loading
close
SON DAKİKALAR

Sıkıysa İstanbul’daki kaçak yapıları yık bakalım

Can Ataklı
Tarih: 12.12.2019
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı-Korkusuz

Can Ataklı: Yandaş tetikçi medyada Çevre Bakanı güzellemeleri var son zamanlarda.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Asıl bu durum marjinal

Önce Şili’de kendini gösterdi.

Kadına şiddet ve kadın cinayetlerini protesto etmek isteyen Şilili kadınlar, “Dünya Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Günü”nde çok ilginç bir yöntem buldular.

Yüzlerce kadın, Şili Parlamentosu’nun önünde toplandı ve dans etti.

Kadınlar dans ederken bir yandan da iktidarların ve polisin bu konuyu çok ciddiye almadığını, bu nedenle bu tür cinayetlere ortak olduğunu dile getiren bir de şarkı söyledi.

Kadın dansı Şili’den çıkıp birçok ülkeyi sardı.

Sonunda Türkiye’ye de geldi.

Ancak koskoca dünyada sadece Türkiye’de “şiddeti protesto eden kadınlara polis şiddeti” uygulandı.

Polis, Kadıköy’de toplanan kadınlara acımasızca saldırdı.

Gazlar, sular derken pek çok kadın sürüklenerek gözaltına alındı.

Mahkeme, gözaltına alınan kadınlara denetimli serbestlikle evlerine gitme izni verdi.

Aynı polis, Dünya Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Günü”nde de kadınlara saldırmış, gaz ve su sıkmış, kadınları tartaklamıştı.

Böylelikle Türk polisi, ‘şiddete protestoyu’ şiddet kullanarak önleme başarısı göstererek “dünya kötü politikalar listesine” girmiş oldu.

Hürriyet’ten Hande Fırat, polisin bu akıl almaz saldırısını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sormuş.

Soylu’nun cevabı çok ilginç.

Kendini devlet gibi gören Soylu, kadınların “marjinal” olduklarını ve asıl amaçlarının devleti zaafa uğratmak olduğunu söyleyerek buna kesinlikle izin veremeyeceğini belirtmiş.

Tabii adam kendini devlet olarak görünce, bu tür saçma sapan açıklamaları da normalmiş gibi yapabiliyor.

Bakın Soylu, Hande Fırat’ın sorusuna tam olarak ne karşılığını vermiş, birlikte okuyalım;

“Polisin yüzüne bakıp ‘Katil, tecavüzcü’ demek doğru değil. Hiçbir devlet buna müsaade etmez. Yüzlerce eylem oluyor, insanlar söyleyeceklerini söylüyor. Burada marjinal gruplar vardı. Bu grupların dertleri ne kadın cinayetleri ne de kadına karşı şiddet. Devleti erozyona uğratmak. Oysa bu hepimizin meselesi. Meseleyi marjinalleştirmemek lazım. Buradan meseleyi marjinal hale getirip insanları kutuplaştırmak çok yanlış olur. Çözüm üretecek olan sistemdir, sistem erozyona uğratılmamalı.” İçişleri Bakanı’nın “polise bakarak tecavüzcü dedirtmem” dediği kadınlar, orijinali Şili’den gelen şarkının sözlerini Türkçe söylüyorlar. Ama kendinde tanrısal güçler olduğunu sanan Soylu, karar veriyor ve buna izin veremeyeceğini düşünüp polisin ‘Şiddete Hayır Günü’nde şiddet kullanmasını sağlıyor.

Oysa asıl marjinallik kendini Tanrı katından gelmiş gibi görmektir.

Asıl marjinallik, tüm dünyada sempati ile izlenen bir dansı kompleks haline getirip kadınlara saldırmaktır.

Asıl marjinallik, gözaltına alınan bir tek kadını, 20-25 polisin ortasına alıp ite kaka adliyeye götürmesidir.

Asıl marjinallik, mahkemelerin “Böyle saçma sapan bir şey için adliye meşgul mü edilirmiş?” demesi yerine, kadınlara dava açması ve denetimli serbestlik tanımasıdır.

Ve asıl marjinallik, demokrasi hukuk ve insan hakları ile hiç ilgisi olmayanların ülke yönetimine getirilmesi, çok önemli bakanlık koltuklarına oturtulmasıdır.

DÜZELTME

Tek Gıda-iş Başkanı aradı

Salı günü Erdoğan’ın avukatlarından birinin Ahmet Davutoğlu’nu karalamak için attığı tweetleri yayımlamıştım.

“Bak, bak, bak neler yapmışlar” başlıklı yazımda Erdoğan’ın bir avukatı, parti kurma hazırlığı içinde olan Ahmet Davutoğlu’nu, işçi hakkını gasp etmekle, işçileri provoke etmekle, haksız ve usulsüz biçimde devletin arazisini üniversitesine almakla suçlamıştı.

Yazım yayınlandıktan sonra tweetlerde adı geçen Tek Gıda-İş Sendikası’nın Başkanı Mustafa Türkel aradı.

Sendikaları hakkındaki iddiaların asılsız olduğunu söyleyen Türkel, “Biz Tekel arazilerinin peşkeş çekilmesine karşı eylem yaptığımız sırada, Davutoğlu henüz başbakan bile değildi” dedi.

Türkel, işçilerin tamamen kendi inisiyatifleriyle Ankara’ya gittiğini ve günler süren eylemleri gerçekleştirdiğini belirterek, “Kimse bizi gütmeye kalkamaz” diye konuştu.

Tek Gıda-İş Başkanı, Erdoğan’ın avukatının ileri sürdüğü gibi bir aidat konusunun olmadığını, iktidarın Hak-İş üzerinden yetki gaspı yaptığını, daha sonra mahkemeyi kazanmalarına rağmen aidat paralarını sendikaya ödemediğini belirtti.

Türkel, “Ancak mücadeleyi bırakmadık ve beş yıl sonra davayı kazanarak zamanında 4 milyon lira tutan aidat paralarını faiziyle birlikte 14 milyon lira olarak geri aldık” dedi.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

‘Naim’ filmine gidin mutlaka ama uyarayım, ağlayabilirsiniz

Yönetmenliğini Özer Feyzioğlu’nun yaptığı Naim Süleymanoğlu filmini gördünüz mü?

Görmediyseniz mutlaka gidin.

Dünya tarihinde ilk kez üç olimpiyatta birden altın madalyalar kazanan, sayısız dünya rekoru kıran “Cep Herkülü” unvanlı Naim Süleymanoğlu’nun mücadele ve acılarla dolu geçen yaşam öyküsünü görmemek bana göre büyük eksiklik.

Naim Süleymanoğlu’nun 1986’da Bulgaristan’dan kaçışı, Türkiye’ye getirilişi sırasında gazeteciydim.

Ama inanın filmde gördüğüm ayrıntıları o zaman pek bilmiyorduk.

Çünkü dönemin Başbakanı Turgut Özal, bu ilticayı partisi adına o kadar rahatsız edici biçimde kullanmıştı ki, gözümüz Naim Süleymanoğlu üzerinde olmadı pek.

Ne zaman ki Naim üst üste dünya rekorları kırmaya, olimpiyatlarda birer ikişer altın madalya getirmeye başladı, işte o zaman bu “minik” dev adamın ne olduğunu anladık.

Filmde, Naim’in özellikle Türkiye’ye gelişine kadar olan bölüm müthiş.

Türkiye bölümü ise biraz o dönemin esiri olmuş gibi geldi bana.

Ama mutlaka izlenmeli.

Ve uyarmak istiyorum, 2 saat 21 dakikalık filmin özellikle ikinci yarısında gözyaşlarınızı tutamayabilirsiniz.

Tecrübe ile sabittir bu gözlem.

BUNU YAZMAK GEREK

Sıkıysa İstanbul’daki kaçak yapıları yık bakalım

Yandaş tetikçi medyada Çevre Bakanı güzellemeleri var son zamanlarda.

Bu yazarlardan biri Çevre Bakanı ile Madrid’e gidip gelmiş.

“Ama” diyor yandaş yazar, “Konumuz hep Türkiye idi.”

Neymiş; Çevre Bakanı kimseye haber vermeden Bodrum kıyılarını geziyor ve kaçak, çirkin yapılaşmayı saptıyor, sonra da yıkım yaptırıyormuş.

Bodrum’daki iğrenç yapılaşmayı yıllardır yazıyoruz.

Bu çirkin yapılaşmanın çok büyük bölümü AKP zamanında gerçekleşti.

Bunların yıkılması elbette çok doğru ve elbette destekliyorum ben de.

Ancak Bodrum gibi bir tatil beldesinde yıkım yapmak kolay.

Sıkıysa İstanbul’daki kaçak ve çirkin yapılaşmaya karşı bir şey yapsın o Çevre Bakanı.

Örneğin her tarafı suç olan Ataköy’deki Çin Seddi gibi yapılan rezil binalara dokunabiliyor mu?

Dokunamaz.

Yandaş tetikçi yazarlar, her biri sarayın en itibarlı müteahhitlerinin yaptığı bu ve benzeri binaları dile getirebilir mi?

Getiremez.

Eee ne konuşuyoruz o zaman?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Ayağa kalkmayan görevliyi cezalandıran AKP’li, bunu kimden öğrendi?

İstanbul Güngören Belediye Başkan vekillerinden biri, binaya girerken ayağa kalkmayan bir belediye görevlisine görülmemiş ceza vermişti.

Başkan vekili, belediye görevlisini tuvaletin önündeki bir sandalyeye oturtmuş ve “Akşama kadar buradan bir yere gitmek yok. Başkanlar geçerken de ayağa kalkacaksın, böylelikle saygı neymiş öğreneceksin” demişti.

Bu görevlinin görüntüleri sosyal medyaya düşünce kıyamet kopmuştu.

Bir anlamda güzel olan en büyük tepkinin AKP’lilerden gelmiş olmasıydı.

Hepsi müthiş lanetliyorlardı bu iğrenç cezayı veren adamı.

Güngören Belediye Başkanı, bu yardımcısının apar topar istifa ettirildiğini açıkladı.

Ancak o kişi yaptığına pek pişman değildi, bir video çekerek, “Güngören Belediyesi’nde komünizme ve kapitalizme karşı yepyeni bir yöntem bulduklarını, küresel güçlerin bunu önlemek için böyle bir komplo yaptıklarını” söyledi.

Nasıl bir komplo acaba?

Haydi başkan vekili gelince ayağa kalkmayacak adam bulmak kolay da başkan vekilinin bu adama ceza olarak hela nöbeti koydurmayı nasıl başardı acaba bu komplocular?

Sanıyorum o başkan vekili, cesareti bizzat en tepeden alıyor.

AKP’liler güya bu cezaya çok kızıyor ve kendi adamlarını lanetliyorlar ama aslında benzer bir uygulamayı yıllar önce Tayyip Erdoğan da yapmıştı.

Çanakkale’ye gittiğinde, o sırada komutan olan Engin Alan ayağa kalkmamıştı.

Erdoğan buna çok öfkelenerek, “O şahıs cezasını görecek” demişti.

Engin Alan bir süre sonra Ergenekon Davası nedeniyle hapse atılmıştı.

Erdoğan da “Gördünüz değil mi, ben gelince ayağa kalkmayanlar şimdi nerede?” diye sormuştu.

Bu tür davranış bu zihniyetin “fıtratında var” demek ki.

Güngören Belediye Başkan vekiline güya öfkelenen AKP’lilerin aklına, bu hiç geldi mi acaba?

 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları