O anayasaya ne yazacaksınız?
Can Ataklı yazdı, 11 maddenin hepsi de bildik. Yeni bir şey yok. “İyi niyet” girişiminden öte bir şey değil...
Meclis Başkanı Cemil Çiçek medya kuruluşlarının Ankara temsilcileri ile bir toplantı yaparak 11 maddelik bir “Teröre karşı ulusal mutabakat” çağrısı yayınladı.
11 maddenin hepsi de bildik. Yeni bir şey yok. “İyi niyet” girişiminden öte bir şey değil.
Zaten başkasını da beklemiyorum. Çünkü iktidar bu konuda ne yapacağını bilmiyor, konu sahipsiz, böyle olunca da çok üst makamlarda oturan ama yaptırım güçleri olmayan siyasetçiler halkı oyalamaktan başka çare bulamıyor.
“Çözüm çözüm” diye bağıranlar, çözüm için tek öneri bile getirmediğinden, vatandaş da üst makam sahiplerini dinleyip onları çalışıyor çaba harcıyor sanıyor.
Oysa her şey kandırmaca gibi.
Örneğin Cemil Çiçek hepsi binlerce kez söylenmiş önerilerini sıralarken yine “yeni anayasadan” söz ediyor.
Dilimizde tüy, kalemimizde mürekkep bitti ama yine sorayım:
“Yeni anayasada ne yazacaksınız?”
Temcit pilavı gibi sürekli “demokratik bir anayasa” söyleminin içi nasıl doldurulacak?
Ne yazılırsa bu anayasa daha demokratik, daha özgürlükçü ve daha hukuka uygun olacak?
Var mı bunu bilen?
PKK sözcülerine ve yandaşlara bakarsanız “özerk bölge” ile “Kürtçenin temel eğitimde kullanılması” eğer anayasaya girerse demokrasi yolunda çok büyük adım atmış olacağız.
Buna “tamam” diyelim.
Peki bu konuda iktidar partisinin görüşünü biliyor muyuz?
Eğer iktidar partisi daha demokratik bir anayasadan söz ederken, demokratik özerkliğin verilmesi gerektiğine inanıyorsa bunu niye söylemiyor?
Bugüne kadar hiçbir iktidar yetkilisinden “özerk bölgeyi kabul ediyoruz” açıklaması duymadık.
Ya da temel eğitimin Kürtçe de yapılabilmesi konusunda iktidarın net bir tavrına tanık olan var mı? Yok.
Çünkü AKP bu konuda tek söz söylemedi bugüne kadar.
Ama kimsenin karşı çıkamayacağı beylik “her partinin uzlaşması gerek” sözü dillerden hiç düşmüyor.
Elbette bu kadar önemli konularda bir anayasa yazılacaksa, bütün partilerin uzlaşması gerekir. Siz hiç olmazsa kendi tavrınızı, kendi görüşünüzü açıklayın, ne istediğinizi söyleyin.
Ortaya bir konu, bir fikir atılmazsa kim, nerede uzlaşacak?
Ama oyun belli.
Önce muhalefete söyletmek istiyorlar. Muhalefet “biz demokratik özerkliğe ve Kürtçenin temel eğitimde kullanılmasına varız” diyecek ki, iktidar da fikrini söyleyecek.
İktidar böyle de kendisini konunun muhatabı olarak kabul eden BDP farklı mı? Değil.
Onlar da en azından bir anayasa değişikliği teklifi bile hazırlamıyor, ne istediğini tam olarak söylemiyor.
Herkes kolay yola sapıyor; “Analar ağlamasın, bu savaş bitsin, halk barış istiyor.”
Hepsi kutsal sözler, ama anlamsız.
Siz bir tavır koymazsanız bir arpa boyu yol bile alamazsınız.
*****
YÖK Haliç Üniversitesi’ne denetçi gönderdi
Mütevelli Heyeti usulsüz oluştuğu ve istifalar nedeniyle çalışamaz durumda olduğu için sıkıntılı günler geçiren Haliç Üniversitesi YÖK tarafından mercek altına alındı. YÖK dün Haliç Üniversitesi’ne gönderdiği denetçilerle bir inceleme yaparak “yasal olarak nasıl bir yaptırım uygulanabileceğini” saptayacak.
Konu ayrıca Cumhurbaşkanlığı’na da sunuldu. Köşk de gerek görürse kendi açısından inceleme yapacak.
Haliç Üniversitesi’nin yaşadığı sıkıntı, üniversitenin kurucusu Bizim Lösemililer Vakfı Başkanı Prof. Dr. Gündüz Gedikoğlu’nun yolsuzlukla suçlanması ve yerine Prof. Dr. Sinan Artan’ın seçilmesiyle başlamıştı.
Mütevelli Heyeti Başkanlığı’na seçilen öğretim üyesi Artan, daha önce hakkında ileri sürülen bazı iddialar nedeniyle YÖK tarafından açığa alınmıştı.
Böylelikle üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapması mümkün olmayan bir kişinin Mütevelli Heyeti’ne başkan olması çok ilginç bir fiili durum yaratmıştı.
YÖK ilk kez karşılaştığı bu durumu yasal olarak çözememişti ama üniversitenin hizmetleri ve işleyişi durma noktasına gelmişti.
Bunun üzerine YÖK 9 Ağustos’ta “Haliç Üniversitesi’nin öğrenci kabul etme hakkını” durdurmuş ama bir kereliğe mahsus olmak üzere kararı uygulamaya koymamıştı.
Üniversite şu anda öğrenci kabul ediyor ama Nezvat Ayaz, Metin Aşık ve Filiz Saraç’ın istifa etmeleri nedeniyle Mütevelli Heyeti “yok” hükmünde. Bu nedenle de üniversitenin yeni öğretim yılına hazırlanmak üzere ihtiyaç duyduğu harcamalar yapılamadığı gibi üniversite çalışanları da maaşlarını düzenli alamıyor.
Üniversitenin kurucusu Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı’nın en kısa sürede yeniden bir seçim yaparak yeni Mütevelli Heyeti’ni oluşturacağı belirtiliyor.
Bu arada üniversitenin kurucusu Prof. Dr Gündüz Gedikoğlu’ndan da bir mektup aldım. Gedikoğlu hiçbir şekilde yolsuzluk nedeniyle görevinden alınmadığını, ancak girdiği seçimlerde kazanamadığını belirterek “hakkımda açılmış ne bir soruşturma ne de dava var” dedi.
Gedikoğlu Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı’nın başkanlığını ise sürdürdüğünü kaydetti.
Bu arada daha önceki yazılarım üzerine Haliç Üniversitesi Mütevelli Heyeti ve Yürütme Kurulu adına bazı gazetelere verilen yarım safya ilan da dikkat çekti.
Üniversite çalışanları ilan bedellerinin hangi fasıldan ödendiğini merak ettiklerini belirterek “Yok hükmündeki bir heyet 4 gazeteye ilan vermek için para bulurken çalışanların maaşlarının ödenememesi çok ilginç” yorumunda bulundular.
*****
Artık askerin bayramı da yok
İki gün sonra 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlayacağız. Geçen yıl kutlayamamıştık. Yastaydık.
Bu yıl kutlanacak ama artık 30 Ağustos askerin bayramı değil. Askerden bayram da alındı. Çünkü Anayasa’ya göre “Başkomutan” unvanını da taşıyan Cumhurbaşkanı, asker adına bayramı kutlayacak. Davetiyeler basılıp dağıtılmış.
Demokrasi ne güzel şey değil mi?
Asker belki bayram olarak sadece Harp Okulları’nın mezuniyetini kutlar.
Hani şu sembolik yoklamanın yapıldığı ve “Mustafa Kemal” dendiğinde bütün öğrencilerin “içimizde” diye haykırdığı tören.
Yine de çok sevinmesinler, bu yıl o da kaldırılır. Ne gerek var Atatürk için “içimizde” diye haykırmaya?
Bunlar statükocu dönemlerin âdeti... Artık değiştik, ileri demokrasiye geçtik.
*****
Suriye kamplarındaki rezalet ortaya çıktıkça yandaşlar saldırıyor
Ne zamandır Antakya’daki durumu yazıyorum. Sonunda gazetelerimiz ve televizyonlarımız bölgeye gittiler de durumun vahameti iyice ortaya çıktı.
Ama yapılan her haberi “hükümeti yıkmak” olarak algılayan ve canhıraş biçimde savunmaya geçen yandaşlar “kamplar rezaletini” de çarpıttı.
Neymiş, bu haberler “içimizdeki Esadçıların uydurmasıymış.”
Çünkü Hatay’da “Allahım verdikçe veriyor” türü bir vali var belli ki ve bu vali de “bölgemizde tek bir şikâyet bile olmamıştır” diye açıklama yapmış.
Şikâyet olmasına var da, demek ki kayda geçirilmiyor.
Yarın öbür gün bunun hesabını nasıl verecekler acaba?
*****
Yunanistan’da bir gazete “Nutuk eki” vermiş. Onlar Ata’yı hayatlarına “ekleme” derdindeyken biz her yerden “çıkarma” telaşındayız. (Gani Yıldız)
Vatan/Can Ataklı
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları