Can Ataklı; Hukuku da demokrasiyi de insan haklarını da özgürlükleri de sadece kendi işlerine yarayan açıdan ele alıyorlar, yasaları ve hatta Anayasa’yı bile buna uydurmaktan çekinmiyorlar.
ANALİZ
Önce, birkaç gün önce yazdığım yazının ana fikrini tekrarlayayım.
Saray, Anayasa Mahkemesi’nin iki gazeteci hakkında verdiği “hak ihlali” kararına şiddetli biçimde öfkelendi.
Yaptığı açıklamada “Bu karara saygı duymuyorum, tanımıyorum, uymuyorum” dedi.
Burada kilit sözcük “uymuyorum”dur.
Çünkü konu Cumhurbaşkanı’nın uyup uymamasını ilgilendirmiyor.
Saray karara saygı duymayabilir belki, buna gülüp geçebilirsiniz.
Ancak “uymamak” mümkün değildir. Uyacak makam Cumhurbaşkanlığı olamaz. O makam mahkemedir ve o karara saygı duyarak “uyma zorunluluğunu” göstermiştir.
Peki, Cumhurbaşkanı bu sözü neden söyledi?
“Uymuyorum”un anlamı savcılara yönelik bir çağrıdır. Saray açıklamasında yerel mahkemenin direnmemesini de eleştirmişti. Bu durumda asıl söylediği şu; “Davanın savcıları harekete geçin, tahliye kararına itiraz edin, yeniden tutuklama isteyin.”
Aradan geçen bir haftada davanın savcısı kılını kıpırdatmadı. Saray’ın talimatını belli ki algılamadı ya da ortaya çıkan kargaşadan dolayı ürktü ve hareketsiz kaldı.
Saraydaki ise belli ki buna çok bozuldu ve taaa Afrika’nın bir ucundan seslendi; “Bu böyle kalmayacak.”
Ardından da ekledi “savcılar harekete geçsin.”
Savcıların harekete geçmesi, tahliyelere bir üst mahkemede itirazdır.
Bu itiraz yapılırsa nasıl sonuçlanır?
İki gazeteci ya tekrar tutuklanır ya da üst mahkeme itirazı yerinde görmez.
İki gazeteci hakkında hâlâ bir itiraz yapılmaması bende “tutuklamaya tekrar karar verecek bir üst mahkeme bulunamadı” izlenimi yarattı.
Çünkü böyle bir itiraz yapılır da üst mahkeme bunu reddederse sarayın ve iktidarın karizması daha da derinden çizilmiş olacak.
Sanıyorum işi şansa bırakmak istemiyorlar.
Meşreplerine uygun mahkemeyi oluşturdukları anda “tahliyelerin durdurulması için itiraz” anında gelecektir.
Nitekim gözlediğim kadarıyla Adalet Bakanı unvanlı Bekir Bozdağ da televizyon ekranlarını gezerek Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı hatayı! anlatıyor. Bakan Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’yı çiğnediğini ileri sürüyor.
Bununla da yetinmeyen Bozdağ Anayasa Mahkemesi’nin yapısının da yeniden ele alınabileceğini söylüyor.
İşte AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği yürekler acısı durum budur.
Hukuku da demokrasiyi de insan haklarını da özgürlükleri de sadece kendi işlerine yarayan açıdan ele alıyorlar, yasaları ve hatta Anayasa’yı bile buna uydurmaktan çekinmiyorlar.
Yarattıkları korku ortamı yüzünden de başta yargı olmak üzere şimdilik kimse sesini çıkaramıyor.
Ama şunu söyleyeyim; bu gidiş hayra alamet değildir. Sırf kişisel hırs ve çıkarlar için ülkenin temel direkleriyle oynamak bir süreliğine “işe yarar” gibi görünse de, bin yıllık devlet geleneğine sahip Türkiye’de mutlaka bunun hesabını soranlar çıkacaktır.
ÜZÜLDÜM
Yurt Gazetesi ne yapmak istiyor?
Yurt Gazetesi son birkaç gündür manşetinden bir tür “kin, nefret ve intikam” haberleri yayınlıyor.
Gazetenin kurucusu ve ilk Genel Yayın Müdürü Merdan Yanardağ bir süre önce ayrıldığı gazetesinden yasal haklarını alamadığı için davacı olmuş.
Davayı da kazanmış ancak gazete ödeme yapmamış. Yanardağ da bunun üzerine icra yoluna başvurmuş.
Vay sen misin bunu yapan?
Gazete manşetinden Merdan Yanardağ’a yönelik ağır hakaretler içeren haberler yayınlamaya başladı.
Merdan Yanardağ’ın ne kimliği, ne kişiliği, ne karakteri bırakılmamış.
Böyle şey olmaz.
Merdan Yanardağ o gazetenin kurucusu. Gazetenin okur kazanmasında ve ayakta kalmasında büyük emeği geçti.
İktidarın düzenlediği kumpaslarla Ergenekon davasına sokularak tutuklandı, bir süre hapiste kaldı.
Hapiste olduğu sürede gazetenin yönetiminde değişiklik oldu. Yanardağ çizgide de sapma olduğunu söyleyerek hapisten çıktıktan sonra bir süre daha çalıştığı gazetesinden ayrıldı.
Şimdi o gazete bir alacak meselesini intikam süreci haline getirip lekesiz bir gazeteciye karşı kampanya açıyor.
O gazetenin sahibi şunu bilmeli; O yayınlar Merdan Yanardağ’ı sadece üzer, kırar ama ondan bir parça koparmaz. Tam tersine zaten bir türlü tutunamayan Yurt Gazetesi bu vefasız ve intikamcı yayınları nedeniyle iyice itibar yitirir ve sona doğru hızla koşmaya başlar.
Gazetenin gazeteci olmayan siyasetçi sahibi bu gerçeği elbette görecektir ama iş işten geçmiş olacaktır.
YENİ ÖĞRENDİM
Cumhuriyet Kadınları’ndan kadın yürüyüşü
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne çok az kaldı. Bu anlamlı gün için çeşitli kuruluşların düzenlediği etkinlikler de hız kazandı.
Bunlardan biri de Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin yarın Kadıköy’de yapacağı yürüyüş.
Cumhuriyet Kadınları Derneği üyeleri 6 Mart Pazar günü (yarın) saat 14.00’te Kadıköy, Moda İlköğretim Okulu önünden başlayarak sahile kadar yürüyecek.
Dernek yöneticileri “Eşitlik, adalet ve yaşam hakları” sloganlarıyla düzenledikleri yürüyüşü “Özgecanlara, Cansellere ve daha nice bahtsız kadınlarımıza adıyoruz” dedi.
Yürüyüşe Türkiye Gençlik Birliği Kadın Komisyonu da katılıyor.
KOMİK
Kafa bulan yazarı ciddiye aldılar
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan dünkü köşesinde “bazı öngörülerim” adı altında yazdığı yazıda “Orta vadede Deniz Baykal’ı AKP Antalya Milletvekili olarak görebileceğimize bahse varım” dedi.
Aslında CHP’ye yönelik eleştirilerine öfkelenen bazı CHP’liler sosyal medyada birkaç gündür “geyik” denilen sohbeti yapıyor ve “Baykal AKP’den aday olsun” diyorlar.
Ahmet Hakan da bu “geyiklerden” yola çıkarak Baykal’ın AKP adayı olacağını “öngördüğünü” yazdı.
Ahmet Hakan aptal adam değil ki, tam tersine.
Baykal’ın AKP’ye geçmeyeceğini, hatta istese bile geçemeyeceğini çok iyi bilir.
Kafa yapıyor belli ki. (Deyim biraz amiyane oldu ama daha anlaşılır olanını bulamadım. Özür.) Ya da biraz ortalık karışsın istedi.
Ama belli ki ciddiye alanlar var. Sosyal medyada çok yazıldı.
En güzelini de Profesör Esfender Korkmaz yaptı.
O da belli ki “kafa bulan” Ahmet Hakan’la “kafa bulmak” için “Ben bahse varım. 100 bin lira koyuyorum, Baykal AKP adayı olmayacak” dedi.
Şimdi Ahmet Hakan düşünsün. Gerçekten “ciddi” yazdıysa bu reste rest demeli. Ya da “ben kafa buldum niye ciddiye aldınız” diyerek yan çizsin.
Haydi ben de kafa bulayım bari; “Baykal’ı AKP milletvekilliği kesmez, AKP’ye genel başkan olacak. Daha sonra da Cumhurbaşkanı seçilecek.”
ŞAŞIRDIM
Ne demek “umarım daha fazla rencide edilmezler”
Fethullah Gülen cemaati ile mücadele kapsamında daha önce haklarında soruşturma açılan Boydak Holding’e dün ani bir baskın düzenlendi.
Operasyonda cemaatin terör eylemlerine mali finans sağladıkları gerekçesiyle Boydak grubunun 4 üst düzey yöneticisi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar; Boydak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Boydak, şirket CEO’su Memduh Boydak, Yönetim Kurulu üyeleri Erol Boydak ve Murat Bozdağ.
Gözaltı operasyonundan sonra gözler bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e çevrildi.
Çünkü Gül’ün bir Kayseri holdingi olan Boydaklara çok yakın olduğu biliniyor.
Gül gazetecilerin sorusu üzerine üzüntülü bir ifadeyle “umarım daha fazla rencide edilmezler” dedi.
Rencide edilmek?
Daha fazla rencide edilmek?
Gül herhalde bu cümleyi boşu boşuna söylemedi.
Birincisi anlaşıldığı kadarıyla Gül’e göre bu operasyonlar hukuk dışı. Ancak belli ki günün şartları gereği açıkça “hukuksuz operasyon” diyemediği için bu tanımlamayı kullanmış.
İkincisi ise Gül’ün bu operasyonların sırf insanları “rencide etmek, küçük düşürmek, eziyet çektirmek” için yapıldığına inandığı ortaya çıkıyor.
İkisi de bir hukuk devletinde yaşanmaması gereken vahim olaylardır.
Düşünsenize bu ülkede Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış bir kişi hukuk çerçevesinde gelişmesi gereken uygulamaların aslında hukuk ve hatta insanlık dışı olduğunu kabul ediyor ve buna karşı bir şey yapamıyor.
Daha da vahimi bir eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı bir kişinin hırs ve intikam duyguları nedeniyle bir sabah polis tarafından gözaltına alınabileceğini ve tutuklanabileceğini düşünüyor ve bundan da korkuyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Saray’a göre “AİHM’e gidilse” bile hiç fark etmezmiş
Cumhurbaşkanı’nın Afrika seferine katılan ve “Haydi çocuklar bugün bunlar sorulacak”! talimatına uyarak soru soran gazetecilerin yazdıklarından öğrenmemiz gerekenleri öğreniyoruz.
Dün sarayın konuşmalarının önüne “soru koyan” gazetecilerden şunları öğrendik;
1- Erdoğan gittiği ülkelerdeki yöneticilere cemaatle olan ilgilerini kesmelerini söylüyormuş. (Bunu daha önce duyum olarak yazmıştım. Böylece resmen teyit edildi.) Cemaatin kötülüklerini anlatıp bu ülkelerde yaptıkları işlerin başkalarına devredilmesini istiyormuş.
2- Can Dündar ve Erdem Gül’ün yeniden tutuklanmaları halinde Anayasa Mahkemesi’nin bir şey yapamayacağını söylemiş. Velev ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitseler bile bundan da bir şey çıkmayacağını, mahkemenin aleyhte karar vermesi halinde bunun para cezası olarak ödeneceğini yani bir şey fark etmeyeceğini belirtmiş.
3- Erdoğan gittiği ülkelerin yöneticilerine pahalı hediyeler veriyormuş. Bu arada yardım adı altında bağışlar da yapılıyormuş. (Böylelikle küçük ülkelere bir tür rüşvet verilerek davet edilmesinin sağlandığı bilgisi de teyit edilmiş oldu.)
Can Ataklı - Korkusuz