Can Ataklı; Ensar Vakfı'na yönelik eleştirilere kalkan olan Erdoğan, her fırsatta mutlaka Ensar kelimesini kullanarak, halkın zihninde oluşan 'çirkin manzarayı' kapatmaya çalışıyor.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
SURİYELİYE ÜZÜLEN SARAY DÖNÜP KENDİ VATANDAŞINA BAKIYOR MU?
Suriyelilere TOKİ evleri verilebilirmiş.
Saray son olarak böyle buyurdu.
Çünkü izbe yerlerde, zeminlerde, 15- 20 kişi birlikte yaşamaya çalışıyormuş Suriyeliler. Bu duruma çok üzülüyormuş. Kimse böyle yaşamamalıymış.
Evet, bu doğru, kimse bu koşullarda yaşamamalı.
Ancak bunu söylerken önce kendi vatandaşınıza bakacaksınız.
Kaç milyon kişi sözünü ettiğin koşullardan daha zor durumlarda yaşıyor?
Kaç milyon kişi derme çatma evlerde, izbe yerlerde, bir odada 10-15 kişi kalmak zorunda?
Haydi herkesi görmüyorsunuz, bilemiyorsunuz, gazete sayfalarına, televizyon ekranlarına yansıyan “şehit yakınlarının” oturduğu evleri de mi görmüyorsunuz?
Sırf popülizm uğruna kendi halkı görmekten imtina eden bir cumhurbaşkanı herhalde ancak “halkın seçtiği/milli iradeyi temsil eden” biri olabilir herhalde. Bunun başka izahını bulamıyorum.
Gelelim konunun bir başka noktasına.
TOKİ evleri neden yapıldı?
Neden tatil yöreleri dahil Türkiye'nin her yerinde birbirinden çirkin TOKİ blokları yükseliyor?
Çünkü çok “halkçı” iktidarımız yoksullara çok cazip koşullarda ev vermek istiyor. Herkesin mutlaka bir evi olacak, hedef bu.
Bu durumda inşaatı biten her dairenin hemen dolması gerekir değil mi?
Mantık onu söylüyor ama eğer saray TOKİ evlerini Suriyelilere verecekse demek bu evlerin çoğu boş.
Bırakın yoksula ucuz fiyatla verilmesini, parası olana bile satılamamış.
TOKİ'nin internet sitesine baktım, yapılan ev sayısı var da satılan/içinde oturulan ev sayısı yok.
10-20 haydi bilemediniz 100 Suriyeliye boş ev bulunur belki ama yüzlerce, binlerce Suriyeliye ev bulmak için TOKİ evlerinin de boş olması gerekir.
Demek bu iktidar sırf iş yapıyor görünmek ve hatta bazı müteahhitlere para kazandırmak için satamadığı binlerce konut üretmiş.
Evler boş boş duruyor ama “her alanda olduğu gibi konutta da devrim yapan” iktidarımız taş gibi ayakta.
Bunu da geçelim; ister halk seçsin ister atanmış olsun, kimsenin bu ülkenin ortak malını kendi kararıyla dağıtmaya hakkı olamaz.
“Suriyelilere TOKİ evlerinden vereceğiz” kararı “ben bu ülkenin milli varlığını canım kime istiyorsa ona dağıtırım” anlamına gelir.
Milyonlarca insanımız gayri insani koşullarda hayat sürmeye çalışırken, sırf yanlış dış politikaları sonucu ülkemize doluşan milyonlarca Suriyeliye ev vermeye kalkmak, bu ülke çıkarlarını korumak değil bunları peşkeş çekmek demektir.
Sarayın anayasal birçok suç işlediğini söylediğimiz zaman “uydurmayın, hangi anayasal suç?” diye çemkiriyor yandaşlar, alın size bir anayasal suç işte.
BUNU YAZMAK GEREK
BAHOZ ERDAL ÖLDÜRÜLDÜ/ÖLDÜRÜLMEDİ MUAMMASI
Asıl adının Fehman Hüseyin olduğu biliniyor.
Ama PKK'daki adı Bahoz Erdal.
Şimdi hâlâ kod isimleri kullanılıyor mu bilmiyorum. Eski PKK'lılar isimlerinden takip edilmemek için kod adlar kullanırdı.
Amaç istihbaratın öğrendiği ismin aslında kim olduğunu bulana kadar zaman kazanmak.
Bahoz Erdal için “PKK'nın üç numaralı ismi” deniyor.
Örgütün ilk dönem isimlerinden, bu nedenle çok şey bildiği gibi terör eylemleri konusunda da çok uzman. Belli ki örgütlenmede de hayli becerikli.
İşte bu Bahoz Erdal'ın bir bombalı saldırı sonucu öldürüldüğü ileri sürülüyor.
Haberi “Suriye ve Türk halkına büyük müjde” başlığı ile Anadolu Ajansı verdi.
Ajans haberine göre Tel Hamis Tugayı adlı bir terör örgütü aylardır izini sürdüğü PKK'lı terörist lideri ve 14 arkadaşını bombalı bir saldırı ile öldürdü.
Sesleri çok yüksek çıkmasa da bazı yandaş gazeteciler “operasyonun MİT işi olduğunu” söylüyor.
Mantıksız da değil çünkü Bahoz Erdal olayına kadar Tel Hamis Tugayı'nın adı hiç duyulmamış.
Şimdi tartışma “Bahoz Erdal gerçekten öldürüldü mü öldürülmedi mi?” üzerine sürüyor.
Saray temkinli açıklama yaparak “Bize gelen bilgiler bu yönde” dedi.
Hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş “Öyle deniyor ama henüz teyide muhtaç” ifadesi kullandı.
Konu BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan de Mistura'ya da soruldu, o da “Bilgim yok. İlk defa duyuyorum. Bunu bana haber verdiğiniz için teşekkür ederim” dedi.
PKK ise “Bahoz Erdal görevinin başındadır” diyor.
Oysa gerçek sonucu öğrenmek çok kolay. Eğer ölmediyse Bahoz Erdal görüntülü olarak bunu ilan eder. Bugünkü teknolojide bu artık çocuk oyuncağı.
İki gündür böyle bir açıklama yapılmadığına göre bende oluşan güçlü kanaat Bahoz Erdal öldüğü yolunda.
ANALİZ
MAÇTA KALECİLER KURTARDIKLARI DEĞİL YEDİKLERİ GOLLERLE HATIRLANIR
Saray ve iktidar, daha önce de yazdığım gibi teflon tava gibiler. Ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar başarısız olurlarsa olsunlar üzerlerine hiçbir şey yapıştırtmamakta çok mahirler.
Örneğin terörle mücadelede askerin devreye girmesinden sonra PKK'da ciddi gerileme olmasına rağmen bombalı eylemlerde müthiş bir zafiyet olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bir yılda 17 bombalı eylemde yüzlerce kişinin can vermesi zaten ortada bir başarısızlık olduğunu açıkça gösteriyor.
Ancak saray buna rağmen başarıdan söz ediyor.
Ne diyor? “Patlayan bombalar önlenenlerin yüzde biri ikisi kadardır.”
Türkçesi şu; 17 bomba patladı ama 1683 canlı bomba yakalandı. Haydi yüzde 1 değil yüzde 2 diyelim, o zaman da 850 canlı bomba önceden saptanıp etkisiz hale getirilmiş demektir.
Ara sıra “canlı bomba yakalandı” ya da “hücre evine baskın” haberleri okuyoruz ama bunların toplamı 20'yi geçmez.
Yani oranda bir abartma olduğu kesin.
Ancak sorunumuz bu değil.
Bizim için yani her an her yerde bir bombayla ölme riski taşıyan biz halk için önemli olan patlamayan değil patlayan bombadır. Elbette birçok bombayı önceden öğrenip engellemek çok önemlidir de, her patlayanın 20 ve üzeri can aldığını da bilelim.
Sarayın çok kullandığı dili kullanayım. Bu iş tıpkı futbol maçları gibidir.
Bir kaleci 90 dakikada harikalar yaratabilir. Rakibin 10 tane 15 tane yüzde yüz gollük pozisyonunu harika kurtarışlar yaparak engelleyebilir.
Ama 90 artı dakikada yediği bir gol hafızalara kazınır, o yaptığı muhteşem kurtarışları bırakın hatırlayanı konuşan bile olmaz.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
SARAY HER FIRSATTA ENSAR'I HALKIN BEYNİNE SOKUYOR
Ensar, Hazreti Peygamber döneminde İslamiyeti seçen ama Mekkeli kafirlerden kaçmak zorunda kalanlara Medine'de evlerini açanlara verilen isim.
“Hiçbir karşılık beklemeden yardıma koşan, elini uzatan” anlamına geliyor.
Erdoğan himayesinde açılan bir vakfın adı da Ensar biliyorsunuz.
Bu vakfın adı “Kuran kursu adı altında küçük erkek çocuklara taciz ve tecavüzde bulunulmasıyla” ünlenmişti.
İktidar bu olayı örtbas etmek için çok çaba harcadı. Şimdilik çirkinliğin üzerini örtmüş de görünüyor aslında.
Ensar Vakfı'na yönelik eleştirilere kalkan olan Erdoğan, her fırsatta mutlaka Ensar kelimesini kullanarak, halkın zihninde oluşan “çirkin manzarayı” kapatmaya çalışıyor.
Suriyeli mülteciler konusunda “Bizi ensar bilmişler, onlara yardım etmek zorundayız” dedi.
Burada iki hedefi var. Birincisi bildiğimiz Ensar Vakfı'nı “iyi bir olayla” hatırlatmak.
İkincisi de “Suriyelilere neden vatandaşlık vereceğiz?” diye soran AKP tabanına Hazreti Muhammed döneminin en etkili olaylarından birini hatırlatarak “Siz de Medine halkı gibi Müslümanlara kucak açmış olacaksınız” mesajı veriyor.
ŞAŞIRDIM
ASLINDA HEP ELEŞTİRDİKLERİ İNSANLAR GİBİ YAŞAMAK İSTİYORLAR
Haber merkezlerine dün gelen bir haber şöyleydi;
Tatile birlikte çıkan üç üniversiteli kız, kullandıkları aracın terör eylemine katıldığı gerekçesiyle arandığını öğrenince şok geçirdiler.
Bodrum'a giderken polis tarafından durdurulan üniversiteli kızlar aracı Muğla'daki bir tanıdıklarından kiraladıklarını ve aracın arandığını bilmediklerini söylediler.
Emniyette 3 saat kalan kızlar daha sonra aracın yanlışlıkla arananlar listesine girdiğinin öğrenilmesi üzerine derin bir nefes aldılar.
Buraya kadar bir sorun yok. Türkiye burası, her şey olabilir.
Benim dikkatimi çeken şey başka.
O üç üniversite öğrencisi kız türbanlı.
Yani kendi ifadelerine göre “dini inançları gereği” başlarını örtüyorlar.
İlginçtir, kız kaza tatile çıkıyorlar.
Gittikleri yer Bodrum.
Yani özellikle kendilerini “inançlı” olarak tanımlayanların “yoz, dine aykırı, her taraf çıplaklarla dolu, her yerde su gibi içki içiliyor” dedikleri, Türkiye'nin olduğu gibi dünyanın da en çılgın tatil yerlerinden biri.
Ama bu kızlar başlarında erkek de olmadan tatillerini geçirmek için buraya geliyor.
Hep gözlediğim bir şey burada da gerçekleşti.
İnancını öne sürerek toplumda etkin olmaya çalışanların bir kısmı aslında eleştirdikleri, ısrarla karşı çıktıkları insanlar gibi yaşamak istiyorlar.
“İçkili yere de giderim, diskotekte dans da ederim, erkek arkadaşımla el ele, kol kola gezerim, sokakta sigarımı, kahvede nargilemi içerim, okey de oynarım, gece yarısı tek başına sokağa da çıkarım, ama türbanımı da takarım” diyorlar.
Bana göre hava hoş, keşke hepsi böyle yapabilse. Sadece ağababaları dini bir dayatma olarak önümüze koyup bunu da demokrasi sosuyla sunmaya kalkmasa.
Can Ataklı - Korkusuz