loading
close
SON DAKİKALAR

Saray neden dokunulmazlıkları onaylamıyor

Can Ataklı
Tarih: 01.06.2016
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; İmza için sarayın yasal olarak 15 günü var. Herhalde Erdoğan hukukçularına değişiklik teklifini 'hukuksal' olarak araştırtmıyordur.

YENİ ÖĞRENDİM

Erdoğan'ın peşindeki milyonlar ve R-Kompleks


Her alanda olumsuzlar yaşanıyor.
Buna rağmen iktidarda olan parti, tabii aslında gerçek lideri Erdoğan'ın arkasındaki sayısal destek hiç azalmıyor.
Herkesin kafasındaki soru bu; “nasıl oluyor?”
Bunun nedenlerini değişik açılardan defalarca yazdık anlattık.
Dün bir okurum, benim de çok sevdiğim ve değer verdiğim Mümin Sekban'ın “Her şey beyinde başlar” kitabından bir bölüm göndermiş.
“Sizin dünkü yazınızda anlattıklarınızı daha bilimsel temele oturtarak dile getirmiş, okuyun istedim” diyor.
Sekban, Erdoğan değil, Hitler üzerinden giderek sosyolojik bir değerlendirme yapıyor.
Bilimsel adı R-Kompleks olan olguyu Hitler'e uyarlamış.
Şimdi birlikte okuyalım, Türkiye ile benzerliklerine bir bakalım;
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyadaki birçok sosyal bilimcinin beynini bir soru kemiriyordu:
Kant, Hegel gibi büyük filozofları, Einstein gibi bilimcileri, Goethe gibi büyük yazarları, Wagner gibi büyük bestecileri çıkarmış bir Alman toplumu, nasıl olur da Hitler gibi bir delinin peşinden gitmişti?
Üstelik 20 milyondan fazla insanın ölmesine neden olduğu halde?
Hitler “mühendis kafalı” olmalarıyla ünlü Almanlara ne yapmıştı? Onların mantıklarını nasıl “servis dışı” hale getirmişti?
Sorunun özü şuydu: Mantıklı insanların/toplumların mantıksız davranmaya başlamasına sebep olan neydi? Uzun süren araştırmalarla cevabın bazı parçaları keşfedildi. En önemli kavram “R-Kompleks” denilen olguydu.
Almanların beyninde “R-Kompleks” denilen beyin bölgesi, baskın hale getirilmişti. R-Kompleks, “sürüngen beyin bölgesi” demektir. Her beyinde bulunur.
R-Kompleksle yönetmek, kitlelerin beynindeki “ilkel içgüdüleri aktive ederek, mantıklı düşünmeyi baskılamak” demektir.
Peki, bu tip liderlerin metodu neydi?
Sosyal psikoloji araştırmalarına göre, bir insanın beyinin R-Kompleks seviyesine indirgemenin en iyi yollarından biri onu bir gruba dâhil etmekti.
İç bağları sıkı bir grup içindeki kişi “akıl ihalesi” yoluyla mantığını kullanmaktan vazgeçebiliyordu.
Bu amaçla kullanılan ikinci yol, kitleleri “korku kültüründe” yaşatmaktı.
Aynı şekilde “dış düşmanlar” göstererek korkuya dayalı politik propaganda yapılarak da kitleler R-Kompleks seviyesine indirilebiliyor.
Bu siyasi stratejide 3-D çok önemlidir:
Düşman göster.
Dayanışma duygusunu kışkırt
Düşündürme! Sürekli çatışma çıkar ki, taraftarların düşünemesinler! İnsanların mantığına değil içgüdülerine hitap et!
Peki, kitleler bu tip “R-Kompleksli” liderlerde ne buluyorlar?
En önemli açıklamalardan biri özdeşlik kurma psikolojisiydi.
Kendi hayatında yenik, ezik, kompleksli kişiler, bu tür gücü ve otoriteyi temsil eden liderler üzerinden, kendilerini ezen kocalarından, patronlarından, üst sınıftan kendilerince intikam alıyorlardı.
R-Komplekse hitap eden liderlerin en büyük sırrı, kendisini bir “intikam aracı” olarak sunmalarıydı. Onlar hep; Kaybedenlere oynayarak kazanıyorlardı!
Kimliklerini bir düşmana göre konumlandırıyorlardı.
Mesajları şöyleydi: “Ben de senin gibiyim ama senin olmadığın bir yerdeyim, oyunla bana güç ver, nefret ettiğin herkesin canını okuyayım!”
Bu tip liderler kolaylıkla iktidara gelebilirken, gidişlerinde büyük bedel öder ve ödetirler. Bu tip liderler, toplumlar için bir zekâ testidir.

BUNU YAZMAK GEREK

Seçilmişten anladıkları aslında “en çok oy alan” demek


Sizi bilmiyorum ama sarayı ne pahasına olursa olsun savunanların “milletin seçtiği” klişesinden artık ben çok sıkıldım.
Cevap veremedikleri her eleştiriye, altından kalkamadıkları her lafa “Erdoğan seçilmiş bir lider, gidin sandığa siz de kazanın” diye karşılık veriyorlar.
Bu klişe aslında çok yanlış.
Çünkü elbette Erdoğan seçilmiş liderdir ama Demirtaş da seçilmiş bir liderdir.
Kılıçdaroğlu da Bahçeli de seçilmiş liderlerdir.
Erdoğan'ın farkı “en çok oy olmasıdır” o kadar.
Yandaşlar her eleştiriyi aynı zamanda küfür ve hakaret olarak da gördüklerinden “Seçilmiş bir lidere hakaret edemezsiniz” diyebiliyorlar.
Sonra dönüp “diğer seçilmiş” liderlere canlarını istediğini söyleyebiliyorlar.

SOSYAL MEDYA

Trollere ahmak deyince çok kızıyorlar


Sosyal medyanın en sevdiğim kesimi AKP'li troller. Öyle komikler, öyle cahiller ve öyle akılsızca işler yapıyorlar ki, ben çok gülüyorum.
Bazen kendimi tutamıyorum “Yahu benim troller çok ahmak” diye yazıyorum Twitter'da, kızıyorlar.
Ama nasıl tutayım kendimi, bakın, geçen pazar günü ne oldu;
Beylerbeyi'nde sahilde oturuyorum, yazıları pazar günü mecburen orada yazıyorum. İskelede bir kalabalık var. Meğer Üsküdar Belediyesi “İyi ki Üsküdar var” kampanyası kapsamında “tasarım günü” etkinliği yapıyormuş.
Bir de sahne kurulmuş, orkestra geldi, harika caz parçaları çalmaya başladı.
Ben de bir fotoğraf çekip Twitter'a koydum ve altına da “Beylerbeyi'nde harika bir pazar sabahı caz dinliyoruz” diye yazdım.
Derken trol saldırısı başladı. Efendim “biz laikiz ya caz dinlermişiz, oysa halkımız Fetih günü için mehter dinliyormuş, biz batı özentileri anlamasak bile caz dermişiz, Müslüman değilmişiz zaten Müslüman olsak caz dinlemezmişiz” türü ipe sapa gelmez bir yığın mesaj.
Mecburen herkese ortak cevap yazdım “Yahu millet, cazı dinleten AKP'li belediye, ne yapacağız şimdi?” diye.
Ses kesildi ama utanıp da “pardon” diyen biri çıkmadı.
Kendimi bazen tutamamakta haklı değil miyim?

ÇOK GÜLDÜM

Tabii içeriz ama biraz bekleyin


Yıldırım Tuna'dan bir fıkra. Politik değil. Ama hep politik olacak değil ya, biraz tebessüm edelim;
Karımla 5 yıldızlı tatil köyünün havuz başında güneşlenirken güneş yağını unuttuğumuzu fark ettik. Yağı almak için odamıza gittim. İçeride görevli orta yaşlı bir kadın yatakları topluyordu.. Güneş yağını dolaptan aldım. Mini bardan da iki adet soğuk bira kaptım. Tam odadan çıkarken otelin kurallarını bilmediğim için sordum “Havuz kenarında bu biraları içebilir miyiz?” diye.
“Tabii neden olmasın?” dedi kadın yerden doğrulurken, “Ama biraz müsaade et yakışıklı, önce şuraları bir toparlayayım.”

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Saray neden dokunulmazlıkları onaylamıyor


Meclis'te fezlekesi olan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasını sağlayan anayasa değişikliği 20 Mayıs günü kabul edildi biliyorsunuz.
CHP son anda destek verince değişiklik teklifi 367'yi geçmiş ve referandum yapılmasına gerek kalmamıştı.
Şimdi son aşama Cumhurbaşkanı'nın değişiklik kanununu onaylamasına kaldı.
Aradan tam 10 gün geçti, bugün 11'inci gün.
Saray Meclis'in 367'nin de üstüne çıkarak kabul ettiği değişikliği hâlâ imzalamadı.
Neden acaba?
Bu dokunulmazlıkların bir an önce kaldırılmasını en çok kendisi istemiş ve AKP milletvekillerine “acele edin” talimatı bile vermişti.
İmza için sarayın yasal olarak 15 günü var. Herhalde Erdoğan hukukçularına değişiklik teklifini “hukuksal” olarak araştırtmıyordur.
O halde niye bekliyor?
“Zaman kazanıyor” diyor Ankara'daki bazı siyasetçiler. Ne zamanı? 15 gün bekleyip imzalayınca ne olacak?
Bunları bilemiyoruz. Benim aklıma hep HDP ile pazarlık geliyor. Çünkü MHP'de kim kazanırsa kazansın galiba başkanlık için destek çıkmayacak. O halde sadece HDP kalıyor.
Sanki HDP'ye “başkanlık için destek ver, dokunulmazlıklar kalksa bile başınıza bir şey gelmesine izin vermem” deniliyor. Bakalım HDP bu pazarlığa olumlu cevap verecek mi?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Diploma konusunu çürütmek o kadar kolay ki


Erdoğan'ın üniversite diplomasının olup olmadığı ara sıra gündeme geliyor ama hiç unutulmuyor.
Diploma konusu neden çok önemli?
“Adam seçilmiş, halk seviyor, diplomayı neden bu kadar takıyorsunuz, sanki üniversite diploması olmasa ne olacak?” diye soranlar da var.
Doğrudur, ülke yönetmek için ille üniversite diploması gerekmiyor.
Ama ne edersiniz ki anayasa cumhurbaşkanı seçilme koşullarından biri olarak üniversite diploması istiyor.
Konu bu nedenle önemli.
Eğer Erdoğan'ın diploması yoksa anayasa gereği cumhurbaşkanı seçilebilmesi için yeter koşullar oluşmamış olacağından bu görevi geçersiz duruma düşer.
Burada benim bir türlü anlayamadığım Erdoğan'ın aslında çok kolay çürütülecek bir konuyu neden ısrarla yok saydığı.
Diploma var mı yok mu, ya da var olan diploma gerçek mi sahte mi?
Bunu kanıtlamak sadece bir saniyelik iş.
Buna karşı Erdoğan bunu yapmıyor.
Hatta öyle ki “Diploman yok, olan da sahte, işte buradan hakaret ediyorum beni dava et” diyen MHP milletvekili Yusuf Halaçoğlu'na ne cevap veriyor ne de hakaret davası açıyor.
Neden acaba?
Bir rivayet şu; Erdoğan 80 öncesi iki yıllık mektupla eğitim fakültesine devam etmiş. Sonradan kaldırılan bu sisteme devam eden öğrenciler yüksek okul mezunu sayılmış ve askerliklerini de yedeksubay olarak yapmıştı.
Galiba Erdoğan iki yıllık eğitimle “piyango gibi” gelen yüksek okul mezunu unvanının açıklanmasının karizmasını çizeceğini düşünüyor ve unutulmasını sağlamaya çalışıyor.
Gerek yok ki..

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları