantılarda genel başkanlar konuşuyor.
AKP’nin grup toplantısında da doğal olarak Genel Başkan Erdoğan bir konuşma yapıyor.
Ancak AKP’nin Genel Başkanı, aynı zamanda Cumhurbaşkanı.
Hal böyle olunca Erdoğan’ın Meclis’e her gelişi de çok tantanalı oluyor.
Esasında Meclis’e geldiğinde bir parti başkanı muamelesi görmesi gereken Erdoğan’a , cumhurbaşkanı protokolü uygulanıyor.
Ama sadece bununla kalınmıyor, güvenlik protokolü de cumhurbaşkanlığı protokolü oluyor.
AKP’lilerin elbette bu düzenden şikayetleri yok.
Ama nedense muhalefet partileri de bugüne kadar bunu dert etmediler.
Erdoğan, Meclis’e gelmeden önce cumhurbaşkanlığı korumalarının köpeklerle birlikte binaya girmelerine, salonlarda, koridorlarda ve hatta genel kurul salonunda bomba aranmasına ses etmediler.
Ancak bu salı yaşanan olay hiçbirine benzemiyordu.
Cumhurbaşkanlığı korumaları Erdoğan’ı korumak için Meclis kulislerindeki bazı koridor geçişlerini kapattılar.
Ancak güvenlik, ziyaretçilerle birlikte milletvekillerine de uygulandı ve koridordan geçmek isteyen bir milletvekili koruma duvarına tosladı.
İşin garibi korumalar milletvekilini takmadılar ve taviz vermediler.
Tartışma çıkınca kendiliklerinden “fedai” olan AKP milletvekilleri, koridordan geçmek isteyen milletvekilini tartaklamaya kalktılar.
O sırada kulise gelen Erdoğan’ın etrafı bir anda silahlı korumalar tarafından sarıldı ve tam koruma uygulamasına geçildi.
Tabii bu baskı sonucu ortalık sakinleşti ve milletvekilleri hiçbir şey olmamış gibi normal hayatlarına devam etti.
Bana göre bu çok şaşırtıcı.
Milletvekillerinin bu aşağılamaya tepki göstermesi gerek aslında.
Bence muhalefet milletvekilleri bundan böyle Erdoğan’ın Meclis’e gelmesi halinde topluca binayı terk etmeli, kimse genel kurul salonunun çevresine, kulislere gitmemeli.
Meclis tamamen Cumhurbaşkanı ve AKP’lilere bırakılmalı.
Muhalefet, Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i takmayan, aşağılayan ve ezen tavrını tüm kamuoyuna göstermelidir. Kimine göre bunun bir faydası olmayacaktır.
Elbette kibirli AKP zihniyeti ve ince muhalefet eylemini ciddiye bile almayacaktır ama kayda geçecektir.
Önemli olan da budur. Bu düzen hep böyle gitmeyecek ya.
ŞAŞIRDIM
Mozart dinlemenin faşizm olduğunu da öğrendik
Erdoğan kendisine yapılan bazı uyarılara çok öfkeleniyor.
Ama en önemlisi eleştiriyi düz mantıkla ele alıp tepki göstermesi bana göre. Örneğin “Bir bira içse böyle düşünmez” sözünü , “Bira içsin” olarak değerlendiriyor ve öfke ile “Meşrebi bilinen birine bu söylenir mi?” diyor.
Oysa oradaki “bir bira içse” sözü “bira iç” anlamında değil ki.
Bunu söyleyen bir kültür ve yaşam biçiminden söz ederek “Eğer hiç olmazsa bir bira içiyor olsa böyle yapmazdı” diyor.
Söylediğinin haklı ya da haksız olması önemli değil, o söz “bira iç” anlamına gelmiyor.
Yine de Erdoğan’ın “meşrebi” gereği bu tür bir uyarıyı duymak istememesini normal sayalım.
Ama “Bana Mozart dinletmek istiyorlar” sözünü anlamadım.
Yani daha dindar olmak, Mozart dinlemeyi engelliyor mu?
Ya da “Mozart dinle” demek bir faşist dayatma mıdır?
Anlıyoruz ki Erdoğan’ın “meşrebi” Mozart’ı ve müziğini “faşist dayatma” olarak görüyor. Hani “Wagner” dese bir nebze hak vereceğim. Malum Wagner klasik besteciler içinde müziği en sert olan isimlerden biridir ve Hitler’in sürekli Wagner dinlediği bilinir.
BUNU YAZMAK GEREK
Eskiden olsa o dükkan sahibi neye uğradığını şaşırırdı
Son seçimlerde yeniden aday gösterilmeyen ve bu nedenle anında tutuklanan Eren Erdem için önce tahliye kararı verildi biliyorsunuz.
Ama galiba bu tahliye kararı saraydan izin alınmadan verildiği için apar topar itiraz edildi, Eren Erdem hapishanenin kapısına bile varamadan yeniden tutuklandı.
Bu garip uygulama, kamuoyunda tepki yaratırken Eren Erdem’in ailesinde adeta yıkıma neden oldu.
Bu arada Erdem’in babası da hapishane önünde “Mücadelesinin sonuna kadar süreceğini” söyledi.
İşte acılı babanın bu sözleri, çalıştığı iş yeri sahibini korkutmuş ve kendisini anında işten çıkarmış.
Baba Erdem, Sultanhamam’da bir halıcıda çalışıyormuş.
Medyamız artık hem tembelliğe çok alıştığı, hem meslek reflekslerini kaybettiği, hem de neredeyse tamamen saraya bağlandığı için bu iş yerini merak bile etmedi.
Oysa eskiden, gazetecilik yapıldığı zamanlarda olsa o dükkanın önü anında kameralarla dolardı.
O dükkan sahibine onlarca mikrofon uzatılır ve “Bir eski milletvekilinin babasını, sırf iktidara tepki gösterdi diye niçin işten attınız?” sorusu sorulurdu.
Gerçi eskiden hem Eren Erdem’in başına gelenler gelmezdi, hem de bir dükkan sahibi iktidar korkusuyla yanında çalışan birini işten atmazdı, atamazdı. Şimdi her şey serbest.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
İzmir’de grev 7 Mart’a kadar ertelendi sonra ne olacak?
Bir okurum uyarınca benim de dikkatimi çekti.
Erdoğan İzmir’de İZBAN işçilerinin başlattığı grevi “ulusal güvenlik” gerekçesiyle 60 gün erteledi.
60 gün sonra 7 Mart olacak.
O tarihte muhtemelen yeni bir kararname ile grev bir daha ertelenmeyecek ve yine muhtemelen anlaşma sağlanamadığı için işçiler greve kaldıkları yerden devam edecekler.
Sanki şöyle bir taktik uygulanıyor;
Seçime doğru grevi erteleyerek CHP’nin beceriksiz davrandığını hatta işçi hakkını yediğini gösteriyorsunuz kamuoyuna.
Bu arada zaten grevden, işçi haklarından pek haz etmeyen AKP’li seçmenlerin gönlünü kazanıyorsunuz.
Sonra seçime 20 gün kala işçiyi tekrar greve iterek İzmir’de sıkıntı yaratıyorsunuz ve İzmir halkının öfkesini kabartıyorsunuz. Sorumlu olarak da elbette CHP’li belediyeyi gösteriyor ve bu kez seçimi AKP’nin kazanmasını umut ediyorsunuz.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bolton’un muhatabı nasıl oluyor da İbrahim Kalın oluyor?
Amerika Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton, beraberinde Genelkurmay Başkanı ve Suriye özel temsilcisi olduğu halde Ankara’ya geldi ve ülkesinin Suriye konusundaki taleplerini iletti.
Amerikan heyeti ile yapılan görüşmede Türk heyetinin başkanlığını İbrahim Kalın üstlenmişti.
“Bolton’la siz görüşecek misiniz?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Bolton’un muhatabı İbrahim Kalın’dır” cevabını verdi.
Amerika’da “Ulusal Güvenlik Danışmanı” ülkenin güvenliği ile ilgili tüm birimlerin de başıdır. Bir anlamda Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bile ona bağlıdır.
Bizde ise Amerika Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın tam karşılığı olan bir makam yok.
Belki üstlendiği görev gereği MİT Müsteşarı, sanki aynı pozisyondaymış gibi kabul edilebilir.
Biraz zorlama ile Amerika Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın karşılığı Savunma Bakanı olabilir.
Ancak iki ülke heyetleri arasındaki toplantıda ne Savunma Bakanı ne de MİT Müsteşarı vardı.
İbrahim Kalın ise resmi olarak Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Genel Sekreter Yardımcısı görevinde.
Yeni hiçbir şekilde Bolton’un muhatabı değil.
Ama görüşmeleri o yaptı.
Çünkü aslında bu görüşme Erdoğan ile yapılacaktı.
Bolton’un “Türklerden Kürtlere dokunmamalarını isteyeceğiz” açıklamasına tepki gösterildi ve görüşme iptal edildi.
Sonuçta Türkiye’nin en önemli gündem maddesi birkaç memurun görüşmesine teslim edildi.
Gerçi fark eden bir durum yok.
Erdoğan görüşse de görüşmese de Beyaz Saray’ın “ricaları” iletildi.
Asıl sormamız gereken bu “ricaların” yerine getirilip getirilmeyeceğidir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları