'Mülk Allah’ındır' şeriatçı bir tanımdır
Can Ataklı; Sonuçta Turgut Altınok ve gibiler “Allah’ın olan mülkün kullanım hakkını sonuna kadar kullanırken” milyonlarca insana ise “Allah’ın mülkünü emanet olarak kullananları izlemek” kalıyor.
ACAİP YAZILAR
Mülk Allah’ındır ama ya kullanma hakkı
Ankara’da Erdoğan’ın aday gösterdiği Turgut Altıok CHP’li belediye başkanı Mansur Yavaş’ın mal varlığını açıklaması sonrası ister istemez dikkati üzerine çekti.
Mevcut başkan mal varlığını açıklayınca pek çok kimse “Peki AKP’li aday mal varlığını açıklamayacak mı?” sorusunu sordu.
Altınok önceleri çok pişkindi.
“Ben mal varlığımı istediğim zaman açıklarım” dedi.
Sonra da ekledi “Mülk Allah’ındır.”
Ama bu sözleri alay konusu yapılınca birkaç gün dayanabildi ancak sonunda “İşte mal varlığım” dediği şeyleri açıkladı.
Aman yarabbi, meğer yüce Allah Turgut Altınok’a ne kadar çok mal emanet etmiş, şaştık da kaldık.
Sayısız arsa var mal varlığında.
Yine sayısız tarla saymış Turgut Altınok “Allah’ın emanet olarak bıraktığı” mallar arasında.
Ama bakıyorsunuz malların karşılığında “bunların nasıl elde edildiğine” işte orada işler karışıyor.
Çünkü Turgut Altınok’un “İşte mal varlığım” dediği arsa ve tarlaların hepsi ya babasından ya annesinden miras kalmış.
Demek yüce Allah bu malları daha önce de Turgut Altınok’un anasına babasına emanet etmiş.
Onlar emaneti kimden devralmış bunu henüz bilmiyoruz, belki Turgut Altınok lütfedip “canı istediğinde” açıklar.
Mal varlığının tamamı miras yoluyla gelmiş.
Listede sadece 1987’de alınan bir apartman dairesi görülüyor.
1987 yılından bu yana 37 yıl geldi geçti.
Turgut Altınok neredeyse bu sürenin 25 yılını belediye başkanı ve siyasetçi olarak geçirdi.
Mal varlığına bakınca nasıl üzüldüm anlatamam, meğer Altınok’a bunlar miras kalmasa fakir biri olarak yaşayacakmış.
Onca yıl belediye başkanlığı ve siyasetçilik yapmış, 1987’den bu yana bir tek mal edinememiş.
Ne bankada bir parası, ne otomobili, ne de ziynet eşyası yok.
Malına bir kuruşluk mal eklememiş. Tüm hayatı boyunca “Allah’ın emanetini” korumuş, bugünlere gelmiş.
Muhtemelen bu mirası ebediyete intikal ettikten sonra yine emanet olarak korusunlar diye çoluk çocuğuna bırakacak.
Şaka bir yana, Turgut Altınok bir yandan “şeriatçı” bir söylemle halkı kandırmaya çalışırken öte taraftan hepimizle kafa buluyor.
“Mülk Allah’ın” diyerek sanki malın kendisine ait olmadığını söylüyor ama bunun “kullanım hakkının” kendine olduğundan hiç söz etmiyor.
Öyle ya, sonuçta bize ait olan olmayan her şey elbette Allah’ın.
Ama kullanım hakkının kimde olduğu önemli.
Turgut Altınok sanki malı mülkü yokmuş gibi Allah’a sığınıyor ama “kullanım hakkının” kendisinde olduğunu söylemiyor.
Sonuçta Turgut Altınok ve gibiler “Allah’ın olan mülkün kullanım hakkını sonuna kadar kullanırken” milyonlarca insana ise “Allah’ın mülkünü emanet olarak kullananları izlemek” kalıyor.
Ne güzel dünya yahu bu.
BUNU YAZMAK GEREK
“Mülk Allah’ındır” şeriatçı bir tanımdır
Son günlerde dilimize takılan “Mülk Allah’ındır” Osmanlı döneminde kullanılan bir deyimdir.
Yaygın manası olarak söylenmek istenen şudur;
“Yerleri ve gökleri yaratan Allah’tır. Böylelikle bir insan olarak gördüğümüz ya da sahip olduğumuz her şey Allah’ın yarattığı varlıklardır, nesnelerdir. Kimse kendine emanet olan bu malı yanında götüremez.”
Hani bizde “Kefenin cebi yoktur” sözü var ya, işte kaynağı budur.
Özellikle zengin kişilerin kendilerini bilmeleri için söylenmiştir.
Gerçekte ise bu Ali İmran suresindeki bir ayete dayanır.
Şöyle de ayette;
“Resulüm de ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.”
İşte Osmanlı döneminde padişahlar “mülk” kelimesini aynı zamanda “devlet” olarak da tanımlayarak şöyle yorumlamıştır;
“Mülk Allah’ındır ve her şeyi, O’nun adına yer yüzündeki temsilcisi halife padişah yönetir. Zira Allah’ın sıfatlarından biri de Malik- ül Mülk’tür. Adalet mülkün (devletin) temelidir.”
Sonuç olarak “Mülk Allah’ındır” sözü tipik bir şeriatçı söylemdir.
KOMİK
Yapay zeka emeklileri resmederse
Artık bilgi çağını da aştık, yapay zeka dönemi yaşıyoruz.
Yapay zekanın yapamadığı yok.
Akıl ve mantık sınırlarımızı zorlayan yenilikler karşısında hem hayrete hem de dehşete düşmemek mümkün değil.
Ama şunu da bilelim, yapay zekanın işlemesi için verileri “şimdilik” normal zekalı insanlar yüklüyor.
Yani yapay zeka kendine verilmiş bilgiler arasında bir sörf yaparak ortaya inanılmaz şeyler koyuyor.
Sosyal medyada bir kullanıcı sadece “AKP iktidarının ve başkanının yüklediği verileri” kullanan bir yapay zeka programının Türkiye’deki emeklileri nasıl tasvir edebileceğini incelemiş.
Yapay zeka sadece Erdoğan’ın emeklilerle ilgili harika sözlerinden yola çıkarak “Türkiye’de emekliler nasıl yaşıyor?” sorusuna bu fotoğrafla yanıt vermiş.
Yapay zekaya ortaya çıkardığı bu fotoğraftan sonra gerçek bilgiler de yüklense ne olur acaba?
Muhtemelen yapay zeka bunun fotoğrafını yaratmak yerine kendi kendini yok eder herhalde.
NOSTALJİ
Biz var ya biz eskiden neler yapardık neler?
Fotoğrafı sosyal medyada gördüm.
Bir kullanıcı çok uzun yıllar önce evlerin vazgeçilmezi olan kuzine fotoğrafının üzerine bu aracın çeşitli fonksiyonlarını yazmış.
Günümüzde her fonksiyon için ayrı bir alet kullanıyoruz.
Ama dedelerimizin ninelerimizin kullandığı bu kuzineler tek başına bunların hepsini yapabiliyordu.
Fotoğrafı inceleyin, haksız mıyım söyleyin.
ÇOK GÜLDÜM
Pazara üç fıkra
Bu hafta Yıldırım Tuna’dan üç fıkra geldi.
Gelin birlikte okuyalım;
Angaryaya cevap
Genç avukat kız yeni işe başladığı hukuk bürosuna ikinci sabah gelince masasının üzerinde bir daktilo
bulmuş, daktilonun üzerine birlikte çalıştığı daha kıdemli avukatların taktığı bir kağıt, kağıtta da
“Sekreterimiz ayrıldı, bürodaki mahkemelerle ve icra daireleri ile olan bütün yazışmalarda sizin
yardımlarınızı istiyoruz “ notu bulmuş.
Hemen aynı daktilo ile o notun altına alelacele bir mesaj yazıp çıkmış odadan “ T@bii men
Wemnune^ytle elixmd*n kelDiince yerdem edm@ya ç@leşerim”
Hediye saat
Bugün boşanmamak üzere direnen eşim annesinin evinden beni telefonla aradı, “Gönderdiğin
hediyeyi kargo şirketi şimdi getirdi” dedi, “Geçen haftaki kavgamızda az daha beni kazara
öldürecektin, sanırım bu onun özür dileme armağanı.”
Ben de “Hımm.. Belli ki daha açmamışsın” dedim.
“Evet açmadım, kutunun içinden tik tak diye sesler geliyor” dedi eşim “İçinde bir saat olduğuna kesin olarak eminim!”
Mecbur kalmasak
Kadının biri memleketinden ayrılıp başka bir ülkeye yerleşmiş, orada yaşamını idame ettirebilmek için de gazetede kendine uygun bulduğu bir iş ilanına müracaat etmiş, görüşme sırasında maaşını ve üstelik sigorta primlerinin maaşından kesileceğini öğrenince sinirlenip personel müdürüne itiraz etmiş.
“Böyle saçma sapan bir şey olur mu?.. Zaten kuş kadar maaş” demiş, “Son çalıştığım yerde beş ayrı işletmeden maaş alırdık. Sigortalarımız onlar tarafından ödendiği gibi, her bir kuruluştan yılda beşer ikramiye ve her birinin yönetim kurullarından huzur hakkı alıyorduk. Aile üyelerimize kadar yemek, yol, seyahat, sağlık hizmetleri ilaveten tıkır tıkır bize ödeniyordu. Makam otomobillerimiz de şoförüyle 24 saat kapıda beklerdi.”
Personel müdürü “Bizde öyle değil hanımefendi” demiş “Ama sormamı mazur görürseniz, böyle bir işi neden bıraktınız?”
Kadın sinirlenerek “Mecburen bıraktık herhalde” diye cevap vermiş ”Kardeşim bizim parti iktidardan düştü.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları