loading
close
SON DAKİKALAR

Okmeydanı'nda Terör Örgütü mü, Rant Çetesi mi var?

Can Ataklı
Tarih: 04.06.2014
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Okmeydanı’nda terör örgütleri mi var yoksa mahalleliyi kaçırtmak isteyen rantçılar mı?

Salı günleri liderlerin konuşma günü biliyorsunuz. Salı günleri özellikle Başbakan Erdoğan’ı daha dikkatli dinlemeye çalışıyorum.

Çünkü hala saf bir şekilde “Belki yarattığı gerilimi azaltmaya yönelik bir şeyler söyler” diye umuyorum. Ama nafile, Başbakan bırakın yumuşamayı gerilimi daha da artırıyor her seferinde.
Bugün de öyle yaptı. Garip bir şekilde yine kin ve nefret içeren sözler söyledi. Gizli korkusunu yine açığa vurdu tabii. Gezi direnişi ardından gelen 17 Aralık operasyonları Başbakan’ın ruh halini tamamen bozmuş durumda. Belli ki bunlar aklında hiç çıkmıyor ve sürekli yüksek perdeden bunları tekrarlayarak kendince moral bulmaya çalışıyor.

Mezardan geçerken ıslık çalmak

Oysa yaptığı mezarlık kenarından geçerken ıslık çalmak gibi. “Ben korkmuyorum, dik duruyorum” falan diyor ama devrilme paranoyası neredeyse iliklerine kadar işlemiş, bu nedenle satır aralarında sürekli falsolar veriyor.
Örneğin bugün yine Gezi olaylarına çattı. Birbiri ardına hiç de doğru olmayan şeyler söyledi. Örneğin “terör örgütlerinin önderliğinde yapılan Gezi eylemleri” dedi. Gezi direnişinin ne başında ne sonunda terör örgütleri hiç yoktu. Milyonlarca sıradan insan yapılan haksızlıklara, yaşam biçimine yönelik kaba saba müdahale ve dayatmalara, polisin vahşetine bir tepki olarak kendiliğinden meydanlara aktı.
Başbakan ise bu gerçeği görmezden gelip olayı üç beş teröristin marifeti olarak sunmak istiyor tam bir yıldır. Bu en azından oraya çoluğuyla çocuğuyla gelen, genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle milyonlarca insanı rencide etmektir.

Gezi’deki terör örgütleri

Peki, Gezi’de hiç mi terör örgütü yoktu. Vardı. Örneğin PKK vardı. Ama ilk günlerde açıklama yaptılar “Türkler’in ırkçı bir tavırla başlattığı gösterilerde yer almamız mümkün değildir” dediler.
Ama İmralı’daki terör örgütü lideri durumun farkındaydı. O Taksim’e akan milyonlarca insanın duygusunu kaldığı hapishaneden daha iyi okuyordu sokaktaki PKK’lılardan.
Hemen haber gönderdi “yahu siz deli misiniz” dedi “Görülmemiş bir halk eylemi yapılıyor siz nasıl dışında kalırsınız?” diye de azarladı.
PKK ondan sonra alana geldi. Gelmesiyle birlikte her nasılsa polisi atlatarak Atatürk Kültür Merkezi üzerine dev bir pankart açtı. Bu Gezi’ye katılan milyonlarca insanda büyük rahatsızlık yarattı ama yapacak bir şey de yoktu. Neyse ki PKK’lılar meydan hakimiyetini ve gösteri yapabilme kabiliyetini bulamadılar, çünkü ilk hareketlerinde Taksim’deki kitleden öyle bir tepki gördüler ki, kenarda oturup beklemenin daha akıllıca olacağını gördüler.

BDP sonradan uyandı

Ama ne oldu, BDP milletvekilleri ilk başlarda küçümsedikleri eylemlerin, basın toplantıları aşamasında baş aktörleri olmaya soyundular. Taksim Platformu ne zaman basın toplantısı yapsa bir BDP milletvekili mutlaka orada hazır oldu.
Aynı şekilde bazı yasadışı ya da çok küçük gruplar da Taksim’e gelip pankartlarını açtılar, ama o kadar. Fazla varlık gösteremediler. Çünkü hiç alışık olmadıkları yüzbinlerce insan dağ gibi arkada duruyordu.
Başbakan’ın şimdi bunu bahane ederek “kaldırımları söktüler, polise attılar, yetmedi Başbakanlığa yürüdüler, işgal etmeye kalkıştılar” demesi asla doğru değil.

Başbakanlık işgal edilecekmiş

Örneğin şu meşhur “Dolmabahçe’deki Başbakanlığı işgal edecekleri” efsanesi var. Komik ötesi bir şey. Geçenlerde Akşam adlı bir gazete, Dolmabahçe’deki başbakanlık ofisinin işgal edileceğini kanıtlamak için “ilk kez yayınlanan fotoğraflar” diyerek bir haber yaptı. Bilmem gördünüz mü?
Dolmabahçe’deki başbakanlık ofisinin girişi. Demir kapı kapalı. Sadece iki tane eylemci, yüzleri maskeli, kim oldukları belli değil, taş atıyorlar.
Yanlış söylemiyorum, sadece iki kişi. Demek ki koca Başbakanlık ofisi iki tane ne idüğü belirsiz eylemci tarafından işgal edilecekti öyle mi? O kendine gazete diyen kağıt parçası da kalkmış “işte kanıtı” diye tam sayfa haber yapıyor.

Aynı doğru olmayan laflar

Başbakan bugün bilindik diğer doğru olmayanları yine tekrarladı. “camilerimize saldırdılar, ayakkabı ile girdiler, bira şişeleri falan, türbanlı bacılarımıza saldırdılar.”
Ayıp ama artık. Tamam, bir devrilme paranoyası var. Halkın tepkisi başbakanı ve çevresindekileri çok korkutmuş, bunun için kendi oy tabanlarını kemikleştirmeye çalışıyorlar ama bu kadar kin ve nefret söyleminin günün birinde bu ülkeyi mahvedeceğini neden görmek istemez ki.
Son olarak, başbakan bugün galiba ilk kez Gezi olaylarına katılanların sayısı ile de alay etti. Hani diyoruz ya “Gezi eylemlerine bir milyon, bir buçuk milyon kişi katıldı, Taksim alanının milyonlar doldurdu” diye.

Gezi’ye katılanların sayısı


Başbakan şimdi bunun doğru olmadığını söylüyor. “sayı saymayı bilmiyor musunuz?” diye soruyor. Bu taktiği galiba bir süredir talimat vermişler önce yandaşları da kullanmaya başladı. Geçen hafta AKP’li bir kanalda bir programa katılmıştım. Oradaki bir akademisyen “Gezi’de ne yüz binlerden söz ediyorsunuz, Taksim’in alacağı insan sayısı belli, taş çatlasa beş bin kişi vardı” demişti. Ben de “Bakın bunu söylüyorsunuz ama canlı yayındayız, Taksim’de taş atlasa beş bin kişi vardı derseniz alay konusu olursunuz” karşılığını vermiştim.
Tamam, peki, Taksim’de öyle yüz binler hele milyonlar hiç yoktu. Küçük bir grup vardı. O halde niye bu kadar korkuyorsunuz ki? 5-10 bin kişi için neden 25 bin polis görevlendiriyorsunuz? 50 tane toma sadece 5 bin kişiyi dağıtmak için mi bütün meydanın etrafını sardı, 5 helikopter sadece bu kadar bir kalabalık için mi saatlerce havada uçtu? 25 bin üniformalı polisin dışında sayısını hiç bilemediğimiz kadar çokluktaki sivil polisler neyin nesiydi o zaman?

Madem sayı azdı niye çok korktunuz?

Vapurlar, motorlar, tünel, metro, finüküler, otobüsler 300-500 kişi gelemesin diye mi seferden kaldırıldı? Neresinden bakarsanız bakın komik. İşte onun için “bu sözler mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benziyor” diyorum. O kadar korkuyorlar yani.
Başbakan bugün yine polise övgüler düzdü. Batı polisinden örnekler gösterdi. Almanya’da Amerika’da polisin ne kadar sert olduğunu anlattı. Kısacası “bizimkilerin yaptığı nedir ki” demeye getirdi.
Oysa bu da doğru olmayan bir açıklama. Daha çok yeni bir tarihten örnek vereyim. Geçen ay sonunda başbakan Köln’deydi. 15 bin kişilik bir salonda konuşma yaptı. Ama aynı sırada Köln sokaklarında sayıları yüz bini aşan kalabalıklar Erdoğan’ı protesto ediyordu. Polis ne su sıktı ne gaz sıktı. Eylemler yapıldı, insanlar daha sonra dağılıp gitti.

Batı’daki polis ne yapar?

Gelelim Batı’da polisin sert davrandığı kalabalıklara.
Sevgili izleyiciler, başbakan burada gerçeği çarptırdığı ve işine gelen görüntüleri sunduğu için zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıyor.
Evet, Amerikan polisi de Avrupa polisi de çok sert müdahalelerde bulunmuşlardır. Ama ne zaman? Demokratik ülkelerde polis sivil halkın hiçbir gösterisine müdahale etmez. Zaten inandığı hukuk ve demokrasi düzeni de bunu gerektirir.
Peki, bu ülkelerde polis kime çok sert müdahale ediyor?

Siyasi holiganlar

Sevgili izleyiciler İngiltere ve Almanya’da bazı holigan gruplar var. Futbol holiganları değil bunlar siyasi holiganlar. Özellikle NATO toplantılarında G-8 zirvelerinde ortaya çıkar bu gruplar ve bunlar mobildir. Yani bu tür toplantılar nerede yapıyorsa oraya giderler. İstanbul’a da gelmişlerdi hatırlarsanız.
Bunlar gösteri yürüyüşleri yapmazlar. Ne yaparlar? Bir kitle eyleminden yararlanarak, yüzlerinde maske, ellerinde demir sopa, Molotof kokteyli ve demir bilyelerle banka şubelerini, büyük holding binalarını tahrip ederler.
Siz de görmüşsünüzdür bunları. Büyük bir kitle yürüyüş yapıyor, aralarından 15-20 kişilik maskeli bir grup binalara saldırıyor. İşte polis bu kesime karşı sert davranır ki zaten bu grupların da istediği budur. Polisle çatışmaktan ve hatta bu uğurda feci dayak yemekten de mutlu olurlar.
Yoksa siz hiçbir Avrupa ülkesinde Gezi türü bir eylemde polisin aşı güç kullandığınızı göremezsiniz.

Ortaya yayılan ajan provokatörler

Bunun ötesinde bizde yapılan çok kötü bir şey daha var. O da devletin ajan provokatör kullanması. İşte Gezi yıldönümü öncesi dilimde tüy bitti, “polis özellikle tahrik ediyor, sivil polis adı altında kendilerine Gezi eylemcisi süsü vermiş binlerce kişiyi sokağa saldılar, bunlar bizzat eylemleri kışkırtıp sonra çantalarından çıkardıkları coplarla insanları dövüyor” dedim. Neyse ki medyamız ancak Gezi’nin yıldönümü olduğu 1 Haziran günü bunu fark etti de yayın yaptı.

Okmeydanı’ndaki olaylar

Bakın unuttuk gitti. Gezi yıldönümünden önce Okmeydanı’nda garip bir olay yaşandı. Durup dururken güya Berkin Elvan’ı anmak için maskeli, Molotoflu, eli sopalı bir grup ortaya çıktı. Her nasılsa tam o sırada polis de orada bitiverdi. Yüz binlerin katıldığı eylemlerde hiçbir toma yanmazken bu 15-20 kişilik grubun eyleminde bir polis aracı ateş aldı, silahlar konuştu ne yazık ki iki vatandaşımız hayatını kaybetti.
Kimdi bunlar, nereden çıktılar ortaya, bu eylemin nasıl bir amacı vardı? Bunların hepsi bir sır perdesi arkasında.

Fotoğraflar servis için

Bazı gazetelerde fotoğraflar yayınlandı. Ellerinde pompalı tüfekler hatta el bombaları olan yüzleri maskeli adamlar vardı. Şimdi garip değil mi, tüfekler, tabancalar, el bombaları var ama bunlar hiç kullanılmıyor. Her nasılsa fotoğrafları çekiliyor ve servis ediliyor.

Öyle ki Okmeydanı’nda bilindik bazı örgüt militanları bile bir anda ortaya çıkan bu maskelileri hayret içinde izliyorlar.
Sevgili izleyiciler Okmeydanı uzun zamandır bazı terör eylemlerinin merkezi oldu. Gün geçmiyor ki burada bir olay çıkmasın. Ama bu beni hep şüphelendiriyor. Acaba asıl amaç terör eylemi yapmak mı yoksa İstanbul’un en değerli arazilerinin bulunduğu Okmeydanı’ndan halkı kaçırmak mı?

Okmeydanı “riskli bölge”

Bir süredir bunu düşünüyordum ki, bugün okuduğum bir haberle irkildim. Çünkü Okmeydanı 2Riskli bölge” ilan edilmiş. Binalar eski ve depreme dayanıksızmış. Bu nedenle “kentsel dönüşüm alanı” olarak belirlenmiş, 18 bin binanın yıkılması gerekiyormuş.
Bakın şimdi işin sırrı çözülüyor sanki. Bu taktik 100 yıl kadar önce Amerika’da New York’ta uygulanan bir taktikti.

New York örneği mi?

Manhattan denilen, şimdi dünyanın en yüksek gökdelenlerinin en lüks yaşam alanlarının bulunduğu adada o zamanlar herkesin kendine göre yaptığı evler ve mahalleler vardı. Buraları yeniden inşa etmek ve bundan çok büyük paralar kazanmak isteyenler evleri satın almakta zorluk çekince başka bir yol bulmuşlardı.
Mahallelerde çeteler oluşturuldu. Sonra bu çeteler arasında savaş çıkarıldı. Derken işin içine polis de karıştı. Hergün kan döküldü, her gün silahlı olaylar yaşandı. Bu süreçte “Bu mahallede oturulmaz artık, can güvenliğimiz, huzurumuz yok” diyenler birer birer evlerini yok pahasına satıp kaçtılar.
Kalanlar için da daha sonra kanunlar çıkarıldı ve evler boşaltılıp yıkıldı, yerlerine şimdiki o gökdelenler lüks yaşam alanları yapıldı. Manhattan şu anda dünyanın en pahalı bölgesi.

Taşınan taşınana

Sanki Okmeydanı’nda uygulanan taktik de bu. Bir emlakçı tanıdığıma sordum, Okmeydanı bölgesinden son birkaç yıl içinde yüzlerce aile taşınmış, evlerini, ki çoğunun zaten resmi tapusu da yok, ucuz fiyatlarla satıp gitmişler.
Yani diyeceğim, bazen terör örgütlerinin savaş alanı gibi görünen yerler için aslında birilerinin çok başka planları vardır ve hiç kimseye sezdirmeden bu planlarını uygularlar. Üstelik bunu yaparken siyasi iktidar da kendine hay çıkarır.
Okmeydanı’nda bugün ilan edilen kararla son yıllardaki terör eylemlerini üst üste koyup tekrar düşünün derim.

Can Ataklı - Ulusal Kanal Yorum 3 Haziran 2014

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları