Parlamenter sistem nasıl çökertildi?
Can Ataklı; 16 Nisan 2017 referandumu ile, her türlü seçim hileleriyle “Tek Adam” sistemine geçildi. Böylelikle, Atatürk’ün saraydan alıp Türk Milleti’ne verdiği “egemenlik”, tekrar saraya verildi.
ANALİZ
Kavala için olmayan AİHM hassasiyeti Rusya söz konusu olunca ortaya çıktı
Saray iktidarı her konuda “nalıncı keseri” gibi davranıyor, bunu sizler de biliyorsunuz.
Her konuda, hukuk, demokrasi, insan hakları, ekonomi, sosyal olaylar aklınıza ne gelirse, hangisi işine geliyorsa o yönde davranabiliyor.
Açık yazayım bu konuda hiçbir komplekse de kapılmıyor.
Saray iktidarının lügatinde “Ayıp olur, komik duruma düşeriz, rezil oluruz, mahcup oluruz, zora gireriz, sonra ne yaparız” gibi kavramlar hiç yok.
Kendi işine nasıl geliyorsa, öyle yapıyor.
Örneğin dün Kürt oylarına ihtiyacı vardı, iktidarını Kürtlerin de gücüyle pekiştireceğini düşünüyordu, hiç fütursuzca “açılım, saçılım” işine soyundu.
Sonra bir gün geldi, Türk milliyetçisi bir parti “Sana destek olacağım” dedi, saray iktidarı anında karar değiştirdi ve Kürtleri adeta yok saymaya hatta tamamına terörist demeye başladı.
Dolar yükseldiğinde “dış güçler, faiz lobisi harekete geçti” diye yaygara kopardığı gibi başı sıkıştığında “dış güçler” dediklerinin önünde ceket iliklemekten kaçınmadı.
İşin tuhaf tarafı bunları gizli saklı da yapmıyor.
Her şey herkesin gözü önünde yaşanıyor.
Artık muhalefet mi çok “kifayetsiz” yoksa herkes şerbetlendi mi nedir, hiçbir şey değişmiyor.
Saray iktidarının “bir öyle bir böyle” davranışına son örneklerden biri de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve kararları hakkında.
Hatırlayın, hapisteki Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın “haksız yere tutuklu oldukları” yönünde karar almıştı AİHM.
Ancak saray ne dedi bu duruma “Biz kendi mahkemelerimizin kararlarına bakarız, onlar kimdir bizim aldığımız kararlara karışıyorlar?”
Oysa AİHM’in kuruluşunda bizzat imzamız var ve zaten hukuk sistemimizi de AİHM kararlarına göre uyarlamıştık.
Üstelik bunlar bu saray iktidarı döneminde gerçekleşti.
Dışişleri bakanı Mevlut Çavuşoğlu önceki akşam Habertürk televizyonuna çıktı.
Programı izleyen ve bir analiz yazısı yazan değerli dostum Fatih Güllapoğlu bu konuda çok ilginç bir noktaya dikkat çekmiş.
Muhtemelen pek çok kişinin gözünden kaçabilecek bu ayrıntıyı sizin için paylaşmak istedim.
Gülapoğlu yazısında şöyle demiş;
“Kübra Par, Çavuşoğlu’na “Rusya’nın Avrupa Konseyi’ndeki üyeliğinin askıya alınması kararının oylamasında Türkiye neden çekimser kaldı?” sorusunu yöneltince, Çavuşoğlu’ndan biraz yavaş sesle biraz da kelimeleri yuvarlar gibi şu yanıt geldi:
‘Rusya’nın üyeliği askıya alınırsa Rus halkının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurma hakkı elinden alınacak. O nedenle çekimser kaldık!’
Yok ya? AKP hükümeti ve adalet sistemi, AİHM’e bu kadar mı saygılı?
Hapiste çürütmeye neredeyse yeminli olduğunuz Osman Kavala’yı AİHM’in ters yöndeki kararlarını çiğneyerek hapiste tutan kim? Senin hükümetin değil mi Çavuşoğlu?
Çelişkiyi görebiliyor musunuz? Rus halkını düşünen Türkiye, kendi halkına gelince AİHM’i tanımıyor!”
Haksız mı? Saray her konuda “nalıncı keseri gibi” değil mi?
YENİ ÖĞRENDİM
Halkın Kurtuluş Partisi’nden “Erdoğan aday olamaz” çıkışı
Muhalefetin sessiz kaldığı birçok konuda harekete geçen ve sayısız suç duyurusunda bulunan Halkın Kurtuluş Partisi’nden Erdoğan’ın adaylığı konusunda şok bir atak geldi.
Parti avukatları Yüksek Seçim Kurulu’na başvurarak “Önümüzdeki ilk seçimlerde eğer aday olursa Erdoğan’ın bu talebini kabul etmeyin” çağrısı yaptı.
Halkın Kurtuluşa Partisi avukatları tarafından YSK’ya verilen dilekçede; 7062 sayılı Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 3’üncü maddesine, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 10’uncu maddesine, Türk Ceza Kanunu 3’üncü maddesine vurgu yapıldı. Dilekçede, “Elbette her biri hukuk nosyonuna sahip kurulunuz üyeleri, bunları ve hukukun en temel kurallarından birinin “kanunların lafzına ve ruhuna uygun hareket etmek, o yönde hükümler oluşturmak-kararlar vermek” olduğunu çok iyi bilir. Ama iş; cumhurbaşkanlığı makamında oturan Recep Tayyip Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı seçilebilmek için kurulunuza noterden onaylı bir örneğini ibraz etmek zorunda olduğu yükseköğrenim diplomasına gelince, Anayasa ve yasa hükümleri, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri göz ardı edilmektedir” denildi.
Yine aynı dilekçede, “Türkiye Noterler Birliği’nin, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmak için sunduğu diplomasının fotokopisini, aslını görmeden aslı gibidir şeklinde onaylayan noter katibine uyarma cezası verdiği” hatırlatıldı.
Hayli zamandan beri muhalefet partilerine “Erdoğan’ın zamanında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olup olamayacağını şimdiden sonuca bağlayın, bu konuda en yetkili kurum YSK’dır, bir karar açıklamasını sağlayın, konuyu kamuoyunun tartışmasına açın” çağrıları yapıyordum biliyorsunuz.
Halkın Kurtuluş Partisi bu konuda adım atan ilk ve tek siyasi hareket oldu. Bakalım sonucu ne zaman ve nasıl alacağız?
BAŞIMDAN GEÇENLER
Hiç bilmeyen, bu nedenle her şeye inanan biriyle konuşma!
İstanbul Havalimanı’ndayız.
Yanımdaki gruptan biri yürüme zorluğu çektiği için bir alan görevlisi tekerlekli sandalye ile kendisini götürüyor.
Yolda konuşurken sandalyedeki arkadaşımız, “İlk kez indim buraya, çok büyükmüş” dedi.
Ben de “Evet çok güzel ancak gereksiz büyük. Bunun üçte birini yapsalar da aynı işlevi görürdü. Ama belli ki duygusal davranmışlar” dedim.
Tekerlekli sandalyeyi iten kişi biraz öfkeli bir tonda, “Bu bile yetmiyor” diye lafa girdi.
Ben de “Nasıl yetmiyor, niye ki?” dedim hafiften gülümseyerek.
Adam cevapladı: “Bütün dünya buraya akıyor. Herkes Türkiye’nin büyüklüğünü gördü, herkes bize gelmek istiyor artık.”
Ben de “Başka?” diye sordum.
Şaşırdı, adeta “Daha ne olsun?” der gibi baktı yüzüme.
Sonra adamın gözünün içine bakarak “Bak kardeşim” dedim. “Size bazı şeyler anlatıyorlar, siz de inanıyorsunuz. Bu havalimanının yıllık yolcu kapasitesi 90 milyon. Oysa açıldığından bu yana toplam 100 milyon kişi yararlandı buradan. Bu da yılda ortalama 30 milyon kişi eder. Yani burada gördüğün kalabalığın üç misli daha olmalı ki senin söylediklerin doğru olsun.”
Öylece baktı yüzüme.
İçinden “Reis, sizi bu ülkede niye tutuyor ki?” diye geçirdiğini hissettim sonra da böyle bir duyguya kapıldığım için kendime kızdım.
Öyle ya, adamın tek kusuru fazla eğitimli, kültürlü ve iyi gelirli olmadığı için hamasi her şeye inanma kapasitesinin yüksek olması.
DÜZELTME
Elektrikteki kota günlük
Dünkü bir yazımda bazı okurlarımın elektrik saati okumalarının 30 günü aştığını bu nedenle kotaların da aşılmış gibi olabileceği yönünde endişe duyduklarını yazmıştım.
Bu yorum yanlış.
Çünkü aylık kota 30 güne değil günlük kullanıma göre yapılıyor. Günlük kota 8 kilovatsaat. 30 günde 240 kilovatsaat eder. Yani okuma süresi 30 günü aşsa bile hesaplama günlüğe göre yapıldığı için kimsenin kaybı olmuyor.
ANALİZ
Parlamenter sistem nasıl çökertildi?
Yeniden demokrasiye dönmek için 6 parti bir araya gelip ortak bildirge yayınlarken, merkez sağdaki Doğru Parti’nin yayınladığı bir bildiri sosyal medyada en çok okunan yazılar arasına girdi.
Rifat Serdaroğlu imzasıyla yayınlanan Doğru Parti bildirisinde şimdi yeniden dönmeye çalıştığımız parlamenter sistemin nasıl çökertildiği çok özlü biçimde anlatılıyor.
Okumamış olanlar için bu bildiriyi çok az kısaltarak sunmak istedim;
AKP; 3 Kasım 2002’de, ABD desteğiyle ve görevlendirilerek iktidar oldu.
CHP-Deniz Baykal, Erdoğan’a milletvekili ve başbakan olma yolunu açtı.
2003’te AKP-FETÖ-Tarikatlar ortaklığı resmen başladı. Hedef Federe İslam Devleti idi.
Kurumlar yıpratılıp çökertilmeye başlandı; TSK Komuta Heyeti, sahte delil ve FETÖ’cü savcı-yargıçlar eli ile zindana atıldı.
Yasama görevi yapan TBMM, işlevsiz hale getirildi.
Yüksek Yargı, 12 Eylül 2010 Referandumu ile FETÖ’nün eline geçti.
Basın, rüşvet paralarıyla satın alındı ve iktidarın emrine verildi.
Böylelikle demokrasinin olmazsa olmaz şartı “Kuvvetler Ayrılığı” yok edildi.
AKP emriyle “Kozmik Oda” FETÖ’ya açıldı ve Türk Milleti’nin olası bir işgal anında uygulayacağı “Milli Direniş” planları ve devlet sırları, yabancı istihbarat örgütlerinin eline geçti. “Milli Andımız” yasaklandı.
“Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesi, görüntü kirliliği yapıyor diye her yerden kaldırıldı. Bakanlıklar, tarikatlar arasında pay edildi.
Türk Milleti’nin malı olan adalarımızın Yunanistan işgaline ve silahlandırılmasına izin verildi.
Böylelikle, T. C. Devleti’nin direnç noktaları çökertildi.
Cumhuriyet döneminde yapılan tüm eserler, 2-3 yıllık kiraları karşılığında yandaşlara verildi. Türk tarımı, bilerek ve planlı bir şekilde yok edildi. Tarımda kendi kendine yeten dünyadaki yedi ülkeden biri iken, 130 ülkeden tarım ürünü ithal eder hale geldik. Kağıt fabrikalarımız- Şeker fabrikalarımız-limanlarımız yandaşlara satıldı. Türk Milleti, Hazine garantili işlerle hem soyuldu hem de geleceğimiz ipotek altına alındı. Hatalı ekonomik politikalar nedeniyle, ilk defa Merkez Bankası rezervleri eksiye düştü.
Türk Milleti, tarihinde görmediği kadar yoksulluğa düşürüldü.
Böylelikle Türk ekonomisi, tarihin en ağır krizi ile karşı karşıya getirildi.
Dostlarıyla çok iyi ilişkisi olan ülkemiz, komşuları ile ilişki kuramaz hale getirildi.
Tarihimizde ilk kez, Cumhurbaşkanı hakkında, yurtdışındaki malvarlığı için soruşturma açıldı.
Tarihimizde ilk kez, ABD’de bir kamu bankamız için dava açıldı.
AKP, 10 milyon civarında sığınmacıya sınırlarımızı açarak, demografik yapımızı bozdu. 11 yıldır, gelecek nesillerimizin hakkı olan milyarlarca dolarımız, sığınmacılara verildi.
Böylelikle, milli birlik ve bütünlüğümüz tehlikeye atıldı.
Sıra, parlamenter sisteme son darbeyi indirmeye gelmişti.
16 Nisan 2017 referandumu ile, her türlü seçim hileleriyle “Tek Adam” sistemine geçildi.
Böylelikle, Atatürk’ün saraydan alıp Türk Milleti’ne verdiği “egemenlik”, tekrar saraya verildi.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları