Mültecilerin Türkiye’den çıkması, diğer ülkelere girmesi anlamına gelmiyor
Can Ataklı; Oysa Türkiye’den geçen mülteciler savaştan kaçmıyor, kimi daha iyi yaşam koşulu bulacağını düşünüyor. Bu durumda sınırı aşanlar da adi suçlu olarak kabul ediliyor.
Bİ SORALIM BAKALIM
Suriye’de mücadele edilen terör örgütleri hangileri?
Erdoğan ısrarla tekrarlıyor.
Diyor ki, “Suriye’deki terör örgüleriyle mücadelemizi bitirmeden kimse geri gelmemizi beklemesin.”
Ardından da ekliyor; “Bugün İdlib’de olmazsak yarın Hatay’da savaşmak durumunda kalırız.” Buna göre tehlike büyük demektir. Bundan sonrası Hatay için gelecek. Oysa şu ana kadar bu bölgede Türkiye’den toprak talebinde bulunan olmamıştı.
Nasıl oldu da 10 yıllık Suriye iç savaşı, birden Türkiye’nin Hatay’ı da kaybetmesine yol açacak bir döneme evrildi?
Asıl bunun üzerinde durmak gerek. Çünkü iktidar bana göre Hatay konusunu da ortaya atarak başarısızlığı gizlemeye ve zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmaya çalışıyor.
ARA NOT: Sputnik isimli Rus ajansının ahmakça bir haberde Hatay’ı çalınan toprak olarak tanımlaması, ister istemez bu konuda yorumlara neden oldu belki ama bunu kimse aklına bile getiremez. O kadar da uzun boylu değil. Gelelim şu terörle mücadele konusuna.
Suriye’de hangi terör örgütleriyle mücadele ediyoruz?
Soruya cevap aramadan, Suriye’de hangi terör örgütleri olduğunu biliyor muyuz ona bakalım. Şu anda adeta bir savaşın içinde olduğumuz İdlib ve çevresinde Usame Bin Ladin’le bildiğimiz, 11 Eylül’ün mimari El Kaide örgütünün türevleri var. IŞİD, El Nusra, HTŞ bunların en bilinenleri.
İki yıl öncesine kadar Afrin’de PKK’nın olduğu ileri sürülüyordu ama Zeytin Dalı Operasyonu ile PKK bu bölgeden uzaklaştırıldı. Kalan varsa da güçleri ve etkili olma şansları yok.
Fırat’ın doğusunda ise Amerika ile birlikte hareket eden PYD var. Bölgedeki durum bu.
O halde şunu sormalıyız; Erdoğan’ın “mücadele ediyoruz ve bunu bitirmeden dönmeyiz” dediği terör örgütleri hangileri?
Daha kestirme soru ile Türkiye bu bölgede hangi terör örgütleriyle mücadele halinde? Örneğin IŞİD hedefimizde mi? El Nusra ile ciddi bir mücadele var mı? HTŞ’lilerle kim nasıl mücadele ediyor?
Bunları bilmiyoruz.
Ancak şunu biliyoruz; Birleşmiş Milletler’deki temsilcimiz dahil iktidarın tüm sözcüleri, rejim dedikleri Suriye askeri ile çatışmaların sürdüğünü açıklıyorlar.
Bu durumda saray iktidarı terör örgütü olarak Suriye’nin resmi güçlerini mi kastediyorlar acaba? Bunu anlamak güç.
Ama Birleşmiş Milletler Temsilcimiz Feridun Sinirlioğlu’nun dünyaya ilan ettiğine göre, artık terörle mücadeleden Suriye ile savaşa geçmiş görünüyoruz.
Sinirlioğlu ‘’Şunu herkesin net bir şekilde anlaması gerek; askerlerimiz İdlib’deki sivillerin hayatlarını kurtarmak için kendi hayatlarını feda etti” sözleriyle, terör örgütlerini bir kenara koyduğumuzu ve artık hedefimizde sadece Esad rejiminin olduğunu ilan etmiş oldu.
BUNU YAZMAK GEREK
Cinliğin bedelini yine bu ülkenin vatandaşı ödeyecek
İktidarın İdlib öfkesiyle mültecilere “sınırları açması”, hiç de akıllıca olmayan çok “cin” bir operasyon aslında. Kısa sürede popülizm açısından büyük başarı sağlanmış gibi görünecek, ancak sonunun hiç de iyi olmayacağını söylemeliyiz. Sarayın stratejisi ve beklentisi şu; “On binlerce mülteci Yunanistan, Bulgaristan sınırlarına dayanacak. Yine on binlerce kişi ilkel botlara, feci teknelere tepe tepe doluşarak denize açılacak. Sınırlara yığılanlar Yunanistan ve Bulgaristan’a sokulmayacak, sınırda kargaşa yaşanacak, zaman zaman Yunan ve Bulgar güvenlik kuvvetleri sınırı geçmeye kalkan mültecilere karşı şiddet kullanacak. Denize açılanlara ise Ege ve Akdeniz’de askeri kuvvetler, sahil güvenlik tekneleri engel olacak. Bunlar geri dönmeyecek, bazıları batacak, minicik bebekler dahil pek çok kişi boğularak ölecek. Bu durumda “İki yüzlü Avrupa, bunlar kendilerine medeni diyorlar ama hiçbirinde vicdan yok, hepsi riyakar” propagandası yapılacak. (Şu anda bunlar aynen ve yoğun biçimde yaşanıyor.) Sanılıyor ki bu tutum dünya ülkelerini panikletecek, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm ülkeler utanacak, Türkiye’ye yardıma koşacak. Hiç de böyle olmayacak. Tüm dünya Türkiye’ye karşı birleşecek, Türkiye’nin kendi çıkarı için milyonlarca insanın hayatı üzerinden dünya ülkeleri ile pazarlık yapmaya kalktığını söyleyecekler.Sonuçta kimin haklı olduğu önemli değil, kimin daha güçlü olduğu önemli.
BUNU YAZMAK GEREK
Mültecilerin Türkiye’den çıkması, diğer ülkelere girmesi anlamına gelmiyor
Önce İçişleri Bakanı sonra da sarayın sözcüsü sınırlarımızdan çıkan mülteci sayısını açıkladı.
Bu rakam şu an itibarıyla 70 binin üzerinde.
Açıklamalarda bu sayıda mültecinin “Türkiye sınırını terk ettiği” belirtiliyor.
Ancak cümlenin sonu “Yunanistan’a girdiler. Bulgaristan’a geçtiler” biçiminde değil.
Söylenen Türkiye sınırından çıktıkları. Türkiye sınırından çıkmak yetmiyor. Diğer ülkelere de girilmesi gerek.
Ama sınırdan gelen haberlere göre, Türkiye sınırını geçen ama diğer ülkelere giremeyen binlerce kişi var.
Sınır kapılarının olduğu yerlerde ülkeler arasında tampon bölgeler vardır. Yani örneğin Kapıkule’den çıktığınız an Bulgaristan’a girmiyorsunuz. Arada bir bölgeyi geçtikten sonra Bulgar sınır kapısına varıyorsunuz.
Şu anda Yunanistan ve Bulgaristan sınırında böyle bekleyen çok sayıda insan var.
Lastik botlarla adalara çıkan ya da Meriç Nehri’ni aşarak diğer ülkelere geçenlerin büyük bölümü ise tutuklanıyor.
Bu kişiler için mülteci uygulaması yapılmıyor, ülkeye yasa dışı girmek suçundan tutuklanıyorlar. Çünkü Yunanistan ya da Bulgaristan, Türkiye’den gelenleri mülteci olarak kabul etmiyor.
Uluslararası kurallara göre, ülkeler savaştan kaçan insanları kabul etmek zorunda.
Oysa Türkiye’den geçen mülteciler savaştan kaçmıyor, kimi daha iyi yaşam koşulu bulacağını düşünüyor. Bu durumda sınırı aşanlar da adi suçlu olarak kabul ediliyor.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Şu tam destek dediklerini de net şekilde görmek istiyoruz
Yandaş yalaka medya, kısa bir süre öncesine kadar söylediklerini unuttu ve başta Amerika olmak üzere NATO ve Avrupa güzellemelerine başladı. “Dünya beşten büyüktür” diyerek Birleşmiş Milletler’e bile ayar verenler, şimdi “Yaşasın; Birleşmiş Milletler, Rusya’yı kınadı” diye bayram ediyor.
“NATO Türkiye’nin yanında” başlıkları atarak sevinçlerini dile getiriyorlar.
Amerika’nın “Türkiye ile iş birliği içindeyiz” açıklaması, Trump’tan övücü sözler gelmesi yandaşları mest etmiş durumda.
Peki, gerçek durum ne?
Örneğin NATO’nun söz ettiği destek ne demek?
Biraz dikkatli okuyunca NATO Genel Sekreteri’nin “Türkiye’nin sınırlarına bir saldırı olması halinde” şartını koyduğunu görüyoruz. Demek ki Suriye sorunu konusunda ancak Türkiye bir fiili saldırıya uğrarsa NATO, 5’inci madde gereği devreye girebilir.
Oysa bir savaş varsa bu bizim topraklarımızda değil, Suriye topraklarında yaşanıyor. Türk askeri Türkiye sınırı içinde değil, Suriye’de saldırıya uğruyor.
Amerika’nın iş birliği de muğlak.
Kimi yetkililer “askeri destek” dese de ne Beyaz Saray ne Pentagon buna yanaşmıyor.
O halde ne anlamışım Amerikan desteğinden?
Avrupa Birliği’nin destek çağrısı da eften püften aslında.
Sonuçta Avrupa’nın kılını kıpırdatmayacağı ama “barış görüşmeleri yapalım, Paris’te bir konferans düzenleyelim, tarafları itidale çağırıyoruz” diyeceği çok açık.
ÇOK GÜLDÜM
Dış güçler masalı da çöktü
AKP iktidarı her başarısızlığını “dış güçler, Türkiye düşmanları, karanlık güçler” gibi ne olduğu belirsiz ama cahil kitlede etki yaratan sloganlarla algı oluşturuyor ve başarısızlıktan sıyrılmaya çalışıyor.
Dolar mı yükseliyor, sorumlusu belli.
Dış güçler.
Peki kim bu dış güçler?
Fark etmez.
Bir gün Amerika, bir gün Avrupa, bir gün Birleşmiş Milletler.
İçerde “Geziciler, FETÖ’cüler, Cehape zihniyeti”
Ekonomi kötüye mi gidiyor?
Sorumlular aynı.
Aslında isim bile kullanmıyorlar da biz anlıyoruz.
Şimdi bunların hepsi unutuldu.
Ya da bir kenara bırakıldı.
Düne kadar “gizli dış güç” Amerika, bir anda “İdlib’te iş birliği yaptığımız büyük müttefik” oluverdi.
Düne kadar “Çıkarız haaaa” diye tehdit edilen diğer dış güç NATO, “Bize destek olacak” alkışlarıyla karşılanıyor.
Avrupa Birliği aslında canımız ciğerimiz.
Almanya zaten ikinci vatan gibi değil mi milyonlarca gurbetçi için?
Fransa’da aslında Macron fena adam değil ama Yunanistan bozuyor ahlakını.
Ne iç, ne dış politikada hiçbir ilkesi olmayan, kibirle ve cahil cesaretiyle ülkeye yönetmeye kalkanların maskesi işte bu kadar çabuk düşüyor kötü bir olay sonunda.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları