Neredeyse 10 yılı bulan AKP iktidarının en zora girdiği an bana göre özel yetkili savcıların MİT Müsteşarı’nı ifadeye çağırdığı an olmuştu.
Neredeyse 10 yılı bulan AKP iktidarının en zora girdiği an bana göre özel yetkili savcıların MİT Müsteşarı’nı ifadeye çağırdığı an olmuştu.
Çünkü iktidar hiç beklemediği bir zamanda ve kendi yaratmadığı bir krizin içinde bulmuştu kendini.
Buna rağmen müthiş bir refleks göstererek “jet hızıyla” bir yasa çıkardı ve bu sıkıntıyı bir süreliğine başından attı.
Aradan hayli zaman geçti. Ortalık sakinleşti. Kimsenin aklına MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması gelmiyor.
Peki iyi güzel de, özel yetkili savcıların “çok önemli” suçlamalarına ne oldu?
Zaten yasada olan “Başbakan’dan izin alınması” gereği pekiştirilince iddia edilen suçlar da düşmüş mü oldu?
Yandaş medyanın bir bölümü tarafından dile getirilen suçlamalar neydi:
- KCK’nın kuruluşunda MİT önayak oldu.
- MİT istihbarat toplamak amacıyla KCK içine pek çok ajan yerleştirdi. Bu ajanların bir kısmı üst düzey yöneticiliklere kadar çıktılar.
- Bazı MİT ajanları il ve bölge temsilcisi bile oldu.
- KCK’nın talimatıyla yapılan bazı terör saldırıları bilinmesine rağmen güvenlik birimlerine haber verilmedi.
- Haber verilmeyen bu saldırılarda 50’ye yakın asker ve polisimiz şehit oldu.
- MİT ajanlarının bizzat katıldığı bazı terör saldırılarında masum sivil vatandaşlar hayatını kaybetti.
Bu iddialar vahimdir. Özellikle yandaş medyanın bir bölümü tarafından dile getirilmiştir ve herhangi bir yalanlama da yapılmamıştır, bu nedenle altını çizmek istiyorum.
Şimdi merak ettiğim şu; Başbakan’dan izin almaları gerektiği halde, daha önceki benzer uygulamalarda buna dikkat etmeyen savcılar MİT Müsteşarı’nı da ifadeye davet etmişlerdi.
MİT Müsteşarı soluğu Çankaya Köşkü’nde aldıktan sonra ortadan kaybolmuş, çıkarılan yakalama kararına rağmen bir hafta “kaçak” yaşamıştı.
Ardından çıkarılan daha doğrusu “pekiştirilen” yasadan sonra tekrar makamına dönmüştü.
Peki “vahim iddialar” konusunda değişen bir şey var mı? Yasa çıkınca o suçlamalar ortadan mı kalktı, yoksa suç olma vasıfları mı değişti?
Alelacele MİT Müsteşarı’nı ifadeye çağıran savcılar diyelim ki usul hatası yaptılar, o halde şimdi normal yolu izleyerek Başbakan’dan izin istemek durumunda değiller mi?
Bu kadar vahim iddialar olduğunu iddia eden savcılar yasa çıktıktan sonra neden soruşturmaya devam etmeye gerek duymuyorlar?
Bu yazımı yazdıktan sonra CHP Milletvekili Gürkut Acar’ın Adalet Bakanı’na yönelttiği soru önergesini gördüm. Acar aynı konuyu diye getirerek savcıların şu ana kadar Müsteşar’ı ifadeye çağırmak için izin isteyip istemediklerini soruyor ve şu çarpıcı soruyu dile getiriyor;
“Soruşturma izni istenmemesinin, 6278 sayılı Yasa (jet yasa) ile ilgilisi var mıdır? Böyle bir durum, kanun yoluyla yargılama sürecinin durdurulmuş olması sonucunu doğurmayacak mıdır?”
****
CHP Almanya’ya cevap vermiş Almanya’nın haberi yok
Geçen hafta cumartesi günü Almanya’daki Baden Württemberg eyaletinin Başbakan Yardımcısı Nils Schmid’ten CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan daveti yazmıştım.
Tübingen ve Stuttgart gibi Türklerin de yoğun olduğu Almanya’nın en zengin eyaletinden gelen davete karşı CHP’nin ciddiyetsiz davrandığını da belirtmiştim.
Bu davetin programını organize etmekle görevli olan Tahsin Ersoy kasım ayında benim de yardımımla CHP Genel Merkezi’ne başvurmuştu. Defalarca yapılan yapılan yazılı başvurulara Genel Merkez hiç cevap vermemişti.
Sonunda Tahsin Ersoy Ankara’daki bir tanıdığı aracılığı ile Schmid’in davet mektubunu Genel Başkanlık makamına ulaştırmıştı.
Ama CHP’den yine ses yoktu.
Bunun üzerine konuyu bu köşeden dile getirdim.
Sonrası çok ilginç.
Hemen ertesi gün CHP dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu aradı. 13 Şubat tarihinde Baden Württemberg Başbakan Yardımcısı Schmid’e cevabi mektubu e-mail olarak gönderdiğini söyledi.
Canım sıkıldı tabii. Almanya’yı, Tahsin Ersoy’u aradım. O da çok şaşırdı. Kısa bir araştırmadan sonra tekrar aradı.
CHP cevap mektubunu Tübingen SDP Merkezi’ne göndermiş. Her gün binlerce e-mail’in geldiği merkezde cevap bulunmuş, çıktısı alınmış ve dosyaya konulmuş.
Çünkü bu cevap “bir nezaket gereği” olarak algılanmış.
Ersoy dedi ki; “Bu tür davetlerde bağlantı noktası programı organize eden kişi ya da kişilerdir. Gerek önceki mesajlarda gerekse elden gönderilen mektupta bağlantı noktası olarak benim adım verilmişti. SDP Tübingen Merkezi, durumdan benim de haberdar olduğumu düşünerek hiçbir işlem yapmamış.”
İşin özü şu; CHP halkla ilişkiler konusunda çok zayıf. Burada belli ki bilgisizlik de söz konusu. Bir dış temasta en tepe isimler arasında nezaket mesajları gidip gelir ama, bütün program destek birimleri tarafından hazırlanır ve uygulanır.
Bana göre Kılıçdaroğlu’nun Stuttgart - Tübingen ziyareti önemlidir. CHP biraz da yanlış anlamadan kaynaklanan aksaklığı hemen gidermeli, bundan sonrasi temasları Tahsin Ersoy’la yapmalı ve ziyareti gerçekleştirmelidir.
*****
İran, kaderini etkileyecek seçimin sonuçlarını izlemek yerine Aşk-ı Memnu dizisinin finaline kilitlenmiş. Anlaşılan İran halkı da Türk halkı gibi “seçimini” çoktaaan yapmış! (Gani Yıldız)
İran, kaderini etkileyecek seçimin sonuçlarını izlemek yerine Aşk-ı Memnu dizisinin finaline kilitlenmiş. Anlaşılan İran halkı da Türk halkı gibi “seçimini” çoktaaan yapmış! (Gani Yıldız)
*****
CHP’de yeni tüzük işlemiyor
Büyük kavgalara sahne olan ve yandaşların da alaylarıyla karşılaşan CHP Tüzük Kurultayı’nda tüzük büyük ölçüde değişmişti.
Değişikliklerden biri partinin her aşamasındaki seçimlerinde “çarşaf liste” kullanılacağı kararı idi. CHP’liler bunun demokratikleşmede önemli bir adım olduğunu söylediler.
Kurultay’dan sonra örgüt seçimleri yapılmaya devam ediyor. Bunlardan Seydişehir ve Ankara Yenimahalle seçimleri dikkatimi çekti.
İki yerde de listeler çarşaf değil blok.
Nedenini sordum “Arkadaşların kararı, bir sorun çıkmadığı için tek liste yapılmış” dendi.
Tabii ki bu da olabilir ama, daha Kurultay’ın üzerinden günler bile geçmeden tüzük değişmemiş gibi blok liste yapılması en azından şık olmamış.
*****
Yine döviz rezervi
Başbakan AKP Grup toplantılarında coştukça coşuyor. Önceki gün yine döviz rezervinden söz etti. Kendilerinden önce 27 milyar dolar olan döviz rezervini 80 küsur milyara çıkardıkları için övünüyor.
Sıradan vatandaşın çok hoşuna gidiyor ama gerçek bu değil ki. Daha önce de yazdım, Merkez Bankası döviz rezervi çalışıp kazanıp artırarak tasarruf ettiğimiz para değildir.
Bu para dış borç miktarına göre belirlenir, bir sıkıntı halinde borcun ödenmesi için kullanılır, Ankara’da değil Amerika’da saklanır.
Yani döviz rezervinin artması borcumuzun arttığının kanıtıdır.