Can Ataklı; Bak şekerim, velevki eskiden dini faaliyet içinde olanlar ordudan atılıyordu. Sonra AKP geldi, güya demokrasi için bunları durdurdu. Ama unutma 15 Temmuz'da halkına ateş açan, kanlı bir darbe ile iktidarı ele geçirmeye çalışanlar bunlardı.
ANALİZ
ERDOĞAN'IN AMERİKA GEZİSİ “BİZ NEYMİŞİZ BE ABİ”
Dünkü gazete manşetleri, televizyonların haberleri Erdoğan'a övgü yarışıydı sanki.
Bileşmiş Milletler'de tarihi konuşma yapmıştı Erdoğan.
Bütün dünyayı fırçalamıştı.
Dünya ülkeleri gerçek bir dünya liderini hayranlıkla izlemişti.
Salon alkıştan yıkılmıştı.
Erdoğan dünyayı dize getirmişti.
Daha neler neler.
Saray tarafından titizlikle seçilip uçağa bindirilen “iliştirilmiş” gazeteciler ipin ucunu kaçırırcasına “Erdoğan'ı parlatma” görevini hakkıyla yerine getirdiler.
Hepsi tamam da, gazetelere baktım, televizyonları izledim zaten hepimizin dinlediği konuşma dışında tek satır haber yok.
Bütün gazetelerde manşette Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma var.
Amerika ile ilgili “güya” haberlerde ise “Türkiye'nin bu kez büyük ilgi odağı olduğu, dünyanın Erdoğan'a hayran olduğu” türü bilgiler var.
Oysa ekranlarda izledik, gördük; Erdoğan konuşurken salonun neredeyse yüzde 90'ı boştu.
Bir tek gazetede bile bu yok.
Tek bir gazeteci bile Erdoğan'ı kaç kişinin dinlediğini yazmamış.
Erdoğan'ı izleyenler arasında ülkelerin Birleşmiş Milleler daimi delegeleri dışında dinleyen herhangi bir devlet veya hükümet başkanı var mı, bilmiyoruz.
Erdoğan'ın “dünya beşten büyüktür” sözlerinden sonra salondan gelen alkış seslerinin sahipleri kimdi, Türk heyeti ve izleyici locasındaki Türkler'den başka alkışlayan oldu mu, bundan da haberimiz yok.
Başka liderler örneğin Obama konuşurken salon yine boş muydu yoksa herkes yerinde miydi, bunu yazan da yok.
Sadece CNN'den Cüneyt Özdemir, o da Twitter'da, salonun sadece açılış konuşmasında dolu olduğunu, örneğin Hollande'ın konuşması sırasında da salonun boş olduğunu yazmış o kadar.
En önemlisi Erdoğan'ın “dünyayı fırçaladığı, herkesi hayran bıraktığı, Türkiye'nin gücünü gösterdiği” o müthiş konuşmasından sonra diğer ülke temsilcileri herhangi bir yorum yaptılar mı, bir şey söylediler mi, böyle bir habere de rastlamadık.
Kim bilir, belki de iktidar yetkililerine korkudan soru sormayı unutan iliştirilmiş gazeteciler başka ülkelerin liderlerine de soru sorulamayacağını sanıyorlardır bu nedenle bilgi alamamışlardır.
Erdoğan'ın Amerika gezisi bir kez daha gösterdi ki, medya artık Türkiye'de ölmüş.
Kimsenin haber yapma, araştırma, sorma, sorgulama duygusu kalmamış.
Varsa yoksa övgü, varsa yoksa yalakalık her şeyi abartma, hepsi bu.
Ancak neredeyse tamamı işgal altındaki medyanın bu tutumu yüzünden kamuoyu hiçbir gerçeği öğrenemediği gibi abartmaların, doğru olmayan bilgilerin baskısı altında Türkiye'nin gerçekten dünyada çok ciddiye alındığını, bir süper güç haline geldiğimizi ve Erdoğan'ın herkesi titreten bir dünya lideri olduğunu sanıyor, buna samimiyetle inanıyor.
Umarım ve dilerim bu rüyadan büyük bir toplumu derin bir travmaya itecek bir gelişmeyle uyanmayız.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
SURİYELİLER İÇİN 25 MİLYAR DOLARI NEREDEN HARCADINIZ?
Cumhurbaşkanı Birleşmiş Milletler'deki konuşmasında çok önemli bir bilgi verdi.
Dedi ki “Şu ana kadar Suriyeli mülteciler için 12.5 milyar dolar harcadık. Yardım kuruluşlarının, belediyelerin yardımları da bir bu kadar tutar. Toplam 25 milyar dolar harcadık. Ama dünya sözünü tutmadı.”
Erdoğan'a göre şu ana kadar dünyadan gelen yardımlar 600 milyon dolar kadar. Avrupa Birliği de verdiği sözü tutmadığı için gelen bir para yok. İyi de saçma sapan ve yanlış olduğunu nihayet bu iktidarın da kabul ettiği Suriye politikası yüzünden harcamadık mı?
Komşudaki iç savaşa balıklama atlamasaydık ne bu kadar büyük göç dalgasına maruz kalırdık ne de Suriye'de yüz binlerce insan ölürdü.
O 25 milyar dolar da Türkiye için harcanır, Türkiye çok daha büyük, halk daha refah içinde olurdu.
Ayrıca bu kadar büyü bir para devletin hangi kaynağından kullanıldı. Buraya para akıtmak için nerelerden kısıntı yapıldı, kimlerin hakkı gasp edildi, bunları da öğrenmek hakkımız.
Bir ülkenin parası, yanlış bir politika gereği böyle saçılırsa dünyanın diğer ülkeleri tarafından da ciddiye alınmaz ve yalnız bırakılırsınız.
Bİ SORALIM BAKALIM
“DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR” BÜYÜK ALKIŞ ALMIŞ DA!
Herhalde söylenenin pek anlamı olmadığını söylemeye kimse cesaret edemiyor ve Erdoğan gittiği her yerde “Dünya beşten büyüktür” sloganını herkesin kafasına çakar bir ifadeyle dile getiriyor.
En son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda boş salona bakıp “Dünya beşten büyüktür” dedi yine ve bir kahraman edasıyla eliyle de “beş” işareti yaptı.
Bu cümleden sonra salondan gelen alkış seslerini ekranlardan duyduk.
Yandaş medya bunu alkış tufanı diye haber yapmıştı dün.
İyi de kimler alkışladı acaba?
Salonda zaten Türk heyeti vardı, bir laf gelebilir diye Suriye ve Irak BM daimi temsilcileri salondaydı, dinleyici localarında da sadece Türkler vardı.
Deyin ki başkaları da vardı ve alkışladılar.
Önemli olan alkış değil, gerçek anlamda destektir.
Kaçıncı kez yazdığımı biliyorum ama Erdoğan her “dünya beşten büyüktür” dediğinde “Güzel de buna destek veren kaç ülke var” diye soruyorum.
Avrupa'dan tek destek var mı, kaç Asya ülkesi “doğru söylüyor” dedi, hepsini bir kenara bırakalım güya liderliğine oynadığımız İslam ülkelerinden bu söze destek çıkan bir tek ülke çıktı mı?
Olsun varsın kimse destek vermesin, Türkiye'de halkın yarıya yakını “dünya devi rüyası” görüyor ya, ona bakın.
FIKRA GİBİ
TÜRKİYE'DE VATAN HAİNLİĞİ AMERİKA'DA YERLEŞİK DÜZENE KARŞI ÇIKIŞ
Bu yandaşlara bayılıyorum.
Her şeyi kendilerine yontmayı çok iyi beceriyorlar.
Tabi karşılarında her şeye inanmaya hazır biat etmiş kitleler olunca hiçbir konuda özen gösterme ihtiyacı duymuyorlar.
Söyledikleri birbirini tutmasa da yutturduklarını düşünüyorlar.
Fıkra gibi bir örnek vereyim.
Konuştuğum yandaş yazarlardan biri Amerika seçimlerinde Trump'un kazanma ihtimalinin büyük olduğunu söyleyince “Neden?” diye sordum.
“Çünkü” dedi “Trump Amerika'da yerleşik düzene karşı çıkıyor. Tıpkı Erdoğan gibi. Bu nedenle Amerika'yı bugüne kadar yönetmiş olan güçler panik halinde. Bu kez Amerika'da halk kazanacak.” Bunun üzerine tekrar sordum “Trump yerleşik düzene aykırı ne söylüyor ne yapıyor?”
Cevap verdi “Trump IŞİD'i Amerika'nın kurduğunu söyledi, böyle bir şey Amerika'da ilk kez oluyor.”
Buyurun bakalım. “Aklım karıştı” dedim “Biz burada Türkiye'nin IŞİD'e yardım ettiğini söylediğimizde vatan haini ilan ediliyoruz da Trump IŞİD'i Amerika'nın kurduğunu söylediğinde neden yerleşik düzene başkaldıran oluyor?”
Böyle işte yandaşlara göre burada vatan hainliği olan şey Amerika'da olursa çok makbul sayılıyor.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
SON KULLANMA TARİHİ GELEN BİRİ DAHA GİTTİ
Bu köşede 30 Kasım 2015 tarihide şu satırları yazmıştım;
“Ali Bayramoğlu'nun da son kullanma tarihi doldu. Yeni Şafak'ın AKP'li olmayan yandaşı Ali Bayramoğlu gerek Rus uçağı gerekse gazeteci tutuklamalarında farklı bir konum aldı. Bayramoğlu Rus uçağını düşürmenin akıllıca olmadığını yazdı. Ardından gazeteci tutuklamalarının da yanlışlığını belirtti. Şimdi hedef tahtasına konacaktır. Kısa bir süre sonra Ali Bayramoğlu'nun da son kullanma tarihin gelmiş denilerek buruştulup çöplüğe atılacağını söylemek kâhinlik olmaz.”
Kehanet olmayacağını söylemiştim Bayramoğlu'nun buruşturulup atılmasını ve bu dün gerçekleşti.
Ali Bayramoğlu Yeni Şafak gazetesi yönetiminin artan baskılarından bunaldığını belirterek dün istifasını verdi.
AKP'li olmayan, geçmişte medeni, cesur, ilerici, demokrat fikirleri başarıyla savunan Ali Bayramoğlu, bir aydına yakışmayacak biçimde AKP'in gerçekten demokrasi, hukuk, insan hak ve özgürlükleri alanlarında reformlar hatta devrimler yapacağına inanan yazarlardan biriydi.
Bu nedenle AKP'ye ölümüne destek verdi. AKP de “gönülü kullanışılar ordusunun” neferlerinden biri olan Bayramoğlu'nu sonuna kadar kullandı.
Ama “kullanma miadı” doldu.
Merak ediyorum Ali Bayramoğlu gerçeği anlayana kadar kırdığı, üzdüğü, haysiyetiyle oynadığı insanların yüzüne nasıl bakacak bundan sonra.
ÇOK GÜLDÜM
ÖYLE OLMAYANLAR DARBE YAPTI ŞEKERİM
Yandaşların en irisi Sabah Gazetesi'nin yazarlarından Rasim Ozan Kütahyalı birkaç gündür “fabrika ayarları” falan diye bir şeyler yazıyor.
Yazıların bütününü okuduğunuzda bugüne kadar cemaate destek vermesinin mahcubiyetini görüyorsunuz ama zeytinyağı gibi üste çıkmayı becerdiğinden aklınca “Cumhuriyet ve devrimleriyle hesaplaşarak” suçu üzerinden atmaya çalışıyor.
Yazısında askere saydırmış Kütahyalı. Eskiden eşi başörtülü olan subaylar ordudan atılırmış, mahkemeye bile gidemezmiş, askerler namaz kılan oruç tutan arkadaşlarını ihbar edermiş, arkadaşının İslami yaşam biçiminde yaşadığını ispat edenler ödüllendirilirmiş.
Tanıdığım ve bir zamanlar program yaptığım için “zırva” demeyeyim, ayıp olur, ama bu tür yazılarla geçmişteki cemaat övgülerinin izlerini silemez.
Örneğin “Zekeriya Öz'ün heykeli dikilmeli” diye bana karşı avaz avaz bağırmasını unutturamaz.
Ayrıca şunu söyleyeyim; “Bak şekerim, velevki eskiden dini faaliyet içinde olanlar ordudan atılıyordu. Sonra AKP geldi, güya demokrasi için bunları durdurdu. Ama unutma 15 Temmuz'da halkına ateş açan, kanlı bir darbe ile iktidarı ele geçirmeye çalışanlar bunlardı. Zamanında ordu ile ilişkileri kesilmiş olsaydı 15 Temmuz'u yaşamayacaktık. 240 insanımızı yitirmeyecektik.”
Can Ataklı - Korkusuz