Can Ataklı; Özellikle iktidarın milis güçleri gibi çalıştığı eleştirileri yöneltilen bazı güvenlik şirketlerinin askeri eğitim bile verdiği dedikodularının dolaştığı şu günlerde devletin böyle bir karar alması intihar gibidir.
ŞAŞIRDIM
Gazetecileri Erdoğan tutuklatmış
FETÖ üyesi olmak suçlamasıyla haklarında dava açılan, tutuklanan kişilerin itiraflarında veya ifadelerinden çok büyük skandallar ortaya çıkıyor.
Terörist olduğu gerekçesiyle tutuklanan HSYK 1. Dairesi eski Başkanı İbrahim Okur'un ifadeleri tam bir “itirafçı” niteliği taşıyor.
Okur verdiği 8 saatlik ifadeden anlaşıldığına göre gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık bizzat dönemin Başbakanı Erdoğan'ın bilgi ve talimatı sonucu tutuklanmış ve hapse atılmışlar
Böylelikle “yargı bağımsız” diyen AKP iktidarının tam tersine yargıyı tamamen kontrol altına aldığı ve istediği kişileri tutuklatabildiği gerçeği ortaya çıkmış oldu.
İbrahim Okur ifade verirken Ergenekon ve Balyoz gibi yine cemaatçilerin yürüttüğü Odatv davası ile ilgili şunları söylüyor; “Ahmet Şık ve Nedim Şener isimleri ile ilgili yapılan soruşturma ve dava süreci benim açımdan özellikle önemlidir. Bu iki gazetecinin basılmayan bir kitap nedeni ile tutuklanmaları benim dikkatimi çekmişti. O tarihlerde Fikret Seçen'i telefonla arayarak bu durumu sordum. Bilmediğimiz ve kamuoyuna yansımayan bir şey mi var dedim. Bana dosyada ciddi deliller olduğunu ve ayrıca Beyefendi'nin bilgisi ve talimatı doğrultusunda yapıldığını söyledi.”
Okur, iki gazeteci ile ilgili olarak daha sonra dönemin Başbakanı Erdoğan'la da görüştüğünü söylüyor ve şunları anlatıyor; “Ben Sayın Başbakan ile bilahare bazı konuları konuşmak üzere Ahmet Hamsici ile birlikte yanına gittim. Görüştüğümüz konuların ardından Ahmet Şık ve Nedim Şener olayını da açtım. Avrupa Birliği süreci noktasında bize sıkıntı doğurabileceğini ve bu iki gazetecinin tahliyesinin doğru olacağını söyledim. Kendisi bırak yaptıklarını çeksinler anlamında bir şeyler söyledi.”
Daha önce yazdığım bir konuyu kısaca tekrarlamak istiyorum. Cemaatçilerin 14 yıllık AKP iktidarı döneminde her türlü kirli operasyonu yürüttüğü herkesin bildiği bir gerçek. Şimdi iktidar adına bu kirli işleri yapanlar hesaplar bozulduğu için yine aynı iktidar tarafından yargı önüne çıkarıldı.
Bu kişiler elbette kendilerini savunacaklardır. Ancak sanıkların savunmalarında yaptıkları her kirli operasyondan iktidarın da haberi ve hatta izni ve emri olduğunu da itiraf edeceklerdir.
Mahkemeler önünde yapılan bu itiraflar resmi kayıtlara girecektir. Elbette bu dönemde o kayıtlarla ilgili hiçbir şey yapılmayacaktır. Ancak bugünün bir de yarını olduğunu kimse unutmamalıdır.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
HÜSNÜ MAHALLİ HAPİSTEN ÇIKMALI
Gazeteci Hüsnü Mahalli bir aydır özgürlükten yoksun. İşlediği iddia edilen suçun gerekçesi çok komik. Hüsnü Mahalli Suriye ve Esad ajanı olmakla suçlanıyor. Çünkü gazetecilik mesleğini Türkiye'de yapan, Türk vatandaşlığı da olan Hüsnü Mahalli Suriye'deki terör örgütlerinin ipliğini pazara çıkardı bugüne kadar.
En son Halep'te yaşanan insanlık dramı ile ilgili görüntülerin sahteliğini belgeledi.
Bu iktidarı kızdırdı. Çare olarak Hüsnü Mahalli'yi tutuklamayı seçtiler.
Ancak Mahalli tutuklandıktan sadece birkaç gün sonra gerçek ortaya çıktı. Halep'te bir insanlık dramı elbette yaşanıyordu ama görüntülerin çoğu sahteydi. Üstelik bu sırada Türkiye Rusya ile anlaşma imzalayarak Halep konusunda Esad'ın haklılığını kabul etti. Bundan sonrası için Esad'lı bir çözüm önerdiğini kayda geçirdi.
Böylelikle Hüsnü Mahalli'ye atfedilen suç da ortadan kalkmış oldu.
O halde Hüsnü Mahalli neden hâlâ özgür değil? Derhal serbest bırakılması gerekmiyor mu?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
ÖZEL GÜVENLİKTE SİLAH KULLANIMINI GENİŞLETMEK ÇOK TEHLİKELİDİR
Hükümet bir gecede üç yeni Kanun Hükmünde Kararname çıkararak pek çok konuda yeni düzenlemeler yaptı.
Kararnamelerin tamamını okumaya dün zamanım bile yetmedi, o kadar uzun ve kapsamlı.
Özellikle silahlı kuvvetlerle ilgili sayısız yeni düzenleme var. Satır aralarında neler olduğunu anlamak için özellikle muhalefet partilerinin hukukçularının hayli çalışması gerekir, bunu hatırlatmakta yarar var.
Gözüme ilk çarpan önemli değişikliklerden biri özel güvenlik elemanlarının silah kullanımı ile ilgili yapılan genişletme.
Kararnameden anlaşıldığı kadarıyla özel güvenlik elemanlarının silah kullanma yetkileri artırılıyor. Suçlu takibinde kullanılmasına da olanak sağlanıyor. Bunun da ötesinde şu anda silahlı özel güvenlik elemanı çalıştırılamayacak yerlere de silahlı özel güvenlik elemanı yerleştirilmesine izin veriliyor.
Mevcut kanunda sağlık ve eğitim kuruluşları ile talih oyunları merkezleri ve içkili yerlerde silahlı özel güvenlik elemanı çalıştırılamıyor.
Reina baskınından sonra bundan vazgeçiliyor.
Terör olayları nedeniyle özel güvenlik elemanlarının silah kullanması ile ilgili hükümlerin genişletilmesi, kamuoyunda normal karşılanabilir. Ancak devletin resmi kurumlarına bile kimi “suç yapılanmalarının” sızması önlenemezken, belli amaçlarla kurulabilecek özel güvenlik şirketlerine verilen silah kullanma yetkisinin genişletilmesi çok tehlikeli sonuçlar doğuracaktır.
Özellikle iktidarın milis güçleri gibi çalıştığı eleştirileri yöneltilen bazı güvenlik şirketlerinin askeri eğitim bile verdiği dedikodularının dolaştığı şu günlerde devletin böyle bir karar alması intihar gibidir.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
İKİ ASKERLE İLGİLİ HÂLÂ AÇIKLAMA YOK
Üzerinden 15 günden fazla zaman geçti. Suriye'de IŞİD tarafından kaçırıldığı ve daha sonra başlarına korkunç bir olayın meydana geldiği görüntülerinin yayınlandığı iki askerimiz hakkında iktidar hâlâ net bir açıklama yapmadı.
Kamuoyu ve askerlerin yakınları hâlâ merak ve endişe içinde.
Bu iki asker gerçekten kaçırıldı mı?
Bu askerler halen nerede?
Sosyal medya üzerinden yayılan korkunç görüntüler gerçek mi?
Hükümet neden bu konuda hiçbir bilgi veremiyor?
İstihbarat sistemimiz bu olayı ortaya çıkaramayacak kadar zor durumda mı?
Can Ataklı - Korkusuz