Sarayla bakanlar arasında uçurum var, bakanların çoğu ne olup bittiğinin farkında bile değil
Can Ataklı: Eskiden de bu bilgisizlik nedeniyle potlar kırılırdı ama şimdi durum daha hassas ve herkesin dikkatli olması gerekiyor. Örneğin Dışişleri Bakanı, “Rusların da sözünde durmadığını” söyledi ve ekledi, “Bu durumda operasyonu tekrar başlatırız.” Tepki anında geldi. Rusya’dan yapılan açıklamada, “Türkiye, bize bundan sonra operasyon yapılmayacağının sözünü verdi” denildi.
YENİ ÖĞRENDİM
Yaşar Büyükanıt her şeyi yazmış
Genelkurmay eski Başkanlarından Yaşar Büyükanıt dün sabah tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu.
4 gün önce de eşi Filiz Büyükanıt vefat etmişti.
Eşini kaybettiği sırada hastanede yoğun bakımda olan Yaşar Büyükanıt cenaze törenine de katılamamıştı.
Yaşar Büyükanıt adı üzerinde en çok tartışma yapılan genelkurmay başkanı olarak da tarihe geçti.
2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen önce yaptığı açıklamada, “Anayasa’nın belirtiği laik demokratik sosyal hukuk devletine ve üniter yapımıza bağlı, ama sözde değil, özde bağlı bir cumhurbaşkanı seçileceğine inancımız tamdır” demişti.
Büyükanıt daha sonra da siyasi tarihimize “e-muhtıra” olarak geçen metni kaleme almış ve bir gece vakti bunu kamuoyu ile paylaşmıştı.
Gelelim 4 Mayıs 2007 tarihine.
O gün Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ı Dolmabahçe Sarayı’ndaki makamına çağırmıştı.
2 saati aşkın süren görüşmeden sonra hiçbir açıklama yapılmamıştı.
Daha sonraki zamanlarda Erdoğan, Genelkurmay Başkanı ile yaptığı görüşmenin “mezara kadar” bir sır olarak kalacağını açıklamıştı.
Oysa demokratik bir hukuk devletinde devleti yönetenlerin yapacakları hiçbir görüşme sır olarak kalamaz, mutlaka zapta geçirilir.
Anladığım kadarıyla bu görüşmede zabıt da tutulmamıştı.
Durum böyle olunca, doğal olarak yıllar süren bir tartışma ortamı da yaratılmış oldu.
Bu görüşmede Erdoğan’ın, Büyükanıt’a bazı “şahsi belgeler” gösterdiği, bunun üzerine Büyükanıt’ın, Ergenekon operasyonuna hiç karşı çıkmadığı, ordu üzerinde oynanan oyunların da bu görüşmeden sonra başladığı ileri sürülmüştü.
2007’den bu yana ben de Dolmabahçe görüşmesinin açıklanması için pek çok yazı yazdım, televizyon konuşmalarımda dile getirdim.
Tabii ki hiçbirinden sonuç alınamadı.
Paşa, dün aramızdan ayrıldı.
Acaba sırları da kendisiyle birlikte yok olup gidecek mi?
Tele1’deki sabah yayınında bunu dile getirdikten sonra kendi YouTube kanalım için de bir konuşma hazırladım.
Bu konuşmada, Büyükanıt’ın vefatına değinerek “Umudum” dedim, “Büyükanıt’ın Dolmabahçe görüşmesini bir kenara yazıp evladına ölümünden sonra açıklaması için vasiyet etmiş olması” diye ekledim.
Öğleye doğru Yaşar Büyükanıt’ı ve ailesini çok iyi tanıyan bir dostum aradı.
Henüz YouTube kanalımdaki konuşmamı izlememişti o sırada.
Dedi ki, “Sen hep sordun, Dolmabahçe görüşmesinin açıklanmasını istedin.”
Sonra da şu bilgiyi verdi: “Yaşar Paşa çok vatansever, gerçek bir askerdi. Erdoğan’ın o görüşmede olanların açıklanmamasını istemesine dürüst bir devlet görevlisi olarak uydu. Çünkü Paşa, iyi bir devlet memuruydu. Erdoğan, başbakan olarak üstüydü ve onun söylediğine uymayı, devlet terbiyesi içinde gördü.”
Burada dostumun sözünü kestim; “İyi de” dedim, “Bu kadar önemli bir konuda mezara kadar sır saklamak olur mu?”
Dostum, “Kızma hemen, dur bekle” dedi ve devam etti;
“Yaşar Paşa’nın her şeyi dolmakalemle ve kendi el yazısıyla yazdığını biliyorum. Bu yazdıklarını kız evladına teslim etti. Ona ölümünden sonra bunu açıklaması konusunda bir vasiyeti yok. Ama gerek görmesi halinde bunu açıklamasında bir sakınca olmadığını da belirtti. Hatta bunun bir kitap olabileceğini bile söyledi.”
Bakalım evladı bu yazıları kamuoyu ile paylaşacak mı?
Üzerinde çok büyük bir baskı olacağını tahmin ediyorum.
Ama keşke çekinmese, korkuya kapılmasa ve ölümünden sonra babasının bazı çevrelerde oluşan itibar erozyonunu sona erdirse.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
İşleri bitince hemen “tu kaka” ediyorlar
İktidar ve yandaşları tarafından bir zamanlar “en saygın” gazeteci olarak takdim edilen Ahmet Altan hapiste biliyorsunuz.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “yok edilmesi” operasyonunu, “askeri vesayeti bitiriyoruz” safsatası ile sürdüren Altan, “darbecilik ve teröristlik” suçlamasıyla ağır ceza almıştı.
Bir ara dışarı çıkardılar ama iktidar, anormal tepki gösterince tekrar içeri aldılar.
Oysa Ahmet Altan, o iğrenç kumpasların dörtnala koştuğu günlerde, iktidarın en sevgili kişisiydi.
Kimse üzerine toz kondurmuyordu.
Şimdi tam tersi.
Ahmet Altan, iktidarın gözünde tam bir şeytan.
Buna rağmen iktidarın yandaş kadrosu içinde hâlâ Ahmet Altan’a hayranlık duyanlar da var.
Bunlardan Canan Barlas, yeniden hapse atılması üzerine Ahmet Altan’ı öven ve bu tutuklamaya karşı çıkan bir konuşma yapmış.
Daha önce cemaatle sanki et-kemik gibi ilişkisi olanlardan Mehmet Metiner de buna çok öfkelenmiş.
Demiş ki; “Ensest ilişkiyi onayladığını, hayvanlarla cinselliği normal karşıladığını ve bütün kadınlarda bir fahişe eğilimi olması gerektiğini, yaşlı kadınlardan hoşlandığını” anlatan Ahmet Altan.. Bizim değer anlayışımız, ‘usta kalem erbabı’ olan herkesi içermiyor, biline!”
Vay canına.
Ahlaka çok düşkün yazarımız, Ahmet Altan’ın “bu sapıklığını” ifşa ederek kahramanlığa soyunuyor.
İyi de Ahmet Altan’ın bu düşünceleri, AKP’nin sevgilisi olduğu dönemde de biliniyordu.
Çünkü söz konusu kitap, 1985’te yazılmıştı.
Orduyu yok etmekle görevlendirilen Ahmet Altan, henüz bu iktidarla içli dışlı iken kimsenin aklına, “Yahu bu adam ensest ilişkiyi öven biri, Türkiye’nin bu kadar önemli döneminde bu adama nasıl güveniriz” demek gelmemişti.
Bir konuda da samimi olun be.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Suriye’de neler olup bittiği konusunda karar veremiyorlar
Son Amerika gezisi, belli ki iktidarın kimyasını bozdu.
Gözlediğim kadarıyla Erdoğan, aslında Beyaz Saray’ın desteğini alarak döndü Türkiye’ye.
Sonuçta her zaman olduğu gibi AKP iktidarından asla vazgeçmeyecek olan Amerika, “yapılması gerekenleri” sıraladıktan sonra Erdoğan’ı geri gönderdi.
Bu hep böyle oluyordu da bu kez zannediyorum iş biraz daha farklı.
Amerika, bu iktidarın devamını sağlamak için elinden geleni yapıyor ama değişen dünya dengeleri ve Erdoğan’ın zaman zaman yaptığı çıkışlar, Beyaz Saray dışındaki güçlerin tutumunu etkiliyor.
Erdoğan galiba, “Bundan sonra Amerika’dan olumsuz sinyaller gelebilir” düşüncesinde artık.
Bu psikoloji, Suriye politikasında da kendini gösteriyor.
Sarayla, bakanlar arasında uçurum var.
Bakanların çoğu ne olup bittiğinin farkında bile değil.
Eskiden de bu bilgisizlik nedeniyle potlar kırılırdı ama şimdi durum daha hassas ve herkesin dikkatli olması gerekiyor.
Örneğin Dışişleri Bakanı, “Rusların da sözünde durmadığını” söyledi ve ekledi, “Bu durumda operasyonu tekrar başlatırız.”
Tepki anında geldi. Rusya’dan yapılan açıklamada, “Türkiye, bize bundan sonra operasyon yapılmayacağının sözünü verdi” denildi.
Rezalete bakar mısınız? Bir Dışişleri Bakanı, Türkiye’yi nasıl sıkıntıya sokuyor.
Milli Savunma Bakanı ayrı telden çalıyor. O dedi ki “Güvenli Bölge’de tüm güvenlik sağlandı.”
Yani artık PYD tehdidi yok.
Peki niye hâlâ sözlerin tutulmadığı söyleniyor?
Savunma Bakanı, Güvenli Bölge’nin sağından ve solundan bazı tacizler yapıldığını söylüyor.
Merakım şu; “Suriye’de gerçekten ne oluyor artık? Güven sağlandı mı, yoksa PYD hâlâ terör eylemleri yapıyor mu?”
ÇOK GÜLDÜM
Bu bir “Katılmazsanız siz bilirsiniz” davetiyesidir
Doğan Holding kurulalı 60 yıl olmuş.
Aydın Doğan, medyaya tam 40 yıl önce girmişti.
Demek ki bir de ondan 20 yıl öncesi varmış.
Önümüzdeki cumartesi günü, 60’ıncı yıl, büyük bir davetle kutlanacakmış.
Doğan Grubu bu nedenle bir davetiye bastırmış.
Ama bu davetiye garip bir davetiye.
Genellikle kamu kurumlarının ya da yandaş tetikçi kuruluşların davetiyelerinde görüldüğü gibi, davete Erdoğan’ın da katılacağı belirtilmiş.
Şöyle denmiş davetiyede; “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Emine Erdoğan’ın teşrifleriyle düzenleyeceğimiz davete……”
Aydın Doğan, 60’ıncı yıl kutlama töreni davetiyesine niye bunu yazmak gereğini duymuş ki acaba?
Yağcılık ya da saray talimatı ile olduğunu sanmıyorum.
Sanıyorum amaç şu: O geceye davet edilen pek çok ünlü isim, davete Erdoğan’ın da geleceğini öğrenince rahatlayacak. “Gidersek reis ne der?” korkusu duymadan davete katılır.
Bu tabii bir anlamda, “sıkıysa katılma” anlamına gelen bir uyarı, onu da görelim.
BUNU YAZMAK GEREK
Bir atlatma haber de benden sizlere
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, “CHP’li bir isimle” sarayda görüşme yaptığı ve kendisine CHP’nin başına geçmesini tavsiye ettiği haberi çok büyük yankı yarattı biliyorsunuz.
SÖZCÜ’de Rahmi Turan’ın yazısındaki ismin kim olduğu hâlâ muamma. Gerçi dün saraydan bir açıklama yapıldı ve böyle bir görüşme olmadığı belirtildi.
Ben açıkçası sarayın açıklamasına değil, Rahmi Turan’ın yazısına güvenirim. Zaten Rahmi Turan, dün, verdiği haberin arkasında durdu ve “o kişi kendi açıklayıncaya kadar ismi kendisinde saklı tutacağını” söyledi. Bugün de ben sizlere CHP kanadından atlatma bir haber vereyim.
Tabii bu haber, “saraydaki görüşme” kadar önemli değil. Bundan bir hafta önce Kemal Kılıçdaroğlu, eski ANAP’lı milletvekili ve yöneticilerle yemek yemiş. Yemek, Yeşilköy’deki WOW Otel’de gerçekleşmiş. 25 eski ANAP milletvekili ve yöneticisinin katıldığı yemekte, Turgut Özal’ın büyük oğlu Ahmet Özal, grubun sözcülüğünü üstlenmiş.
Kılıçdaroğlu, eski ANAP’lılardan merkez sağda neler olabileceği konusunda fikirler almış. Seçimin konuşulmadığı ama herkesin, “Kılıçdaroğlu seçim öncesi zemin yokluyor” diye nitelendirdiği yemekte, Turgut Özal’la ilgili pek çok anekdot da anlatılmış.
Geçmiş olsun
Ankara’daki evinin önünde önceki akşam sopalı saldırıya uğrayan Korkusuz’daki köşe yazarı arkadaşım Ahmet Takan’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları