loading
close
SON DAKİKALAR

Saray noktayı koydu; 'Rus uçağını pilotumuz kendi kararıyla vurdu'

Can Ataklı
Tarih: 16.12.2015
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Rus uçağını vurduğumuz günden bu yana hem iktidar hem muhalefet çevrelerinde spekülasyonlar bir türlü bitmiyor.

Rus uçağını vurduğumuz günden bu yana hem iktidar hem muhalefet çevrelerinde spekülasyonlar bir türlü bitmiyor.
Muhalefet Rus uçağının düşürülmesinin beklenen/beklenmeyen sonuçlarını tartışırken, iktidar cephesi içindeki bazı kesimler “Türkiye’nin tuzağa düşürülmesi” olasılığı üzerinde duruyor.
Hükümete çok yakın olarak bilinen bazı yazarların Rus uçağının vurulmasını “hata” olarak nitelemesi de ayrı bir tartışma başlatmıştı.
Rus uçağı olayında en önemli ve bir türlü tam olarak açıklanmayan husus “uçağın kimin kararı ile düşürüldüğü” sorusu.
Şu ana kadar bunu kimse üstlenmedi.
Angajman kurallarından söz edildi en çok. Başbakan angajman kuralları gereği zaten Silahlı Kuvvetler’e daha önce yetki verildiğini kaydederek dolaylı olarak “Kararı ben verdim” dedi.
Genelkurmay ve Hava Kuvvetleri de sadece “angajman kurallarından” söz ettiler ancak uçağın vurulması için son emrin kimden geldiği konusuna hiç değinmediler.
Her zaman olduğu gibi bu konuda da nihai açıklamayı bizzat saray yaptı.
Erdoğan Türkmenistan gezisinden dönerken, uçağına seçip aldığı gazetecilerle sohbet etti yine.
Biliyorsunuz bu uçak olayı çok farklı. Türkiye’de söylenmeyen birçok şey nedense 10 bin metre yükseklikte söylenebiliyor.
Nitekim Erdoğan seçilmiş gazetecilerle yaptığı sohbette başkanlık sisteminden, cemaatle mücadeleye, Trump Tower’dan Musul’a kadar her konuda konuştu.
Seçilmiş gazetecilerin pek dikkatini çekmemiş galiba çünkü başlıklara hiç çıkmamışlar, ama konuşma metnini okurken çok ilginç bir ayrıntı gördüm saraydakinin konuşmasında.
Erdoğan, Rus uçağının düşürülmesinin “bir tuzak” olup olmadığını soran bir seçilmiş gazeteciye “Bunu neye dayandırarak soruyorlar bir anlam veremiyorum” dedikten sonra şunu söylüyor;
“Aidiyeti belli olmayan bir savaş uçağının sınır ihlali yapması, uyarılara da aldırmaması söz konusu. Bu anlık olaydı. Pilotlarımız da o an karar vererek angajman kurallarını uygulamak durumunda.”
Bu cümleden anlaşılan şu; Rus uçağının düşürülmesi için hiçbir yerden emir verilmedi. Pilot kendi karar verdi ve Rus uçağını vurdu.”
Mesele meğer bu kadar basitmiş.
Biri şunu Putin’e de söylesin bari.

--KAFAMI BOZAN ŞEYLER—

Haydi eyvallah Musul
Rus uçağının düşürülmesinden sonra artan gerginlik yetmiyormuş gibi başımıza bir de Musul sorunu açmıştık.
Hükümet, önceden hesaplamadan, bir kahramanlık gösterisi yapmak istemiş ve Musul’a asker gönderdiğimizi bazı gazetelere sızdırmıştı.
Ancak haberlerin yayınlanış biçimi “Türkiye’nin Musul’da yığınak yaptığı” gibi algılanınca hükümet telaşa kapılmış ve “Askeri bir birliğimiz orada zaten eğitim amaçlı olarak vardı, biz sadece takviye yapıyoruz” diyerek geri adım atmıştı.
Ama Irak baskın çıkınca ve “Askerini çek” diye tehdit edince bu kez hükümet bir daha geri adım atarak “takviye fikrinden vazgeçildiğini” açıklamıştı.
Ancak hem saray hem hükümet “mevcut askerlerin çekilmeyeceğini” biraz da tepeden bakan tavırlarla söylediler.
Oysa Irak belli ki Rusya’nın da tahrikiyle Birleşmiş Milletlere gitme kararı aldı bu kez. Ayrıca güvendiğimiz dağlara kar yağdı ve Amerika ile Batı’da arkamızda durmadı.
Sonuç ta hükümet Musul’daki askerimizi geri çekme kararı aldı.
Türkiye Rus uçağının düşürülmesinden bu yana artık saymayı unuttuğumuz “itibar zedelenmesine” bir kere daha uğradı.

--YENİ ÖĞRENDİM—

Samanyolu ve Zaman’a da kayyum geliyor
Sarayın her şeyi bilen ve bildikleri mutlaka gerçekleşen gazetecisi Cem Küçük Samanyolu televizyonu ile Zaman Gazetesi’ne de kayyumların el koyacağını yazdı.
Cem Küçük dünkü yazısında cemaatle mücadelede AKP’lilerin zayıf kaldığını, bazılarının dik duramadığını ve bu konuda elinde belgeler olduğunu da iddia etti.
RTÜK’ün lağvedileceğini de tekrarlayan Küçük, konunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da gündeminde olduğunu belirtti.
Küçük’e göre Zaman ve Samanyolu operasyonları ile cemaatin yayın organı kalmayacak, sağda solda cemaat adına yayın yapan medya da mutlaka kapatılacak.
Bütün bunlar “olur mu” diye sormuyorum çünkü hepsi oluyor. Çünkü bu gazetecinin! haber kaynağı bizzat bu işleri yapacak iktidar yetkilileri.

--ŞAŞIRDIM---

Güneydoğu’da sanki hayat bitirilecek
Milli Eğitim Bakanlığı Cizre ve Silopi’deki öğretmenlere “telefonla mesaj” gönderip eğitim seminerine katılma talimatı vermiş. Öğretmenler bu eğitim seminerlerine kendi memleketlerinde katılabilirlermiş.
Bu talimat üzerine iki ilçedeki tüm öğretmenler bavullarını toplandıkları gibi kentleri terk etmişler.
Öğretim yılı daha yeni başladı, neyin semineri bu? Üstelik bu bütün öğretmenleri mi kapsar? Bütün öğretmenler seminere katılırsa okullarda okuyan çocuklar ne yapacak?
Başarısız ve içi boş bir açılımla Türkiye’yi beş yıldan fazla oyalayan zihniyet belli ki şimdi başa çıkamadığı sorunu “kentleri devlet görevlilerinden temizleyerek” ve bölgede “hayatı durdurarak” örtbas etmeye çalışıyor.

---BUNU YAZMAK GEREK—

Güzel kardeşim köşende yazacağına kendi gazetene söylesene
Ahmet Hakan Hürriyet Gazetesi’nin en çok okunan yazarı, bu tartışılmaz.
Ancak Ahmet Hakan’a son zamanlarda bir haller oldu.
Başından başlayalım; Ahmet Hakan Yandaş yalaka medyanın ve saray soytarılarının baş hedeflerinden biri.
Doğan Grubunu havuz medyası kıvamına çekmek isteyen bu kesim Ahmet Hakan’ı da özel hedef yaptı. Hemen her gün gerek Ahmet Hakan için gerekse Doğan grubu ve pek çok çalışanı için akıl almaz saldırılar yapılıyor bu medyada.
Bu saldırıların tamamına yakını haksız ve dayanaksız.
Ahmet Hakan bunların pek çoğuna direndi, bükülmedi.
Sonra bir gece AKPli oldukları kesin olarak saptanan bir grup maganda Ahmet Hakan’ı evine girerken kıstırıp dövmeye kalktı.
Daha önceki sözlü saldırılara ve hedef gösteren yayınlara karşı dik durabilen Ahmet Hakan bu olaydan sonra biraz değişti.
Eleştirinin dozajını düşürdü, sarayın hoşuna gidecek yazılara imza atmaya başladı.
Pazar günkü köşesinde ise kendi mesleğine de ihanet sayılacak bir yazısı vardı Ahmet Hakan’ın.
Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan İtalyan medyasına verdiği bir röportajda inşaat işlerinin yanı sıra gıda işinde de faaliyet gösterdiğini ve beş lokantanın sahibi olduğunu söyledi.
İşte Ahmet Hakan bu bilgi üzerine yazdığı yazıda “neden kimse Bilal Erdoğan’ın lokantalarını haber yapmadığını” soruyor.
İyi de güzel kardeşim, köşe yazdığın gazete Türkiye’nin en büyük gazetesi.
Bilal Erdoğan’ın zaten kendi yaptığı açıklama artık bir aile haberi değil. Senin gazeten televizyonların neden bu haberi yapmıyor yapamıyor.
Ahmet Hakan “kimse yapmıyor” diyerek bütün medyayı hedef alıyor. Oysa Hakan’ın yazısından bir gün önce bu gazetedeki köşemi okuyanlar Bilal Erdoğan’ın lokantalarının nerede olduğunu isimleriyle birlikte öğrenmişlerdi. Odatv’de bu açık bilgiyi okurlarıyla paylaşmıştı. Yani herkes haberi görmezden gelmemişti.
Bilal Erdoğan’ın lokantalarını öğrenmek sadece 30 saniyemi aldı. Ahmet Hakan için de bu süre daha fazla değildir.

--MERAK ETTİĞİM ŞEYLER---

İmralı derken iyi, saraya niye bozuluyorsunuz?
Her zaman değil, zaman zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan söz ederken “saraydaki” tanımını kullanıyorum.
Böyle yazınca ya da söyleyince cümle Aktrol âlemi saldırıya geçiyor ve “kendine gel, haddini bil, saraydaki dediğin bu ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanıdır” diyor.
Ona bir şey dediğim yok. “Saraydaki” tanımını hakaret olarak değil, o makamda oturan kişiyi fazla benimsemediğim için kullanıyorum. Bu bilinsin.
Ancak, “saraydaki” kelimesine takılanlar nedense “İmralı” tanımına hiçbir şey demiyorlar.
“İmralı” dendiğinde kim anlaşılıyor? PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan değil mi?
Peki, neden “terör örgütü lideri” demek yerine “İmralı” diyorsunuz ve denilmesine ses çıkarmıyorsunuz?
Üstelik İmralı denilerek aslında bir terör örgütü lideri yüceltilmiş oluyor. İsmine bir anlam katılıyor.

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları