loading
close
SON DAKİKALAR

Müzekart’ı olandan 20 lira para kazanmasınız olmaz mı?

Can Ataklı
Tarih: 30.06.2024
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Yaşamdaki soruların pek çoğunun tek bir cevabı yoktur... Öğrenci kim miydi? Niels David Bohr.. Nobel ödüllü Danimarkalı fizikçi.

ACAİP YAZILAR

Kim demiş “doğru tektir” diye

Çok kullandığımız sözlerdendir, “Akın yolu birdir” cümlesi.

Genellikle “rakip de olsa” aynı görüş bildirildiğinde kullanılır.

Çoğu kişi bunu “Doğru tektir tabii” diye algılar.

Oysa doğru gerçekten bir tane midir?

Farklı yerlerden bakarsanız, farklı yöntemler kullanırsanız doğru bırakın birden fazla olmayı, çok sayıda da olabilir.

Aşağıdaki öykü aslında yeni değil.

Ancak ne zaman okusam aynı keyfi alıyorum.

Bu nedenle size de sunmak istedim.

Öykünün kahramanının adını son cümlede göreceksiniz;

Başlayalım o zaman;

1964 yılında ABD’de bir öğretmen dergisinde Alexander Calandra imzalı bir yazı yayımlanır:

Bir fizik hocası ile öğrencisi sınav sorusuna verilen cevap hakkında anlaşmazlığa düşerler ve tecrübeli öğretmen Calandra’nın hakemliğine başvururlar.

Soru şöyledir:

“Bir binanın yüksekliğini bir barometrenin yardımı ile nasıl bulursunuz?”

Öğrenci de bu soruya cevaben “Barometreye bir ip bağlar, binanın çatısından aşağı sarkıtır ve barometrenin yere değdiği noktada ipi ölçerim” yazar.

Tabii ki öğretmenin beklediği yanıt bu olmasa da binanın yüksekliğinin bu yöntemle ölçülebilirliği de ortadadır.

Calandra tartışmayı uzatmamak için öğrenciden hemen o anda bu soruyu başka bir yanıt ile cevaplamasını ister.

Öğrenci bu kez:

“Ama bir tek yanıt yok ki, pek çok yöntem var” diye cevap verir.

Calandra “Peki” der. “Düşünebildiğin kadar yanıt ver o zaman. Ama mümkünse cevapların en az birinden fizik çalışmış olduğunu anlayalım.”

Öğrencinin ilk cevabı şöyle olur: “Barometreyi çatıdan aşağı bırakırsınız ve bir kronometre ile kaç salisede yere çarptığını hesaplayıp x=1/2 x g x t2 formülü ile yüksekliği bulursunuz.”

Beklenen cevap bu olmasa da cevap fizik bilgisi içermektedir.

Öğrenci cevaplarını sıralamayı sürdürür: “Güneşli bir günde barometreyi dik tutup gölgesini ölçersiniz ve sonra da binanın gölgesini ölçüp orantıyı barometrenin yüksekliği ile çarparsınız.”

Bu cevap da doğrudur.

Öğrencinin üçüncü cevabı da şu olur: “Merdivenleri çıkarken duvar boyunca barometrenin yüksekliğini defalarca işaretleyerek çıkar ve işaret sayısı ile barometrenin yüksekliğini çarparsınız.”

Bu da doğrudur elbette ama dördüncü cevap öğretmenlerin küçük dillerini yutmalarına neden olur.

Çünkü yanıttan, öğrencinin fiziği çok iyi bildiği anlaşılmaktadır.

“Küçük bir ipe bağladığınız barometreyi önce yerde sonra da çatıda sallar; ipin uzunluğu ve sallanma periyodları arasındaki farklarla Newton’un g katsayısını hesaplar iki g katsayısı arasındaki farktan, binanın yüksekliğini hesaplayabileceğiniz oranı bulursunuz.”

Söylenecek bir şey kalmamıştır. Öğrencinin sınıfı geçtiği açıktır.

Öğrenci yarattığı etki ile gülümser ve der ki: “Ama bence yapılacak en doğru şey; kapıcıya gidip barometreyi hediye edip karşılığında binanın yüksekliğini söylemesini istemekten ibarettir...”

Hep beraber gülmeye başladılar.

Calandra hayranlıkla sorar öğrenciye:

“Peki, öğretmeninin senden beklediği cevabı da biliyor musun?”

Öğrenci alaylı bakışlarla cevap verir: “Evet, çatıda ve yerde hava basıncını ölçerek, aradaki farktan hesaplamamız gerekiyor yazmamı bekliyordu.”

Calandra merakla şu soruyu sorar: “Peki madem istenilen cevabı biliyordun, neden yazmadın? “

Öğrenci omuzlarını silkerek şöyle der: “Çünkü dar kafalılıktan bıktım...”

Yaşamı tek bilinmeyenli bir denklem gibi ele almak, altı boş kulağa hoş sloganlarla konuşup, zamana göre kendini geliştirmeyen, saplantı slogan hükümlere göre yaşamak ve mevzi alıp dayatmaya çalışmak kolaycılığı hiç kimseyi ve de toplumları bir yere götürmez.

Yaşamdaki soruların pek çoğunun tek bir cevabı yoktur...

Öğrenci kim miydi?

Niels David Bohr..

Nobel ödüllü Danimarkalı fizikçi...

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Müzekart’ı olandan 20 lira para kazanmasınız olmaz mı?

Beylerbeyi Sarayı’nın çok güzel bir bahçesi vardır.

Sarayı gezmeye gelenler bu bahçeden yararlanabilir. Bir de sadece bahçeye girip orada oturmak, kafeteryasından yararlanmak isteyenlerden, sadece bahçe için ayrı bir giriş parası alınır. Yani bahçeye giren saraya giremez.

Müzekart’ı olanlar ise bahçeye ücretsiz girerdi.

Bu Müzekart’ta garip bir uygulama var. Müzekart sahipleri bir müzeye yılda ancak iki kez gidebiliyor.

Yani örneğin Kuşadası’nda oturuyorsunuz... Müzekart’ınız var, geleniniz gideniniz oluyor. Onları Efes Harabeleri’ne götürürseniz bir yıl içinde ancak 2 kez Müzekart’ınızı kullanabiliyorsunuz.

Açıkçası saçma bir uygulama. Sadece misafir götürmek için değil, bir kişi çok beğendiği bir müzeyi ya da oradaki bir objeyi görebilmek için her ay aynı müzeye gidebilir, bu engel niye?

Beylerbeyi Sarayı’nda daha da saçma bir karar alınmış.

Müzekart sahipleri bahçeye girerken de kartını gösterip girebiliyordu.

Şimdi aynı kural burada da uygulanmaya başlamış.

Müzekart’ınız varsa bir yıl içinde iki kere bahçeye ücretsiz girebiliyorsunuz.

Yoksa 20 lira ödeyeceksiniz.

Milli Saraylar Müdürlüğü muhtemelen sadece birkaç kişinin kullandığı Müzekart sahiplerinin 20 lirasına mı muhtaç kaldı Allah Aşkına?

Fotoğraflı fıkra

Pazar günlerinin değişmez fıkra yazarı Yıldırım Tuna’ya nazire yapalım biraz.

Fıkralar hep yazılı olacak değil ya.

Bu da fotoğraflı fıkra.

Bu pazara için 3 fıkramız var

Bu hafta Yıldırım Tuna üç güzel fıkra yollamış. Haydi gelin birlikte okuyalım;

Çiftçiye denetim

Durduramadığı harcamalara para bulmaya çalışmaktan bunalan Maliye, bütün vergi müfettişlerini sıkıştırıp “Mutlaka para bulun..!” diye denetimlere göndermiş..
Bu müfettişlerden biri de, bir çiftliği denetlemeye gelmiş. Zaten her gün gelen gübre ve mazot zamlarından bunalan çiftçi, “Tamam ama sakın şu çitin arkasına geçmeyin” diye uyarmış müfettişi.
“Nasıl?” diye sinirlenmiş Müfettiş: “Bak..!” demiş dişlerini sıkarak, “Elimdeki bu kapı gibi yazı her yeri ve her şeyi istediğim gibi denetleyebileceğime dair Bakanlık emri... Anladın mı?” 
Canı sıkkın, nazikçe başını sallayan çiftçi işine döndükten yarım saat sonra çitin arkasında, önde üstü başı paramparça “İMDAATT!” diye bağıran müfettiş, arkasında da çiftçinin dev gibi ödüllü boğası koşmakta. Çiftçi onlara şöyle bir bakmış “Belgeni göstersene ona!” diye bağırmış. “Bakanlıktan aldığın, demin burnuma soktuğun kapı gibi o belgeni..!”

Maliye

Vergi denetim uzmanları, aldıkları ihbarlar üzerine, bir sokakta yan yana üç iş yerinin defterlerini gözden geçirme kararı almış ve patronlarına “Yarın geliyoruz” diye yazılı tebliğ etmişler.
O gece üç patron mahalledeki barda oturmuşlar, efkar içinde kafa çekiyorlar.
Birisi “Denetçiler becerecek beni...” demiş, “Göreceksiniz acayip becerecekler...”
“Asıl siz göreceksiniz, bana nasıl kökleyeceklerini!” demiş öteki..
“Bırakın beyler” diye lafa karışmış üçüncü... “Denetçiler bana öyle bir geçirecekler ki, duvarlardan feryadımı duyarsınız artık.”
Tam o sırada yanı başlarında hayretler içerisinde ağzı açık onları dinleyen, mahallenin evde kalmış orta yaşlı teyzesini fark etmişler.
Merhaba, nasılsınız bugün teyzeciğim?” demiş birisi,
 “İyiyim de...” diye cevap vermiş kadın. Sonra utana sıkıla sormuş: “Aranızdan biri bana yol gösterse çocuklar.  Acaba ben de nasıl denetlenebilirim?”

İzahı bu

Delikanlı doktora gitmiş. “Testlerinizi inceledim” demiş doktor, “Kız arkadaşınız hamile.”
“İmkansız doktor?”
 diye yerinden sıçramış delikanlı, “Çok iyi korunuyoruz? Olamaz!”
“Belki korunmaya çalışırken ufak bir hata.”
“Mümkün değil doktor?”
“Tamam o zaman, bak sana bir hikaye anlatayım”
 demiş doktor: “Adamın biri ormanda gezerken, karşısına vahşi bir kaplan çıkmış. Sonunun geldiğini anlayan adam, çaresizce elindeki şemsiyenin ucunu kaplana doğru uzatmış ve BAMM...! diye bağırmış. Kaplan anında cansız yere düşmüş...”
“Böyle şey olamaz”
 demiş delikanlı, “Kaplanı mutlaka başka biri vurmuş olmalı!”

Doktor müstehzi bir bakış attıktan sonra cevaplamış:

“Kesinlikle!”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları