Can Ataklı; Musul Kerkük bölgesinden çıkarılan petrolün bir bölümü Türkiye üzerinden dünyaya pazarlanıyor.
Henüz bayrak indirme şokunu atlatmadan çok önemli bir soruna daha kavuştuk. Üstelik bu öyle bir sorun ki, yakın bir gelecekte Güneydoğu bölgemizi de ateş içine atacak bir savaş ortamı bile doğabilir.
El Kaide’nin besleyip büyüttüğü IŞİD adlı aşırı dinci, şeriatçı bir örgüt Türkmenler’in de yoğun biçimde yaşadığı Musul bölgesini dünden itibaren işgal etmeye başladı.
IŞİD militanlarının Musul’da her önemli noktayı ele geçirdiği gibi Türk konsolosluğunu da işgal ettiği konsoloslukta çalışan bazı kişileri de rehin aldığı bildiriliyor.
Ayrıca bu bölgeye sevkiyat yapan kamyon şoförlerimiz de bu örgütün elinde tutuluyor.
İşgal biliniyor muydu?Tabii burada sorulması gereken noktalar var. Musul konsolosluğu tehlike görüldüğü halde neden boşaltılmadı? Yoksa işgal tamamen bir senaryo mu? Bundan Türk dışişlerinin, MİT’in zaten haberi var mıydı? Dışişleri Bakanı Davutoğlu dün konsolosluktaki herkesin güvende olduğunu söylemesine rağmen bugün nasıl oldu da konsolosluk işgal edildi 48 kişi rehin alınıp bilinmeyen bir yere götürüldü.?
Bu sohbetimizde bu sorulara da cevap aramaya çalışacağım ve başka yerlerde pek duymayacağınız bazı analizler yapacağım, bu nedenle bundan sonra söyleyeceklerimi daha dikkatli dinlemenizi rica edeceğim.
IŞİD; El Kaide’nin türeviÖncelikle nedir bu IŞİD. Irak Şam İslam Devleti’nin kısaltması. Irak’taki dinci yapılanma sırasında El Kaide’nin bu ülkedeki kolu olarak biliniyordu.
Ancak radikal İslam örgütlerini iyi bilenlerin verdiği bilgiye göre IŞİD sadece Iraklılardan ve Suriye’lerden oluşmuyor. Hatta tam tersine IŞİD büyük çoğunluğu yabancı ülkelerden gelen dinci milislerin hakimiyetinde.
Yani millik vasfı olmadığı gibi bölgesel de değil.
IŞİD’i yaptıkları kanlı eylemlerle, kafa kesmeler, kalp sökmeler, taşlayarak öldürmelerle tanıyoruz.
Herhalde bu tür vahşet eylemlerinin insanlıkla ilgisi olmadığı gibi temizliğin ve saflığın sembolü olan İslam dini ile de uzaktan yakından bir ilgisi olamaz.
Ancak ne yazık ki El Kaide türevi bu örgütler yarattıkları vahşetle dünyaya kan kusturuyorlar.
Türkmenler’in durumuŞimdi Türkiye de telaşta. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi bu dinci milislerin işgal ettiği Musul’da çok sayıda Türkmen yaşıyor. Yani bizimle ilintisi var. Orada yaşayan ve bir vahşete kurban gitmeleri muhtemel yüz binlerce insanın sorumluluğu da dolaylı yoldan da olsa bize ait.
Türkiye’yi yakından ilgilendiren diğer husus ise petrol. AKP hükümeti Barzani’yi Türkiye’de onur konuğu olarak ağırladıktan sonra Kürt bölgesinin hakimiyetindeki petrol yataklarından yararlanmaya başlamıştı.
Bu direk Kürt petrolü almak olarak değildi. Kürtler Irak hükümetine rağmen çıkardıkları petrolü dünyaya satacak bir yol bulamıyorlar. Türkiye burada devreye girdi. Musul Kerkük bölgesinden çıkarılan petrolün bir bölümü Türkiye üzerinden dünyaya pazarlanıyor. Bunun bize elbette hatırı sayılır bir katkısı olacaktır bunu inkâr edemeyiz. Gerçi şu anda Kürt petrolü ile dolu tankerler dünyada müşteri arıyorlar ama olsun, nasıl olsa bir alan çıkacaktır.
Amerika rahatsız olsa daGerçi Türkiye’nin sadece Kürtler’le anlaşarak böyle bir operasyona soyunması başta Amerika olmak üzere bölgede etkin olmaya çalışan dünya süper güçlerini rahatsız ediyor ama sonuçta petrolü yine kontrol edebildikleri için Türkiye’nin üzerine çok fazla gelmiyorlar.
Şimdi bundan sonra önemli olan Türkiye’nin ne yapacağıdır.
Aslına bakarsanız sevgili izleyiciler, açıkçası Musul’un işgalini yüreğim ağzımda izliyorum. Çünkü ortada zaten bir sıcak çatışma olasılığı var. Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken Erdoğan’ın Türkiye’yi böyle bir maceraya sürüklemesi ve bundan bir “savaş kahramanlığı çıkarması” tehlikesi var.
Sonuçta bu öyle bir savaş olur ki, toprak yitirme gibi bir tehlike yok. Herhalde askeri güç olarak hem asker sayısı, hem silah ve mühimmat açısından da Musul’u işgal eden IŞİD milislerinden çok daha üstünüz.
Seçkin birlik operasyon yapabilirKısacası sıcak bir çatışma durumunda Türkiye’nin başarısız olması söz konusu değildir. Tabii çatışma dediğim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Musul’a gitmesi demek değildir. Türkiye’nin çok iyi yetişmiş savaşçı kadroları var. Karşınızda ise sayıları 3 bini biraz geçen silahlı bir örgüt var. Seçkin bir birlik helikopterlerle Musul’a iner, öncelikle Türk konsolosluğunda rehin tutulanları kurtarır, başarabilirse kamyon şoförlerini güven altına alır ve döner.
Ama asıl sorulması gereken bunun bir danışıklı dövüş olup olmadığıdır.
Türkiye Musul’a inip göstermelik bir operasyonla rehin tutulan konsolosluk personelini kurtarır bunu yaptıktan sonra Musul ve Kerkük’ün IŞİD kontrolünde kalmasını sağlayacak alt yapıyı da hazırlar. IŞİD bir süre sonra bölgede özerk bir yönetim kurar ve Türkiye’ye bağlı olduğunu ilan eder.
Kuzey Irak’taki Kürtlerle Güneydoğu’da özerlik isteyen Kürtler de durumdan yararlanıp kendi yönetimlerini kurarlar ve Türkiye’ye bağlı olduklarını açıklarlar.
Önemli olan petrolün güvenliğiDiyeceksiniz ki bütün bunların olmasına dünya güçleri izin verir mi, göz göre göre petrol bölgelerinin Türkiye’nin hakimiyetine geçmesine razı gelirler mi?
Orası başka. Artık dünyanın süper güçleri enerji alanlarını kendi askerleriyle ve milyarlarca dolar harcayarak koruma yerine, bu kaynakların güven altında olmasını tercih ediyorlar. Türkiye bu güvenceyi verdikten sonra o petrollerin üzerine ha Irak’lılar oturmuş, ha Kürtler, ha Türkiye. Önemli olan enerji alanları güvenli mi değil mi? Üstelik enerjideki aslan payı da onların olduktan sonra daha ne isteyecekler ki? Yeter ki o bölgede egemen olacak güçler, süper güçlerin canını sıkacak biçimde pay istemeye kalkmasın, ikide bir sorun çıkarmasın.
Ayrıca bütün senaryoyu bir kenara bırakın, Musul’daki fiili duruma Türkiye’nin konsolosluktaki rehineleri kurtarma amacıyla müdahale etmesi bile kısa sürede Erdoğan’ın çok işine yarayacak bir gelişmedir. İşte bu noktada Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı hesapları devreye giriyor.
Aşırı milliyetçi söylemNitekim iki gündür sürdürdüğü “bayrak kavgası” ile milliyetçi kesimleri etkilemeye çalıştığı gerçeğine dikkatinizi çekerim. Sevgili izleyiciler, Erdoğan dün bayrak konusunda bugüne kadar olmadığı kadar milliyetçi bir tutum takındığı sıralarda IŞİD milisleri Musul’a giriş yapmışlardı. Yani başbakan Musul’daki durumu biliyordu grup konuşmasını yaparken. Ama yine dikkatinizi çekerim, bu konuşmasında Musul’a hiç değinmedi, ondan hiç söz etmedi.
Sadece “bayrak” dedi bayrağı indirenin neden indirilmediğini sorguladı, milliyetçi duyguları şaha çıkaran öfkeli bir ifade kullandı.
Bayrak olayı nedeniyle duyguların zaten en tepeye çıktığı bir anda Musul’da, soydaşlarımızın yaşadığı drama müdahale edilmesi hiç kuşkunuz olmasın alkışlarla karşılanacaktır.
Bu açıdan bakınca Musul’daki fiili durumun Türkiye tarafından organize edildiğini bile söyleyebiliriz.
Bunu niye bu kadar rahat söyleyebiliyorum biliyor musunuz? Çünkü İŞID örgütünün bölgede palazlanmasının sorumlusu Türkiye.
Yanlış Suriye politikasıSuriye’de iç savaş başladıktan sonra Türkiye bütün stratejisini Esad’ın yıkılmasına bağladı. Erdoğan ve kurmayları Esad’ın tıpkı Tunus, Mısır, Libya liderleri gibi kısa sürede devrileceğini tahmin etti. Hem Amerika’nın gözüne girmek hem de bu sayede bölgede daha etkin konuma geçebileceğini düşünerek gözü kara biçimde Esad aleyhtarlığı yapmaya başladı.
Ancak hesaplar tutmadı. Esad direndiği gibi daha önce Esad’a karşı olan bazı İslam ülkeleri tavır değişikliğine gitti. Türkiye yalnız kaldı.
Bütün stratejiyi Esad’ın gitmesine bağlamak çok yanlış politikaydı ve ondan sonra daha da yanlış adımlar atıldı. Amerika’nın Ortadoğu dengeleri nedeniyle Suriye’ye askeri bir müdahale yapmayacağı anlaşılınca, planları alt üst olan AKP iktidarı Esad’a muhalif kesimlere silah ve mühimmat desteği vermeye başladı.
10 bin El Kaide militanı getirildiAncak bu yetmiyordu. Muhalif güçler Esad askerleriyle baş edemiyordu.Bunun üzerine Afganistan’dan, Pakistan’dan, Libya’dan on binin üzerinde El Kaide militanı Türk Hava Yolları uçakları da kullanılarak çeşitli yollardan Suriye sınırına getirildi.
Bunların Türkiye’de konuşlanmasına izin verildiği gibi lojistik destekleri de sağlandı.
Türkiye’de kalan, yiyip içen, silahlanan ve hatta askeri eğitim bile gören El Kaide militanları Suriye tarafına geçip Esad’a karşı savaştılar. Yaralanan, yorulan tekrar Türkiye’ye döndü, tedavisi biten yine cepheye gönderildi.
Başbakan’ın “bunlar casus, bunlar vatan haini” diye çok öfkelendiği MİT TIR’ları operasyonlarını hatırlayın. Bir keresinde Suriye’ye giden roketatar başlıkları bulunmuştu. Daha sonraki operasyonlarda ise MİT bütün gücünü kullanarak kamyonların aranmasını engellemişti.
İşte o TIR’larda Esad’a karşı savaşan inci milislere silah gönderildiği iddia edilmişti. TIR’lar açılamadığı için içinde ne var öğrenememiştik ama hani bir bakanın söylediği gibi sağır sultan bile TIR’ların silah taşıdığını biliyor ki o da ayrı mesele.
Çamurdan başarıyla çıkmaSonuçta AKP iktidarı yanlış Suriye politikasıyla çamura saplandı. Şimdi bu çamurdan bir başka başarıyla çıkma planları yapılıyor gibi geliyor bana.
Sevgili izleyiciler, Suriye’de ve Irak’ta olup bitenleri duyarlı biçimde izleyen bazılarınız “İyi ama, IŞİD son zamanlarda Esad güçleriyle işbirliği yapmıyor mu, Esad’a karşı savaşan El Nusra ile de çatışmıyor mu, bu nasıl iş” diye sorabilirler.
Bakın, bu bölgeye El Kaide militanlarının Türkiye tarafından getirildiği, beslenip desteklendiği gerçeğini ortadan kaldırmaz bu bir. İkincisi o bölgeye gelenler “Esad’ı devirelim, Özgür Suriye Ordusu özgür bir Suriye devleti kursun” amacıyla gelmediler ki.
El Kaide ve türevlerinin asıl amacı, ulusa dayanan, özgür, bağımsız ve demokratik bir devlet kurmak değil, ümmet anlayışını temel alan bir şeriat yapısı kurmak istiyor. Bu nedenle bölgeye gelen yabancı dinci militanlar bunu başarabileceklerini inandıkları her yerde kendi gerçeklerine döneceklerdir ki nitekim Musul’da yaşanan da budur.
Musul ve çevresinde bu başarılırsa, arkasından Suriye’de de benzer bir yapının oluşturulması için başka ittifaklar kurulacaktır bundan hiç kuşkunuz olmasın.
PKK olayı ile bağlantılıŞimdi sevgili izleyiciler, gelelim, sizlere hafta başından beri Güneydoğu ile ilgili anlattıklarıma. İki gündür ısrarla “AKP iktidarı bir Kürt açılımı ile Kürt kimliği, Kürt hakları, eşit vatandaşlık gibi sonuçları hedeflemiyor, asıl amaç PKK’yı tasfiye etmek, bölge halkının tamamına yakınının oylarını kendine çekmek istiyor” diyorum.
PKK’nın da bu oyuna geldiğini; şiddeti artırdığını, işi bayrak indirmeye kadar vardırdığını, bunun da sabırları taşırabileceğini, iktidarın bölgede büyük bir terörle mücadele eylemi başlatabileceğini, bunun elbette kanlı olacağını ama PKK’nın da tasfiye edileceğini anlatmaya çalışıyorum.
Hatta bu oyunu sadece İmralı’daki terör liderinin fark ettiğini ve bu konuda örgütünü uyardığını söylüyorum.
Açılımın sonunda bölgede kendi içinde şeriat kuralları ile yönetilen bir özerk bölgenin oluşabileceğini, Suriye’de kurulacak benzer yapıların da Türkiye’ye bağlanmak isteyebileceğini ve Türkiye’nin de yeni bir anayasa ile başkanlık ve federatif yapıya geçebileceğini Anadolu’yu şeriatla yönetilen özerk bölgelerle çevreleyebileceğini dilim döndüğünce anlatmaya çabalıyorum.
İşte, bütün bunların arasından, o ana kadar aklımıza gelmeyen bir Musul olayı da çıkıverdi.
Parçaları birleştirdiğimde ortaya bu iktidarın Türkiye’yi bir maceraya, ardından da uçuruma sürüklediği bir plan çıkıyor.
AKP iktidarı hem yerinde kalmak, hem gücünü artırmak, hem Türkiye Cumhuriyeti Devletini, kuruluş ilke ve devrimlerini tamamen ortadan kaldırmak, Türkiye’yi bir tür din devletine çevirmek için gözü kara bir eyleme hazırlanıyor.
Can Ataklı - Ulusal Kanal Yorum 11 Haziran 2014