Saraya kim girerse girsin mutlaka üst aramasından geçiyormuş
Can Ataklı: Erdoğan’ın ciddi bir “güvenlik endişesinin” olduğunu biliyoruz daha doğrusu bunu görüyoruz.
ANALİZ
Adaylar sanki kendileri seçilecek havasındalar
Şu gerçeği herkesin çok iyi bilmesi gerek.
Tabii muhalif kesimleri kast ediyorum.
Herkesin içinden “ah keşke birinci turda bitse” duygusunu geçse bile, kimse rüya görmesin, seçimin birinci turda bitmesi olanaksızdır.
Erdoğan eğrisini doğrusuna getirerek birinci turda “seçilmiş” gibi gösterebilir kendini ama muhalif isimlerden birinin ilk turda yüzde 50’yi bulması mucize ile bile gerçekleşmez.
İkinci konu şudur;
Birinci turu geçen ve ikinci tura kalan aday seçilirse bu kendisinin ve partisinin zaferi olmayacaktır.
Muharrem İnce mi ikinci tura kaldı ve kazandı, bu CHP’nin kazandığı anlamına gelmeyecektir.
Aynı durum Akşener ve Karamollaoğlu için de geçerlidir.
Kazanan muhalif aday olacaksa bu bütün partilerin daha doğrusu tüm muhalif seçmenin zaferi olacaktır.
Peki, kazanan kişi “ben anayasa gereği artık tek başıma her şeyin hakimiyim” diyebilir mi?
Teknik olarak diyebilir elbette ama fiilen bunu yapamaz.
Çünkü ikinci tura kalan kişiye halk kendisine yakın bulduğu partinin adayı olarak değil, demokrasi ve hukuk sistemini yok edecek olan yeni ve ucube sistemden geri döndürecek ve ülkeyi AKP hegemonyasından kurtaracak adımın atılmasını sağlayacak kişi olarak destek verecek.
Kısacası ikinci turda kazanan kişi partisinin değil tüm muhalefetin ortak adayı olarak ipi göğüslemiş olacak.
Baskın seçimi kararından sora Millet İttifakı kurulurken kamuoyuna verilen söz bu yöndeydi. Kazanan kim olursa olsun seçimden sonra güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek üzere bir tür koalisyon hükümeti kurulması ve kararların ortak alınması yönünde prensip anlaşmasına varılmıştı.
Oysa son günlerde, bilmiyorum sizlerin de dikkatini çekiyor mu, adaylar sanki tıpkı Erdoğan’ın istediği türde bir başkan olmak hırsında ve azminde olduklarını gösteriyorlar.
Adaylar partilerinden bağımsız olarak vaatlerde bulunuyorlar, özellikle ekonomik anlamda milletin cebine yönelik sözler veriyorlar.
Seçilmeleri halinde hükümeti kendi başlarına kuracaklarını ima ediyorlar.
Bu olmaz. Bu yanlıştır.
Eğer adaylar meydanların sihrine kapılıp “Ben seçiliyorum” havasına girerlerse ikinci turda kesin hüsrana uğrarlar.
En basit şöyle anlatayım; tek adamlık fikrinin bugünkü mucidi Erdoğan. Partisi de onu bir padişah yetkileriyle donatmak için seferber olmuş durumda. Muhalefet ise buna karşı çıkarak referandumda “hayır” dedi.
O halde muhalefet adayı seçilirse ve bu kim olursa olsun birinci işi en hızlı biçimde yeniden demokrasiye dönülmesi için girişimleri başlatmaktır.
Bunun için mecliste çoğunluğu oluşturacak diğer partilerle işbirliği yapmak ve hükümeti de bu anlayışla kurmak durumundadır.
Ama bunlardan daha önemlisi, adayların bugünden bunu tekrar ve tekrar açıklamaları hatta kim kazanırsa kazansın kurulacak hükümetin çatısı ile atılacak ilk adımların neler olacağını ilan etmeleri gerekir.
ŞAŞIRDIM
Saraya kim girerse girsin mutlaka üst aramasından geçiyormuş
Laf olarak “şaşırdım” diyorum ama ister istemez insanın canı da sıkılıyor.
Çok belli ki AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın yaşadığı psikoloji insana “Allah düşmanıma vermesin” düzeyinde.
Erdoğan’ın ciddi bir “güvenlik endişesinin” olduğunu biliyoruz daha doğrusu bunu görüyoruz.
Bir camideki namaza bile yüzlerce araçla geliyor, o geldiği sırada bütün çatılara keskin nişancılar yerleştiriliyor, girdiği bölge trafiğe kapatılıyor.
Erdoğan’a gerçekten çok sık “suikast ihbarı” yapılıyor mu bilemem, güvenlik birimleri Erdoğan’ın çevresindeki koruma kalkanını diri tutmak için bu tür söylentiler çıkarıyor olabilir tabii.
Ama şöyle bir gerçek var.
15 Temmuz’da Erdoğan’a çok yakın durabilen birçok kişi tutuklandı.
Bunların hepsi silahlı personel.
Öyle ki Erdoğan’ı o gece taşıdığı söylenen helikopter personeli bile bu kapsamda.
O gece bu personel Erdoğan’a bir şey yapmadı.
Ama yapmaması yapmayacağı anlamına gelmeyeceği gibi kötü niyetli kişilerin Erdoğan’a bu kadar yakınlaşabildikleri de anlaşılıyor.
İşte bu korku nedeniyle uzunca bir süredir Erdoğan’ın yanına giren herkes mutlakta üst aramasından geçiriliyormuş.
Askeri personel, genelkurmay başkanı dahil zaten Erdoğan’ın yanına silahla giremiyor.
Aralarında başbakanın da olduğu bütün bakanlar saraya geldiklerinde çok hassas olan XRay cihazından geçtikleri gibi genellikle “elle aramaya” da tabi tutuluyormuş.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Yok artık, çıtırdatmak için ayçiçeği de ithal etmeyelim
Birkaç gün önce yazdığım bir yazıda hazır çorba, mısır gevreği ve gofret bile ithal ettiğimizi ve bunlara 10 milyon doların üzerinde para ödediğimizi yazmıştım.
Bir okurum fotoğrafıyla birlikte “ayçiçeği ithal ettiğimizi” anlatan bir yazı göndermiş.
Kendi kendime “Yok artık” dedim.
Ayçiçek sanki bizde yokmuş gibi TV izlerken çıtırdatmak için ithal ediyormuşuz meğer.
Üstelik nereden biliyor musunuz?
Taaa Çin’den.
Yağını falan bir kenara bırakın, bizim hayatımızda kabak çekirdeği ve ayçiçeğinin farklı bir yeri vardır.
Hele benim yaş grubum iyi bilir, geçmişteki açık hava sinemalarının vazgeçilmeziydi ayçiçeği.
Ayçiçeği de kabak çekirdeği gibi “yemeye başlayınca bırakmanız mümkün olmayan” bir eğlenceliktir.
Ayçiçeğinin “ithal edilecek kadar önemli” bir ihtiyaç olduğunu sanmıyorum.
Ama ülkemin “girişimci” firmaları belli ki iktidarın “savurgan ve sorumsuz ekonomik politikasından” yararlanmak için ayçiçeğini bile dünyanın en uzak yerinden ucuza getirip pazarlamış.
Ayçiçeği torbasının fotoğrafını gönderen okurum şöyle yazmış; “Paket hoşuma gidince aldım, açıkçası yediğimiz ayçiçeği de hayli iri ve çok da lezzetliydi. Tam paketi atacakken üzerinde zor görünen ‘Menşei Çin’ yazısını okuyunca çok şaşırdık. Ülkemin en önemli tarımsal ürünlerinden ayçiçeğinin de Çin’den geldiğini mi görecektik?”
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Şu hocalar da ortaya bir çıksa ya
Erdoğan’ın diploması çok tartışılıyor.
Çünkü “var mı yok mu?” bilinmiyor.
Ortada gezinen birbirinden farklı dört ayrı “diploma, mezuniyet belgesi, geçici mezuniyet belgesi” var.
Üzerine kitaplar bile yazıldı, ama ne Erdoğan ne de partisi bu konuda hiçbir açıklama yapmıyor.
Yüksek Seçim Kurulu adaylardan aldığı belgeleri de “özel hayat” gerekçesiyle açıklamıyor. Üstüne bir de “diplomaların noter onaylı olma şartını” da kaldırmış olması şüpheleri daha da artırıyor.
Erdoğan’ın neden bu kadar inatla diploma olayına açıklık getiremediğini de anlamış değilim.
Biraz kibirden olabilir. “Ben koskoca cumhurbaşkanıyım sen kimsin ki bana diploma soruyorsun” psikolojisi içinde olduğunu sanıyorum.
Tabii durum böyle olunca Erdoğan’ın diploması hem çok konuşuluyor hem de siyasiler tarafından “ima yoluyla” alaya alınıyor.
Örneğin Selahattin Demirtaş mal varlığını sayarken üniversite diplomasını da yazdı.
Muharrem İnce önceki gün gittiği Balıkesir’de mezun olduğu okulun önünde arkadaşlarıyla birlikte diplomasının kopyalarını dağıttı.
Erdoğan ise ilk kez önceki gece bir tv kanalında “ekonomi tahsili” gördüğünü açıkladı.
Şöyle dedi Erdoğan; ‘’Ben ekonomi tahsili gördüm o günden bugüne hocalarımız bize özellikle ‘ekonomi cesaret ister’ derlerdi. Daha sonra ben siyasi hayatımda ona şunu ilave ederdim; hayatta siyaset de cesaret işidir. Bunu göze alamayan buna hiç girmesin. Belli bir bedeli ödemeyi göze alacaksın.”
Sosyal medya bu sözleri “benim de diplomam var” açıklaması olarak algıladı. Ama şimdi herkesin ortak merakı şu; “Erdoğan’ın bu hocaları kim? Onlar da çıkıp öğrencileri Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili anılarını paylaşacaklar…
BUNU YAZMAK GEREK
Erdoğan bir konuştu, sosyal medya Gülen kasetiyle coştu
Muharrem İnce bir konuşmasında “2001’de partiyi kurarken Pensilvanya’ya gidip icazet aldın mı?” diye sordu AKP’nin adayı Tayyip Erdoğan’a.
Hepsi bu. Üzerinde fazla durmadı bile.
Yeni seçim stratejisini Muharrem İnce üzerine kurduğu belirtilen Erdoğan da çıktığı bir TV programında “İspat etmezsen namertsin” dedi.
Ve tartışma başladı.
İnce Erdoğan’ın “namertsin” sözlerine dün şu cevabı verdi; “Bak açıklıyorum. Aramızda kalsın. Değerli hemşehrim Erdoğan. 2001’de Pensilvanya’ya gidip icazet aldığınızı bana söyleyen kişi, beraber gittiğiniz kişi. O aradı beni. ‘Beraber gittik’ dedi. Allah’ın izni, milletin isteğiyle 24 Haziran’da cumhurbaşkanı olduğumda o arkadaş da rahata ereceği için adını vereceğim. Çok merak ediyorsan biraz düşün şu an kimle aran bozuk. Sen zaten çıkarırsın kim olduğunu.”
İki cumhurbaşkanı adayı arasında bu polemik sürerken dün sosyal medya üzerinden Fetullah Gülen’in videoları servise konmaya başladı.
Ben iki ayrı görüntü izledim.
Birinde Fetullah Gülen bir koltukta tek başına oturuyor.
Diğerinde ise muhtemelen bir TV programı çekimi yapılıyor, Gülen bir sunucunun tam karşısına oturmuş biçimde görülmüyor.
İkisinde de aynı şeyi tekrarlıyor Fethullah Gülen.
Gülen bu konuşmalarında “Tayyip Erdoğan’la hayatında iki kez görüştüğünü, birinde yeni bir parti kuracağını söylemek için geldiğini ve Erbakan’dan ayrılacaklarını belirttiğini” anlatıyor. Kendisinin ise Erdoğan’a parti kurmasının hayırlı olacağını ama bunu yaparken Erbakan hocasını da kırmaması gerektiğini söylediğini belirtiyor.
Tabii bu görüntülerin yeni çekilmiş olma ihtimali var mı? Olabilir.
Ama doğruysa Erdoğan için çok sıkıntılı bir durum doğacağını söyleyebiliriz.
Tabii Erdoğan’ın buna aldırmayacağı, seçmenlerinin de “Bu da montajdır, yalandır” diye düşüneceğini de bilmeliyiz.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları